Gerçekten de, sonbaharda yeni bir kur artışı olmazsa, bu enflasyon beklentisi gerçekleşebilir. Bu da önemli bir başarı olur.Sıcak para çıkışının yeniden başlaması, petrol fiyatlarındaki tırmanışın sürmesi, seçim ekonomisi uygulamalarının başlamasıyla bütçe disiplininin gevşetilmesi gibi durumlar, Merkez Bankası'nın politikalarını yeniden gözden geçirmesine neden olabilecek. Merkez Bankası kısa vadeli faiz oranlarını değiştirmedi. Bu karar, enflasyon oranlarındaki yıl sonuna kadarki gelişmelerin, önceden belirlenen patikanın içinde kalabileceği beklentisini güçlendiriyor. Hükümet, şimdiye kadar bazı aksamalarla sürdürdüğü istikrar politikasının meyvelerini toplamaya başladı. Enflasyondan sonra, nihayet işsizlik de düşüyor. Bu gidiş sürdürülebilirse, AKP'nin yeniden iktidarı kaçınılmaz olacak. Muhalefet, bu gidişi tek durdurabilecek olgunun, önümüzdeki bir yıllık süreçte karşılaşılabilecek bir ekonomik veya siyasi kriz olduğunu biliyor. Kriz çıkmazsa, seçim sonrası, bir muhalefet partisi için, AKP ile koalisyon yapmak bile başarı olacak. Merkez Bankası istikrara verdiği desteği sürdürür ve hükümet de seçim ekonomisi uygulamalarına hız verme yani, bütçe disiplinini bozma yanlışı
Bizde, gayrimenkul tapuları "devlet garantisi" altında görünüyor ama uygulamada bu garantiden faydalanabilmek kolay değil. Örneğin, tapunuzun tamamı veya bir bölümü,- Orman arazisi sayılıyorsa,- Özel orman kapsamı içinde mütalaa ediliyorsa,- Hazine malı niteliğinde ise,- Vakıf malları arasında ise,- Meraların içine girmişse,- Kıyı şeridi içinde kalıyorsa,- Osmanlı mallarına dahilse,tapunuz "devlet garantisi" kapsamında düşünülmüyor. Birçok ülkede, gayrimenkul tapuları bizdeki gibi "devlet garantisi"nde değil. Amerika Birleşik Devletleri'nde bile bu garanti yok. Bazı ülkelerde, bizim bildiğimiz anlamda gayrimenkul tapusu bile yok. Örneğin, krallıkla, emirlikle idare edilen ülkelerde, bu böyle. Ayrıca, komünist rejimden yeni kurtulmuş ülkelerin çoğunda da bizdeki anlamda tapu yok. Kamu menfaatinin olduğu yerde, tapular için hiçbir "devlet garantisi" ve "kazanılmış hak" yok. Üstelik, neresinin devlet arazisi olduğuna da devlet karar veriyor. 1945 yılında var olan bütün ormanlar devletleştirildi ve "Devletleştirilen arsa ve araziler, özel mülkiyet konusu yapılamaz" denildi. Daha sonra, 90'lı yıllarda yapılan kadastro çalışmaları sırasında, 1945 yılındaki duruma bakılmaksızın, devlet
Devlet el koyduğu bankaları ve şirketleri satıyor. Ama, elde ettiği parayı ne şirket sahiplerine ne de borsa yatırımcılarına veriyor. Küçük borsa yatırımcısı ne yapacağını şaşırmış durumda. Son çare olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuran Borsa yatırımcıları var.Bu sorun, doğrudan doğruya hükümeti ilgilendiriyor. Aslında, borsa yatırımcısını korumak durumunda olan kurum, Sermaye Piyasası Kurulu. Ama, banka ve şirket el koymaları sırasında Sermaye Piyasası Kurulu'na sorulmuyor. Sorunu yaratanlar, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu olunca, sorunların çözümü de bu kurumlara kalıyor. Bunlar da, borsayı ve borsa yatırımcılarını göz ardı edince, sorunun çözümü doğrudan hükümeti ilgilendiriyor. Devlet, batık banka operasyonu sırasında, bu bankaların borsadaki iştiraklerine ve şirketlerine de el koymuştu. Milliyet'in cumartesi günkü haberine göre, el konulup kapatılan bu kuruluşların toplam piyasa değeri 2 milyar dolara, bunların halka açık bölümü ise 515 milyon dolara yakın. Bu el koymalarla, 200.000'e yakın yatırımcı mağdur edildi. Devlet kurumlarının, özel şirketlere ve özellikle de borsaya açık
