Sağlık demokrasinin de temelidir

9 Ekim 2007

Çözüm Okul çağındaki çocukların yüzde 18'i aşırı kilolu. Sağlık harcamalarının ülkelere göre değişen ancak yüzde 7'ye varan oranları diyabet hastalıkları için harcanıyor. Bilindiği gibi, aşırı kilo diyabetin en önemli nedeni. 15-64 yaşları arasındaki "çalışabilen nüfus" 2050 yılına kadar 48 milyon kişi azalacak. Şu anda, çalışabilen 4 kişi 65 yaştan büyük 1 kişiye bakarken, 2050 yılında çalışabilen 2 kişi 65 yaştan büyük 1 kişiye bakmaya başlayacak. Yani, 2050 yılında "çalışabilen nüfus"un yükü bir kat artacak. Avrupa Birliği'nde: İşgücünün azalması riskine karşı, daha sağlıklı bir nüfusa sahip olunarak, bu nüfusun işgücüne katkı sağlamasına çalışılıyor. Sağlıklı insanlar daha verimli çalışıyorlar. Bu nedenle, sağlık alanına gayri safi milli hasıladan ciddi pay ayırılıyor.2002 yılında yaklaşık 72 milyon olan 65 yaş üzeri kişilerin sayısı, 2050 yılında 133 milyon kişiye çıkıyor. Buna karşılık, 2002 yılında yaklaşık 118 milyon kişi olan 5-25 yaşlar arasındaki genç nüfus, 2050 yılında 90 milyon kişiye düşüyor.Erkekler kadınlara göre daha az yaşıyor. 2050 yılında yaşam süresi uzamış olsa bile bu gerçek değişmeyecek. Kadınlar ortalama 87 yıl yaşarlarken, erkekler ortalama 82 yıl

Yazının Devamı

Avrupa'ya onların gözüyle bakmalı

8 Ekim 2007

Çözüm Bu gelişme, bir taraftan sağlık harcamalarını, diğer taraftan genç işgücü ve yaşlılara bakacak genç nüfus gereksinimini arttırıyor. Halen, Avrupa ülkelerinin gayri safi milli hasılalarının % 4.6 ila % 6.2'si sağlık harcamalarına giderken, 2050 yılında bu oranlar % 5.6 ila % 8.2 arasında olacak. 2005 yılında Avrupa'nın toplam nüfusu 728.389.000 iken, 2050 yılında nüfusun 653.323.000 olması bekleniyor. Avrupa gittikçe yaşlanıyor. Avrupa'da 1950-1955 yılları arasında, yılda ortalama 12.081.000 doğum sayısı varken, bu sayı 2000-2005 yılları arasındaki süre içinde 7.354.000'e düştü. 2050 yılında, Avrupa nüfusunun üçte biri 60 yaşın üzerinde olacak. Buna karşılık, 16 yaşın altındaki nüfus sadece % 13'te kalacak. 80 yaşını aşan nüfusta ise, % 180 büyüme var. Türkiye'de ise, durum tam tersi. 2005 yılında nüfusumuz 72.970.000 iken, 2050 yılında 82.662.000 kişiye ulaşacağız. Türkiye'de ortalama yaşam süresi erkekler için 69.1 yıl iken, kadınlar için 74.3 yıl. Türk insanı, Avrupa'da en yüksek ortalama yaşam süresi olan bir İsveçliden ortalama 9 yıl az yaşıyor. Türkiye'de 65 yaşını aşan bir kişi ortalama 13.5 yıl daha yaşamayı ümit ederken, Avrupa ülkeleri ortalamasında bu süre, 18.2

Yazının Devamı

Avrupa Birliği ve sağlık

6 Ekim 2007

Çözüm a) Hastalık ve ilaç konularında hastanın bilgilendirilmesi,b) İlaçların fiyatlandırılma ve piyasaya çıkarılma prensiplerinin konulması,c) Tedavi ve ilaç bedellerinin geri ödenme sisteminin etkinliği.Hastaların, hasta yakınlarının ve giderek tüm toplumun hastalık ve ilaçlar konusunda bilgilendirilmesi, Avrupa Birliği'nin de sağlık konusundaki en büyük ilgi alanlarından biri. Avrupa Birliği, sağlık konusunda hastaları doğrudan ilgilendiren konuları 3 temel başlıkta topluyor: Hatta, sadece ilaçlar ve etkileri konusunda değil, ilacın hazırlanma süreci ve nedenlerinin de hastalar ve kamuoyu tarafından takip edilmesinin gerekliliği üzerinde duruluyor. Gerçekten, obezite, diyabet, depresyon, kalp gibi hastalıklara yakalanma oranının azaltılması, ancak bu konularda bilgi verilebilmesi ve bilinçli yaklaşımların geliştirilmesi sayesinde sağlanabiliyor.Gıda etiketlenmesi ve etiketlerin içeriği, çocuklarda obeziteye yol açan yiyecek ve içecek ilanlarının yasaklanması, sigara paketlerinin üzerine yalnız yazılı değil, resimli uyarıların da konulması, bilgilendirmenin belli aralıklarla tekrarlanması, doktor-hasta iletişiminin geliştirilmesi, ilaçların rasyonel kullanımının sağlanması,

