Diyalog Ama bunun için birlik ve beraberlik kadar, birikim ve deneyimlerin de en üst düzeyde değerlendirilmesi gerekiyor.Olası bir sınır ötesi harekâtı ve sonrası için, dünyanın dört bir yanında görüşmeler yapılıyor. Oysa en yakınımızdakileri unutuyoruz. Şu ana kadar geçmiş cumhurbaşkanları, başbakanlar, dışişleri bakanları, milli savunma bakanları, ekonomi bakanları, bölge valileri ve genelkurmay başkanları çoktan Çankaya ya da Başbakanlık'ta toplanmış olmalıydı.Film aynı film, senaryo aynı senaryo, aktörler aynı aktörler. Dolayısıyla dünün tecrübesi, bugün için çok önemli bir kazanımdır. Ve biz bunu değerlendirmiyoruz.Gül, tıpkı muhalefet liderleri gibi, bu filmi daha önce bire bir yaşayanları da mutlaka Çankaya'ya davet etmelidir.Aynı duyarlılık Ermeni konusunda da gösterilebilirdi. Deneyimli onca siyasetçi, onca büyükelçimiz köşelerinde oturuyor. Lobi faaliyeti için görev verilse koşa koşa giderlerdi. Ama aklımıza bile gelmiyor. Çünkü kim başa geçse, en iyisini onlar biliyor!.. Ülke olarak çok zor günlerden geçiyoruz. Ama bu filmi ilk kez görmüyoruz. Dolayısıyla, hak edenler hak ettikleri dersi bir daha alacak, dostumuzu, düşmanımızı bir kez daha tanımış olacağız. Fen ve
Diyalog Gençliğin enerjisi kadar, birikim ve donanımın da çok önemli meziyetler olduğu göz önünde bulundurulmadan, hiçbir deneyimi yokken Babacan'ı bir anda ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığı'na getirdik. O yetmedi AB Başmüzakerecisi yaptık. Daha ne olup bittiğini anlamadan da Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturttuk.Bu makamlar, AKP'nin ya da herhangi bir partinin makamları değil. Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli koltukları. Bu yüzdenden ince eleyip, sık dokuyup, çok titizlikle atama yapılması gereken makamlar. Eş dost-ahbap ilişkisiyle birileri oturtulamaz. Ya da henüz o koltukta oturmaya hazır olmayanları, sırf üstün yetenekleri var diye harcayamazsınız.Dışarıdan bakıldığında Babacan açısından müthiş bir performans. Beş yılda 3 önemli koltuk. Peki ama öyle mi?Ali Babacan'ı takdir eden biri olarak, dış politikada en zor günleri yaşadığımız şu günlerde, keşke şu anda o koltukta çok daha deneyimli biri otursaydı diyorum. Milli Eğitim, Dışişleri, İçişleri, Milli Savunma Bakanlığı çok önemli bakanlıklar, bilgi birikimi kadar engin deneyim ve siyasi tecrübe gerektirir. Daha önce bu makamlara oturanlara baktığınızda bunu hep görürsünüz. Partilerin liderleri ya da liderden sonra gelen
Diyalog Öğretmen adaylarının atanma isteklerini daha önce defalarca dile getirdik. Ama değişen hiçbir şey yok. En azından bir takvim açıklanabilirdi. O bile net değil. Öğretmen alınacak mı, alınmayacak mı? Alınacaksa başvurular ne zaman başlayacak? Atamalar ne zaman yapılacak? Göreve ne zaman başlayacaklar? Bilen yok.Ortalıkta bir 24 Kasım tarihi dolaşıyor. Güya Öğretmenler Günü'nde, öğretmenleri böyle sevindireceklermiş, ama resmi bir açıklama maalesef söz konusu değil. Diyelim ki 24 Kasım'da öyle ya da böyle atamaları yapıldı. Peki ne zaman işbaşı yapacaklar? Bir hafta içinde mi? Yoksa şubatta, ikinci yarıyılda mı?Bakan Bey'i bir yerlerde gören olursa, yüz binlerce öğretmen adına ne olur bu soruyu da sorsun. Bu arada bakanlık müsteşarının hâlâ atanmadığını, siyasete bakan olma sevdasıyla girip partisi barajı aşamadığı için milletvekili dahi seçilemeyen Ömer Balıbey'in tekrar MEB'deki görevine geri döndüğünü de özellikle hatırlatmak isterim. Aslında siyasi görüş farklılıkları bir yana denilip Balıbey müsteşarlığa atansa ne iyi olur. Bakanlık'ı, teşkilatı ve eğitimi bilen birisi. Bürokrasiye de, hiyerarşiye de fazlasıyla saygılı. Kazanan Milli Eğitim olur. Ama nerede böylesi engin
