9. Cumhurbaşkanı Demirel’i, son yıllarda, bayramdan bayrama da olsa mutlaka arıyorum. Her defasında da çok şeyler öğreniyorum.
Öğrencilik yıllarında çok kızardım. Başbakanlığı hep tartışmalı oldu, Ama cumhurbaşkanlığı döneminde bambaşka bir Demirel ile karşılaştık. Aklın ve sağduyunun sesiydi.
Kendisini Genç Bakış’ta defalarca konuk ettik. Her defasında birikimine, sakinliğine, hemen herkese verdiği değere, mütevazılığına ve tükenmek bilmeyen enerjisine, gayretine derin saygı duyduk.
Bayramda Antalya’daydı. Genç Bakış’ı sordu. Bu gece başlayacağımızı söyledim. “Parçalanmış bir gençlik seni bekliyor. Aman dikkatli ol” dedi. Siyasetin kamplara bölündüğünü, gençlerin de bundan etkilendiğini belirten Demirel, “Parçalanmışlık, bölünmüşlük, kimseye bir yarar getirmez. Hele hele ülkeye hiç getirmez” uyarısında bulundu.
Epeyce ara verdiniz, peki bir daha ne zaman programımıza konuk olacaksınız sorumuza verdiği cevap ise fazlasıyla politikti:
“Hele bir başlayın, yolda, belde biz de size katılırız.”
Demirel çok haklı. Ankara’da sesler yükseldiğinde, bu, anında üniversitelere yansıyor. İktidar ile muhalefet partileri arasındaki derin görüş ayrılıkları ve kamplaşma, maalesef
Eğitimde pek çok konuda olduğu gibi yabancı dil konusunda da kendimizi bir güzel kandırıyoruz. Güya üniversitelerimizin çoğunda, özellikle de vakıf üniversitelerinin tamamında yabancı dille eğitim yapılıyor. İlköğretim kurumlarında yabancı dil eğitimi 4. sınıfa kadar indi. Klasik liselerin tüm sınıflarında yabancı dil var. Anadolu liseleri ve kolejlere olan ilginin temelinde yatan neden de yine yabancı dil. Ayrıca binlerce yabancı dil kursu var.
Peki bu konuda, yani yabancı dil öğrenme ya da öğretme konusunda ne kadar başarılıyız?
Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Avrupa’da TOEFL’da sondan ikinciyiz.
Yabancı dil politikası yok
Hemen her konuda olduğu gibi, yabancı dil konusunda da bir politikamız yok. Örneğin AB’ye girmek için can atıyoruz. Ama İngilizce dışındaki diğer dilleri, neredeyse okullardan tümüyle kaldırdık. Oysa AB’nin temel felsefesi, çok dillilik ve çok kültürlülük...
Anadolu liselerinde ise hazırlık sınıfı ve sonrasında bazı dillerin yabancı dille yapılması uygulamasına son verdik. Şimdi benzer uygulama, üniversitelerde de gerçekleşiyor.
Derslerin en az yüzde 30’unu İngilizce yapmayan ya da yapacağını kanıtlayamayan üniversiteler, hazırlık sınıflarını YÖK
Türkiye, gerçekten garip bir ülke. Ne söylersek, tam tersini yapıyoruz. Bugün bayram, her şey iyi, güzel. Peki ya üç gün sonra?
Bayramınızı canı gönülden kutlayıp, hemen çok önemli bir konuya dikkat çekmek istiyorum.
Yaşam hakkının en önemli gereklerinden birisi de sağlıklı yaşamdır. Sağlıklı yaşamın olmazsa olmazlarından birisi de tabii ki spor.
Sporun ana kaynaklarından birisi de okullardır. Spor, okulda başlar, okulda gelişir ve sonrasında profesyonelleşir.
Bir ülke düşünemezsiniz ki, beden eğitimi dersleri ve spor etkinliklerini yok etmek için elinden geleni yapsın. Tıpkı resim ve müzik dersleri ile sanatsal etkinlikler gibi.
Olmaz böyle saçmalık demeyin. Eğer burası Türkiye ise bal gibi olur.
Anadolu liseleri ve kolejler sınavı 6, 7 ve 8’inci sınıflara yayılınca, hazırlıklar, 3 ve 4’üncü sınıflara kadar indi. Bu yüzden, öğrenciler artık hafta sonlarında spor kulüplerine değil dershanelere gidiyor.
Özel öğretim kurumlarının pek çoğu facianın eşiğinde. Eğer önlemler alınmazsa pek çoğu yok olup gidecek. Bankaları, otomobilcileri, tekstilcileri, turizmcileri ve diğer tüm sektörleri yeri geldiğinde destekleyen devlet, bu konuda ortada yok.
Özel öğretim kurumlarının neredeyse tamamına yakını, kontenjanlarının yarısını bile dolduramadı. Vakıf üniversiteleri de onlardan farksız. Yavruvatanı ekonomik olarak ayakta tutan KKTC üniversiteleri ise bugüne kadarki en büyük krizlerini yaşıyorlar.
Peki devlet nerede? YÖK nerede? Bu okulların kurucuları, sahipleri, mütevelli heyetlerinin başkanları, yöneticileri, hocaları ve velileri nerede?
Ara ki bulasınız.
Devlet, bırakın özel öğretim kurumlarını, kendi okullarıyla bile ilgilenecek durumda değil. Konuların çok uzağında.
Örneğin YÖK. Bu yılki facianın baş aktörü o. Ekonomik kriz nedeniyle zaten çok büyük sıkıntı içinde olan vakıf üniversitelerine bir değil, birkaç darbe de o vurdu. Hem de öldürücü darbeler.
