<#comment>#comment>Martı ayı kadınlar gününden tıp bayramına, kütüphaneçilik haftasından dünya tiyatrolar gününe kadar pek çok etkinliğe ev sahipliği yapıyor.
Örneğin mart'ın ilk haftası Yeşilay Haftası'ydı. 4 mart Laiklik Günü, 8 Mart da Dünya Kadınlar Günü'ydü. 12 Mart her ne kadar Demirel'e farklı şeyler hatırlatsa da İstiklal Marşı'nın Kabul Günü olarak belleklerde yer aldı. 14 Mart ise tıp bayramı olarak en yaygın kutlanılan günlerden birisi. 17 Mart Dünya Denizcilik Günü. 18 Mart'ı hatırlamamak ise ne mümkün. Türkiye Cumhuriyeti'ne gidilen yolda en önemli adımlardan birisi. Çanakkale Zaferi'nin kazanılmdığı gün. 21 Mart'a ise üç farklı gün sığdırılmış. Dünya Şiir Günü, Orman Günü ve Irk Ayrımı ile Savaşım Günü. 23 mart da artık gün be gün yakından takip ettiğimiz hava durumuyla ilgili. Yani Dünya Meteooroloji Günü. 25 Mart ise yine çok önemli bir günü anımsatıyor. Hani şu hiç önemsemediğimiz kütüphaneler ve kütüphanecilerin günü. Mart'ın son önemli günü ise Dünya Tiyatrolar Günü...
Tiyatro gibisi yok
Tiyatroya gitmek, koltuğa gömülerek sahnedeki derinliğin bir parçası olmak ne keyiflidir. Sinema ya da televizyona benzemez. Sizi alır götürür. Oyunun bir parçası
<#comment>#comment>Kamuda çalışan üç milyon kişiyi huzursuz etmek için eşit işe eşit ücret kararnamesinden daha etkili bir formül bulunamazdı.
Helal olsun hükümete!..
Gelen mesajlardan anlıyorum ki, kamuda çalışan hemen herkes huzursuz. Biri yer diğeri bakar, kıyamet ondan kopar diye bir ata sözü var. Boşuna söylenmemiş. Adım adım o noktaya doğru gidiliyor.
Zaten gelen son bilgiler de söz konusu kararnamenin Çankaya'ya takılacağı yönünde. Bir yandan Maliye bu yükün altından kalkamayız derken öte yandan gelen yoğun tepkiler nedeniyle Cumhurbaşkanı Sezer'in kararın yeniden gözden geçirilmesini isteyebileceği belirtiliyor. Umarız, bu aşamadan sonra bir de o kriz yaşanmaz!..
Kamudaki ücret dengesizliğini gidermeye yönelik yasa, aylardır hatta yıllardır hükümetin gündeminde. Attıkları her adımın ne gibi sonuçlar doğuracağını çok iyi tahmin etmeliydiler. Önceliğin prof. ve doçentler ile albay ve birinci sınıf hakimlere verilmesine kimsenin itirazı yok. Ama çok daha vahim durumda olan geride kalanlar ne olacak? İşte asıl rahatsızlık yaratan bu! Eğer hükümet diğer kesimlere de ne zaman ve hangi oranlarda zam yapacağını açıklayacak olursa tartışmalar önemli ölçüde
<#comment>#comment>Türkiye'nin yüz akı sivil toplum kuruluşlarından birisi de İzmir Makine Mühendisleri Odası. Çalışmalarını yıllardır izliyorum. Arı gibiler. Diğer sivil toplum örgütleri gibi laf değil hizmet üretiyorlar.
Her yıl mühendisliğin kalitesini yükseltmeye yönelik yüzlerce projeye imza atıyorlar. Bunlar içerisinde biri var ki, geleceğin mühendisleri için tam anlamıyla bir hayat okulu.
