23.10.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
İTÜ ENERJİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRÜ PROF. AHMET BAYÜLKEN: AHMET BAYÜLKEN: Türkiye'nin atom enerjisi ile resmi olarak tanışmasının miladı olarak 5 Mayıs 1955 tarihinin alınması yerinde olacaktır. O tarihte ABD ile bu ülkenin ortaya koyduğu 'Sulh için Atom' programı çerçevesinde bir anlaşma imzalanmış ve Türkiye programa katılan ilk ülke olmuştur. Prof. Nejat Aybers, 1961'de İTÜ'de Nükleer Enerji Enstitüsü'nü kurduğu zaman üç hedefi vardı: Nükleer teknolojiyi Türkiye'ye getirerek bilim adamlarını yetiştirmek. Bu elemanların eğitiminde yararlanılacak araştırma reaktörünü kurmak. Ve sonunda bir güç reaktörüne sahip olmak. İTÜ Nükleer Enerji Enstitüsü'ne inşa edilen 250 kW th gücündeki Triga Mark II araştırma reaktörü 1979'da işletmeye açıldı. DERYA SAZAK: Kapalı olan Triga II reaktörü 1 milyon YTL fonla yeniden devreye girecek. Türkiye 'nükleer çağın' neresinde? 'Kömür daha çok kirletir' Kapalı devre çalıştı. Sanayide yapılan bazı araştırmalara hizmet verdi. Asıl amaç nükleer çağı ıskalamamak için eğitim amaçlı başlatılan bu çalışmayı, güç reaktörüne dönüştürmekti. Reaktör ne işe yaradı? Türkiye 4 tane nükleer santral macerası yaşadı. İlk teklifler üzerinden hazırlanan rapor 1969 tarihlidir. Bu proje siyasi destek bulamadı. 1974'ten itibaren Akkuyu serüveni başladı. Sonuç alınamadı. 1980'lerde Özal döneminde Sinop'ta kurulacak santral üzerinde durulurken Kanada hükümetinin 'yap işlet - devret' modelini fazla riskli bulması üzerine proje kaldı. En ciddisi 1975 -2000 arasında Güney Kore'nin danışmanlığında yürütülen 'Akkuyu Santralı'ydı. Pek çok olay yaşandı, Ecevit sonunda iptal etti. Türkiye'nin nükleer çağa girmekte erken davranmakla birlikte 2000'lerde hayli geç kaldığı ortada. Bir de 'yılan hikâyesi'ne dönen nükleer santral projeleri vardır... İleri sürülen sav nükleerin, kirleten bir teknoloji olduğudur. Bana göre kömür santrali çevreyi daha çok kirletir ve daha çok ölüme neden olabilir. Çünkü kömürün içinde çok az miktarda olmasına rağmen uranyum vardır. Yatağan'daki santral bu yüzden 'radyasyon alarmı' verir. Kirlilik alarmı değil. Neden? Kömürün içindeki uranyum dedektörleri harekete geçirir. Tamam nükleer santralleri tartışalım ama enerjinizi sadece kömüre, suya ya da doğalgaza bağlayamazsınız. Rusya vanayı kapadığı zaman donarsınız. Nükleere karşı olanlara şunu söyledim: O zaman televizyonlarınızı mum ışığında seyredersiniz!Dünyada bugün 441 tane nükleer güç reaktörü işletmede. 24 tanesi de inşa ediliyor. Türkiye'nin 2020'de ortaya çıkacak enerji açığının kapatılması için nükleer enerjiden yararlanılması kaçınılmaz gözüküyor. Alternatif seçenekler bu açığı kapatmada maalesef yeterli gözükmüyor. Neden nükleere karşı direnç var? İhale şartnamesi hazırlanırken rahmetli Prof. Nejat Aybers ve Prof. Ahmet Yüksel Özemre ile birlikte görev almıştım. Çalıştığımız atmosfere yolsuzluk olayları yansımadı ancak bazı şüphelerim doğdu: İhale şartnamesini 900 -1000 megawata göre hazırladık. Bakanlığa kendim götürdüm ve ihale resmi gazetede yayımlandı. Önerdiğimiz güç 1500'e çıkmış. 