Özel televizyonun can damarı reklamlarda rakamlar, izlenen gerçeğin de aynası oluyor. Biraz basma kalıp bir laf oldu ama gerçek böyle. Bizde televizyonda ürünü yayınlanan sektör sayısı kısıtlı. “Millet cepten konuşuyor, daya GSM reklamlarını” diyerek hem para kazanıyor, sonra da “Ama gelecekte bizi kurtarmaz” hikayeleri anlatıyorlar. Bir de reklam süreleri var. Özellikle dizilerdeki reklamlar...
Geçenlerde piyasanın bildik, iyi iş yapan yapımcılarından biriyle konuşuyorduk. “Bizim millet hem reklamlardan şikayet eder ama dizilerin uzun olmasını ister. Bu durumda 90 dakikalık dizilerin maliyetini karşılamak için reklamların uzunluğu kaçınılmaz” diye bir gerekçe gösterdi. Sanırım bu bizim televizyon dünyasının ‘anayasası’nın birinci maddesi oldu.
Oldu da, çeşidi az bir reklam sektörünün bu kadar kanalın yükünü kaldırması mümkün görünmüyor. Burada tespitini yaptığım “Gelecekte özel kanallar paralı” olacak gerçeği, gelip kapımıza dayanacak.
Kanalların reklam süreleri artıyor
2013 yılının 1 Ocak-31 Mart tarihleri arasında ulusal, aktüel ve tematik 30 kanalda yayınlanan reklam süresi 6 bin 268 saat (22.566.524 saniye) olmuş. Bir yıl önce aynı dönemde 5 bin 645 saat
‘Michael Kuyucu ile Müziğin Kilometre Taşları’ radyo programında söylemiş Harun Kolçak. “O dönemlerde yapılan müzik yarışmalarında hep müziği bilen insanlar karşımızda oturuyordu, Atilla Özdemiroğlu, Timur Selçuk, Melih Kibar... Bugün Türkiye’de televizyonlarda yapılan müzik yarışmalarıyla ilgili şunu söyleyebilirim: Müzik adına hiçbir getirisi olmayan sadece televizyon, yapımcı şirket ve jüri üyelerine para kazandıran nafile yarışmalar... Ne yazık ki yarışmalardan sonra o çocukların ne bir albümünü görüyoruz, ne de başka bir başarısını duyuyoruz. Bana bu tarz yarışmalar pek etik gelmiyor.”
“Hak etmedikleri unvanlarla anılıyorlar”
Harun Kolçak’ın sözünü ettiği yarışma ‘Popstar 2013’. Jüri üyeleri arasında Bülent Ersoy’la Orhan Gencebay da var. Ve onlara yarışmacılar zaman zaman “Teşekkürler hocam, sağolun hocam” diye hitap ediyorlar. Kolçak, galiba onlara da bir gönderme yapıyor: “Oradaki kişiler hak etmedikleri unvanlarla anılıyorlar. ‘Hocam’ denmesinin bir bedeli vardır. Herkese rastgele hocam denmemeli, müzik adına, eğitim adına bir ayıp.”
Bilmem bu duruma jüri üyeleri ne der?
Belki de bazı ‘hitap’ tarzlarının tartışmaya açılması yerinde olur.
‘SAKARYA
Dizilerimizin en büyük oyunu, ‘gün değiştirme’. Bunun değişik yorumları da yapılıyor. Dizinin günü değişiyorsa, siz ‘yeni saatinde ve yeni gününde’ lafına bakmayın. Bu bir yenilik değil, dizinin büyük olasılık kaldırılmasının bir başka eğlenceli tarafı; ‘yeni gününde yeni saatinde’. Sanki dizi tazeleniyor da böyle bir hayat bulup alıp götürüyor. Hikaye! Bunun tam tersi örneğini pazar günü Fox’ta yaşadık. ‘Eski gününde eski saatinde’. Bu şu oluyor önce; ‘o eski saat ve günde’ dizi yayınlanıyor. Bekleneni vermiyor ya da yeni diziye yer açmak gerekiyor. Bu sefer dizi, ‘yeni gününe ve saatine’ taşınıyor. Orada da olmadı, tekrar ‘eski günü ve saatine’ koyuluyor. Bu durum ‘Ali Ayşe’yi Seviyor’da yaşandı.
Tekrar pazar gününe taşındı. Yukarıda anlattığım mekanizmanın ters işlemesi. Sonuç?
