Reyhanlı’da yaşanan trajedi, televizyonlar ve iktidar, sanırım başlı başına bir iletişim araştırma konusu olmalı. “Haber kanalları yaşananları hangi ölçüde, hangi çıtada ve hangi ‘tarafsızlık’ çerçevesinde verdi?”nin yanı sıra “Ekranda kimleri gördük?” sorusu da ortaya enteresan bir tablo çıkarıyor.
Haber kanalları stratejik araştırma kuruluşlarının istilasına uğradı. Ekranda söz verilen kuruluşların ortak eğilimi, “Bu, Suriye’nin işi” oldu. Telefon bağlantıları ya da konuk olarak bu kuruluşlar ekranda kendilerini tanıtma fırsatı buldu! Ne çok strateji kuruluşu ve strateji uzmanı varmış bu ülkede! İşte patlamaların olduğu tarihten bu yana ekranda en çok görülen kuruluşlar:
Yeni bir kuruluş ama epey ünlendi!
Interpress Medya Takip Merkezi’nin yaptığı toparlamaya göre en çok ekranda yer alan (telefon bağlantısı ve konuk olarak) Ankara Strateji Enstitüsü olmuş. Başkanı Mehmet Arıcan ve enstitü yazarlarından Doç. Dr. Akif Okur’un neredeyse çıkmadığı kanal kalmamış. Okur 8, Arıcan 7 kere ekrana çıkmış. Notlara göre 6 farklı kanalda bu isimler görüş bildirmiş.
Bu kuruluşu, daha bildik ve eski bir stratejik araştırma kuruluşu olan BİLGESAM (Bilge Adamlar Stratejik
Galatasaray-Fenerbahçe maçları iki yıldır ne tesadüf, son haftalara kalıyor. Geçen yıl fikstürün son maçıydı. Bu sene de sondan bir önceki. Televizyon, futbolun bu kadar içindeyse parasal güç olarak bu tür ‘küçük dokunuşlar’ yapma hakkını kendinde görüyor.
Rıdvan Dilmen, bu konuyu NTV’deki ‘% 100 Futbol’da gündeme getirdi. Yayıncı kuruluşun bu kadar para döktüğü bir süper lig ortamında kendi gelirini düşünmesine karşı olmadığını söyleyen Dilmen, bir öneride bulundu; “Bu maçları 5’inci,6’ncı haftalarda oynatın önce” dedi. Yani “Gazını alın” demek istedi. Yayıncı kuruluşun kurada bir şekilde etkili olduğunu belirten Dilmen, bunu doğal karşılamak gerektiğini söyledi. Büyük takımların birbirlerine yakın maç oynaması konusunda fikstürde etkili olduğuna inandığını da söyledi Dilmen.
Bir dipnot vermekte fayda var; iki senedir ne tesadüf ilk maçlar Galatasaray’ın ikinci maçlar Fenerbahçe’nin stadında oynanıyor. Bu konuda da bir yorum beklerdim doğrusu Rıdvan Dilmen’den!
“EMRE BENİM ANNEME KÜFRETTİ”
Unutulmaz bir derbi ve sonrası futbol programları yapılıyor. Bunlardan birinde, TGRT Haber’de Cem Buba’yla bir diğer Türkiye Gazetesi futbol yazarı Hasar Sarıçiçek arasındaki
Okurum Aziz Naci Doğan 9 Mayıs tarihinde Star’da yayınlanan ‘Büyük Risk’ yarışmasındaki bir soruya takılmış. Soru şu: “23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ikinci başkan kimdi?”
“Yarışmacılardan gelen iki ‘İsmet İnönü’ ve bir de ‘Bilmiyorum’ yanıtı üzerine Selçuk Yöntem, sorunun doğru yanıtı olarak ‘Fethi Okyar’ın adını verdi. Oysa doğru yanıt ‘Celalettin Arif Bey’ olmalıydı. Celalettin Arif Bey, 16 Mart 1920’de İstanbul’un İngilizlerce işgali sonrasında dağıtılan son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin başkanıydı ve İstanbul’dan kaçarak büyük güçlüklerle Anadolu’ya geçmiş, işgalden 1.5 ay kadar sonra 23 Nisan’da Ankara’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ikinci başkan olmuştu.
