1) İnsanımız iyi eğitilemiyor.2) Sürekli siyasi istikrarsızlık olasılığı var.3) Çağdaş şehirleşme sağlanamıyor. 4) Sosyal güvenlik sistemi çalışmıyor.5) Vergi sistemi bozuk. Bugün ikinci 5 en önemli sorunu ele alacağım. Bana göre, ikinci 5 en önemli sorun şöyle sıralanabilir: 6) Ekonomik istikrar sağlanamıyor. Ekonomi yönetiminde işbirliği sağlanamıyor. Ekonomi yönetimininden sorumlu olan siyasiler ekonomi bilmiyor. Detaylı ekonomi programı yok. Devletin ve özel sektörün nereye, ne zaman, hangi yatırımı yapacağı konusunda Devlet Planlama Teşkilatı bir program yapamıyor. Yapılan bir program olsa bile, yetersiz ve uygulanmıyor. Ekonomi yönetimi IMF olmaksızın kendi programını üretemiyor. Şeffaflık getirilemiyor. Birçok bilgi "banka sırrı" denilerek saklanıyor. Ama, Meclise bile verilmeyen bilgiler IMFye veriliyor. Mali piyasalar iyi denetlenemiyor. Sağlıklı gözetim yapılamıyor. Denetim standardı getirilemedi. Piyasalaşma sağlanamıyor. Yeni pazar ve piyasalar açılamıyor. Gayrimenkul kredisi sistemi(mortgage) getirilemedi. Sigortacılık geliştirilemiyor.7)Trafik sorunu baş edilmez boyutlarda. Yollarda her gün onlarca kişi ölüyor. Trafik polisleri bile trafik kurallarını bilmiyor.
Her siyasi partinin ve her liderin de bu konularda bir programı olması doğaldır. Üstelik, onlar bir de çözümü kimlerle, seçmeni küstürmeden ve hangi yoldan bulmak zorunda olduklarını düşüneceklerdir. Ancak, gerçek o ki, şimdiye kadar bu konulardaki hiçbir program uygulanamadı. Muhtemelen iktidara gelenler, çözümler için yeterince hazır değillerdi. Hazır görünseler de!Aşağıdaki sorunlar çözülürse, ülkemizin şimdi olduğundan çok daha yaşanabilir bir ülke olacağını düşünüyorum:1) İnsanımız iyi eğitilemiyor. Okuma yazma oranımız bile yeterli değil. Yeterli okul ve öğretmen yok. Öğretmenler yeterince eğitimli değil. Gençlerimiz üniversite kapılarında sürünüyor. Askerlik avantajları yüzünden üniversitelerde okuma peşinde olanlar var. Meslek eğitimi çok yetersiz. Başörtüsü sorununda bile karşılıklı direniş sürüyor. Eğitim müfredatı çok eski ve yetersiz. Hala, 50 yıl önceki bilgiler okutuluyor. Sistem, yaratıcılığı değil, ezberi ön plana çıkarmış durumda.2) Ülkede sürekli siyasi istikrarsızlık olasılığı var. Bir türlü kalıcı kitle partileri oluşturulamıyor. Başarısız bir koalisyon furyasının arkasından aşırı uçlara kaçma eğilimi gösteren parti iktidara geliyor. İktidar partileri
Ak Partinin kitle partisi oluşturmayacağı anlaşıldı. Toplum katmanları arasında barış ve hoşgörü sağlanamadı. İşlerin başına bilenler değil, tarikat kardeşleri ve aşırı görüşlü yandaşlar getirilmeye başlandı. Sonuçta, yol kazaları birbirini kovalıyor, Hükümet önceleri Cumhurbaşkanını ve Askeri karşısına almışken sonrasında Üniversiteler ve Yargı Organları da çatışılan toplum katmanları içinde yer aldı. Şimdi de, yavaş yavaş medya desteği yitiriliyor. Herkes yılbaşını bekliyor. Bu durumda, Avrupa Birliğinin vereceği karar ne olursa olsun, yıl sonundan itibaren Hükümet gün geçtikçe güven kaybetmeye başlayacak.Biz bu görüşte değiliz ama bazıları Yeni Türk Lirasının piyasaya çıkmasıyla birlikte ciddi kriz bekliyonlar. Yeni Türk Lirasının piyasaya sürülmesi sırasında hata yapılabileceği söyleniyor. Siyasi risk,ekonomik riski aşmaya başladı. Sonbaharla birlikte, Ak Parti içinde yeni arayışlarla karşılaşabiliriz. Başbakanın Ak Partili bazı milletvekillerine randevu bile vermemesinin ardından, havaalanlarındaki yeni VIP düzenlemesi de milletvekilleri ile Partinin arasını açıyor. Önce milletvekilleri lojmanlarından edildi, lojmanların satılıp gelir elde edileceği söylendi. Ancak, lojmanlar