Galiba benzer durum. Yani yakında Ali, Ayşe’sine kavuşamadan biterse şaşırmayın!
EVLİLİK PROGRAMLARI TÜRK AİLE YAPISINI BOZMUYOR!
Ben, hemen hemen her akşam Esra Erol’un sunduğu evlilik programına bakıyorum. Orada bir resim çıkıyor ortaya. Evlenme adına gelenlerin özellikle genç kesimi ‘ünlü olmak’ hevesinde. Restoran sahibi, kuaför vs. kendi müşterisinin peşinde. Fakat
Dünyanın önemli televizyon pazarlarından MıP TV, her sene bu zamanlarda Fransa’nın Cannes kentinde kuruluyor. Yeni diziler burada görücüye çıkıyor, yeni televizyon eğilimleri burada konuşuluyor. Meşhur ‘reality show’ların bu yıl kendini tekrar gündeme getirme yılı. Yapılan yorum şu: “Son zamanlarda televizyonda yapılan programlar bizlere şu gerçeği gösteriyor: Bu dünyada hepimiz sosyal medya ve internet içinde gözetleniyoruz.”
Programlarda yapılanlar, insanların birbirlerini gammazlamaları üzerine kurulu. ‘Biri Bizi Gözetliyor’a kızıyorduk. Onun daha fazlası ekranda.
Gözetlenen farkında değil
Yeni yarışmaların özelliği bu. Dışarıdan izleyen bir kamera yok. Siz bulunduğunuz ortamda farkında olmadan izleniyorsunuz. İşte örnekler:
* ‘Toxic Office Does Someone Have to Go’, ABD’de Fox’ta yayınlanan bir ‘gerçeğin şovu’ programı. Şirket yöneticileri, çalışanlarından birinin gitmesini istiyor. Bu, gizli yapılıyor. Hiçbir çalışanın diğerinden ne yaptığı konusunda haberi olmuyor.
* ‘The Dating Office’, Meksika’da yayınlanıyor ‘Buluşma Bürosu’. Bir şirkette ‘bekara hatun bulma’ durumu. Adayların durumdan haberi yok. Sadece bu işi yapanlar ve sözkonusu bekar
Habertürk’teki ‘Türkiye’nin Nabzı’, diziler için attı. Günde ortalama 5 saate yakın televizyon izlenen, bu sürenin büyük bölümünü oluşturan diziler, o ülkenin nabzıdır. “Diziler mi toplumu, toplum mu dizileri, yoksa her ikisi bir fanusun içinde birbirlerini mi tetikliyor?” noktasında sanırım tartışmanın kafa karışıklıkları kendini gösterdi. Ve durumu özetleyen cümle de yukarıdaki başlık oldu; “Sevişme sahneleri cinsellik kokan, tahrik edici olmamalı; bu yanlış...” Söz, altyazıda kartviziti ‘araştırmacı yazar’ olarak geçen Sevda Türküsev’e aitti.
İzlerken not düşmüşüm;
“Serbest güreş yapıyorlar, havasında sahneler olmalı” diye...
‘Gümüş’ün Pınar karakteri aile yapımıza ters mi?
‘Gümüş’ dizisinde Kıvanç Tatlıtuğ’un oynadığı Mehmet’in ablası Pınar’ı oynayan Ayça Varlıer, yaptığı geziler sırasındaki bir gözlemini dile getirdi. Arap kadınları nasıl bir karakterden etkilenmişlerdi? Varlıer, şöyle sıraladı: “Dik kafalı, tuttuğunu koparan, yurt dışına gidip evlenmeden çocuk sahibi olan, sanatçı, rüyaları ve hayalleri doğrultusunda hareket eden, ailesine anarşist bir şekilde yaklaşan...”
“İşte ahlaksızlık” diye not düşmüşüm!
Bu sıralar diziler yoruldu. Fabrikakasyon üretim azaldı. 2012- 2013 sezonu başladığında yerli dizi sayısı son yılların en yüksek rakamına ulaşmıştı; toplam 90 dizi. Geçen ay 65’e indi. (Kaynak: İnterpress Ajansı).
Şimdi yarışmalar gözde. Show TV yeni yarışmasını bu cuma yayına sokuyor.
