Doğu Akdeniz ve Ege konusunda Türkiye A’dan Z’ye haklı. Hukuken ve mantık açısından tartışılabilir hiçbir husus yok. Yunanistan’da bunun farkında ama olayı siyasi bir zemine dayandırmaya çalışıyor. Onun için de tarih boyunca olduğu gibi Avrupalı devletlerin arkasına sığınarak sahte kabadayılık yapıyor, Türkiye üzerine baskı kurmaya çabalıyor. Bu kirli oyunda da Türkiye’nin doğrudan ya da dolaylı olarak dâhil olduğu her konuda karşı cephede pozisyon alan Fransa başı çekiyor.
Yunanistan’ı gazlayarak Doğu Akdeniz ve Ege’deki gerilimi körüklüyor. Hatta Yunanistan ve Fransa sözüm ona Türkiye’ye gözdağı vermek amacıyla ortak tatbikat yaptı. Yani Türkiye’nin oluruyla NATO’nun askeri kanadına dönen sözde müttefik iki ülke yekten hasmane tutum içinde. NATO’nun patronu ABD eksik kalır mı? O da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yönelik 33 yıllık silah ambargosunu kısmen kaldırarak yangına benzin döktü. Bu gazı alan Yunanistan da hepten küstahlaşarak gerilimi
Muharrem İnce 1000 Günde Memleket Hareketi adını verdiği yürüyüşüne başlıyor. İnce her ne kadar hareketin amacını “umutsuzluğu yok etmek, çıkış yolu göstermek” diye açıklasa da öngörüler daha çok bunun Cumhurbaşkanlığı adaylığı hareketi olduğu yönünde. Böyle düşünenlerin kesiştikleri nokta da şu:
CHP’nin adayı olamayacağını anladığı için gücünü halktan almaya dönük bir arayış hareketine yöneldi.
Bu arada hareketin eninde sonunda partileşmeye evrileceği tezi de hâlâ geçerli. Hatta İnce’nin bu konuda geç bile kaldığına dönük eleştiriler söz konusu. Örneğin, dün konuştuğum, İnce’ye yakın bazı isimlerin değerlendirmesi şöyleydi:
“Kendisiyle konuştuğumuzda ‘Abi artık bize burada yer yok, bunlar bize politika yaptırmayacaklar, dolayısıyla parti kuruyoruz’ dedi ama bundan sonra vazgeçti. İşin doğrusu, Muharrem üst üste çıkışlar yapıyor, geri adımlar atıyor. Bu da kamuoyunda kendisine olan güveni ciddi şekilde sarsıyor.”
Öyle
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kararlığını hazmedemeyen Fransa haddini aşan hamleler yapıyor ve sözler sarf ediyor. Tıpkı daha önceki küstahlıklarında olduğu gibi. Daha doğru tanımıyla Türkiye’nin doğrudan ya da dolaylı olarak dahil olduğu her konuda Fransa karşı cephede pozisyon alıyor. Örneğin Libya’da, Suriye’de, Ege’de… Dahası sözde soykırım iddialarını tanıyor. PKK/PYD/YPG ve FETÖ terör örgütlerini açıktan destekliyor. Hatta eli kanlı teröristleri, Elize Sarayı’nda ağırlamaktan çekinmiyor. Hem de yıllardır, yani yönetimler değişse de Fransa’nın tavrı değişmiyor. Dolayısıyla terör örgütlerine, teröristlere yönelik darbeler indirildiğinde asıl feryat hep Fransa’dan geliyor. Türkiye’nin iç işlerine ilişkin sözler etmekten de geri durmuyor.
Fransa, Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki açık ve sert muhalefetine ek olarak, son yıllarda Türkiye’yi NATO içinde de çok sık eleştirmeye, ittifaka şikâyet etmeye başladı. Üstelik NATO’ya
29 Ağustos 1922... Büyük Taarruz’un dördüncü günündeki hedef, Yunan ordusunun içinde bulunduğu kapanı daraltarak çekilme yollarını kesmekti. 26 Ağustos’ta şafak vakti başlayan taarruza direnemeyen ve 27-28 Ağustos’ta dağınık bir şekilde geri çekilmeye devam eden Yunan ordusunun Sincanlı ovasında bir direniş yapabiliriz ümidiyle toplanma çabaları olmuş, fakat burada da başarılı olamayınca Dumlupınar, Uşak istikametinde geri çekilmeye devam ediyorlardı. Onlar geri çekilirken de Türk ordusu bir kuşatma harekâtı içinde güneyden birinci ordu yani esas saldırıyı yapan kuvvet, kuzeyden de 2. ordu çevirme yapıyor, süvari birlikleri de Yunan cephesinin arkasından kuşatmaya destek veriyordu. Yani 98 yıl öncesinin 29 Ağustos’unda vatanımızdaki manzara buydu. O gün iki cephe hattında yaşananları da merhum Turgut Özakman “Şu Çılgın Türkler” kitabında anlatıyor:
“29 Ağustos sabahı İzzettin Bey kolordusunun bütün tümenleri Frangos kuvvetlerini yakalamak için harekete hazırlanıyorlardı.
