Kütahya Dumlupınar Üniversitesi

22 Mart 2002


<#comment>Türkiye’deki üniversiteleri, YÖK Başkanı Gürüz ve arkadaşlarından daha çok gezdiğim tanıdığım kesin. Neredeyse her hafta bir başka kentte öğrenci ve öğretim üyeleriyle uzun uzadıya sohbetler yapıyoruz. Her ne kadar çok yorucu olsa da gezip görmenin, sorunları üçüncü beşinci ağızlardan değil de yerinde görmenin mutluluğu bir başka oluyor. Eğer YÖK Başkanı gibi Kütahya’ya hiç gitmemiş olsaydım orada Türkiye’nin en güzel üniversite kampüslerinden birinin yaratıldığının farkına varmam mümkün olmazdı. 4 yılda 30 milyon dolar harcanmış. Ama 100 milyon dolara yakın yatırım yapan bazı vakıf üniversitelerinden çok daha fonksiyonel ve çok daha büyük bir alana yayılmış...
Kusurları, eksikleri yok mu? Elbette var. Bu da Türkiye’nin kaderi. Fiziki olarak herhangi bir Batı üniversitesinden farkı yok. Ama ne yazık ki binalar, altyapı, yüz binlerce ağaçtan oluşan orman ve gölet için harcanan emeğin onda biri öğrenci ve öğretim elamanları için harcanmamış. Hocaların lojmanı, öğrencilerin yurdu yok ama diğer pek çok kampüste olduğu gibi devasa bir cami yapılıyor.
Daha önceki rektör nurcu olduğu gerekçesiyle YÖK tarafından görevinden alınmış. Şimdiki rektör ise neredeyse tüm

Yazının Devamı

Televizyonlarda kalite nasıl yükselir?

20 Mart 2002


<#comment>Televizyon yayınlarından şikayetçi olmayanımız yok gibi. Sahiplerinden genel müdürlerine, izleyiciden devlete kadar hemen herkes bu konuda mustarip. Peki o halde yayınlar düzeleceğine neden daha da vıcık vıcık hale geliyor? Bunu bilen de yok. Sorumlusu şu diyebileceğimiz birileri de. Binmişiz bir alamete gidiyoruz kıyamete...
Güya Radyo Televizyon Üst Kurulu RTÜK'ün kuruluş amaçlarından biri de yayın kalitesini yükseltmekti. Ama onlar, ekran karartmanın ötesinde ne yaptı? Yanlışı cezalandırdılar da doğruyu gösterebildiler mi? Evet demek çok zor!
Peki bu konuda neler yapılabilir? Ekranlar televole istilasından nasıl kurutulabilir?
Sorun belli de çözüm ne?
İşte bu konuda hep birlikte kafa yormak gerekiyor. Çünkü televizyonların özellikle çocuklar üzerindeki etkisi yadsınamaz. Okuldan çok daha fazla onlar etkililer. Türkiye kültürel bir vizyon kazansa da onların eseri, maçolaşıp pespayeleşse de yine onların eseri...

Yazının Devamı

Cumhurbaşkanının yetkileri daralsın da...

19 Mart 2002


<#comment>Cumhurbaşkanı Sezer, oturduğu makamın yetkilerinin fazla olduğunu ne zamandır söylüyor. Tek dönem için görev yapılmasını ve süresinin azaltılmasını da hep dile getirdi...
Koltuğa yapışanlardan olmadığı için hep takdir gördü. Ama sanki onun bu iyi niyeti farklı yorumlanmaya başladı. Gelen duyumlara göre Çankaya'nın elinden alınan yetkiler arasında rektör ve YÖK üyelerinin atanması da varmış. Bunun anlamı; YÖK üyelerinin atanması ve rektörlerin seçiminde son sözü siyaset söyleyecek. Yani üniversiteler boğazlarına kadar siyasete bulaşacak ve onların arka bahçesi olacak.
Böyle bir yanlış gerçekleşir mi? Daha önce yaşanan felaketler hatırlandığında düşünülmesi bile korkunç. Ama burası Türkiye ve her şey olabilir. Bu konuda kim duyarlılık gösterecek? YÖK mü? Hiç şansı yok. Öyle yıpranmış durumda ki doğru da söylese yanlış anlaşılır. Üniversiteler mi? Geçin gitsin. En son maaşlara zam konusunda gördük. Hükümet kedinin fareyle oynadığı gibi oynadı. Yarısına verdi, yarısına vermedi. Gıkları bile çıkmadı...
Öğrenim harçlarının yeniden düzenlenmesi konusu eğer ciddi bir şekilde ele alınsaydı TBMM'de reddedilmezdi. Ama iyi anlatılmadı. Dahası bazı üniversiteler

Yazının Devamı

ÖSS değişiyormuş!