Kulübün kurulma nedenleri gayet basit:- Paranın yüksek getiri elde etmesi için asgari bir büyüklüğe ulaşma gerekliliği.- Aracı karının ortadan kaldırılması.- Riskin en az seviyeye indirilmesi.- Elde edilen gelirin çekilmeden yeniden yatırıma tabi tutulması ile vergi avantajları sağlanması.Şu anda, Avrupa ve Amerikada binlerce Yatırım Kulübü var. Hatta, World Federation of Investors (Dünya Yatırımcılar Birliği) adı altında Avrupa Birliğinde kurulu 17 ülke Yatırım Külüplerinin üye olduğu bir de uluslararası federasyonları bulunuyor. Bu kuruluşlar gelişmiş ülkelerde, "Yatırım Eğitimi" verdiği düşünülerek, hem sermaye piyasaları denetim kurulları hem borsalar hem de merkez bankaları tarafından destekleniyor.Kulüpler, Anonim veya Limited Şirket olarak kuruluyor. Her birinin üye sayısı ortalama 20-25 kişi. Aylık ödentiler, 25 ila 100 dolar. Araştırma, muhasebe, günlük işler gibi işleri üyeler bizzat yapıyorlar.Yapılan araştırmalar, kulüplerin ilk 2 yılda ortalama kazancın altında verim elde ettiğini ancak 3. yıldan itibaren elde edilen kazancın ülke ortalamasının oldukça üstüne çıktığını gösteriyor. Örneğin, ABDde Standard & Poors 500 portföy endeksine yapılan profesyonel yatırımlar
Bakın bu işi yapan "bir bilen" ne diyor:a) Bu konuya IMFye verilen 15 Temmuz 2004 tarihli sekizinci gözden geçirmeye ait niyet mektubunda sadece üstü kapalı olarak değinilmiştir. Oysa, kamu sektörü alacakları için yeni bir af yapılmayacağı mektupta bir "performans kriteri" olarak yer almaktadır. "Performans kriteri" demek, IMF ile devam etmek için mutlaka yapılması gereken demektir. Yapılanın kamu alacaklarının genel bir affı olmadığı, firma bazında anlaşıldığı söylenmektedir. Böylece, kuralın dışına çıkılmaya çalışılmaktadır. Ama, sınırları açıklanmış ve bu şartlara uyan herkese genel olarak uygulanacak bir kamu alacağı affı söz konusudur ve bu haliyle uygulama kritere aykırıdır.b) Bu olanaktan yararlananların isimleri "ticari sır" kapsamında sayılarak açıklanmayacaktır. Böylece, bu olanaktan kimlerin faydalandığını öğrenme olanağı bulamayacağız.c) Borç iskontosu yetkisi TMSFde var. Ancak, yetkiye göre tek tek şirketlere bakılıp borcun sürdürülebilirliği ve firmanın ekonomiye katkısıyla bağlantılı bir borç tasfiyesi söz konusu olabilir. Yani, bu yetki her bir durum karşısında kamuya sağlanabilecek en yüksek yarar esasına göre kullanılabilir. Yoksa, şimdi yapıldığı gibi herkese