Yazının Devamı

Dünya piyasalarına ne kadar bağımlıyız?

2 Ekim 2007

Çözüm Merkez Bankamızın da, "enflasyon hedeflemesi" yaparak, parasal büyüklüklere fazla aldırış etmemesi ve IMF'nin de aynı paralelde, parasal büyüklükler yerine döviz büyüklükleri üzerinde durmaya başlaması, bu gelişmelerin bir parçası. Türk ekonomisi de geldiği bu aşamada uluslararası piyasa hareketlerinden umulanın üzerinde etkileniyor. Hatta, Brezilya borsası izlenerek, İstanbul Menkul kıymetler Borsası'nda (İMKB) neler olabileceği bile tahmin edilebiliyor. Bunun ötesinde, son dalgalanmalarda gelişmekte olan borsaların ortalama endeksinin bile, İMKB'ye paralel hareket ettiğini gördük. Dünya ekonomilerinde süreklilik ve kalıcılık anlamındaki istikrar bozuluyor. Piyasalara bağlı iniş çıkışlar ve bunların derinliği artıyor. Yani, piyasalarda derin dalgalanmalar yaşanabiliyor. Dolayısıyla, "fiyat istikrarı" artık kolayca sağlanabilir olmaktan çıkıyor. Bu nedenle de, merkez bankaları artık politikalarını sadece "fiyat istikrarı" üzerine kurgulamıyorlar. İMKB'deki yatırımcıların yüzde 71'i yabancı. Devlet tahvillerinin yüzde 38'ini de yabancılar almış. Bu oranlara, vergi vermemek için dışarıdan yatırım yapan Türk yatırımcılar dahil ama Türklerin toplam içindeki oranını kestirmek

Yazının Devamı

Büyük başarı kazanıldı!

1 Ekim 2007

Çözüm Artık, Avrupa Birliği'nde istenmediğimiz açıkça belli oldu. Fransa ve Avusturya eliyle Almanya, açıkça bizi istemiyor. Bunlar istese, diğerleri sırada. Bırakın istemeyi, uyum süreci bile işletilemiyor. Artık, Irak'ta "sıcak takip" olanağımız kalmadı. Amerika'ya boyun eğildi. Kabul etmesek de, Kürt devleti kuruldu. Kürt devletinin baskısı, bize geri adım attırdı. Burada da her şeyi kaybettik. Bunun karşılığında, PKK'nın ileri gelenlerinden bazıları bize verilecek. Ama, PKK bitmeyecek. Üstelik, PKK'nın elinde ABD tankları bile var. Kıbrıs'ta Denktaş'tan kurtuldular. Bir zamanlar hiç kabul edemeyeceğimizi açıkladığımız Birleşmiş Milletler'in aracılığını şimdi koşa koşa kabul ediyoruz. Ekonomide büyük başarı kazanıldı: Borsanın yüzde 71'i, devlet tahvillerinin yüzde 38'i yabancılara ait. Üstelik, fiyat kontrolü de onların elinde. Sonuç olarak, artık döviz fiyatlarını bağımsız dediğimiz Merkez Bankamız belirleyemiyor.Merkez Bankamızda 70 milyar dolar, bankalarda ayrıca 50 milyar dolar dövizimiz var. Ama, bunlar bizim ihtiyaçlarımız için değil, yabancıların ihtiyaçları için tutuluyor.Artık, bankalarımızın resmi olarak yüzde 22'si yabancıların elinde. Ama, gayri resmi olarak