Tamamen ormanlık arazi içinde ve bitişiğinde kilometreler boyunca hiçbir tesis yok. Ama, uzaktan bir küçük kentin ışıkları manzarayı tamamlıyor. Zaten, o küçük kente, tatil köyünün mavnaları sık aralıklarla seferler yapıyor. O küçük kentte, her türlü alışveriş ve eğlence olanağı mevcut. O küçük kent, tatil köyünün bulunduğu dünyanın en güzel ülkesinin her özelliğini taşıyor.Bu tatil köyünün, küçük bir de marinası mevcut. Teknenizi bağlayıp istediğinizde onlarca komşu doğa harikası koya gidebilmeniz için. Teknenizin kendinize ait olması da şart değil. İsterseniz kısa süreli kaptanlı veya kaptansız tekne kiralayabiliyorsunuz. İsterseniz de, dalgıç tekneleriyle açılabilirsiniz. Dünyanın bir yerinde, bir tatil köyüne gittim. Adını vermeyeceğim. Dünyanın en yeşil ve tesisleri doğayla uyumlu, doğada kaybolmuş tatil sitesi seçilmiş. Bir ucundan diğer ucuna, köyün sınırları dahilinde yüzülebilen üç ayrı koyu var. Köyün deniz şeridi, yaklaşık iki kilometre ve kenarında dümdüz bir güneşlenme, yürüyüş bandı var. Buralarda, istediğiniz yerde denize girebilirsiniz. Tabii ki, yürüyüş bantları arasındaki üç koy tamamen kumluk.Koylardaki ağaçlar denize kadar uzanıyor. Koylarda yüzerken fark
Bu konuda, BDDK Başkanı, TMSF ile daha iki yıl önce ayrıldıklarını, yeniden birleşme için erken olduğunu söyledi. SPK da, böyle bir birleşmenin düşünülmesinin erken olduğu ve bu aşamada faydalı olmayacağı görüşünde. TMSF Başkanı ise, böyle bir çalışmadan haberleri olmadığını açıkladı. Yani, kurumların böyle bir birleşme isteği yok.Devlet Bakanı Abdüllatif Şener, Babacan'la görüş ayrılıkları olmadığını, birleşme tartışmalarının yıllardır çeşitli vesilelerle gündeme geldiğini ve kurulan komisyonun, sadece, bu birleşmenin faydalı olup olmayacağını inceleyeceğini, alınmış karar olmadığını bildirdi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) ve Sigortacılık Genel Müdürlüğü'nü içine alacak "Süper Kurul"un oluşturulması gündemde. Bu konuda bir çalışma yapılmasının IMF anlaşmasında yer aldığı ve bu nedenle de Hazine Müsteşarlığı bünyesinde bir komisyon kurulduğu anlaşılıyor. Böyle cin fikirleri kim ortaya atar, bu görüşler IMF mektubuna nasıl girer bilemiyorum. Hele, böyle bir konuda, siyasi karara destek olmak üzere bir komisyon oluşturulması anlaşılır gibi değil. Neyse ki, şimdiye kadar hiçbir komisyonun heykeli