Hava
Ecevit, MTA direktörüne “Kıbrıs’a çıkan TSK nereye kadar ilerlemeli ve nerede durmalı?” diye sordu. Demirel’den Hora gemisini engellemeye çalışan Yunanistan’a cevap: ‘Sizin kıta sahanlığınızı tanımıyoruz’
Türkiye, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta, hem kendi hem de Kıbrıs Türklerinin haklarından asla taviz vermeyeceğini çok net ortaya koydu, koyuyor. Bölgedeki Türk muhripleri ve F-16’lar da bu kararlılığın açık kanıtı. Yunanistan ise bu gerçeği görmek yerine birkaç ülkenin gazıyla gerilimi daha da tırmandırıyor. Dahası, bu krizi Türkiye ile AB sorunuymuş havasına sokma gibi kendince uyanıklık çabasında. Onlar da bölgedeki petrol ve doğal gaz rezervlerinden nemalanmak için buna hazırlar zaten. Yani dün Hora Ege’ye açıldığında yaşanan kirli ilişkiler, oyunlar Oruç Reis’in Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri nedeniyle yine vizyonda. Dolayısıyla, bugünkü olayın gelişimini, önemini ve Türkiye’nin dik duruşunu daha iyi anlamak, görmek için eskileri anımsamakta yarar
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmalarına karşı Mısır ile Yunanistan’ın yaptığı Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) saçmalığını ‘uluslararası hukuk açısından zafer’ diyerek kutlayan Birleşik Arap Emirlikleri, bu kez de Yunanistan ile ortak tatbikata hazırlanıyor. Daha doğru anlatımıyla Suriye’de, Libya’da Türkiye’ye zarar vermek için Türkiye aleyhine her cephede yer almak çabasındaki BAE Doğu Akdeniz’de de kalleşlikte sınır tanımıyor. Dahası BAE’nin, PYD/YPG terör örgütüne de destek verdiği, FETÖ’cüleri fonladığı da biliniyor. Yani Türkiye karşıtı her türlü kirli ittifak, her şerrin arkasında BAE var. Tabii gölgesine sığındığı ABD’nin cesaretlendirmesiyle...Dolayısıyla ABD, BAE’ne Libya’da, Suriye’de çok aktif davranma, Doğu Akdeniz’de fazla müdahil olma, uçaklarını gönderip Türkiye’ye cephe alma diyebilir, demiyor. Çünkü o da her ne kadar ara sıra farklı mesajlar verse de aslında ne Libya’da ne de Suriye’de
CHP’de kurultayın üzerinden neredeyse bir ay geçmesine rağmen Muharrem İnce’nin çıkışına odaklı partideki dalgalanma, hareketlilik bitmedi. Hatta eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Millet İttifakı’nın adayı mı olacak tartışmalarıyla daha da alevlendi. Evet, eski genel başkanlar ya da ağır abiler Murat Karayalçın ve Hikmet Çetin’in devreye girmesiyle partinin birlik, bütünlüğünü zedeleyecek olası bir kopma durumu önlendi ama buna askıya alındı demek daha doğru. Çünkü hem İnce’nin 4 Eylül’deki Sivas hamlesi ve sonrasındaki performansı hem de bu aşamada disiplin kurulu mekanizmasını işletmeyen CHP Genel Merkezi’nin olası gelişmelere bağlı atacağı adımlarla görüntü değişebilir. Dolayısıyla, partili partisiz herkes CHP’de ne oluyor diye soruyor, konuşuyor. Biz de İnce krizinde arabuluculuk yapan Murat Karayalçın’a sorduk. O da anlattı:
“Cumhurbaşkanlığı tartışmasının hem zemin hem de zaman açısından yersiz olduğu kanısındayım. Zamandan kastım, sürecin işleyeceğinin belirgin bir biçimde ortaya
PKK’nın lider kadrolarına dönük peş peşe yapılan temizlik operasyonları Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığının yanı sıra imkân ve kabiliyetini de çok net ortaya koydu, koyuyor. Yerleri bulunamaz, hele de kendileri açısından karargâh olarak gördükleri yerlerde onlara kimse erişemez diye gizemli havaya sokulan teröristleri MİT buluyor, sonrasında da İHA ve SİHA’larla teknik takipleri yapılıp TSK’nın nokta atışlarıyla işleri bitiriliyor. Bu bağlamda da sıra artık PKK’nın en tepe isimleri Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan’a da geliyor, yani her an böyle bir haber de duyulabilir. Nitekim birkaç gün önce terör örgütünün elebaşılarından Cemil Bayık’ın Kuzey Irak’ta SİHA’yla öldürüldüğü iddiası vardı. Doğrulanmadı ama İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bu konudaki şu sözleri manidardı:
“Terörle mücadele operasyonlarımız devam etmektedir. Terörle mücadele konusunda tüm dünyaya tavsiyemiz, Türkiye Cumhuriyeti