Bu yıl 6'ncısı gerçekleşen Kariyer Günleri'ni odaya bağlı Öğrenci Üye Komisyonu gerçekleştiriyor. Yani mühendislik fakültesi öğrencileri daha mezun olmadan mühendisler odasına üye olabiliyor ve faaliyet düzenleyebiliyorlar.
Anlayacağınız gençler adam yerine konuluyor. Al sana fırsat, yap yapabildiğini deniliyor.
Kariyer günleri, İzmir Makine Mühendisleri Odası'nın şemsiyesi altında bölgedeki mühendislik fakültesi öğrencilerinin ve sanayi kuruluşu temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşiyor.
Üç gün boyunca her firma kendisine ayrılan saatlerde hem kendilerini tanıtıyor, hem de öğrencilerden beklentilerini ortaya koyuyorlar. Öğrenciler de mezun olduklarında kapılarını çalacakları firmaları çok daha önceden tanımanın avantajını yaşıyorlar.
<#comment>#comment>Elimin altında yazılmayı bekleyen onlarca konu var. Hepsi de çok önemli. On binlerce hatta yüz binlerce kişiyi ilgilendiriyor. Ama nedense hiçbiri Ankara’nın gündemine girmiyor.
Yarın hangi yüzle gelip bu insanlardan oy isteyecekler merak ediyorum... Bırakın sorun çözmeyi, bilgilendirmeyi bile çok görüyorlar. Hangi konuda neler oluyor? Gelişmeler hangi noktada, öğrenebilene aşk olsun.
Örneğin öğretim üyelerinin maaşlarını ele alalım. Bu konuda bugün 50. yazımı yazıyorum. Başbakan’dan Maliye Bakanı’na, YÖK’ten rektörlere kadar konuyla ilgili hemen herkesle görüştüm ama hala verilen söz ne zaman yerine getirilecek öğrenemedim.
Aylarca yasa çıksın diye bekledik. Yılbaşından bu yana da yönetmeliğin yayımlanmasını bekliyoruz. Bu nasıl bir hükümet ki, aldığı kararı uygulamaya sokamıyor?
Ankara’dakilerin anlamadığı bir şey var: Üniversitelerdeki kriz giderek derinleşiyor ve o da öyle IMF reçeteleriyle kısa sürede çözülemez. Eğer bu hükümet, YÖK’le birlikte üniversiteleri çökertmek gibi bir misyon yüklendiyse bir diyeceğimiz yok. Bu konuda çok başarılılar. Yok eğer aksini düşünüyorlarsa hiçbir inandırıcılıklarının kalmadığını bir kez daha
<#comment>#comment>Eğitim ve bilim ulusal mı olmalı yoksa evrensel mi?
Son yıllarda giderek önem kazanan tartışmalardan birisi de bu.
Sınırların kalktığı, ortak para birimlerinin kullanıldığı, çokuluslu şirketlerin öne çıktığı globalleşen bir dünyada eğitim ve bilimde gelinen ortak nokta ne olmalıdır? Ulusallık evrenselliğe feda edilebilinir mi?
İşte bu ve buna benzer pek çok sorunun cevabı, hafta sonunda MEF okullarında gerçekleşen "Yaşam İçin Eğitim" sempozyumunda tartışıldı.
4. Uluslararası Bakalorya Günü çerçevesinde gerçekleştirilen sempozyuma Türkiye'nin önde gelen kurumlarından temsilciler katıldı.
<#comment>#comment>Marmara Üniversitesi öğrenci açısından Türkiye'nin en büyük üniversitelerinden birisi. Ama bir türlü istikrara kavuşmuyor. Bir önceki Rektör Ömer Faruk Batırel YÖK'ün dayatması sonucu istifa etmişti. Onun yerine getirilen Turay Yardımcı da cuma günü yine YÖK'ün dayatamsı sonucu görevi bırakmak zorunda kaldı.