Yazının Devamı

IMF artık açık oynuyor

29 Eylül 2007

Çözüm IMF, size verilen borçları zamanında ödeyecek kadar döviz rezervi tutun da, ne yaparsanız yapın diyor. Bu istek aslında, bizden alacağınız borcu harcamayın yine bize çok düşük faizle yatırın ama aldığınız borcun yüksek faizini ödeyin demek. Yani, dövizle borçlanmanın ekonomimize hiçbir katkısının olmaması, yine de IMF'nin yeşil ışığı için milyarlarca dolar faiz ödenmesi anlamında, bir istek bu.Daha önce Kemal Derviş kullanılarak da aynısı yapılmış, IMF'nin emriyle ve ismen belirttiği bankalara el konulmuş; bankalar iflas ettirilmeyip TMSF'ye devredilerek, yabancı bankaların alacakları TMSF'ye ve Türk halkına ödettirilmişti (Bazı yazarlarımızın söylediklerinin aksine, Çiller zamanında bu yapılmadı; bankalar iflas ettirildi ve yabancı bankalar sadece iflas masasına katılabildiler. Oradan da bir şey alamadılar). TMSF de ödediklerini ağır faizlerle, banka sahiplerinden almaya kalkınca, Türkiye'deki yeni bitme zenginlerin hepsi sıfırı tüketti. Bir biçimde, el konulmaktan kurtulanlar ise, köşeyi döndüler.Anlaşılan, bundan sonra Merkez Bankası'nın temel hedefi, fiyat istikrarının sağlanması olmayacak; emredilen miktarda döviz rezervi tutmak olacak. Halen, Merkez Bankamızın 70

Yazının Devamı

BDDK'nın sorumluluğu

25 Eylül 2007

Çözüm 1997 yılından beri İngiltere bankacılık sisteminde bize benzer bir yapılaşma var. İngiliz Merkez Bankası, kendisini sadece para politikasından sorumlu sayıp sadece enflasyona odaklanmışken, bizdeki Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu benzeri olan Financial Services Authority de bankaları denetliyor. Krizin çıkmasıyla, ekonomi yönetimi sorumluluğu birbirine atmaya başladı. Merkez Bankası, kendisinin bankalardan değil, enflasyondan sorumlu olduğunu ve piyasaya likidite veremeyeceğini söyledi. Financial Services Authority ise, bankaları denetlediğini ama sıkıntı halinde paranın Merkez Bankası tarafından verilmesi gerektiğini söylüyordu. Bu durumda, hükümet duruma müdahale etmek zorunda kaldı ve İngiltere tarihinde ilk kez olarak, Northern Rock'taki mevduatlara devlet garantisi verdi.İngiltere şimdi, işe yaramayan Merkez Bankası bağımsızlığını tartışıyor. Financial Services Authority'nin işlevi de sorgulanıyor. Dünkü yazımda, İngiliz ekonomisinin, bizim 2001 yılı krizine benzer bir krizle karşılaştığını, İngiltere'deki krizle, 2001 krizimiz arasında birçok benzeşim olduğunu ve alınacak dersler bulunduğunu anlatmıştım. Farkında değiliz ama, bizde de Merkez Bankamız,

Yazının Devamı

İngiltere'de de ekonomi yönetimi sınıfta kaldı

24 Eylül 2007

Çözüm 1997 yılından beri İngiltere bankacılık sisteminde bize benzer bir yapılaşma var. İngiliz Merkez Bankası (Bank of England), (BE), kendisini sadece para politikasından sorumluymuş gibi gösteriyor. Bankalar, bizdeki Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu benzeri, Financial Services Authority (FSA) tarafından denetleniyor. Bizde T. M. S. F.'nin yaptığı işlevi de FSA yapıyor. Northern Rock, 1866'dan beri faaliyet gösteren İngiltere'nin 5. en büyük mortgage kredisi sağlayıcısı. Sıkıntıya düşmesi aynı bizim Demirbank gibi oldu. Northern Rock çabuk büyüme uğruna, mevduat yerine yoğun biçimde para piyasalarından borç aldı. 3 ay vadeli borç alıp, 5-10 yıl vadeli mortgage kredisi veriyordu. Yani, vade uyuşmazlığı (maturity mis-match) riskini alıyordu. Para piyasalarında yeterli likidite kalmayınca da, Northern Rock iflasla karşı karşıya kaldı. Northern Rock, kredi vermekle kalmamış, bankaların mortgage kredileri karşılığında çıkardığı "commercial paper"lardan da yoğun biçimde portföyüne almıştı. Bu durum, riskini daha fazla arttırdı. Piyasada likiditenin azalmasıyla, bankalar aynı bizim 2001 yılındaki krizimizde olduğu gibi, piyasaya borç vermek yerine, ellerindeki fonları

Yazının Devamı