Altından kalkabilirler mi, kalkamazlar mı diye hiç sorgulamadan, sırtlarına yüzde 20 ücretsiz öğrenci kontenjanı yükledi. Tam da tercihler öncesinde de öğrencilerin kafasını karıştırıp, bu yıl vazgeçin, gelecek yıl girin
Üniversitelerdeki boş kontenjan sayısı 140 bine çıkmış. Müthiş bir rakam. Bu durumu, sadece ekonomik krizle ilişkilendirmek büyük hata olur.
Sınav sisteminin gelecek yıl değiştirilerek katsayıların kaldırılacak olmasının da çok etkili olduğu söylenemez.
Üniversite mezunu işsiz oranının tavan yapması da tek başına bir gerekçe olamaz.
Peki o halde, yüz binlerce gencin gecesini gündüzüne katarak girmek için çok büyük bir mücadele verdiği üniversiteler niye boş kaldı?
Bunun pek çok nedeni var. Yukarıdaki gerekçelerin hepsi de doğru. Ama eksik. Çünkü hemen herkesin kendisine göre bir gerekçesi var.
Hükümete, YÖK’e, MEB’e, ÖSYM’ye, DPT’ye, üniversitelere ve diğer ilgili kurumlara düşen görev, bu ilgi azalmasının nedenlerini bilimsel bir şekilde araştırmak olmalıdır.
Boş kalan her kontenjan, sadece milli servetin erozyona uğraması anlamına gelmiyor. Gençlerin hayallerini de çalıp götürüyor.
Her ne kadar internet ve elektronik iletişim, yazılı materyalleri yok etti dense de, hemen her gün, hâlâ onlarca posta geliyor. Başkalarını bilmem ama gelen her mail gibi her zarfı da mutlaka açıyorum. Çünkü, her biri farklı bir dünya sunuyor size.
Dün açtığım zarfların birinden de Erdoğan Akdağ Eğitim ve Kültür Vakfı’nın kitapçığı çıktı. Erdoğan Akdağ ismine, gittiğimiz bazı üniversitelerde rastlamıştım. Ama böylesine güçlü bir eğitim gönüllüsü ve hayırsever olduğunu bilmiyordum.
İsterseniz, kim olduğuna geçmeden önce bugüne kadar neler yapmış ona bir göz atalım. İşte yaptıkları:
Erdoğan Akdağ İlköğretim Okulu, Serpil Akdağ Lisesi, Erdoğan Akdağ Anadolu Öğretmen Lisesi, Bozok Üniversitesi Erdoğan Akdağ Kampusu, Erdoğan Akdağ Halıcılık Okulu, Erdoğan Akdağ Mimarlık Mühendislik Fakültesi, Erdoğan Akdağ Fen Edebiyat Fakültesi, Erdoğan Akdağ İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Üniversite Misafirhanesi, Bozok Üniversitesi Enstitüler Binası, Bozok Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi, Bahri Akdağ Camii, Külliyesi ve Sosyal Tesisleri, Hatice Akdağ Camii, Erdoğan Akdağ Polis Karakolu ve Lojmanları, Kerkenes Harabeleri Müze ve Eko Merkezi, Yozgat Gündoğdu, Karga ve Kızıltepe köylerinin
Yeni öğretim yılının ilk zili dün çaldı. Minik öğrenciler ile pek çok özel lisede öğrenciler ders başı yaptı. Diğer öğrenciler ise bayramdan hemen sonra okullarına, arkadaşlarına ve öğretmenlerine kavuşacak.
Kavuşacak diyoruz, çünkü, öğrenciler uzun yaz tatili nedeniyle gerçekten de okulu, arkadaşlarını ve o zaman zaman çok kızdıkları öğretmenlerini özlediler.
Bunu görmek için yakın çevrenize bakmanız yeter de artar.
Peki okula koşa koşa giden öğrenciler, nasıl oluyor da birkaç ay sonra, bunalım noktasına gelebiliyorlar?
Hiç istisnasız, öğrencilerin tamamına yakını, okulu ve okul ortamını seviyor.
Yine aynı şekilde tamamına yakını, bazı istisnalar dışında arkadaşlarını da seviyor.
Öğretmenler konusunda da değişen bir durum yok. Arada bir kızdıkları olsa da en az anne babaları kadar onları sevenler çok fazla.
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, önceki gün bürokratlarıyla toplantı yaptı ve herkesin içinin rahat olmasını istedi.
“Çok sayıda bürokratın görevden alınacağına” ilişkin iddiaların doğru olmadığını belirtti ve “Bakan olarak tasarrufta bulunabilirim. Hepinizi izliyorum. Ama görevden alınacaksınız diye de bir kararım yok. Rahat olun” dedi.
Aslında doğru olanı yaptı. Böylesi bir ortamda herkes tedirgin olabilir, işlerini aksatabilirdi. Bu açıklama bürokratları rahatlattı.
Ama daha aradan 24 saat geçmeden, Bakanlık Müşaviri Murat Eşkinat’ın görevine son verildi.
Eşkinat daha önce Hasan Celal Güzel, Avni Akyol, Köksal Toptan, Nevzat Ayaz, Mehmet Sağlam, Turhan Tayan, Hikmet Uluğbay ve Metin Bostancıoğlu’nun bakanlıkları döneminde basın müşavirliği yaptı. Tam 15 yıl. Gazetecilikten gelip, görevinde de başarı olunca, iktidarlar değişse de o hep yerini korudu. Ta ki kanserin amansız pençesine düşünceye kadar. Tedavisi yıllarca sürdü.
Hastalık riskini en aza indirip tam da hayata tutunmaya çalışırken, önceki gün görevinden alındı. Bu durum, umarız hastalığını yeniden tetiklemez!..
40’a yakın müşavir içinden neden o seçildi? Bilmiyoruz. Ama çalışanlarına, hele hele tedavi