Alternatifsizlik AB'yi AKP'ye itiyor

13 Ekim 2008

Siyaset kamuoyunun barometresidir. Başbakan Erdoğan'ın "AB hevesi" sönmüş gibi görünüyorsa, bunu toplumdan yansıyan sinyallerin bir sonucu olarak kabul etmek lazım.
Bugün Türkiye'de, profesyonel kesim ve bürokrasinin bazı unsurları dışında, AB'yi ciddiye alanların sayısı giderek azalıyor. Buna normal şartlarda AB projesine sıcak bakması gerekenler de dahil olmaya başladı.
Bu durumun sorumluları aranırken AB'yi de baş sıraya oturtmak gerekiyor. Zira Türkiye'deki AB algısı çoğu kez Avrupa'dan gelen veya gelmeyen sinyallere göre şekilleniyor.
Hırçınlık not ediliyor
Ankara'daki Avrupalı diplomatlar Deniz Feneri davası nedeniyle ortaya çıkan ve Başbakan Erdoğan'ın hırçınlığını tüm çıplaklığıyla sergileyen gelişmeleri not edip bu konuda fikir açıklamıyor değiller.
Hatta bir Avrupalı büyükelçi, Erdoğan'ın, Türkiye'deki mevcut hassas konjonktürde, "Ramazan Bayramı-Şeker Bayramı" tartışmasına girmesine de "mantıklı bir anlam vermediklerini" itiraf edebiliyor. Özetle, AB kanadında Erdoğan hakkında bir güven bunalımının yaşandığı kesin.
Erdoğan'ın, AB Büyükelçilerine geçen ay verdiği iftar yemeğinde, reformlarla ilgili planlarından söz etmek yerine AB'yi bazı büyükelçilerin

Yazının Devamı

AB yasaları terörle mücadelenin günah keçisi yapılıyor

9 Ekim 2008

Aktütün Karakolu'nda yaşananlardan sonra, bu gibi hallerde gündeme getirilen bir hususun anında tekrar ortaya çıktığını görüyoruz. Güvenlik güçlerimizin son dönemde sık sık tekrarladıkları bir husus.
“AB yasaları elimizi kolumuzu bağladı ve terörle mücadeleyi zorlaştırdı” deniyor. Özetle, AB burada da suçlu konumunda. Konunun ayrıntılarını bilmeyen birisinin “Türkiye’deki tüm kötülüklerin anasının AB olduğunu” düşünmesi işten bile değil.
Bu yanlış algılamayı körüklemek birilerinin işine geliyor galiba. Ancak, açıkça konuşmak gerekirse,  “AB boyutu” burada bir bahaneden, bir günah keçisinden başka bir şey olamaz. Nedeni de ortada. AB ülkeleri de terörizme karşı mücadele ediyorlar.
Buna hem, Londra ve Madrid bombalamalarında olduğu gibi “İslam” adına işlenen, hem de İspanya’daki ETA saldırılarında görüldüğü gibi etnik ayrımcılığı hedefleyen terör dahil.

Batı yasaları zorlayabiliyor
Peki, bu ülkeler “elleri kolları

Yazının Devamı

Aktütün saldırısıyla akla gelen sorular

6 Ekim 2008

Aktütün Karakolu’na PKK tarafından düzenlenen saldırı bazı soruları zorunlu hale getirdi artık. Kamuoyunun, “Kanları yerde kalmayacak” türü açıklamalardan, Irak’a verilen “uyarı notalarından” ve “Terörle Mücadele Yüksek Kurulu’nun acilen toplanmasından” bu aşamada çok tatmin olacağı söylenemez.
Gerçek şu ki ortada ciddi bir sorun var ve mevcut yöntemlerle bunun üstesinden gelinemiyor. PKK’nın, kalabalık bir grupla ve ağır silahlarla, üstelik daha önce de hedef olmuş bir sınır karakoluna saldırıp 15 askerimizi şehit edebilmesi, sorgulanması gereken vahim bir olaydır.
Bu arada, Ayvalık’a bağlı Altınova beldesinde geçtiğimiz günlerde yaşanan etnik içerikli gerginlik ve Bolu’da bir gazetenin “‘Her şehit için bir DTP’li öldürülmeli'’ demesini “fikir özgürlüğü” sayan bir adalet sistemine sahip olmamız da işlerin nereye gittiğini göstermeye yetiyor.
DTP, ayrışmayı derinleştiriyor
Öte yandan, DTP’nin -Avrupa’da

Yazının Devamı

Erdoğan Batı’da düş kırıklığı yaratıyor

4 Ekim 2008

Dünyada değişen dengelere en hazırlıklı olması gereken ülkelerin başında geliyoruz. Bunun Türkiye’nin jeostratejik konumunun bir gereği olduğu aşikâr. Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki, hangi tarafa dönersek dönelim, aktif siyasi fay hatlarıyla çevrili olduğumuzu kolayca görürüz.
Bu da haliyle son derece dinamik ve yapıcı, yani “proaktif” bir Türkiye’yi gerektiriyor. Başka bir deyişle, kontrolü dışındaki gelişmeler yaşandıktan sonra harekete geçip durumu kurtarmaya çalışan değil, olası gelişmelere göre önceden alternatifli politikalar geliştirmiş olan bir Türkiye’yi.
Ancak, gelin görün ki Türkiye hiç de bu konumdaki bir ülke görüntüsü vermiyor. Aksine, tehlikeli sularda rotasını bulmaya çalışan geminin kaptan kökünde kavga eden bir ülkeye benziyor. 