‘Ben Burdan Atlarım’da yarışmacılar, bir kuleden atlayacak. Yarışmacılar da, bir zamanlar belli dönemlerde ‘reyting’ yapmış isimler. ‘Ekranın bildik isimleri’nden oluşan bir takım; Tuğba Özay, Bayhan, Asena, Önder Bekensir, Leyla Bilginel. Peki tutar mı? Sanırım ‘gündem oluşturmakta yetkin’ bu isimler olabildiğince konuşulur, sonra yarışma biter.
“Kimsenin dizi isteyecek hali yok”
Bir yapımcı tanıdığıma sordum, “Yeni proje var mı?”diye. Hiçbir kanalın şu sıralar yeni dizi projesi isteyecek halinin olmadığını söyledi. “Şimdi yarışma dönemi” dedi. Bazı kanalların dizi ödemelerindeki sıkıntılar, zincirleme halini almış.
Baktığımızda yeni devreye giren yapımlarda bir parıltı da görülmüyor. Sektör yorgun düştü gibime geliyor. Senaristlerin, yönetmenlerin ve oyuncuların bu ‘köle’ tarzı iş yaşamından normale dönme zamanları geldi. Belki bu dönem, yeniden yapılanma için iyi bir fırsat
Baştan söyleyeyim, bu işte şaşıracak bir şey yok. Futbol artık bir ticarettir ve markaların savaşıdır. Büyük paraların döndüğü bu futbolda, heyecanı kim veriyorsa büyük organizasyonların finallerini, yarı finallerini onlar oynayacaktır. Kıymetli derbilerin zamanlamaları da saptanacaktır.
Pazar akşamı “Bu sene şampiyonluk düğümü, Fenerbahçe -Galatasaray maçında çözülecek” konuşmaları yapılınca bunu yazma ihtiyacı hissettim. ‘Telegol’de Erman Toroğlu bahsetti. Kanaltürk’te ‘Top Bizde’ programında Bilgin Gökberk, hem geçen sezon hem bu sezon, derbinin ikinci devre karşılaşmasının ligin sonlarına denk gelmesinin tesadüf olmadığına inandığını söyledi. Yani bu sezonda şampiyon, Fenerbahçe-Galatasaray maçında belli olur görüşü hakim.
Yayınlar, kötü zeminler ve boş tribünler için mi?
Ben şaşırmıyorum. Yukarıdaki özetlediğim durum yaşanıyorsa, futbolda böyle bir fikstür ve ardından böyle bir lig hiç de ters durmuyor. ‘Futbol bir keyiftir, oyundur’ hikayelerini bir kenara bıraksınlar. Futbol paradır, nokta. Ha, zevkini, keyfini bir sos olarak üzerine koyarsınız o ayrı. Lig TV bu işe bu kadar parayı, boş tribünlerin, keyifsiz maçların, kötü sahaların maçlarını yayınlamak için
Bir dizinin final öyküsü, spekülasyona açık bir konudur. Olması da doğaldır. Son örnek, ‘Muhteşem Yüzyıl’... En son Ozan Güven’in açıklamalarıyla gündeme geldi. Güven, katıldığı doğum gününde, “Valla bitiyor ama nasıl sonlanacağını bilmiyoruz” demiş. Bana gelen bir kozmik oda bilgisine göre, bir değişiklik yok. Gelecek sezon devam edecekmiş. Bakalım kim haklı çıkacak?
KİM DAHA ÇOK GÖRÜNTÜLENDİ: TERİM Mİ MORINHO MU?
Millet Real Madrid-Galatasaray maçını izlerken o hengamede ben, çetele tuttum. Fatih Terim mi daha çok görüntülendi, Morinho mu diye. Kaçırmalar ya da fazlalıklar olabilir. Ama üç aşağı, beş yukarı durum şöyle:
İlk yarı 4’e 6 Morinho üstünlüğü vardı. İkinci devre Terim o meşhur haliyle 5 kez özel çekimle bizlere sunuldu. Morinho yine üstündü; 7 kez ekrana geldi. Terim, deplasmanda yine bu sayıyla başarılı oldu.
Başka hangi teknik adam bu kadar ekrana gelir Morinho’nun olduğu yerde? Bizim sahada Fatih Terim farkını atar merak etmeyin. Yani turu atlar yarı finale çıkarız!
Bu arada, kadınlar arasında Morinho hayranlığı hayli yüksek. “Morinho’yu ne zaman gösterecekler?” diye özel olarak ekran başına geçenler var. Bizzat şahit oldum.
SADECE BİR KANAL ‘ÂKİL’