Diyalog Akademik çevrelerde konuşulan konuların başında bunlar geliyor. Ne tezkere umurlarında ne de Ermeni yasa tasarısı. Onların kâbesi Çankaya ve YÖK. AKP ve hükümet bile umurlarında değil.Teziç'e karşı zaten bir sempati yoktu. Sayılı günleri kaldığı için hepten yok oldu. Gül konusundaki kararsızlık ise rektörlük seçimleri yaklaştıkça renk değiştirecek. Hatta şimdiden bu değişim sürecini başlatanlar bile var.Gül, birkaç üniversitenin açılışına gitti. Daha da gidecekmiş. Ama Demirel'in hızına yetişmesi mümkün değil. O daha fazla açılış yapıyor. Dolayısıyla şimdilik üniversiteleri o daha fazla etkiliyor. Ama YÖK başkanının değişimi ve gelecek yıl gerçekleşecek 22 üniversitedeki rektörlük seçimi, tüm dengeleri tersine çevirecek gibi gözüküyor. "İşte o zaman ne türban yasağı kalır ne de iktidara karşı sert açıklamalar" diyenlerin sayısı bir hayli fazla. Galiba en iyisi bekleyip görmek... Çankaya'ya Gül'ün çıkması üniversiteleri nasıl etkileyecek? Gelecek ay görev süresi sona erecek olacak YÖK Başkanı Teziç'in koltuğuna kim oturacak? Çankaya ve YÖK'teki bu köklü değişimin sonrasında üniversitelerin tavrı ne olacak? Dün dündür, bugün bugündür diyerek durumdan vazife çıkarıp 180
Diyalog Yeni kurulan üniversiteler nedeniyle, öğrenci sayısı azalsa da hâlâ 40 binin üzerinde öğrenci öğrenim görüyor. Öğrencilerin yüzde 90'ı da farklı bölgelerden. İstanbul'dan da öğrenci vardı. Van'dan ve Antalya'dan da.Dolayısıyla bir anlamda Türkiye'yi temsil ediyorlardı. Genç Bakış'taki konuğumuz her ne kadar ekonomiden sorumlu eski Bakan Abdüllatif Şener olsa da konuşulan konular tezkere, Ermeni yasa tasarısı ve ABD ile ilişkiler oldu.Görünen o ki, ABD karşıtlığı giderek artıyor. Bin kişilik salonda ABD ile ilişkiler konusunda iyimser olan tek kişi yoktu. Kısa mesajla yaptığımız ankette de ABD'nin hâlâ dost ve müttefik bir ülke olduğuna inananların sayısı sadece yüzde 2 çıktı.Üç saati aşan programın neredeyse 2.5 saati tezkere odaklıydı. Geç kalınmış bir karar olarak algıladılar. Gereğinin mutlaka yerine getirilmesini istediler. Silahlı müdahale kadar ekonomik, politik, stratejik yaptırımların da gündeme getirilmesini istediler. Her hafta farklı bir üniversiteye gidiyoruz. Türkiye'nin nabzı, üniversitelerde çok daha hızlı atıyor. Duyarlılıkların en fazlası da, tepkilerin daniskası da yine orada. Önceki Gece Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi'ndeydik. 16 yılda çok yol kat