Yazım üzerine, kurul üyelerinden birisi telefonla arayarak bu konuda daha geniş bilgi verdi. Üye, adının açıklanmasını istemediği için, isim vermeden bu konuda ulaştığım ek bilgileri size aktarıyorum. Bana verilen ek bilgiler şunlar:a) Borcun % 50sinin silinmesi yoluyla borçtan kurtulmak isteyenler, zannedildiği kadar büyük değil. Yaklaşık 650 milyon dolarlık ödeme için başvuru oldu. Paralar, eylül sonuna kadar ödenecek. b) Borcun % 50sinin silinmesi imkanı tüm borçlar için geçerli değil. Bankaların hakim ortaklarının borçlarını kapsamıyor. Sadece el konulan bankalara borçlu olan şirketler bu olanaktan yararlanabiliyor. Bu şekildeki borçların toplamı da 2 - 3 milyar dolar.c) El konulan bankalara borçlu olanlar, borçlarının % 50sini peşin olarak eylül sonuna kadar öderlerse, borçlarının tümünden kurtuluyorlar. İkinci bir olanak olarak, borcun % 20si peşin, kalanı iki yıl içinde ödenebiliyor. O zaman, kalan için % 50 değil, % 30 indirim söz konusu.d) Öte yandan, % 50 indirim olanağı sadece bankalara olan ticari kredi borçları için sağlanmış. Bireysel kredileri kapsamıyor.e) Bu uygulamadan önce de buna benzer bir olanak vardı. Borcunun % 30unu ödeyen borçtan kurtulabiliyordu. Yeni
Merkez Bankasının kriz sırasındaki para politikası çok önemlidir. Krizler birer sınavdır. Maharet, günlük uygulamalarda değil, krizlerin yönetimindedir. Bu noktada, Merkez Bankası ülke için en doğru olanı yapmak ve yaptığını izah edebilmek durumundadır. Çeşitli banka yöneticileri, iktisatçılar, köşe yazarları, ilgili ilgisiz bakanlar, Başbakana yakın kişiler vs. her fırsatta fikirlerini söyleyecek ve sizin zaten kısıtlı olan zamanınızı çalacaklardır.Merkez Bankası her şeyden önce krizle mücadelenin temel prensiplerini belirlemeli, piyasada mümkün olduğu kadar kontrol mekanizması yaratmalıdır. Piyasadan kopulmamalı, banka yöneticileriyle her gün diyalog sağlanmalıdır. Merkez Bankasının vereceği en önemli karar, piyasaya hangi limitlere kadar Türk Lirası veya döviz verebileceğidir. Bana göre, rezervlerin 3 aylık Hazine ve Merkez Bankası ödemelerine yetecek bölümü bırakılıp geri kalan tümü elden çıkarılabilir. Şimdiye kadarki krizlerde olduğu gibi, piyasa Merkez Bankasından istediği Türk Liralarını döviz alımında kullanmak istiyorsa, buna da izin verilmelidir. Ama, bu kez döviz fiyatlarının yükselmesine müdahale edilmez. Merkez Bankası faiz silahını çok dikkatli kullanmalıdır. Çünkü,
Bankalar, mevduatlarının Merkez Bankası tarafından belirlenen bir bölümünü Merkez Bankasında tutuyorlar. Önceleri sadece Türk Lirası mevduatlar için bu uygulama varken, sonradan döviz mevduatı için de Mevduat Munzam Karşılığı (MMK) alınmaya başlandı. Daha sonra, bankalar mevduatlarının bir bölümüyle de Devlet İç Borçlanma Senedi alsınlar ve kredilerinin bir bölümünü Hazineye versinler istendi. Buna da, "disponibilite" denildi. Bankalar uzun süre bir bölümü MMK ve bir bölümü de disponibilite olmak üzere, mevduatlarının toplam % 30 civarındaki bölümünü Merkez Bankasında ve Hazine kağıtlarında tutmaya başladılar. Bankalar çoğu zaman disponibilite tutmaktan memnundu. Çünkü, hem en düşük riskle Hazineye kredi veriliyor hem de iyi faiz alınıyordu. Daha sonra, MMKlara da bir miktar faiz verilmeye başlandı.1994te Merkez Bankası Başkanı olduğum sırada, 5 Nisan Kararları çerçevesinde MMK sistemi de, "Disponibilite"nin biçimi de değiştirildi. Kanuni karşılıklar, her bankanın toplam pasifleri üzerinden alınmaya başlanarak daha çağdaş ve adil bir sistem yaratıldı. Mevduat üzerinden alınan bölümün adı yine MMK olarak kaldı. Diğer bölüme, "disponibilite" denildi. MMK ve disponibilitenin