1995 yılında Merkez Bankası Başkanı idim. O yılın sonlarına doğru, dövizde, krize dönüşmeyen bir hareketlenme yaşandı. Kurda az da olsa "Türk lirasının değerli olduğu" bir durum vardı. Yani, Türk lirasının olması gereken fiyatının baz alındığı 1995 yılında bile, Türk lirası biraz değerli idi. Bütün bunları hesaba katarsak, bugün Türk lirasının ortalama % 50 civarında değerli olduğunu söyleyebiliriz. Yani, doların yaklaşık 1.8 YTL olması gerekiyor.Yurtdışından ciddi döviz girişi var. Doğal olarak, bu geçici bir durum ve yurtdışındaki dengesizliklerden kaynaklanıyor. Yurtdışındaki dengesizliklerin bir kaynağı gelişmiş ülkelerdeki düşük faizler, ikinci kaynağı, gelişmiş ülkelerden dışarıya sermaye kaçışı. Üçüncü kaynağı da savaş, doğal afetler ve komplo teorileri gibi etkiler. Bu nedenlerle, ülkemize sıcak para biçiminde yoğun döviz girişi var ve Türk lirası değerli olmaya devam ediyor.Oysa, cari işlemler dengemiz ve alt kalemleri alarm veriyor. Cari işlemler dengesi geçen yılı 15 milyar 451 milyon dolar açıkla kapattı. Bu yılın ilk ayında da 1 milyar 640 milyon dolar açık var. Geçen yılki, dış ticaret açığı 23.8 milyar dolar idi. Bu yılın ilk ayındaki açık 1 milyar 648 milyon dolar.
Dış borçlar da iç borçlar da almış başını gidiyor. Muhtemelen, Başbakan, adamlarını çağırmış ve "Ne yaparsanız yapın, bana bu borçların artmadığını, azaldığını gösterin" demiş. Onlar da çaresiz, "Sayın Başbakanım, borçlar artıyor ama gayri safi milli hasılaya (GSMH) oranları azalıyor. Özellikle toplam dış borçlarda durum çok iyi, siz bunu açıklayın" demişler. Sayın Başbakanın eline gazeteci ve köşe yazarlarını köşeye sıkıştıracak bir fırsat geçti ya, "Bizi eleştirenler ekonomi bilmiyorlar, dış borçların artması bir şey ifade etmez. Önemli olan, dış borçların GSMHye oranıdır. Bu da azalıyor. Sayın Milletvekilleri, seçim yörelerinize gidin, bunu anlatın" dedi. Sayın Başbakanım, sizin adamlar sizi yanıltıyor. Merkez Bankası reel efektif döviz kuru endekslerine göre, 1995 yılı bazlı olarak, Türk Lirası halen % 41 değerli. Yani, fiyatı % 41 daha yüksek olması lazım. 2003 yılı sonunda da paramız yaklaşık % 40 değerli idi. Kurların olması gerekenden düşük olması yüzünden, GSMHnin döviz karşılığı yüksek çıkıyor. GSMHnin döviz karşılığı yüksek çıkınca da, borçların döviz karşılığının GSMHye oranı düşmüş gibi görünüyor.İsterseniz, dış borçları Hazinenin yaptığı gibi dönem sonu kurları ile
Şimdi, sektörde herkes birbirine ne yapacağını soruyor. Çünkü, şirketler arasında farklı uygulamalar olacak ve özellikle bankalarla sigorta şirketleri ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Borsaya kote olmayan şirketlerin durumu da önemli.5024 sayılı yasaya göre, son üç yılın enflasyonu % 100ün üzerinde ve son yılın enflasyonu da % 10un üzerinde ise "enflasyon muhasebesi" uygulaması başlıyor. Uygulamanın bitmesi için ise, bu iki koşulun ortadan kalkması lazım. Son üç yılın enflasyonu % 100ün altına düştü ve yaklaşık % 55 oldu. Son yılın enflasyonu için ise, 1 Nisan 2004 ile 31 Mart 2005 tarihleri arasındaki enflasyona bakılıyor. Mart 2005 enflasyonu da açıklandı ve son bir yıla ait enflasyon rakamı ÜFEde % 11.33, TEFEde ise % 8.16 oldu.Bu durumda, mutlaka bir açıklama yapılması gerekiyor. Çünkü, yasanın yorumuna göre, TEFEnin yerini 1 Ocak 2005ten itibaren ÜFE aldığı için 2005 yılında da "enflasyon muhasebesi" uygulaması devam edecek. Öte yandan, TEFE veya ÜFEye uyarlanmış TEFE de esas alınabilir. Beyannameler de buna göre verilecek. Geçen haftaki bir yazımda, Sermaye Piyasası Kurulunun (SPK) bir genelge yayımlayarak, enflasyonun yeterince düştüğünü bildirip, bu yıl "enflasyon