Ancak, bu satışın yapılabilmesi için bir de TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) izni gerekiyor. Merkez Yayın Holding'le TMSF arasındaki protokol gereği, bu böyle. Çünkü, Merkez Yayın Holding'in hisseleri, TMSF'ye rehinli ve satışa izin verilirse, İMKB satışından elde edilecek paranın yarısı TMSF'ye ödenecek. Ancak, bu halka açılma bazı tartışmaları ve ilginç sorunları beraberinde getiriyor:a) Hükümet, Doğan Holding'in karşısına dişli bir rakip çıkarmak istiyor. Hükümeti bu isteğinde de haklı buluyorum. Hatta, Doğan Holding'in de bunu isteyeceğini sanıyorum. Doğan Holding'in güçlü rakipleri olmalıdır ama bu rakipleri yaratırken, devlet katkısı olmamalı, rekabeti bozucu hareketlerden kaçınılmalı, hukuka aykırı işlem yapılmamalıdır. Kısacası, dişli rakip devletçe istenebilir ama devlet eliyle yaratılmamalıdır. Sabah gazetesi halka açılma kararı verdi. Yani, Sabah gazetesi'nin sahibi olan Merkez Yayın Holding, hisselerinin bir bölümünü İMKB (İstanbul Borsası) Türk veya yabancı, özel veya tüzel kişilere satacak. Şirketlerin borsaya açılma izinlerini SPK (Sermaye Piyasası Kurulu) veriyor. b) Medya kurumlarının ve sahiplerinin devlete borçlu olmaması gerekir. Tarafsız medya, devlete
Komşu ülkelerden kaçak akaryakıt girişi var. Öte yandan, akaryakıta ucuz yabancı madde katılmasıyla da büyük kârlar elde ediliyor. Bu işlerin mafyası da türemiş durumda.Maliye Bakanı Unakıtan, Türkiye'deki akaryakıt kaçakçılığının büyük boyutlara ulaştığını ve kaçak nedeniyle yıllık vergi kaybının 3 milyar doları aştığını belirtti. Bu vergi kaybına ek olarak, kalitesiz akaryakıtın araçlara verdiği zarar ve mafyanın eline geçen kara paranın sosyal zararını ölçmek olanaksız. Türkiye en büyük vergiyi akaryakıt satışından topluyor. Bu nedenle, bizde akaryakıt fiyatları dünyanın diğer ülkelerinin hemen hepsinden yüksek. Akaryakıttaki yüksek fiyatlar, akaryakıt kaçakçılığının artmasına ve akaryakıta yabancı madde karıştırılmasına yol açıyor. Akaryakıt kaçakçılığının ve akaryakıta katılacak ucuz yabancı maddelerin önlenmesi, basit bir önlemle mümkün oluyor. Satılan akaryakıtın içine çok az oranda, örneğin elli binde bir oranında, katılan bir katkı maddesi(marker) bunu sağlıyor. Bir yakıtın içindeki "marker"in ölçülmesiyle, o yakıtın içine herhangi başka bir kaynaktan mal karışıp karıştırılmadığı ve eğer katılmışsa, hangi oranda katıldığı tespit edilebiliyor.2003 yılında çıkarılan petrol
Sıcak para, nasıl olsa bir gün ülkeyi terk edecektir. Sıcak para ülkeyi terk edeceği zaman, merkez bankasından döviz satar, iç dengeleri bozmayız. Böylelikle, büyük sıcak para giriş ve çıkışları sırasında bile, ekonomik istikrar bozulmuyor. Bu arada, döviz kurunun da olması gereken seviyede olması lazım. Yani, paranız olması gerekenden değerliyse veya değer kaybetmişse, "vestiyer teorisi" çalışmayabilir. 1991-2000 yılları arasında İsrail Merkez Bankası Başkanlığı yapmış ve İsrail'in enflasyonla savaşında en büyük başarıyı sağlamış olan Jacop A. Frenkel, "Sıcak parayla nasıl başa çıkıyorsunuz?" sorusuna şu cevabı vermişti: Biliyorsunuz lokanta girişlerinde vestiyerler vardır. Biz, sıcak parayı vestiyere konmuş paltolar gibi görürüz. Giren sıcak para kadar, merkez bankasında döviz rezervi tutarız. İşte, "Faizlerle fazla oynamayın; sıcak para çıkışı sırasında kurun olması gereken yere kadar artmasını sağlayın; sonra, Merkez Bankası'ndan aşamalı olarak döviz satın" derken, bunu kastetmiştim. Merkez Bankası ise, hem faizleri artırdı hem de biraz döviz sattı. Daha sonra da sattığı dövizleri yerine koydu. Yani, elindeki döviz rezervini kaybetmeyi göze alamadı. Merkez Bankası'nın hâlâ 57