Diyalog Ama sivil toplum örgütlerinin bu yöndeki çabaları, cılız da olsa devam etti. Eyüp Lions Kulübü'nün ev sahipliğinde gerçekleşen ve 118. Yönetim Çevresi Federasyonu üyelerinin katıldığı, hoşgörü toplantısında keyifli saatler yaşadık. Ben, "Neden ille de hoşgörü?" üzerinde durdum, ardından da İspanya'dan kovulan Musevilerin torunları olan Erensiya Safaradi Topluluğu, o günden bugüne yansıyan duygularını ve teşekkürlerini anlatan şarkılar seslendirdi.Sera ve David Yanarocak ile Geri Erdemanar'dan oluşan minik orkestra ve şarkıların hikâyeleri Osmanlı'dan bugüne Türk toplumunun en temel özelliklerinden birinin de hoşgörü olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koydu.Ne kadar hoşgörülü olduğumuza yönelik öylesine çok çarpıcı örnek var ki, hiç fazla uzağa gitmeyelim. Kendinizden başlayarak tarihimize ve bugüne bakın. Bazen enayilik noktasına da gelse, sık sık istismar da edilse, bu vasfımızı hiç kaybetmemişiz. Bunlardan birkaçı: Mevlana, "Gel, kim olursan ol yine gel" demiş. 1492'de ve 1930'larda tüm dünya Musevilere kapılarını kapatırken biz misafir ettik. Sultan II. Bayezid, "Bu, İspanyolların dar görüşlülüğü" derken, Atatürk de Hitler'in zulmünden kaçarak Türkiye'ye sığınanlar
Diyalog İşsizliğe çare olarak sunulan öncelikli çözüm önerilerinin başında mesleki eğitim geliyor. Sanki, iş bulunamamasının asıl nedeni, gençlerin herhangi bir mesleğe sahip olmamalarıymış gibi. Oysa tam tersi, kalifiye olmayan elemanlar, çok daha rahat iş bulabiliyorlar.Üzerinde ısrarla durulan ve sihirli formül gibi sunulan çözüm önerilerinden biri de ara insan gücü. Yani meslek liselerinin sayısının artırılarak, gençlerimizin her birinin koluna "altın bilezik" geçirilmesi. Bu konuda da yine rakamlara bakmak gerekir. Onlar da işsiz, meslek yüksekokulu mezunları da. Ama nedense kimse bunu görmek istemiyor.Aslında terörden de, işsizlikten de öte Türkiye'nin en önemli sorunu, yatırımların ve üretimin, artan nüfus artışına ayak uyduramaması. Yani Türkiye'de her yıl bir milyon 300 bin bebek doğarken, ancak 300 bin kişilik istihdam potansiyelinin yaratılması.AKP iktidarı ilk 4.5 yıllık dönemde bu konuda çok başarılı olmadı. 22 Temmuz sonrasında da bu konuda henüz somut adımlar atılabilmiş değil. Ekonomist değilim. Onlara göre, Türkiye'nin ekonomik hacmi giderek büyüyor. Başbakan'a göre de kişi başına düşen dolar her geçen gün artıyor. Ama bunun vatandaşa yansıması, onların çizdiği
Diyalog Ankara, son haftalarda, dünyanın en önemli başkentlerinden biri. Ankara'da alınacak kararlar dünyanın dengesini altüst edebilir. Sadece sınır ötesi harekât değil, Ortadoğu barışı ve Kafkasya'daki gelişmeler için de gözler Ankara'ya çevrilmiş durumda.Genelkurmay'dan Çankaya'ya, Başbakanlık Konutu'ndan TBMM'ye tüm gelişmeleri en yakından izleyen kesim ise Ankaralı gazeteciler. Bazen Başbakan'la, bazen Genelkurmay Başkanı'yla, bazen de Cumhurbaşkanı'yla birlikteler. Başkentte diyalog kopma noktasına geldiğinde, devletin zirvesindekiler bile onların aracılığıyla bilgi alışverişinde bulunuyor. Bu yoğun gündemde işleri çok zor. 24 saat ayaktalar. Hem haber atlamayacaklar hem de farklı ve yeni haberler sunacaklar ki koşuşturmalarına değsin.İşte Ankara'nın bu yoğun trafiğinde, Milliyet, Cumhuriyet, Posta, Kanal D ve CNN Türk'ün Ankara temsilcileriyle birlikte olduk. Fikret Bila, Mustafa Balbay, Hakan Çelik, Erhan Karadağ ve Yavuz Oğhan ile Ankara'nın nabzını tuttuk.Program boyunca SMS'lerle izleyicilere iktidarın son üç aylık icraatını başarılı bulup bulmadıklarını sorduk, öğrencilerden de programdaki performansları çerçevesinde medyaya karne vermelerini istedik. Sonuç medya
