AKP, AB konusunda artık samimi olmalı

1 Kasım 2008

AB Komisyonu’nun İlerleme Raporu’ndan hükümete kırık not çıkmasıyla ilgili son yazımıza AKP’li çevrelerden “Peki AB’nin hiç mi kusuru yok?” diye soran mesajlar aldık. Belli ki Başbakan Erdoğan’ın AB ile ivme kaybından Avrupa’yı sorumlu tutan yaklaşımı parti tabanına da sirayet etmiş.
Bize göre bu argüman bir bahaneden ibaret, zira hükümet hep, “AB olmasa da biz reformlarımızı yapacağız” diyordu. Oysa yapılan ve yapılmayanlar ortada. Tam uygulanamayan reformların yanı sıra, yapılması gereken ancak hâlâ yapılamayan reformların sayısı bir hayli kabarık.

Reformlardan kaçınıyor
Hükümetin seçim ortamında siyasi maliyeti olan reformlardan kaçındığı açık. Ancak, AKP’nin AB hevesinin seçim ortamından çok önce söndüğü de bir gerçek. Bunun nedenlerinin -özellikle işkence, yolsuzluk ve fikir özgürlüğüne saldırıların yeniden ayyuka çıktığı şu sıralarda- artan bir şekilde tartışılacağı aşikâr.
Fakat burada kendimizden çok AB tarafına bakmak istiyoruz. Yukarıda söylediklerimize rağmen, son yazımızda da belirttiğimiz gibi, AB’nin suçsuz olduğunu iddia edecek değiliz. İşin ilginç yanı, bunu kabul eden Avrupalı yetkililerin sayısının da artıyor olmasıdır.
Bunlara son olarak Belçika

Yazının Devamı

AKP’nin tavrı ne olacak?

30 Ekim 2008

Basına sızan, AB Komisyonu’nun kapsamlı “İlerleme Raporu,” Erdoğan hükümetini AB konusunda yine “ikmale bırakıyor.” Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün çabalarından övgüyle söz etmesi ise dikkat çekiyor.
Komisyon, her zamanki gibi, gerçek verilere dayanarak, Türkiye’nin ayrıntılı fotoğrafını çekmiş. Böyle bakıldığında, toplam not olarak “ikmale kalan” hükümetin birçok temel konuda “sınıfta kaldığını” görüyoruz.
Bu arada, raporda Türkiye’nin dış politika başarılarından da olumlu ifadelerle söz ediliyor. Bunların not edilmesi tabii ki çok önemli. Fakat, AB müzakerelerinde ivmeyi sağlayan şey reformların yapılması ve uygulanmasıdır.
Bu açıdan, İlerleme Raporu’nun da yansıttığı gibi, hükümet için ortada çok parlak bir görüntü yok. Çünkü hâlâ yapılması gereken reformlar var. Cumhurbaşkanı Gül de zaten TBMM’nin açılışında yaptığı konuşmada bunu belirtmişti.
Bu arada, Komisyon’a göre, Türkiye işkencecileri koruyan ülke görünümünden kurtulmuş değil. Aksine, işkence iddiaları artıyor. “İşkenceye sıfır tolerans” iddiasındaki bir hükümet için bu büyük bir ayıp.

Hızı Türkiye belirler

Yazının Devamı

Obama ve Biden, Türkiye gerçeğiyle yüzleşiyorlar

27 Ekim 2008

ABD başkanlık seçimlerini kazanmasına neredeyse kesin gözüyle bakılan Barack Obama, Ermeni ve Rum lobilerine göz kırpmasına ve geçmişte Türkiye’ye düşmanca bakan Joseph Biden’ı yardımcısı seçmesine rağmen Ankara’nın “zorunlu tercihi” olarak önümüzde duruyor.
Nedeni de malum. Obama ve Biden’ın karşısında yarışan McCain-Palin ikilisi, sadece Bush politikalarının hararetli savunucusu değiller. Aynı zamanda bölgemizdeki tahribatı artıracaklarını çağrıştıran bir söylem üzerinden politika yapıyorlar. Bunun da Türkiye’nin hoşuna gitmesi mümkün değil.
Bu arada, Türkiye’nin öneminin de Obama kampında daha iyi anlaşıldığı görülüyor, ki bu da Ankara’da memnuniyetle karşılanıyor. Obama-Biden ikilisi, dış politika önceliklerini ortaya koyarken, Türkiye ile ilişkilere atfettikleri önemi resmi internet sitelerinde duyurdular.
“Türkiye ile Stratejik Ortaklığın Yeniden Tesisi” başlığı altında, konuya özel bir yer vererek, “İstikrarlı, demokratik ve Batı'ya dönük Türkiye ile iyi ilişkiler ABD ulusal çıkarının önemli bir unsurudur” ifadesini kullandılar.
Ermeni-Rum lobileri ve Obama
Bush yönetiminin Irak’taki vahim hatalarından dolayı ilişkilerin ciddi bir sarsıntı geçirdiğine işaret eden

