Bilimi tercih etmek enayilik mi? (2)

1 Mart 2009

Araştırma görevlilerinin içine düştükleri kaosu, dün kendi ağızlarından dile getirmiştik. Durumları hiç de iç açıcı değil. Büyük bir moral çöküntüsü içindeler. Gelecekten umutsuzlar. Başta devlet olmak üzere, tüm kişi ve kurumlara olan güvenlerini yitirmek üzereler.
Peki YÖK’ün attığı bu adım, kurbağayı ürkütmeye değdi mi? Bunu zaman gösterecek. Ama ilk gelen duyumlar, YÖK’ün de ne yaptığını bilmediği yönünde.
Asistanların içine düştüğü duruma yönelik olarak dünyanın dört bir yanından mail yağıyor. Onlar da daha önce benzeri oldu bittilerle karşı karşıya kalmış ve son çareyi yurt dışına gitmekte bulmuşlar. Kimileri, kendinizi daha fazla yıpratmayın, atlayın uçağa kalkın gelin buralara derken, kimileri de biraz daha bekleyelim bakalım ne olacak değerlendirmesi yapıyor. İşte bu konuda iki çarpıcı yorum:

Destekliyorum. Çünkü...
“En son olarak şunu da belirteyim: Hükümetin böyle bir hamle ile mevcut kadroları dağıtıp kendi yandaşlarını yerleştirmek gibi bir amacı varsa üniversitelerimizin eğitim ve araştırma performansında durum, çok daha kötü bir hal alır. Bunun olmadığını ve böyle bir düzenleme ile amacın gelişmiş ülkelerdeki performansın yakalanması olduğunu umarak, bu

Yazının Devamı

Bilimi tercih etmek enayilik mi?

28 Şubat 2009

Onca yeni üniversite açıldı. Ancak, çoğu bir rektör ve bir mühürden ibaret. Binalar bulundu, donanım öyle ya da böyle sağlandı. Öğretim üyesine duyulan ihtiyaç ise had safhada. İşte tam da böyle bir ortamda YÖK’ün aldığı karar, akıllara durgunluk verecek cinsten. Fazla söze de hacet yok. Söz bu yola baş koyanlarda:
“Çok yakın bir zamanda doktora öğretimini tamamlamış binlerce araştırma görevlisi işsiz kalabilir. Bizler, ortalama 8-9 yıl önce çeşitli sınavlardan başarıyla geçip, araştırma görevlisi olarak üniversitelerde akademik hayatımıza başladık.
Bu süreç içerisinde bir taraftan lisansüstü-doktora programlarında öğrenci olarak birebir bilimsel araştırmalara katılıp kendimizi uzmanlık alanlarımızda geliştirirken, diğer yandan ileriki akademik yaşantımıza hazırlık olarak, bölümlerimiz için lisans öğrencilerinin ders ve laboratuar uygulamaları, sınavlarda gözetmenlik gibi birçok görevde bulunduk.
Ancak, bizler şu anda inanılması ve kabullenmesi çok zor bir durum içerisindeyiz. YÖK tarafından doktoralarımızın bitmesiyle birlikte 2547 sayılı kanunun 50-d maddesi uyarınca görevlerimize son verilmektedir.
Bundan (Temmuz 2008’e kadar) uygulamadan bahsetmek gerekirse, 50-d

Yazının Devamı

Gazete boykotu destek bulmadı

27 Şubat 2009

Son haftaların en önemli gerginlik konularından biri de iktidar-medya gerginliğiydi. Tıpkı diğer güncel konular gibi bu gerginliği de Genç Bakış’ta ele aldık. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gerçekleşen programda, kafalara takılan tüm sorulara cevap arandı. Başbakan Erdoğan’ın sık sık dile getirdiği gazete boykotu ve Maliye Bakanlığı’nın astronomik vergi cezası destek bulmadı. Aksine, konuşmacılar, öğrenciler ve izleyiciler tarafından sert bir şekilde eleştirildi. Seçim öncesinde, gündemi değiştirme ve siyasi baskı yöntemi olarak nitelendirildi.
SMS anketinde, Başbakan Erdoğan’ın yalan haber ya da başka gerekçelerle gazeteleri boykot çağrısının onaylanıp onaylanmadığını sorduk. Yüzde 22 Evet, yüzde 78 Hayır çıktı.
Geniş bir konuk yelpazemiz oldu. Program konuklarının yanı sıra halktan ve Ertuğrul Özkök, Hasan Pulur, Güneri Cıvaoğlu, Mehmet Ali Birand, Enis Berberoğlu, Ahmet Hakan’dan röportajlar aldık.
Ama çok daha enteresan olanı, Doğan Grubu’ndan ve diğer gruplardan pek çok gazetecinin, böyle önemli bir konuda, “Aman bizden uzak dur” tavrıydı!
Hemen her sorunun gündeme geldiği programda gergin anlar da yaşandı. İşte satırbaşları:

Ali Sirmen - Cumhuriyet

Yazının Devamı

ÖSS kolaylaşacakmış!

