Kızıldeniz’in zengin su altı dünyasıyla ve mercan resifleriyle ünlü cazibe merkezi Şarm El Sheikh’in lezzetleri de rengârenk dünyasına eşlik ediyor
Sharm El Sheikh olağanüstü doğal güzellikleri barındıran bir tatil beldesi. UNESCO’nun Barış Kenti, Mısır Arapçasıyla “Madinet es-Salaam.” Ne gelir aklınıza Mısır’dan bahsedilince: Piramitleri, tapınakları, hazinelerle süslü yer altı mezarları ve bitmek tükenmek bilmeyen çölleri. Peki ya Kızıldeniz’in muhteşem su altı dünyası? Rengârenk balık sürüleri, mercanlar…
Uçsuz bucaksız Sina Çölü ve rengârenk su altı dünyasıyla baş döndüren Kızıldeniz’in buluştuğu nokta. Güneşin yıl boyu parladığı Sharm El Sheikh’in en güzel zamanları, kış ve erken ilkbahar ayları ekim ve mayıs arası olarak kabul ediliyor. Nem olmadığı için sıcaktan şikâyet etmek aklınıza gelmiyor. Tam 250 çeşit mercan kayası ve binin üzerinde balık çeşidi var. Dünyaca ünlü Ras Muhammed Millî Parkı da
Piknik sepetleri hazır mı? Mutluluk ve keyif dolu bir piknik günü geçirmeye en uygun günlerdeyiz. Piknik tüyoları ile sepetlerinize koyacağınız lezzetli yiyecek tariflerine göz atıyoruz
Piknik neşedir, keyiftir, eğlencedir. Güzel havadır, bahardır yazdır. Çocuklar için koşmak, oynamak, büyükler için de günlük yaşamdan kaçış, bir nefes alıştır. Bu etkinliğin başrolünde ise içinden lezzet fışkıran piknik sepetleri vardır. Yaz sıcakları artıyor. Evde kalınan günlerden sonra açık havaya duyulan ilgi, piknik geleneğini öne çıkardı. Rengârenk piknik sepetleri ve oluşturulan menüler, güneşli günlerin tadını çıkarmak için iyi bir fırsat.
Dünya Piknik Günü
Dünya Piknik Günü olarak kabul edilen 18 Haziran, dışarı çıkmaya, sosyalleşmeye ve doğada doyurucu bir yemeğin tadını çıkarmaya teşvik etme zamanı olarak kabul ediliyor. Pikniğin tarihi, Fransız Devrimi’nin ve İngiltere’de Viktorya Dönemi’nin sonuna kadar izlenebiliyor. 18. ve 19. yüzyıllarda halk, kralların ve
Van’ın ilk gastronomi festivalinde gördüm ki Van Gölü’nün yanı sıra kahvaltısı ve otlu peyniri ile ünlenen şehrin çok daha derinlere giden gastronomik bir yapısı var
Günümüzde şehirlerin markalaşmasında en önemli ve güncel faktör gastronomi. Festivaller de küreselleşen dünyada, bölgesel bir kimliğin oluşturulması, korunması ve geliştirilmesi için en iyi fırsatlardan biri olarak öne çıkıyor. Yaşanılan en eski kentlerden biri olan Van, geçen hafta ilk festivalini gerçekleştirerek, zengin mutfak kültürünü görücüye çıkardı. Van Gölü’nün yanı sıra kahvaltısı ve otlu peyniri ile ünlenen şehrin çok daha derinlere giden gastronomik bir yapısı var. Hayvancılık ve tarımın, şehrin geleneksel mutfağını etkilemesinin yanı sıra hatırı sayılır bir endemik bitki çeşitliliği de söz konusu. Hamur işleri de yaygın; Van ketesi, sengeser ve lavaş sofraların olmazsa olmazı. Keledoş, helise, murtuğa, tırşik, kemikli Van kavurması ve ayran aşı, kentin öne çıkan yöresel
İstanbul’un hemen yanı başında gölleri, tabiat parkları, Konuralp Antik Kenti, Topuk Yaylası ve lezzet hikâyeleriyle Düzce, yeme içme kültürü açısından da köklü bir geçmişe sahip.
İstanbul-Ankara arasında karadan yolculuk edenler iyi bilir, Düzce’den geçerken otobanın iki tarafında saklanmış dünyanın en bakımlı köyleri, kasabaları ve yeşillikler arasında kaybolup gidersiniz. Kuzeyde Akçakoca ve sahili, Ceneviz Kalesi, güneyde şelaleler, mağaralar, göller, tabiat parklarıyla Düzce’deki yeşilin ve mavinin kucaklaşmasını başka hiçbir yerde göremezsiniz.
Düzce’ye gitmek için sebep çok: Kazı çalışmaları hızla devam eden 2 bin yıllık Konuralp Antik Kenti, Topuk Yaylası, rafting yapılan akarsular ve her bir köşede kurulan farklı sofralar... Üstelik İstanbul’un hemen yanı başında hafta sonu kaçışları için bulunmaz bir lokasyon.