‘Büyük Risk’in sorunun doğru yanıtı olarak sunduğu (Atatürk’ün eski ve yakın arkadaşı) Fethi Bey’se (Okyar), o sırada Malta Adası’nda sürgündeydi ve ancak Sakarya Meydan Savaşı sonrasında Fransızlarla imzalanan ‘Ankara Antlaşması’yla özgürlüğüne kavuşabilecek ve Ankara’ya gidebilecekti!” diye yazmış.
Ben de bizim amcaya (Orhan Koloğlu) sordum bilirkişi olarak. “Fethi Okyar’ın Malta’da olduğu doğrudur. Celalettin Arif ikinci başkan olabilir” cevabı geldi.
İMDADA
Mini diziler, gri ve soğuk tonları hatırlatır. Soğuk savaş yılları sanki onların kaderi ya da öyle doğmuşlar hep karlı bir sabah,
fötr şapkalı, yakası kalkık uzun paltolu adamlar kapıyı çalmış. Agnieszka Holland,
Polonyalı yönetmen. ‘Burning Bush/Çalının Yanması’ adlı bir mini dizi yaptı. Dizide, Sovyet işgali sırasında ozamanki Çekoslovakya’da kendini yakan öğrenci Jan Palach’ı anlattı.
Kendisiyle yapılan söyleşinde, “Mini diziyle dizi farklı şeyler. Mini dizide bitmek bilmeyen bir hikaye yok. Onun için bir nevi yazar işi oluyor mini seriler. Yönetmen uzun metrajlı film tadına varabiliyor” demiş.
Dikkatimi çekti. Evet bir zamanlar unutmam, TRT Haber’in TRT 2 olduğu zamanlarda politik mini diziler izlerdik. 10 bölümde biterdi. Bunu çok izlenen kanallar değil ama daha butik işlere imza atmaya müsait kanallar yapabilir. Mesela TV8, mesela Kanaltürk ilk aklıma gelenler. Bu sayede entelektüel seyircinin de ilgisi çekilmiş olur. Mesela ‘Burning Bush’la ilgilenebilirler. Benzer bir çok mini dizi mevcut.
UYDUDA SAYISIZ TV KANALI VAR
Eutelsat açıklamış geçen mart ayında. Bu uydudan alınabilen televizyon kanalı sayısı 4600. Bunların 430’u HD kalitesinde
Ben bunu ‘bir yetenek’ olarak görüyorum. Her gün, her karesine bir şantaj yerleştirebilmek yetenek işidir dizinin. Fox’un bitmez tükenmez dizilerinden ‘Unutma Beni’den söz ediyorum. Dizinin perşembe akşamı şöyle 1-2 sahnesine denk geldim. İlk sahnede, büfenin üzerinde bir mektup duruyordu. Türker, büfeye doğru bakıyordu. “Bu mektupta mutlaka erotik bir şantaj unsuru vardır” dedim. Karısı Yeşim, “Merak ettim bu mektubu” dedi. Mektup, İlkay’a yazılmış. Türker dayanamadı ve mektubu açtı, “Kocanı aldattığını biliyorum. 500 bini hazırla yoksa kocan gerçekleri öğrenir...”
Haklı çıkmıştım! Bir sonraki sahne daha da çarpıcıydı. Aralarında 65- 70 saniye vardı.
“Hani bana teslim olduğun görüntüler”
Kenan denen vatandaşımız Emine’nin kapısını çaldı. Kapıyı açan Emine, ne yüzle geldiğini sordu ve kapıyı kapatmak istedi. Kenan neden kendisini terslediğini, bunu anlamadığını, bir kötülük yapmak istemediğini söyledi. Bunu da şu sözlerle ispatladı (!): “Sana bir şey yapmak isteseydim, şimdiye kadar çoktan yapardım. Mesela sana ve bana ait olan özel görüntüleri kullanarak.” Emine, “Hangi görüntüler?” diye sordu. Kenan pis bir gülümseme eşliğinde açıkladı (ne cümle ama!); “Kendinden
Levent Ülgen kendisine giydirilen ‘sevimli üçkağıtçı’ haliyle pek sevildi. O kadar sevildi ki, başrol bile verdiler. ‘Salih Kuşu’ oldu. Fakirdi, bir gecede zengin oldu. Severiz bu hikayeleri. Sevdiğimizi bildikleri için de başbakanlarımız hep öyle olmuştur. “İşini bilen memur” lafı boşuna edilmemiştir. Bir toplum mühendisliği vardır altında yatan derin ve anlamlı.