1500'e çıktığı anda siz bir tek şeyi hedefliyorsunuz. O teklife uyan konsorsiyumun henüz kurulmuş reaktörü yoktu. Çalışan bir reaktörü olmasında direndik. Hükümet projeden vazgeçti. 2000'de dönemin başbakanı Ecevit'in iptal ettiği ihalede yolsuzluk iddiaları ortaya atılmıştı. Hiç alakası yok. Eğer siz bir güç reaktörü kuruyorsanız, diyelim ki 1000 - 1200 megawat bunun bir çalışma sistematiği vardır. Yüklediğiniz yakıtı içerde bir sene tutarsınız. Onu çıkartıp yine diğer üçte birini koyarsınız neticede reaktöre yüklenen bir yakıt üç sene kalır içeride. Bunun içinde oluşan plutonyumu siz bombada kullanamazsınız.. Nükleer güç reaktörleriyle silaha, yani bomba yapan teknolojiler arasındaki fark nedir? Türkiye'nin kurmaya çalıştığı nükleer santrallar günün birinde İran ve Kuzey Kore'deki gibi tehdit oluşturabilir mi? Güç reaktörünü yapacaktı Türkiye. Nükleer camia içinde bildiğim kadarıyla kimsenin bu reaktörün çalıştırma politikasını değiştirip de plütonyum üretme gibi bir merakı olmadı. Bunun olabilmesi için ayrıca yakıt çevrimi tesisi kurulması gerekir. İran'ın bugün geldiği aşamada Tahran Üniversitesi'nde 1960-70'lerde bir araştırma reaktörü kurulmasıyla başlayan çalışmaların etkisi büyük. Türkiye'de sürdürülen araştırmalara gereken siyasi destek sağlansa nerede olacaktık? 'Türkiye'ye kurdurmazlar' Kurduracaklarını sanmıyorum. Uranyum zenginleştirme tesisi neden kurdurmuyorlar? Çünkü herkesin aklında 'Türkiye yarın bomba yapar mı?' sorusu mutlaka vardır. Türkiye'ye nükleer silah kapasitesine sahip reaktör kurdurmazlar yargısı var. Yeterli sayıda var. Türkiye'deki elemanlar doğal uranyumla çalışabilen Kanada reaktörlerinin yakıtlarını Türkiye'de yapabilirler. Yaptılar da. Eğer bir güç reaktörü kurulsaydı bir laboratuvarda ürettiğiniz yakıtı orada da üretebilirsiniz. Dolayısıyla o santralın en büyük avantajı şudur: Yakıt açısından dışarı bağlı olmazsınız. Türkiye'nin bunu yapacak insan kaynağı var mı? MTA'nın bugüne kadar yapmış olduğu çalışmalarda bilinen 10 bin tonluk bir uranyum rezervimiz var. Bunu karşılayacak uranyum rezervimiz var mı? Ermenistan'daki santral güvenli değil Çernobil'i unutmadık ama Bulgaristan'da, Ermenistan'da aynı tip reaktörler çalışıyor. Ermenistan'daki sınıra 5-10 kilometre uzaklıkta. Türkiye'ye reaktör yapılmasın diyenler Kars ve Ardahan'ı gözden çıkarıyor demektir. O reaktör patlasın bütün o bölge gider. Hiçbir güvenliği yok. Çünkü bu reaktörlerin güvenlik sistemi yok. Çernobil faciasından yeterince ders alınmadı. Nükleer santraldaki kazanın olumsuz etkileri yirmi yıldır tartışılıyor, Karadeniz'de kanserden ölümlerdeki artışı o zamanki radyasyona bağlayanlar çoğunlukta. 