Abdullah Öcalan’ın, 21 Mart Cuma günü, Diyarbakır meydanında okunacak mesajı bekleniyor.
Aynı meydanda okunan silahlara veda mektubundan bu yana tam bir yıl geçti.
Bu bir yıl içinde azımsanmaması gereken adımlar atıldı.
Bu adımlardan çok daha önemlisi ise Türkiye kamuoyunun büyük bölümünün süreci içselleştirmesi oldu.
Türk toplumunun hazmetme kapasitesinin test edilmesi, “hiçbir ilerleme kaydedilemedi” diyenlerin bile reddedemeyeceği kadar kritik öneme sahip.
Zaten, sürecin artık geri dönülemez olduğu gerçeği de burada yatıyor.
Buna karşın, şehit cenazelerine gözyaşı döken geniş halk kesimleri için, “Tek bir cenaze gelmedi” söylemi karşılığını bulan bir vaat olarak kabul edilse de öz demokratik yönetime kilitlenmiş bir siyasi hareketi ve onun tabanını oluşturan milyonları tatmin etmiyor.
30 Mart’ın kader seçimi olduğunu belirten Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler, “Son günlerde gelişecek olaylar çerçevesinde oyumuz 5-6 puan artabilir, 5-6 puan düşebilir” diye konuştu
Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler, “30 Mart kader seçimi haline geldi. Özellikle paralel yapı için ölüm kalım meselesi haline geldi. Eğer bu yapı 30 Mart’ta beklediği sonucu alamazsa, kendisinin yok olacağını biliyor. Bu yüzden 30 Mart’a kadar ellerinden gelen her şeyi ortaya koyacaklar. Şu ortamda ben Türkiye’de birtakım olağanüstü hallerin olmasını, olayların yaşanmasını bekliyorum” dedi. İşler, “Bir önceki yerel seçimde yüzde 38.8 oy almıştık. En az 8-10 puan ilave edebileceğimizi düşünüyorum. Son günlerde gelişecek olaylar çerçevesinde bizim oyumuz 5-6 puan artabilir, 5-6 puan düşebilir” diye konuştu. İşler, “Türkiye’de bu cemaat tamamen bitmiştir artık” diye konuştu.
İşler’le dün, seçim çalışmaları çerçevesinde faaliyetlerde bulunduğu memleketi Kızılcahamam’da sohbet olanağı bulduk. İşler’in 17 Aralık operasyonu, Gülen cemaati ve 30 Mart sonrasına ilişkin sorularımızı yanıtlarken yaptığı açıklamalar özetle şöyle:
CEMAAT BİTMİŞTİR ARTIK: Doğru bir din, Kuran, sünnet anlaşıyına
Büyüyüp hayata karıştıktan sonra çocukluğunu geçirdiği mahalleye döndüğünde hep iki şeye şaşırır ya insan.
Küçük bir çocukken koşturduğu bahçenin aslında hiç de o kadar büyük olmadığına.
Ve anne zoruyla, ekmek almak için, burnundan soluyarak gittiği bakkalın aslında hiç de o kadar uzak olmadığına.
16 Haziran 2013 sabahı kahvaltı için ekmek almaya giden; bilmem hangi yeşil gözlü kızı, play station oyununu, saç modelini ya da sivilce yok eden ilacı düşünerek bakkalın yolunu tutan Berkin de aynı şeyi yaşayacaktı.
Kapkara, martı kaşlarının altındaki derin gözleri, bu topraklarda Alevi, kıt-kanaat geçinen bir ailenin ergeni olarak büyümeye çalışırken şekillenen beyninin ona hatırlattığı gibi uzak görmeyecekti hiçbir yeri.
İçini çekecek, “Ne gündü ama. Biber gazının ortasında kalmıştım. Elimde ekmek vardı. Bakkaldan eve kadar o uzun yolu ne biçim koşmuştum. Hiç de o kadar uzak değilmiş mesafe” diye düşünecekti.
Sonra soluğu hâlâ hayattaki annesinin dizinin dibinde alacak, o günü konuşacak, tok olmasına rağmen günlerdir açmış gibi tıka basa yiyecekti yaptığı yemekleri.
Anayasa Mahkemesi’nin önceki gün, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkında verdiği karar kamu vicdanınca alkışlandı.
Oysa ki Yüksek Mahkeme, olağan yargı yetkilerini elinde toplayan herhangi bir mahkemenin yapabileceği basit bir yoruma işaret etmekle yetindi.
Neyse ki Anayasa Mahkemesi var. Parlamentonun kurtaramadığı tutuklu milletvekillerinin özgürlüklerine kavuşmasını sağladıktan sonra Başbuğ için de tahliye kapısını açtı.
Derin bir hukuk bilgisi olmayan herhangi birisi bile Başbuğ’un hakkının ihlal edildiğini söyleyebilirdi aslında.
Hakkında karar verilen bir sanıkla ilgili gerekçeli kararın tam 7 ay kaleme alınamaması, bu nedenle o sanığın tahliye talebinde bulunamaması ve dosyasının Yargıtay’a da gönderilmemesi herhalde olağan karşılanamazdı.
Sonuçta Başbuğ için tahliye yolu böylece açılmış oldu.
Bazen bir doğru, yanlış giden birçok şeyin açığa çıkmasını da sağlayabiliyor.
