Aile ya da ülke olarak kendi kendimize şu soruyu soralım: Çocuklarımızdan daha önemli ne var?..
Ve yine soralım:
Çocuklarımızın geleceği mi önemli yoksa diğer ayrıntılar mı?
Sorularımıza devam edelim:
Çocuklarımızın geleceği için eğitimden daha önemli bir şey var mı?
Cevabını siz verin.
İşte son soru:
Üniversite tercih maratonu sona erdi. Sonuçlar yani üniversiteyi kazananlar, 10 gün içerisinde açıklanır. Ondan sonra da hummalı bir kayıt maratonu başlayacak.
Ve Milliyet, o zor dönemde de yine yanı başınızda olacak...
Sonuçlarla birlikte takke düşecek, kel görünecek.
Üniversitelerde yine on binlerce kontenjan açığı kalacak. O kadarla da kalınmayacak, kazananların önemli bir bölümü de gidip kayıt yaptırmayacak. Yani en az 100 bin kontenjan boş kalacak.
Peki bu konuda bir önlem alınıyor ya da düşünülüyor mu?
Kesinlikle hayır.
Yine başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere devletin en üst kademeleri son dakikaya kadar oyalanacak. Ondan sonra da süre yok, sistemi gelecek yıl düzenleriz deyip, top taca atılacak. Tıpkı yıllardan beri yapıldığı gibi...
Başbakan Erdoğan’ın üniversitelerdeki özel güvenlik görevlilerinin çekilerek yerlerine devlet güvenlik güçlerinin gönderileceğine ilişkin açıklamaları oldu, bu da uzun süredir üniversitelerde görev yapan özel güvenlik görevlilerini tedirgin etmeye yetti de arttı.
Peki biz ne olacağız diye panik içerisindeler. Ama eminim ki, onları mağdur etmeyecek bir çözüm yolu da mutlaka düşünülmüştür. Yoksa, gerçekten, kaş yapalım derken göz çıkartılmış olur...
Genç Bakış için sürekli üniversitelerin içerisindeyiz. Zaman zaman sıcak saatler yaşandığı için, özel güvenlik güçleri, her zaman hazır ve nazırlardı. Arada taraf olduklarını iddia edenler, öğrenci gruplarına farklı davrandığını söyleyenler oldu ama genelde işlerine hakimlerdi. Yani fazlasıyla deneyim kazanmışlardı.
Şimdi birdenbire hedef haline gelmeleri, üniversite yönetimleri kadar, onları da fazlasıyla şaşırtmış durumda...
İşte şu anda içinde bulundukları ruh hali:
“Biz ne olacağız?”
Saçındaki toka yüzünden sınav motivasyonu altüst olan bir gencin hazin hikayesini önceki gün sizlerle paylaşmıştık. Yüzlercesi yağdı. Herkesin kendisine göre bir hikayesi vardı ve hepsi de mağduriyetle sonuçlanmış...
Şu anda çok öfkeliler.
Devlete, kurumlara ve onu temsil edenlere olan güven ve saygıları da dibe vurmuş durumda.
Peki kabahatli olan kim ve bu konuda ne yapılıyor?..
Örneğin öğrencilere bu “zulmü” çektirenler, kendileri hata yaptıklarında ne oluyor?
Bırakın önceki yılları, bu yıl da skandalların bini bir para.
Yanlış sorular, yanlış puan hesaplamaları, yanlış kayıt ve tercih sistemi ve boş kalan on binlerce kontenjan...
Hemen her yıl milyonlarca öğrenci sınava giriyor. Ve hemen hepsinin geleceği, bu sınavlardaki performanslarına göre şekilleniyor.
Yani sınavlar onlar için de aileleri için de çok önemli.
Ama bu durum, ne devletin, ne iktidarın, ne muhalefetin, ne de sınavları gerçekleştiren kurumların umurunda!..
MEB, YÖK ve ÖSYM hemen her yıl basiretsizlik örneği sergiliyor.
Doğru düzgün bir sınav yapamıyorlar.