Erdoğan’ın enerjisi
Dünyanın içine girdiği bu değişim ortamında Başbakan Erdoğan’ın tüm enerjisini iç siyasi hesaplaşmalara yöneltmesi Türkiye açısından son derece talihsizdir.

Yazının Devamı

Gül’den hükümetle muhalefete uyarı

2 Ekim 2008

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Meclis'in açılışında dün yaptığı konuşma, endişeli olduğunu açıkça yansıtıyordu. Belli ki, içinde bulunduğumuz kavgalı ortamın Türkiye’yi ana hedeflerinden şaşırttığına inanıyor. Bunu da doğal saymalı.
Başbakan Erdoğan’ın basını hedef alan saldırgan tutumu da göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye, bırakın AB ile müzakerelerini hızlandırmayı, AB kriterlerinden geri adım atmaya hazırlanan bir ülke görüntüsü veriyor bugünlerde.
Ana muhalefete gelince, özel sohbetlerde ve bazı açık konuşmalarda AB üyeliğinden yana, cılız da olsa, bir tavır koyduğu doğrudur. Reform niteliğindeki önemli bazı kanunların geçmesine de yardımcı oldu. 
‘AB perspektifi’ne katkı
Ancak buna gerçekten inananlar için “AB perspektifi”ne katkı bundan ibaret olamaz.
Bu perspektif sadece teknisyenlere bırakılacak bir iş de değil. Köklü bir değişim projesi olarak tüm toplumu ilgilendiriyor.
Gül de zaten konuşmasında, bu perspektifin “toplumun önceliği

Yazının Devamı

'Türk-Ermeni barışı dünyayı daha güzel bir yer yapar'

29 Eylül 2008

New York
Türklerle Ermeniler barışabilseler dünya çok daha güzel bir yer olur.” Amerika’daki Türklerin kaymak tabakasını temsil eden ve geçmişi 1949 yılına dayanan Amerikan-Türk Derneği’nin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül onuruna geçen hafta verdiği yemekte yanımıza düşen Amerikalı diplomata ait bu sözler.
Bu sözler, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Erivan ziyaretiyle açılan yapıcı sürecin uluslararası düzeyde uyandırdığı heyecanı ve umudu da yansıtıyordu. Öyle anlaşılıyor ki içinde bulunduğu karamsar ortamında dünyanın gerçek bir “başarı öyküsüne” ihtiyacı var.
Bu ortamda gözlerin, Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cuma günü, önce Ermeni Dışişleri Bakanı'yla yaptığı ikili görüşmeye, ardından da Ermeni ve Azeri dışişleri bakanlarıyla yaptığı üçlü görüşmeye çevrilmesi doğal sayılmalı.
Gerçi bu görüşmelerden somut bir şeyler çıkmış değil. Örneğin, Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkinin kurulması veya

Yazının Devamı

New York’tan Türkiye daha büyük görünüyor

27 Eylül 2008

New York
İçeride yaşamakta olduğumuz siyasi gelişmeleri ve bunlarla ilgili olan ve sonu bir türlü gelmeyen gerginlikleri küçümsememek lazım. Sonuçta bunlar Türkiye’nin “büyüme sancıları”dır.
Unutmamak lazım ki, yakaladığımız nispi ekonomik kalkınmaya rağmen, hâlâ oluşum içinde olan ve çağın gerekleriyle geleneksel alışkanlıklarımız arasındaki dengeyi henüz oturtamamış bir toplumuz. 
Buna rağmen bu süreçle gelen kavga ve gürültü bizce çok önemli bir gerçeği görmemizi engelliyor. Klasik deyimle, ağaçlara saplanıp ormanı görmememize neden oluyor. O basit gerçek ise şudur:
“Dünyanın başkenti” sayılan New York’tan bakınca, Türkiye, içeriden bakıldığında görülenden çok daha büyük ve önemli bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’deki kavgalar da o ölçüde önemsiz görünüyor.

Türkiye’ye yakın takip

Yazının Devamı

Türkiye dünyaya yelken açıyor

25 Eylül 2008

New York bugünlerde kuşatma altında bir kent görünümünde. 63'üncü Genel Kurulu dolayısıyla Birleşmiş Milletler’in çevresinde ve içinde kuş uçurtulmuyor. Kapatılmış olan sokaklar nedeniyle kentte tam bir trafik keşmekeşi yaşanıyor.
Bu “küresel köy"e koşan milyonlarca turiste, dünyanın her yerinden gelen binlerce yabancı yetkiliyle medya mensubu da eklendiğinde, kentte tam anlamıyla bir “organize kaos"un yaşandığını söylemek mümkün.
Nitekim, dünyanın en önemli konser salonlarından biri olan Carnegie Hall’un karşısındaki otelimizin lobisi adeta “Grand Central Tren İstasyonu” gibi. Giriş yapanlarla çıkış yapanların oluşturduğu uzun kuyruklar bir “insanat geçidi” olmanın ötesinde, bu organize kaosun yaşayan simgesi halinde.

Siyasi başkent ikonu:?BM
Bu genel duruma sinirleniyor görünen yerlilerin bulunmasına karşın, konuştuğumuz kişiler “New York’u New York yapan şeyin bu olduğunu” belirttiler. Örneğin, 5'inci Cadde üzerindeki ünlü Trump Tower’ın alt

Yazının Devamı