Diyalog CHP Sinop Milletvekili Engin Altay, son dönemde yaşanan çarpıklıkları, üç ayrı soru önergesi ile TBMM Başkanlığı'na sunmuş. Çelik, bu sorulara en kısa zamanda cevap vermek zorunda. Herkes gibi ben de ne söyleyeceğini merakla bekliyorum. Cevapları geldiğinde onları da sizlerle paylaşırız. İşte sorular: Milli Eğitim Bakanı Çelik yasa, hiyerarşi, bürokratik gelenek demeden bildiğini okuyan bakanlardan. Ama Türkiye bir hukuk devleti. Ayrıca ağır aksak işlese de bir demokrasi kültürüne sahip. Bu yüzden yaptıkları yanına kâr kalmıyor. Bazen mahkemeler "dur" diyor. Bazen de bir soru önergesiyle, hiç ummadığı sorulara muhatap olabiliyor. Hâlâ öğretmensiz okul, boş geçen ders görüntüleri yaşanmaktadır. Bu görüntülere ve bilinen ihtiyaca karşı yüz binleri aşan işsiz öğretmen adayı atama beklemektedir.1. Eğitim sistemimizde branşlara göre öğretmenler, hangi statülerde istihdam (sayılarına göre) edilmektedir?2. İktidarınız döneminde öğretmen istihdam koşulları (kadrolu-sözleşmeli-kısmi zamanlı-ücretli-vekil gb) neden çeşitlendirilmiştir? Bu çeşitlendirmede uluslararası örgütlerin bir önermesi olmuş mudur?3. Ülke genelindeki okullarımızda branşlara göre ders saati kaçtır? Bu ders
Diyalog Hoca Bey, geçen hafta, "Türkiye'de ve Dünyada Yükseköğretim Yönetimi" isimli kitabına yönelik olarak yazdığım "Doğramacı çok değişmiş" başlıklı yazıma biraz alınmış. Fikirlerinin dünden bugüne değişmediğini, icraatlardaki farklılıkların yasalardan, iktidar baskısından ya da kendi dışındaki etkenlerden kaynaklandığını söylüyor. İşte mektubundan bazı satırbaşları: 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nu ben hazırladım. Kanunu hazırlamadan önce dünyadaki gelişmiş ülkelerin yükseköğretim yönetim sistemlerini mümkün olduğu kadar yerinde inceledim. Bunlardan, yararlanabileceğimizi düşündüklerimden esinlenmeye çalıştım.2547 sayılı Kanun'un 6 Kasım 1981 tarihli ve 17506 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan ilk metninde rektörün, ikisi akademik kökenli, ikisi de en az on beş yıl başarılı hizmet vermiş, tercihen devlet hizmetinde bulunmuş dört aday arasından seçilmesi öngörülmüştü. Dolayısıyla, başından beri savunduğum, rektörde profesör olma koşulunun aranmaması fikri yeni değildir. İlk yıllarda Anadolu üniversitelerinin hemen hepsine başka üniversitelerden adaylar önerildiğini, yapılacak ufak bir araştırma ortaya koyacaktır. Bugün de rektörün kendi üniversitesi dışından seçilmesinin
Diyalog Siyasete, Adalet Partisi gençlik kollarında başladı. Sonra Doğru Yol'a geçti. Genel başkanlığa ramak kalmışken, önce Tansu Çiller'in karşısında kongreyi kaybetti. Ardından da milletvekilliğini...Zonguldak ve Bartın için çok şeyler yaptı. Bir ayağı hep oralardaydı. Ama seçmen onu dinlendirdi. Ona da uyum sağladı. Hiç şikâyetçi olmadı. Sonrasında parti değiştirip AKP'ye geçti.Cumhurbaşkanlığı için üzerinde mutabakat sağlanan isimlerden biriydi. Seçimden hemen sonra MHP'nin kayıtsız şartsız desteği olmasa belki de Gül'ün koltuğunda şimdi o oturuyor olacaktı.TBMM Başkanlığı'na, tüm partilerin oybirliğiyle seçildi. Son dönemlerde hiçbir siyasetçiye nasip olmayan bir oy oranıyla koltuğuna oturdu. Cumhurbaşkanı adayı gösterilseydi, muhtemelen aynı oyu yine alacaktı. İktidar partisi gibi muhalefet partilerinin de güvenine mazhar olacaktı...Sevecen, mütevazı ve uzlaşmacı kişiliği, her zaman her ortamda saygı yarattı. Krize dönüşen anayasa tartışmalarında da kilit isim yine o oldu. TCK'nın değiştirilmesinde gösterdiği mahareti, anayasanın değiştirilmesinde de gösterebileceği inancı, tüm ibrelerin ona dönmesine neden oldu. Taslaklar, şimdi onda toplanacak. TBMM'de grubu olan, olmayan