Bir şehrin varoluşunda belediye başkanlarının vizyonu ve kararlılığı çok önemli. Mutfak Sanatları Merkezi etkinliği dolayısıyla kısa süre önce
Türk gastronomisinin hak ettiği yere taşınması ülkemiz için çok önemli. Türk Mutfağı Haftası ile bir gastronomi destinasyonu olarak markalaşmamız yolunda ciddi bir kararlılık sergilendi. Geleceğe umutla bakıyoruz artık
Türk Mutfağı Haftası’nı heyecanla takip ederken, yeme içme kültürümüzün binlerce yıla dayanan uzun yolculuğunu düşündüm. Zengin, bereketli bir coğrafya, çok kültürlü bir mutfağın bitmek tükenmek bilmeyen çeşitliliği ve hikâyelerle bezenmiş bir yemek literatürü. Bu köklü kültürel mirasın dünyada yeterince tanınmaması ve yeterli ilgiyi görmemesi sanırım hepimizin ortak yarası. Türk gastronomisinin hak ettiği yere taşınmasının ülkemiz için çok önemli bir öncelik olduğuna inanıyor ve bundan ötürü 21-27 Mayıs’ın Türk Mutfağı Haftası ilan edilmiş olmasını son derece önemsiyorum. Bundan böyle 81 ilde ve yurt dışında büyükelçilikler, konsolosluklar aracılığıyla tüm dünyada kutlanacak olan Türk Mutfağı
Türk gastronomisini dünyaya tanıtmayı amaçlayan proje dolayısıyla Fas’ta yemeğin izinde bir yolculuğa çıktık. Bu yolculukta, Berberi, Arap, Orta Asya, Endülüs ve Fransız esintileri taşıyan etkileyici ve egzotik Fas mutfağı ile de tanıştık.
"Fas’ta hiçbir şeye şaşırmayın" diye yaygın bir söz varmış. Atlas Dağları’nın eteklerinde ağaca tırmanan keçileri görünce bu söz aklıma geldi. Önce keçilerin maket olduğunu düşündüm. Değilmiş! Bütün olay keçilerin argan meyvesini çok sevmeleri. Dağa çıkarken yol boyu üstünden üzüm gibi keçi sarkan ağaçları görmek mümkün. Argan meyvesinin üzerinde biri yeşil diğeri kahverengi iki ayrı tabaka var. Keçiler yeşil tabakaya meraklı. Kalan kahverengi kısım kozmetikte kullanılıyor; kavrulunca da yemekte. Yenilebilen kısmın aynen bizim tahin pekmez gibi badem ezmesi ve balla karıştırılmış hali olan “amlou” kahvaltıların vazgeçilmezi. Argan meyvesiyle beslenen keçilerin etlerinin lezzeti ise dillere destan ve pahalı. Atlas
Sosyal gastronominin öncü şeflerinden Charlie Otero, İstanbul, İzmir, Ankara ve Hatay’ı kapsayacak atölyeler dizisinde öğrencilerle buluşacak. Otero ile gastronomiye bakışından Kolombiya mutfağına, keyifli bir sohbet ettik
Öyle bir aşamaya geldik ki, dünyada şefler artık lezzet ve estetik gibi yaklaşımların ötesinde insanlığa yararlı olma, gıdanın sürdürülebilirliği, eğitim, açlıkla mücadele ve israf gibi hem küresel hem toplumsal sorunları ele alan kavramlar üzerinde duruyor. Sosyal gastronomi de bu arayışların sonucu ortaya çıkan güçlü bir hareket. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’nın (WFP) Millî Eğitim Bakanlığı ve Türkiye İş Kurumu ortaklığında yürüttüğü mesleki eğitim odaklı Sosyoekonomik Güçlendirme ve Sürdürülebilirlik Programı (SES) kapsamında Türkiye’ye gelen Kolombiyalı Charlie Otero, sosyal gastronominin öncü şeflerinden biri. Charlie Otero, atalarının tariflerini bugünkü tekniklerle birleştirerek, gastronomiyi tüm kültürleri bir araya getiren,
Restoranlar sadece gidip yemek yediğimiz yerler değildir. Kimi zaman misafirizdir kimi zaman ev sahibi. Yorgunluğumuzu attığımız, hayat karmaşasından kaçabildiğimiz lezzet limanlarıdır.
Yemek ve alışverişin birbirinden ayrılmadığının en görünen örneklerindendir AVM’ler. Ancak son yıllarda pandeminin de yarattığı kapalı yerden çekinmekten olsa gerek, açık alanlardaki ünlü alışveriş markalarının bina girişlerindeki restoran sayısının giderek arttığını görüyoruz.
İşte Suadiye Noir ve Vertical, bu tarz iki iddialı restoran. İkisi de kendi özgünlüklerini koruyarak misafirlerini ağırlıyor. İki yeni işletmenin de yerel malzemeleri kullanmasının yanı sıra sınır tanımaksızın dünya yolculuğu yaptıran konseptleriyle önümüzdeki günlerin sadece Cadde’de değil, tüm İstanbul’da en çok konuşulan mekânlarından olacağına eminim. Aslında deyim yerindeyse bir Kadıköylü olarak izninizle az da olsa taraf tutarak belirtmek istiyorum ki, Asya ile Avrupa yakaları arası lezzet çekişmesinde Cadde sanki arayı açıyor gibi.
Suadiye Noir Cadde’nin yeni