Yazının Devamı

Siz çözemezseniz, koşullar sizi çözer

25 Ekim 2008

AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, “European Voice” dergisine verdiği demeçte, Türkiye’nin yeni bir “Sosyal Sözleşme”ye -veya, geleneksel tabiriyle, “Sosyal Kontrat”a- ihtiyacının olduğunu söylemiş. Bunun doğruluğunu anlamak için dahi olmak gerekmiyor.
Türkiye’nin hangi siyasi, kültürel, dini ve etnik temellerde bölündüğünü anlamak özellikle bu günlerde hiç de zor değil. Toplumsal fay hatlarındaki tehlikeli hareketlenmeleri hissetmek de zor değil.
Çözülmesi gereken sorunlar o kadar kemikleşti ki, bunları mevcut paradigmaların ışığında çözmek gün geçtikçe zorlaşıyor. Hatta bazı açılardan bunun imkânsız olduğunu daha şimdiden söylemek mümkün.
Türkiye’de biz kendimizi “benzersiz” buluruz. Koşullarımızın “özel” olduğunu savunur, bu yüzden başkalarının bizi anlamadıklarını iddia ederiz. Oysa güneşin altında yeni bir şey yok. Türkiye’nin yaşadığı sıkıntılar tüm Avrupa’da belli bir tarihi süreç içinde yaşandı.
Aslında önemli bir bölümü bizi de içeren Avrupa tarihi okullarımızda doğru dürüst okutulmadığı için bunun farkında değiliz. Bu da zaten Avrupa’ya bir “Hıristiyan kulübü” olarak bakmamızdan belli.

‘Sosyal Kontrat’ kavramı

Yazının Devamı

Kuzey Irak ile aklın yoluna giriliyor

23 Ekim 2008

Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi’nin (BKY) lideri Mesud Barzani, “Türkiye ile aramızdaki duvarları yıktık, buzları erittik” diyor. Dışişleri Bakanı Babacan da, “Önemli bir eşiği aştık ve doğrudan diyaloğu kurduk” diyor.
Irak özel temsilcimiz Büyükelçi Murat Özçelik’in Bağdat’ta Barzani ile geçtiğimiz günlerde yaptığı görüşmeden çıkan somut sonuç bu. Peki, ortam çok mu değişti de bu duruma gelindi?
Hayır. TSK’nın gözünde BKY hâlâ “PKK’nın başlıca suç ortağı.”
Örgütün son saldırılarından sonra bu algı kuşkusuz daha da kemikleşmiştir. Buna rağmen Ankara ile BKY arasında diyalog köprüleri kuruluyorsa, bunun nesnel nedenleri olmalı.

‘Sivil boyut’ öne çıkıyor
Türkiye açısından bakıldığında, PKK sorununun sadece askeri yöntemlerle çözülemeyeceği artık halk nezdinde de görülmeye başlandı. Genelkurmay Başkanı istediği kadar öfkelensin, son Aktütün saldırısı da insanlarda ciddi bir “güven bunalımı” yarattı.