Diyalog Eğitimde Çelik döneminin başlamasıyla birlikte, pek çok konuda olduğu gibi, ders kitaplarında da her şey altüst oldu. Talim Terbiye'nin onayı kaldırıldı. Milli Eğitim matbaaları ve yayınevleri kapatıldı. Zengin fakir ayrımı yapılmaksızın ders kitapları ücretsiz olarak verilmeye başlandı. Ama tartışmalar hiç bitmedi. Ders kitaplarının içeriği ve baskı kalitesinden eşe dosta rant sağlamaya kadar, pek çok iddia ortaya atıldı. TBMM Başkanlığı'na çok sayıda soru önergesi verildi. Verilmeye de devam ediyor.İşte gelen bu şikâyetler ve TBMM'ye verilen son soru önergelerinden biri: Yılda 200 milyona yakın ders kitabı basılıyor. Önceki yıllarda bir bölümü Milli Eğitim basımevlerinde basılır, Milli Eğitim yayınevlerinde satılırdı. Önemli bir bölümü de kıyasıya mücadelenin yaşandığı özel yayınevleri tarafından piyasaya sürülürdü. Ders kitapları gibi yardımcı ders kitaplarının tamamı da Talim ve Terbiye Kurulu'nun onayından geçerdi. "Öğrencilerimize dağıtılan bedava kitapların, daha kapağı açılmadan sayfalarının tel tel döküldüğünü duymuşsunuzdur. İçeriği bir yana, hiç olmazsa yeterli oranda yapıştırıcı sürülseydi. Daha şimdiden öğrencilerde sağlam kitap kalmadı. Yorgancıdan zımba
Diyalog Peki yeni başkan kim olacak? Ortada dolaşan isimlerden biri mi yoksa çok daha farklı biri mi? Böylesi durumlarda aslında ne söylense boş. Ama ipuçları da yok değil. En azından öne çıkan birkaç isim var ve sanıyorum bunlardan biri yeni YÖK Başkanı olacak.YÖK Başkanı, o olur ya da bir başkası. Önemli olan koltuğunu ne kadar dolduracağı. Böylesi makamlar, siyaseten gelinen makamlar değil, hakkını vermek gerekir. Yoksa kaos çıkar. Tıpkı bugün olduğu gibi...Rektörler için de, YÖK Başkanı için de önce temel kriterlerin belirlenmesi gerekir. Tıpkı bazı üniversitelerin öğretim üyelerinde aradığı asgari kriterler gibi.Eğer bu makamlar için kriter belirlemez ve esen rüzgâra ya da siyasi tercihlere göre isim belirlerseniz, bunun başta atayan ya da seçenlere olmak üzere hiç kimseye bir yararı olmaz. Tıpkı şimdi olduğu gibi...Prof. Teziç, YÖK Başkanı olmadan önce çok saygın bir bilim adamı ve hukukçuydu. Oysa, bu makamda çok yara aldı. Çünkü böylesi makamlar, yüksek donanım, birikim, tecrübe ve hoşgörü de gerektirir. Türk eğitim sisteminin en önemli sorunlarından biri de, eğitim yöneticilerinin yeterli donanıma sahip olmamalarıdır. Yıllarca en iyi öğretmenleri alıp okul müdürü yaptık,