Türkiyede trafik kazaları savaşlardan fazla can alıyor. Yollar kötü ve nizamsız. Yol ve trafik işaretleri yok; olanlar da kullanılmıyor. Taşıtlar bakımsız. Trafik polisi ortalıkta yok. Sürücüler bilgisiz. Yayalar daha bilgisiz. Trafik kurallarına uyan yok. Hatta, kuralı bilen bile az.Türkiye her konuda az veya çok başarı sağladı. Bir tek trafik ve şehirleşme konusunda hala dünyanın sayılı, en geri ülkelerinden birisiyiz. Trafik konusunda devletin hangi organlarının, hangi sınırlarda sorumlu olduğu bile belli değil. Artık, merkezi bir otoritenin tam yetkili olarak bu soruna el atmasının zamanı geldi. Gerekirse, geçici bir Bakanlık kurulması lazım. İçİşleri Bakanlığı bu işi beceremiyor.Trafik bir görgü ve bilgi işi. İlköğretim ve liselere trafik dersleri konulup, ehliyetler liselerde verilmeli. Trafik eğitimi verecek 300-400 kişi yurt dışına gönderilip, yoğun trafik eğitiminden geçirilmeli. Daha sonra, bunlar trafik öğretmenlerini yetiştirmeli. Trafik konusunda üniversitelerde de kürsüler kurulmalı. Belediyeler, trafik yönünden örnek semtler seçerek, buralarda kalıcı temel uygulamalar yapmalı. Kuryelik yapan, pizza dağıtan motosikletçilere özel eğitim verilmeli. Bunların sinekler
Mevlitlerin sonundaki "aminler" bölümünde, "Bizi Hıristiyan dünya liderinden kurtar, Müslüman bir ülkeyi lider yap, Yarabbim" diyen cami imamları mı?Son iki yıl içinde biradan alınan vergilerin % 450 artırılması sonucu, ülkeye yabancı yatırımcı girişinin riskli kabul edilmesi mi?Rakıdan alınan vergilerin % 150 artırılması nedeniyle, kaçak rakı yapılmaya başlanması ve onlarca kişinin ölmesi mi?Aleyhimizde çalışmalar yapmaları için, yurtdışındaki Ermeni odaklarına bol miktarda para aktaran bölücü mihraklar mı?Devlet Bakanı Ali Babacanın yaptığı bütün tayinlerde, daha ehil kişiler yerine, imam hatip okulu mezunları veya onların ailelerini seçmesi mi?Başbakanın Dışişleri Bakanı gibi ülke ülke dolaşmak yüzünden, iç sorunlarla uğraşmaya vakit bulamaması mı?Başbakanın dinci tabana tamamen bağlanıp, AKPyi bir kitle partisi haline getirmeyi bir türlü başaramaması mı?Şimdi ertelenmiş olsa bile, Türk Ceza Kanununda medyayı susturmak için maddeler konulması ve Başbakanın bu konuda görüşme yapacak olan medya kurumlarına randevu bile vermemesi mi?Korkut Özalın bile, iktidarı seçime gidilmesi yolunda uyarması mı?Erbakan ve arkadaşlarının AKP içindeki eski Saadet Partili milletvekilleri