Yazının Devamı

Türkiye’nin BM’de büyük başarısı

20 Ekim 2008

Bu, Türkiye için çok büyük bir başarıdır. Bu nedenle hükümete ve özellikle de Dışişleri Bakanı Babacan’a teşekkür borçluyuz. Ancak, konuyu yakından takip edenler için ortada büyük bir sürpriz de yok.
Nitekim, kısa bir süre önce New York’tan yazdığımız yazılarda, BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmemiz konusunda rüzgârın bizden yana estiğini belirtmiştik. Türkiye’nin Ortadoğu ve Kafkaslar'a dönük yapıcı diplomatik atılımlarının bu başarıda kuşkusuz önemli bir payı var.
Ancak iş bununla bitmiyor. Türk diplomasisi hiçbir noktada rehavete kapılmadı. Son güne kadar yoğun bir şekilde çalıştı ve 151 ülkenin oyuyla arzulanan sonuca vardı.
Üstelik bu öyle bir çalışma ki, hiçbir ülke küçümsenmeden neredeyse hepsinin ayağına gidildi. Ankara’nın benzeri görülmeyen bu “küresel lobi faaliyeti” Pasifik havzasından Uzakdoğu’ya, Baltık ülkelerinden Afrika ve Latin Amerika’ya kadar uzandı.
Kıdemli isimler
Bu aynı zamanda son derece başarılı bir kadronun eseri oldu. Kahramanları ise hiç de az değil. Bu gibi hallerde isim vermek sakıncalıdır. “İsmini vermediklerimiz alınır mı?” diye endişelenirsiniz.
Biz gene de bazı kıdemli isimleri vermek durumundayız. Bunların başında elbette

Yazının Devamı

Vatandaş azar değil, yanıt bekliyor

18 Ekim 2008

Dünyaya karanlık yüzümüzü yeniden göstermeye başladık. İnsan haklarına saygısızlık, ifade ve basın özgürlüğüne saldırı ve militarizm. Türkiye tekrar bunlarla anılmaya başlandı. Bu da “reformcu” olduğunu savunan, “işkenceye sıfır tolerans göstereceğini” iddia eden ve Türkiye’yi güya “AB’ye taşıyacak olan” bir hükümet döneminde oluyor.
Başbakan Erdoğan bu yöndeki boş iddialarını sürdüredursun, sokaktaki insan artık gerçekleri merak ediyor. Türkiye’de daha önce sorulmayan sorular soruluyor artık. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de(AİHM) zaten gerçekten nerede durduğumuzu gösteren fotoğrafı daha yeni önümüze koydu.

Vatandaşlar ödüyor!
Başta polisler tarafından öldürülen sendikacı Süleyman Yeter’in davası olmak üzere, “işkence ve kötü muamele” nedeniyle Türkiye’yi çeşitli davalardan dolayı geçtiğimiz günlerde toplam 165 bin euro cezaya mahkûm etti. Özetle AİHM, Türk makamlarının ve adaletinin koruduğu işkencecilere yine “sıfır tolerans” gösterdi.
Türkiye’nin bugüne kadar bu tür davalar yüzünden ödediği cezaların hesabını bilen yok. Fakat toplam rakamın korkunç olduğu kesin. Tabii işin acı bir yanı da var. İşkencecileri korumak uğruna ödenen bu cezalar vatandaşın ödediği

Yazının Devamı

Ortadoğu’nun ‘yeni umudu’ Türkiye

16 Ekim 2008

İskenderiye
Sık sık söylediğimiz bir şeyi farklı bir “zaviyeden” tekrarlamak isteriz. Türkiye dışarıdan bakıldığında içeriden görülenden çok daha önemli bir ülke olarak görülüyor.
Fakat, ne yazık ki, kafamızı kaldırıp biz bunu göremiyoruz. Bu temel gerçeği bu kez “Akdeniz’in incilerinden” olan Mısır’ın İskenderiye kentinde gördük.
Neyse ki içerideki kavgalarımız, Türkiye’yi kolektif güvenlik ve istikrardan yana yeni adımlar atmaktan alıkoymuyor. BM Güvenlik Konseyi üyeliğine oynayan bir ülke olarak da zaten bunu yapmak zorunda.
Ankara’nın İsrail ile Suriye ve Suriye ile Lübnan arasında oynadığı rol buradaki en somut örneklerdir. Fakat Türkiye’nin son olarak Kuzey Irak’taki Kürt yönetimiyle kurmaya çalıştığı diyaloğu da bu çerçeveye sokmamız gerekiyor.

‘Umuttan yana yeni bir soluk’

Yazının Devamı