Diyalog "Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, üniversite öğrencilerine her ay ödenen 150 YTL'lik burs miktarının 2008 yılından itibaren 160 YTL'ye çıkarılacağını açıkladı.Meclis Plan Bütçe Komisyonu'nda, Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2008 yılı bütçesinin görüşmeleri sırasında konuşan Çelik, görüşmelerinde ilköğretim ve yükseköğretime devam eden öğrencilere ödenen bursların artırıldığını açıkladı. Çelik, bu kapsamda yatılı ilköğretim ve ortaöğretim okullarına devam eden öğrencilerin iaşe bedelinin 2008 yılında 5.89 YTL'ye, burslarının ise 65 YTL'ye çıkarılacağını belirtti. Çelik, üniversite öğrencilerinin aylık 150 YTL olan burslarının ise 160 YTL'ye yükseltileceğini söyledi."Bakana da, bu haberi bu başlıkla sunan arkadaşlara da şapka çıkarmak gerekir. Aslında, zam sadece onlara yapılmamış. Lise öğrencilerinin bursu da 65 YTL'ye yükseltilmiş. Dahası, yatılı okullar için günlük iaşe bedeli yani yeme içme için ayrılan kaynak 5.89 YTL'ye çıkmış. Bu iktidar, bu bakan alkışlanmaz da ne yapılır?Helal olsun Sayın Bakan, bu 10 YTL'lik zam için size ve hükümetinize, öğrenci arkadaşlar adına canı gönülden teşekkür ediyoruz. Allah sizden razı olsun, eksikliğinizi hissettirmesin! Sizler de
Diyalog ORGAN NAKLİ HAYAT KURTARIR Organ nakli noktasına gelmek, öylesine zor bir konu ki, keşke hiçbir şekilde muhatap olmasanız. Ama ya günün birinde, sizin ya da yakınlarınızdan birisinin, onları da bırakın, hiç tanımadığınız birilerinin bu noktaya geldiğini duyar, okur ya da öğrenirseniz ne olacak? Sakın paniğe kapılmayın, tam aksine, Türkiye'de yaşadığınıza sevinin. Ülkemizde güzel şeyler de oluyormuş mutluluğunu yaşayın.Çünkü bu konuda gerçekten çok önemli mesafeler kat ettik. Önceki gece konunun tüm uzmanlarıyla gerçekleştirdiğimiz Genç Bakış'ta gördük ki, Türkiye organ naklinde çıtayı çok yükseklere çıkarmış.Karaciğerden ince bağırsağa, kemik iliğinden pankreasa kadar en zor nakilleri, dünya ortalamalarının çok üzerinde bir başarı oranıyla sevince dönüştürebiliyoruz. Kalp nakil ve böbrek ameliyatları artık sıradan operasyonlar arasına girmiş. Canlı ve kadavradan bağışlar katlanmış, devletin şaşı bakışı da netleşmiş.Pek çok ameliyat dünyada ilk kez bizde gerçekleşmiş, yasamız da dünyanın en eski ikinci yasasıymış. Yeni şeyler öğrendik. Kan ve doku uyuşmazlığı olsa da nakiller artık rahatlıkla yapılabiliyormuş. Karaciğer için de yakınlardan birinden bir parça almak
Diyalog Önceki gece hemen herkes şu soruyu bir kez daha birbirine sordu:Bu sanatçılar hiç yaşlanmaz mı?İki üç nesil onlarla büyüdü. Sevgilerini, aşklarını, duygularını, heyecanlarını, özlemlerini onlarla dile getirdi. Onlarla bastırdı. Onlarla yaşadığını hissetti.Ajda sanki 30 yıl önceki Ajda, Sezen hâlâ Minik Serçe, Nilüfer de sanki sahneye ilk kez çıkmanın heyecanı ve ürkekliği içerisindeydi.Söz konusu çocuklar ve onların geleceği olunca daha bir gönülden, daha bir coşkuyla söylediler. Bazen tek tek, bazen ikili, bazen de hep birlikte aynı şarkıyı seslendirdiler. Ama hangi şarkıyı söyleseler Lütfü Kırdar'ı tıklım tıklım dolduran bir koroları vardı. Finali Arkadaş'la yaptılar...Cengiz Solakoğlu Koç'un tepe yöneticilerindendi. Emekli oldu. Şimdi Ülker'in yönetim kurulunda. TEGV'nin en büyük yükü, kuruluşundan bu yana, Suna Kıraç'tan sonra, onun sırtında. Organizasyon ve ikna yeteneği müthiş. Eğitim Gönüllüleri meşalesini Türkiye'nin dört bir yanına götürdü. Olmaz denilenleri başardı. Tıpkı dünkü muhteşem konser gibi...Aslında Türkiye'de çözülemeyecek sorunları çözmek, bir araya gelmeyecek kişileri buluşturmak ve çocuklarımıza çağdaş bir gelecek sunacak ortamlar yaratmak hiç de zor