Kuzey Irak sınır bölgesindeki, Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu köyü yakınlarında meydana gelen ve 28 yaşındaki Jandarma Uzman Çavuş Musa Somay’ın şehit düşmesine neden olan olayın oluş biçimi ve bazı ayrıntılar çözüm sürecinin üzerine titreyenler açısından bir alarm zili niteliğini taşıyor.
İhbar edip patlattılar
Önce, haber merkezlerine, “mayına basan asker şehit oldu” başlığıyla düşen olayın nasıl meydana geldiği konusunda askeri kaynaklardan yansıyan önemli bilgilere bakalım.
Şırnak’taki askeri birliğe bir ihbar geliyor. İhbarda, bir kaçakçı çıkışı olduğu belirtilerek güzergâh bildiriliyor.
İhbarı değerlendiren jandarma özel harekât taburu bölgeye hemen bir tim gönderiyor. Jandarma timi, Uludere Ortasu köyünün 6 kilometre güneyindeki bölgeye tam ulaşıp kaçakçıların önlerini kestikleri anda büyük bir patlama meydana geliyor. Patlayan çok güçlü bir el yapımı patlayıcı. Patlatanlar, sınırın öbür yanında. Uzman Çavuş Murat Somay, olay yerinde şehit oluyor.
Askeri yetkililere göre, “planlanmış bir saldırı” söz konusu. PKK’lıların tespit edilen bazı telsiz konuşmaları da bunu kanıtlıyor. Söz konusu telsiz konuşmalarında, “Tam noktaya isabet oldu”, “Çok zamanlı
Dünkü “Engin Alan ayıbı” başlıklı yazım üzerine TBMM Başkanı Cemil Çiçek aradı.
Konu malum. CHP’li Mehmet Haberal, Mustafa Balbay ve BDP’li 5 milletvekili hapisten Anayasa Mahkemesi kararıyla çıkarken, Balyoz davasından aldığı ceza Yargıtay’a kesinleşen MHP milletvekili Engin Alan, cezaevinde kalan tek vekil oldu.
Bu konuda 4 parti bir araya gelerek 3 maddelik bir anayasa değişikliği yapamadığı için diğerleri serbest Alan hapiste.
Tutuklu vekiller konusundaki hassasiyetini yasama döneminin başından beri yansıtan ve bu soruna geçici değil kökten bir çözüm bulunması gerektiği çağrısında sık sık bulunan Çiçek, söze başlarken, “Her şeyden önce Engin Alan ayıbı başlığınıza katıldığımı söyleyeyim” dedi.
24. dönemin en çok konuşulan konularının başında tutuklu milletvekili meselesinin geldiğini hatırlatan Çiçek, “Ancak yanlış kurallar yürürlükte kaldığı sürece bu işleri beyanatla çözemezsiniz. Anayasa’nın 14, 76, 83 ve 84. maddeleri yürürlükte duruyorsa bu meseleyi beyanatla çözmeniz mümkün olmaz” ifadelerini kullandı.
Çiçek, 3 Ocak 2014 tarihinde Meclis’te düzenlediği ve Türkiye’nin temel sorunları konusunda önemli değerlendirmelerde bulunduğu basın toplantısında tutuklu
Meclis, yerel seçimler öncesinde 1 aylık tatile girdi. Son 1 ay içerisinde parlamentomuz, hukuk sistemini baştan sona dizayn eden düzenlemeler serisini müzakere edip yasalaştırdı.
Özel yetkili mahkemeleri kaldıran, HSYK’nın yapısını baştan aşağıya değiştiren, dinlemeler ve internetle ilgili yeni bir sistem getiren yasalar ardı ardına, jet hızıyla Meclis’ten geçti.
İmar izinlerinden Kürtçe eğitimin kısmen de olsa önünü açan düzenlemeden Türkiye’deki dershane sistemine radikal bir neşter vuran kanuna kadar geniş bir yelpazede, olağan koşullarda 1 yılda yasalaştırılacak onlarca düzenlemeyi 1 ay gibi kısa bir sürede elinden çıkardı.
“İsteyince oluyor”a uygun bu mesai arasında sıranın gelemediği konular çok.
Bunlardan biri var ki izahı zor.
2 yıl uğraşıp yeni anayasa yapamayan Meclis, 1 maddelik anayasa değişikliğini de gerçekleştiremedi.
O 1 maddelik değişiklik CHP’li Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay ile BDP’li 5 vekilin yıllar sonra hapisten, ancak Anayasa Mahkemesi kararıyla çıkabilmesine neden olurken, şimdi Meclis’i MHP’li Engin Alan ayıbıyla karşı karşıya bıraktı.
Ulusal güvenliği tehdit eden yapılanmalara vurgu yapması nedeniyle diğer maddeleri yeterince dikkat çekmeyen son MGK bildirisinde, Suriye’deki iç savaşın Türkiye’deki yaşama müdahalesi anlamını taşıyan mülteci sorununa ilişkin cümle önemliydi.
Bildiriye sayıları 700 bin olarak geçen ancak çok daha fazla olduğu bilinen Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin durumu ve yürütülen çalışmalar son MGK toplantısının ana gündem maddelerinin başında yer aldı.
Üstelik uluslararası camiadan yansıyan ciddi haberler Suriye’den yeni bir mülteci dalgasına işaret ediyor.
Gaziantep’e gidildiğinde mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında gelen Zeugma Müzesi’nin içinde.
Şehir içinde şehir