UZUN SÜREDİR BİR ROCKÇI REKTÖRE RASTLAMAMIŞTIK
‘5N 1K’da rastladım kendisine, resimlerini görmüştüm. Rektör öğrencileriyle eğlenmiş ‘Namus Belası’nı da söylemiş barda.
Cüneyt Özdemir, “Rock söyleyen rektör görmeyeli epey zaman oldu” dedi. Okuldaki rock grubunu da uluslararası tanıtım çemberinden geçirecek rektör. Mal bulmuş mağribi gibi oldum! Bazen böyle ‘çürük’ durumlar olabiliyor!
HER AN ‘AKİL’ ÇIKABİLİR
Her işi sulandırıyoruz ve bunu da çok seviyoruz. Ahmet Çakar, “Aslan en şerefsiz hayvan” lafından sonra “Galatasaraylılar bu yüzden kırıldıysa en büyük şerefsiz benim” diyorsa Akil Adam’ları televizyonda seyretmenin neresi anlamsız? Bir haftalık tartışma programları panoramasında birden çıkıyordu karşıma. Pıt, pıt, pıt üç milliyetçi; taak kenarda Akil Adam.
Habertürk’te gördüm Didem Arslan’a sorun. Bir
Salı akşamı ana haber bülteni gazdan geçilmiyordu. Arka arkaya üç konu, haber bülteninin ‘ana teması’ oldu. Akil Adamlar’ı protesto edenlere sıkılan biber gazı haberi geldi önce. Yaklaşık 2 dakika sürdü. Sonra 1 Mayıs biber gazlarının tahribatları vardı arka arkaya. Biber gazı kapsülüyle ağır yaralanan Dilan’la ilgili haber, genç kızı apar topar taburcu eden hastaneyle ilgiliydi. Yaklaşık 2 dakika sürdü. Ardından yine biber gazı kapsülüyle gözünü kaybeden gencin haberi vardı.
Küçük futbolculara biber gazı rezaleti
Show TV, en geniş haberi buna ayırdı. Küçük futbolcuların yüzüne sıkılan biber gazı görüntüleri eşliğinde. İkitelli Kulübü’nün küçük futbolcuları maç sonrası çıkan kavganın ardından polisin biber gazı harekatına maruz kalıyordu. Show TV ekibi kulübü, olay sonrası ziyaret etmiş, onun görüntüleri geldi. Bu haber tam 8 dakika sürdü.
Sanırım bir özel televizyon kanalının haber bülteni, böylece rekora imza atmış oldu. Ve gecenin biber gazlı finali; Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını anma toplantısına müdahale... Önce Taksim’de sonra, Dolmabahçe’ye inerken. Bu gazdan her zaman olduğu gibi çevredeki tüm vatandaşlar nasibini alıyordu. “Her Türk vatandaşı bu gazı
Ülke TV’de Ersoy Dede’nin konuğu Çelik Erişçi’ydi. ‘Şizoid’ oyunu ve daha çok verdiği pozlarla (doğrusunu söyleyelim) ilgi odağı olan Çelik, şu sıralar kanallarda konuk listesinin başında.
Çelik, oyunda, televizyonun bizlere akıl öğreten figürlerinin bir şekilde eleştirildiğini anlattı. Değişik sektörlerden isimlerin birer star olduklarını söyledi. Örneklerden biri olarak ilahiyatçıları gösterdi. Ersoy Dede, “Cuma günü televizyonda program yapacağım diye cuma namazını bile kaçırıyor” dediği isim kimdi acaba? ‘Belli bir kesimin’ hiç de hoşlanmadığı; Yaşar Nuri Öztürk. Saba Tümer’e “Tam namaz vakti çıkıyor” diye yüklendikleri isim!
Aynı durum Ersoy Dede’nin programında da konu oldu. Yani kaçırmadılar bu pası. Ama Çelik’in derdi sadece bir isim değildi. Sanırım kanallara çıkan star olmuş tüm ilahiyatçılardı!
“MİLLİYETÇİ ARKADAŞLARIMLA MUTLU BİR PROGRAMDAYIM”
Habertürk’te pazartesi akşamı Didem Arslan Yılmaz’ın ‘Türkiye’nin Nabzı’ programında konu milliyetçi-ülkücü camianın ‘süreç’e nasıl baktığı üzerineydi.
Konuklar, MHP Milletvekili Ali Uzunırmak, BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır, Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, Prof. Dr. Ümit Özdağ, Türk