25 Şubat 2009

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan öğrencilere moral vermeyi seviyor. Yine öyle yaptı. ÖSS’de öğrencilerin kazanma şansının önceki yıllara göre yüzde 25 daha fazla olduğunu söyledi. Başvuran sayısı azalacak, kontenjanlar artacak ve öğrenciler üniversiteye daha kolay girecekmiş.
O söylediğine göre doğrudur. Ama nereden baksanız, başvuran 1.5 milyon adaydan ne kadarı ilk beş tercihine girecek, o önemli.
Eğer hedef ille de üniversiteye kapağı atmak ise tamam. Ama yok eğer ilgi ve yetenekler doğrultusunda bir fakülteye girip, sonrasında da iyi bir meslek ve iyi bir yaşam düşlüyorsanız, işte o zaman hemen hayale kapılmayın.
ÖSS, SBS, YKS, TUS, KPSS ya da benzeri sınavlarda soruların kolay ya da zor olması bir anlam ifade etmiyor. Çünkü bunlar birer sıralama sınavı. Yani belli bir puanın üzerinde olanlar, kolejleri ya da üniversiteyi kazanır, altında kalanlar açıkta kalır gibi bir durum söz konusu değil. Belirlenen kontenjanlar ne kadar ise başvuranlar puan sıralamasına sokulur ve en üsttekiler alınır. Hatta bazen öylesine garip durumlar yaşanır ki, kontenjanlar dolmadığı için, barajı aşan en dipteki öğrenci bile kolayca üniversiteli olur.
“Barajı aşıyor ya daha ne

Yazının Devamı

ABD’deki bir Türkün başarı öyküsü

24 Şubat 2009

Annesi Türkiye’nin ilk kadın mühendisi. Tıpkı babası gibi. Onlar kömür ocaklarında görev yaparken Zonguldak’ta doğmuş. ODTÜ Makina’yı bitirdikten sonra da ver elini Amerika demiş. Şimdi Drexel Mühendislik Fakültesi dekanı. 7 yıldır bu görevde. Hedefinde rektörlük var.
Yaptıklarını ve yapacaklarını uzun uzadıya konuştuk. Üniversiteyi bitiren bir kızı, bir de oğlu var. Ama hâlâ müthiş enerjik. Fakültesi, üniversitenin basketbol takımının ana sponsorlarından. Ondan olsa gerek, ilk iş olarak maça götürdü. Karşılaşma bir şölen havasında geçti ve açık ara kazandılar. Ponpon kızlardan oyunculara her detayla ayrı ayrı ilgilendi. Politikacılar gibi herkesle tokalaştı. Belli ki çok seviliyor.
Maçtan sonra ofisine gittik. Bizim ölçülerimize göre mini minnacık bir odası var. Çocukluğundan bu yana biriktirdiği model uçak motorları, en önemli aksesuvarı. Düğme büyüklüğündeki parçayı gösterirken, “Bak bu, dünyanın çalışan en küçük motoru” derken, sanki Kaşıkçı Elması’na sahipmişçesine mutluydu.
5 saat boyunca fakültesini anlattı. Gece yarısı olmasa anlatmaya devam edecekti.
Giderek gençleşen öğretim kadrosu dikkatimi çekti. Rusya’dan, Japonya’dan Çin’den ve daha pek çok ülkeden yabancı