'Deneylerde işe yarar' Bütün nükleer reaktörler, atom reaktörleri adına ne derseniz deyin adına bunların 2 türlü güç ölçümü var: Genelde reaktörler elektrik güçleriyle anılır. Araştırma reaktörlerinde ise tek bir tane birim vardı ısıl güç. Çünkü elektrik üretmiyorlar. Çekmece reaktörü 5 megawatlık ısıl kapasiteye sahiptir. İTÜ'deki 250 kilowat. Çekmece'den 20 misli daha küçük. Ancak üretilen bu ısıl enerjiyi kullanmayız. Araştırma reaktörleri füzyonda ortaya çıkan grama ve nötronları kullanır. Deneylerde işe yarar. 'Nötrografi' diye bir bilim dalı vardır, X ışınıyla çekilen filmler gibi biz de insan olmayan canlıların nötrografiyle filmini çekeriz. Bir bitkinin ya da kemiğin yaş tahlili, bir kanser kistinin nereye kadar yayıldığını bu laboratuvarda görebiliriz. Saç örneklerinden cinayeti bile aydınlatabilirsiniz. İTÜ'deki araştırma reaktörü yeniden çalıştırılacak. Kapasitesi hakkında bilgi verir misiniz? Kanser hastaları için izotop üretebilirdik Kapanma nedeni, çalışanların lisanslarının sona ermesiydi. Lisanslar belirli bir süre çalışmazsanız düşer. İTÜ'deki reaktör 2002'den 2005'e kadar sustu. 2006'da depreme karşı güvenceli hale getirildi, lisanslar alındı. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'ndan onay bekliyoruz. Maliye Bakanlığı da laboratuvarlar için 1 milyon YTL veriyor. İTÜ'deki reaktörün kapısına niye kilit vurulmuştu, şimdi neden açılıyor? Hiçbir şey olmaz. Geçenlerde söyledim: Üstünde 30 sene yattım hâlâ yaşıyorum, hiçbir tehlikesi yok! Gerekli önlemler alındıktan sonra nükleer araştırma ve güç reaktörlerinin hiçbir sakıncası ve zararı yoktur. Kaza riski var mı? O tam bir cinayet olur. Yarın bir gün Türkiye'de kuracağınız bir nükleer santralın başına bir ziraatçıyı getirecekseniz hiç yapılmasın. Çernobil faciası bu işin riskini bilmeyen bazı insanların deney merakı yüzünden yaşandı. Türkiye nükleer teknolojinin dışında kalamaz. Güney Kore ilk reaktörünü 1976'da kurdu, bugün 21 tane nükleer reaktör çalışıyor. Kobe'de deprem oldu şehir yıkıldı, 30 -40 kilometre ötede reaktör tıkır tıkır çalıştı. Biz bu tartışmalar yüzünden 10 - 15 yıl kaybettik. Reaktörü yeniden çalıştıracağız. Hiç olmazsa üniversiteye ve sanayiye bir katkımız olur. Zamanında destek görsek, Çekmece'nin yaptığı gibi kanser hastaları için teşhis ve tedavide kullanılan izotopları da üretebilirdik. Çekmece ile rekabet olmasın diye o teknoloji alınmadı. Çekmece reaktörü de sonradan kanser alanından çıktı. Radyoizotop bölümü vardı kapattılar. Şimdi o malzemelerin hepsi ithal ediliyor. Zamanında Cezayir'e satıyorduk. Yeter ki 11 Eylül benzeri saldırılar olmasın diyorsunuz? 1970 İTÜ Üniversitesi Makine Fakültesi mezunu. Doktorasını, Sorbonne Üniversitesi'nde yaptı. Viyana-Atominstitut'da çalışmalar yaparak eğitim gördü. 1989 'da İTÜ Nükleer Enerji Enstitüsü'nde profesörlüğe yükseltilerek atandı. Enerji Bakanlığı'nda 1996 -2000 arasında bakanlık danışmanı olarak görev yaptı. KİMDİR?
Kanal D ekranlarında yayınlanan ve büyük beğeni toplayan Yargı dizisinde canlandırdığı “Ceylin” karakteriyle geniş bir hayran kitlesine ulaşan başarılı oyuncu Pınar Deniz, anne olmanın mutluluğunu yaşıyor.