Yanlış sorular, yanlış hesaplanan puanlar ve anlamsız kurallar, gençlerin hayatını karartmaya yetiyor da artıyor.
Aşağıda, son yıllarda, artık çok sık yaşanan bir sınav çilesi var.
Bir milyardan fazla öğrencinin yarıştığı SBS tam anlamıyla krize dönüştü.
Sonuçlar gece yarısı açıklandı. Yabancı dil cevap anahtarları karıştı. Adayların tümünü etkileyen hata, ölçme değerlendirme tekniği açısından çözüleceğine, şip şak yöntemlerle ötelenmeye çalışıldı. Ama en komiği, MEB’in yayınladığı tercih kılavuzunda hala hangi okullara sınavla öğrenci alınacağı belli değil, tercih için gerekli olan kod numaraları da ortada yok.
Peki bu noktaya nasıl gelindi? Bundan sonra ne olur?
MEB dökülüyor
Milli Eğitim Bakanlığı sınavlar konusunda ne eleman açısından ne de donanım açısından yeterli durumda değil. Sınav sonuçlarının gecikmesinin de, cevap anahtarlarının karışmasının da en önemli gerekçesi bu. Ne bu sınavları ciddiyetle gerçekleştirecek kalifiye elemanları ver, ne de bilişim altyapıları.
MEB’in teknik altyapısını çok iyi bilen gözlemciler, “Skandal geliyorum diye diye geldi. Daha da büyükleri gelirse, hiç şaşırtıcı olmaz“ diyorlar.
Üniversite tercih süreci bitmek üzere ve üniversite adaylarından pek çoğu gibi aileler de ikilem içerisinde.
Cevabını aradıkları soru da şu: Parasız devlet üniversiteleri mi yoksa her yıl için bir servet ödemek gereken vakıf üniversiteleri mi?
Parası ve yüksek puanı olmayanlar için vakıf üniversiteleri seçeneği, daha ilk baştan önemini yitiriyor.
Niye? Çünkü parası olanlar için üniversiteye girmek artık sorun değil, tıpkı yüksek puanlı öğrenciler gibi.
İsterse devlete giriyorlar, isterlerse kendilerine burs vermek için yarışan vakıf üniversitelerinden birisine rahatlıkla öğrenci olabiliyorlar.
Ama paranız ve yüksek puanınız yoksa ne devlette ne de özelde çok fazla şansınız olmayabilir.
Bu olanağa sahip olanların bile, yani hem yüksek puanı hem de parası olanların dahi kafaları karmakarışık.
Yüz binlerce genç, şu günlerde, yeni bir üniversite ile birlikte yeni bir yaşam arayışı içinde.
Üniversite tercihlerinde, son yıllarda öne çıkan en önemli ayrıntı, adayların, özellikle ailelerinin bulunduğu kentten başka bir kente gitmek konusundaki kararlılıkları. Bu bir anlamda özgürlük arayışlarının da bir göstergesi. Yani, yanı başlarında bir üniversite varken, olabildiğince uzağa gidip, kendi ayakları üzerinde durmak istiyorlar.
Üniversite adaylarının, farklı bir kent konusundaki, birinci öncelikleri İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerdi. Oysa şimdi adeta büyük kentlerden kaçış var. Çünkü, özellikle İstanbul’a adeta bir eziyet kenti gözüyle bakıyorlar. Ayrıca hem pahalı hem de zor!..
İstanbul’da kaç üniversite var?
Üniversite olmayan ilimiz kalmadı. Hakkari’den Şırnak’a, Bayburt’tan Bingöl’e her yerde üniversite var. Ama bazı kentler de var ki, üniversite sayısı rekor seviyede, dünyanın hiçbir kentinde bu kadar çok üniversite var mı, merak ediyorum.
Örneğin İstanbul’da 9’u devlet, 37’si vakıf tam 46 üniversite var. Ve bu sayı, bu yıl sonuna kadar 50’yi aşarsa, hiç kimse şaşırmasın.