Rektörlüğe vekaleten atanan Tunç Erem, son seçimde rektör adayıydı. Ama seçim günü gelmeden YÖK'ün isteği üzerine adaylıktan geri çekildi. Şimdi bir kaç ay içerisinde yeni bir seçim yapılması bekleniyor...
Söylentilerin arkası kesilmiyor
Marmara Üniversitesi, 12 Eylül döneminde İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akedemisi ile bazı yüksekokulların bir araya gelmesiyle kuruldu. Kurucu Rektörü Orhan Oğuz'du. İki dönem görevde kaldı. Üniversite onun döneminde gelişti. Ama etliye sütlüye karışmaması nedeniyle üniversite tutucu akademisyenlerin merkez üssü oldu.
Oğuz'dan sonra çok kısa bir ömrü kaldığı bilindiği halde Hakkı Dursun Yıldız rektör seçildi. Ama vefat ettiği için ancak iki ay görevde kalabildi. Rektörlük koltuğuna bu kez Ömer Faruk Batırel oturdu. Dışarıya fazla renk vermese de onun da Orhan Oğuz gibi kadrolaşmaya seyirci kaldığı
<#comment>#comment>Gençler için en önemli kararlardan birisi de meslek seçimi. Her ne kadar eskisi gibi tesadüflere kalmıyorsa da bugünkü kaos ortamında ileriye yönelik kararlar almak hiç de kolay değil.
Gençlerin üniversiteye girişte sağlıklı meslek seçimi yapabilmeleri için gerçekleştirilen kariyer günleri, giderek yaygınlaşıyor. Mesleğinin zirvesindeki isimlerin katıldığı kariyer günlerinde artılar kadar eksiler de gözler önüne seriliyor ki en doğru kararlar alınabilsin...
Dinleyici olarak bile katılmaktan büyük keyif aldığım kariyer günlerinden sonuncusu önceki akşam Ulus Özel Musevi Okulları'nda gerçekleşti. İzzet Garih, Cem Hakko, Murat Kasaroğlu, Jeffi Medina, Jan Nahum ve Mehmet Yılmaz vardı. Kendi yaşamlarından örneklerle renklendirdikleri konuşmalarında sadece bugüne değil geleceğe yönelik de çok önemli ipuçları verdiler.
Sevdiğiniz mesleği seçin
İşte size çarpıcı iki anekdot: İlki Türkiye'nin yazılım devi Link Holding AŞ'nin Yönetim Kurulu Başkanı Kasaroğlu'dan: Bilişim sektöründe yeni bir ürünün ömrü en fazla 6 aydır. Her yeni ürün piyasaya çıktığında bir sonraki modeli hazır değilse batarsınız. Bu yüzden yaratıcılık çok önemli. İkincisi ise dünya
<#comment>#comment>Dışarıdan bakıldığında gençler içerisinde en şanslı olanı üniversite öğrencileri. Hele bir de iyi bir üniversitenin, iyi bir fakültesini kazandılarsa onlardan şanslı olanı yok...
Hani dışı sizi, içi de bizi yakıyor derler ya dün aynen bunu yaşadım. İstanbul Üniversitesi İşletme Kulübü'nün davetlisi olarak İşletme Fakültesi öğrencileriyle dostane bir sohbet yaptık.
Birbirimizi kandırmayı bırakıp gerçekler üzerinde konuşmaya başlayınca gördük ki, gençleri gençler de düşünmüyor. Hatta umurlarında bile değil.
Neye karşı çıkıyorlarsa onu yapıyorlar. Okumuyorlar, yazmıyorlar, tepki koymuyorlar, daha iyisini aramıyorlar. Ama eleştirdikleri, aşağıladıkları ne varsa fazlasıyla içindeler...
İstanbul İşletme, Türkiye'nin en köklü fakültelerinden birisi. Her ne kadar hala Hisarüstü ve Beyazıt'tan Avcılara taşınmayı hazmedemedikleri için eski havalarında değillerse de özellikle tercih aşamasında fazlasıyla ciddiye almakta yarar var...