Yazının Devamı

Drexel, Selçuk Güçeri ve Kaptan Ferguson

22 Şubat 2009

Drexel, özellikle mühendislikte dünyanın önde gelen üniversitelerinden birisi. ABD’nin ilk başkenti Philadelpfia’da. 150 yıl önce kurulmuş. Hemen karşısında da ekonomi alanında söz sahibi üniversitelerden UPenn var.
Drexel Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nin dekanı bir Türk: Selçuk Güçeri. Ailesi İstanbul’da. ODTÜ Makina mezunu. Tam bir Türkiye sevdalısı. Sadece ABD’de değil, dünyanın dört bir yanında onun gibi üst düzey görevlerde bulanan çok sayıda akademisyenimiz var.
Prof. Güçeri, 7 yl önce Drexel’da dekan olunca güzel bir gelenek başlatmış. Yılda bir gün bağışçılar, öğretim üyeleri, öğrenciler ve mezunlar bir araya gelerek Yılın Mühendisi’ne ödülünü takdim ediyor. Bu yıl ki ödülün sahibi Christofer J. Ferguson. Drexel Makina’dan 1984’te mezun olmuş. NASA’da görevli ve uzaya son giden uzay gemisi Endeavur’ın kaptanı.
Cuma akşamı gerçekleşen bu ödül törenine, ben de katıldım. Renkli, bir o kadar da keyifliydi. Kurutulmuş Astronot Dondurması’nı yerken Kaptan Ferguson’un uzay maceralarını, çarpıcı görüntüler eşliğinde dinlemek heyecan vericiydi.
Hocaların öğrencisini ayakta alkışladığı, öğrencisinin de o daracık uzay gemisinde Drexel tişörtü giyerek üniversitesine duyduğu

Yazının Devamı

Sıradanlık

21 Şubat 2009

Sıradan insanlarla, sıradan olmayanlar arasında öylesine derin farklılıklar var ki! Hiç bu konuya kafa yordunuz mu? Ya da ben hangi guruba giriyorum diye hiç düşündünüz mü?
Bugüne kadar siyasetçilerden gazetecilere, zenginlerden akademisyenlere, sanatçılardan güvenlik güçlerine kadar öyle ya da böyle karşılaştığınız kişileri, sıradan ya da sıra dışı diye hiç değerlendirmediyseniz, en azından şimdiden sonra, bir de bu açıdan bakmayı deneyin.
Vermeyi mi seviyorlar yoksa rabbena hep bana mı diyorlar, gücü mü seviyorlar yoksa mütevazılığı mı, öncelikleri ceza mı yoksa hoşgörü mü? En önemlisi de içgüdüsel olarak akıllarına ilk geleni mi yapıyorlar, yoksa kılı kırk yararak kendisinden önce karşısındakinin de bir kişilik olduğunu düşünüp ona göre mi hareket ediyorlar?
Hani çevremizde kraldan çok kralcı olanlar var ya, işte en sıradan olan onlar. Ellerine bir güç geçmeye görsün, kendilerini dünyanın en kudretli insanı sanırlar. Hele bir de karşısındaki zayıf ise kendi zayıflıklarına hiç bakmayıp akıllarınca onu ezmeye çalışırlar. Aslında ezmeye çalıştığı kendi egosudur ama bunun farkında bile değildir.
Eski Milli Eğitim bakanlarından rahmetli Avni Akyol’un bir sloganı vardı. O dönemde

Yazının Devamı

Oylar CHP’ye değil Kılıçdaroğlu’na

20 Şubat 2009

Kemal Kılıçdaroğlu fırtınası esmeye devam ediyor. Kılıçdaroğlu, halk arasında olduğu kadar üniversitelerde de büyük ilgi görüyor. Önceki gece Sabancı Üniversitesi’nde Genç Bakış’ın konuğuydu. Salon tıklım tıklım doluydu. Tıpkı 6 yıl önce R. Tayyip Erdoğan’da olduğu gibi. O da aynı salonda, o dönemin siyasetteki parlayan yıldızı olarak, öğrencilerden büyük ilgi görmüş ve alkışlarla uğurlanmıştı. Yine benzeri bir atmosfer yaşandı. Öğrencilerin neredeyse tümü Kılıçdaroğlu’nu İstanbul belediye başkanı olarak değil, başbakan olarak görmek istediklerini dile getirdiler. En ilginç ve en çok alkış alan değerlendirme ise, “Biz oylarımızı size vereceğiz, seçim sonrasında sakın Sayın Baykal CHP’nin oyları arttı, seçim kazandık diye bu oylara sahip çıkmasın” oldu. SMS anketinde salondakine benzer bir sonuçla açık ara Kılıçdaroğlu çıktı. Öğrencilerden yıldızlı pekiyi dolu bir karne alan Kılıçdaroğlu, en az alkışı kılık kıyafetten aldı.
Yolsuzluğun ya da siyasi istismarın dini, imanı, partisi olmayacağını da dile getiren Kılıçdaroğlu, CHP’li Mehmet Sevigen hakkında ise “Üzerine düşeni yapmalıdır” mesajını vererek istifasını istediği izlenimi sergiledi.
İşte programdan bazı satırbaşları:
-

Yazının Devamı