Garrett Sutton, bu konuda çok deneyimli bir avukat ve deneyimlerini "How to Sell and Buy a Business" isimli kitapta toplamış. Kitapta, hem hukuki hem de pratik öneriler var. Hukuki önerileri daha sonra incelemek üzere, pratik önerileri aşağıda sıralıyorum: Şirketinizle ilgili tüm doküman ve bilgileri en iyi biçimde hazırlayın. Bu, kaçınılmaz olarak yapılacak olan "due - diligence"ı (değerleme) kolaylaştıracaktır.Gündeme geleceğini beklediğiniz önemli konuların bir listesini yapın. Güçlü ve zayıf noktalarınızın bilincinde olun. Bu size hem zaman hem de para kazandıracaktır.Satış veya alış işleminin başarısızlıkla neticelenmesi olasılığına hazırlıklı olun. Doğal olarak, başarısızlığın bazı istenmeyen sonuçları olacaktır. Taraflardan hiçbiri başarısız bir sonucu istemez ama bazen kaçınılmazdır.Birleşme veya satış düşünüyorsanız, adayları iyi inceleyin. Kötü adaylar, iyileri de sizden uzaklaştırabilirler. En iyisi, iyi aday buluncaya kadar beklemek.Kendinizi karşınızdakilerin yerine koyup, ne istediklerini ve neye ihtiyacı olduklarını düşünün.Beklemediğiniz ya da istemediğiniz sorulara hazırlıklı olun. Alıcıların her detayda soruları olabilecektir.Hem avukatlar hem de tarafların
Öte yandan, "enflasyon muhasebesi" uygulanıp uygulanmayacağı sadece SPKyı değil, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)nu, Hazineyi ve Maliye Bakanlığını da yakından ilgilendiriyor. Çünkü, bankaların BDDKnın onayını almadan uygulamaya başlamaları mümkün değil. Sigorta şirketleri için de Hazinenin onayı gerekiyor. İşin bir de vergi yönü var ve bu nedenle uygulamanın gerçek sahibi Maliye Bakanlığı. Sonuç olarak, SPK, BDDK, Hazine ve Maliye Bakanlığının ortak bir çalışma yapıp, bu yıl "enflasyon muhasebesi" uygulanıp uygulanmayacağını birlikte açıklamaları gerekirdi. Öğrendiğime göre, bu yıl "enflasyon muhasebesi" uygulanıp uygulanmayacağı konusunda BDDK, SPK ve diğer ilgili kurumların bürokratları bir toplantı yapmışlar ve 2005 yılı için genel uygulamayı değiştirecek her hangi bir girişimde bulunmama kararı almışlar. Bu prensip kararına rağmen, SPK bir genelge yayınlamış bulunuyor. Şimdi, sektörde herkes birbirine ne yapacağını soruyor. Çünkü, şirketler arasında farklı uygulamalar olacak ve bankalarla sigorta şirketleri kendi vergi avantajına göre davranacak. Vakit geçirmeden, yukarıdaki devlet kurumlarının, yapabilirlerse ortak bir açıklama yapmaları gerekiyor.Ayrıca,
Borç vermede kullanılan "hard currency", gelişmiş ülke merkez bankaları tarafından basılmış paralardır. Gerçekte, baskı masrafı dışında bir gideri yoktur. Gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları ve ticari bankaları rezerv adını verdikleri "hard currency"lerini gelişmiş ülke bankalarında tutarlar. Sonuç olarak, her ülkeye aslında kendi parası borç verilir. Alınan borcun çoğu da borcu veren yabancı ülkeden mal almakta kullanılır. Böylece, alınan borç vadesi filan beklenmeksizin en kısa zamanda borcu veren ülkeye geri döner ve tekrar borç olarak verilir.Merkez bankaları iç ve dış talepten fazla para basarlarsa, enflasyon yaratırlar. Yani, talep kadar basılan para enflasyon yaratmaz. Ancak, dış talep kadar karşılıksız "hard currency" basan gelişmiş ülke merkez bankaları, para bastıkları halde enflasyona neden olmazlar. Talebin üstünde para basılarak yaratılan enflasyon, bir çeşit vergidir ve toplumu fakirleştirir. Enflasyonist ortamda, zenginler kendilerini koruyacak çeşitli tedbirler alabildikleri için, vergi yükü genellikle kısıtlı gelirli halkın sırtına biner. Zenginlerin aldıkları tedbirler arasında, paralarına yüksek reel faizler almak, servetlerinin bir bölümünü yurtdışında