17 Mart 2002


<#comment>Milli Eğitim Bakanı Bostancıoğlu geçenlerde açıkladı. Üniversiteye girişte en büyük baş ağrılarından biri haline gelen Orta Öğretim Başarı Puanı (OÖBP) uygulaması değişiyormuş. Ama detayları yok. Bileni de. Belli ki gelen yoğun baskılar üzerine bir çalışma başlatıldı. Ama ne zaman sonuçlanacağı ve ne gibi değişiklikler yapılacağı konusunda ayrıntı yok. Umarız çarpıklığı düzeltelim derken daha da bozmazlar!..
OÖBP uygulaması doğru uygulandığında yararlı bir sistem. Ama bugüne kadar ki haliyle tam bir dayatma söz konusu. Değiştirilmesi gerekir. Hem de hiç zaman kaybetmeden. Bakan Bostancıoğlu'nun geç de olsa bu yönde bir çalışma başlatması sevindirici. Kendisini kutlarız. Umarız yeni bir düzenlemeye gidilirken şu hususlar da dikkate alınır.
* Sistemin en fazla mağdur ettiği kesim mesleki lisesi mezunları. Bu yüzden mesleki ve teknik okulları bitirenlerin en azından kendi alanlarıyla ilgili fakültelere girerken mağdur edilmemeleri gerekir.
* Türkiye genelinde standart bir ölçme değerlendirme sistemi olmadığı için fen liselerindeki 5 ile klasik bir lisedeki 5 aynı eşdeğere sahip değil. Bu yüzden her ikisine de aynı yaklaşılması yarardan çok zarar getirdi.

Yazının Devamı

Hocaların maaşı (54)

16 Mart 2002


<#comment>Profesör ve doçentler hak ettikleri zammı aldı. Sıra şimdi diğer akademik personel ve öğretmenlerde. Bu arada eğitim ordusunda görevli kalifiye personel de elbette unutulmamalı.
Bundan sonraki mücadelemizde en büyük desteği, umarım araştırma görevlilerinin maaşı kadar zam alan profesörlerden görürüz. Yoksa zammı alıp geride kalanları unuturlarsa çok üzülürüz...
Zam gerçekleşinceye kadar doçent ve profesörlerden her gün onlarca bazen de yüzlerce mail gelirdi. Kesinleşince mesajlar bir anda gelmez oldu. İşin teşekküründe falan değiliz. Sadece diğer öğretim elamanları için destek çıksınlar razıyız. Sonuçta onlar da unutacaklar. Ama olsun. Mutlu olmaları bizim için yeter de artar...

Gençlerin suskun, kızgın, bezgin ve hemen her konudaki boşvermiş tavırlarından hepimiz şikayetçiyiz. Peki ama neden böyleler diye hiç oturup düşündünüz mü? Ya da oturup onları hiç dinlediniz mi?
Dün bir grup öğrenci geldi. Dokunsanız ağlayacaklar. Harçlarını zamanında yatırmadıkları için kayıtları yenilenmemiş. En azından bir yarı yıl kaybedecekler. Atılma durumuna gelenler de var.

Yazının Devamı

Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi

15 Mart 2002


<#comment>Hatay'a en son 20 yıl önce gitmiştim. Çok değişmiş. Sanki eski hali çok daha güzeldi. Çarpık kentleşmenin izlerini her adımda hissedebiliyorsunuz. Belli ki belediyeler çok iyi çalışmıyor.
Oysa kent binlerce yıllık geçmişe sahip. İstanbul İstanbul değilken Hatay varmış. Roma İmparatorluğu döneminde dünyanın en büyük üç kentinden biriymiş. Antik çağlardan günümüze öylesine farklı medeniyetler gelmiş geçmiş ki tam bir kültür mozaiği oluşturmuş. Yüz metrelik bir alanda camiyi, kiliseyi, havrayı bir arada görmeniz mümkün. Hıristiyanlığın kutsal mekanlarından birisi olarak din turizminden trilyonlar kazanabilir ama bu kimin umurunda!..
3, 4 bin yıl önceden kalan mozaiklerin sergilendiği müze müthiş. Mozaikler ile adeta bir mücevher gibi işlenmiş lahit ve heykellerin bu kadar güzelini ve çoğunu bir başka yerde görmeniz çok zor...
Mutfağı da kültürü gibi zengin mi zengin. Sulu yemeklerden mezelere, kebaplardan tatlılara kadar Türkiye'nin başka kentinde göremeyeceğiniz kadar özgün ve zengin bir mutfağa sahipler. Yemesini de, içmesini de seviyorlar...
Ama neredeyse hemen herkes bir şeylerden şikayetçi. Kentlilik ruhu yok gibi. Bireysellik hakim. Türkiye'nin

Yazının Devamı

Orta öğretim başarı puanı

13 Mart 2002


<#comment>Üniversite giriş sınavı ÖSS için geri sayım başladı. Sınav günü yaklaştıkça öğrencilerin tedirginliği artıyor. Ama asıl önemli olan kızgınlıktan patlama noktasına gelmeleri.
Meslek lisesi mezunları, harcanmış bir nesil olarak büyük bir hayal kırıklığı içerisindeler. Fen liseleri de öyle. Meslek liseleri gibi fen liseleri de boşaldı. Nedeni ise eşitlik adına getirilen orta öğretim başarı puanı (OÖBP) uygulaması. Güya okullar ve bölgeler arasındaki fırsat eşitsizliğini ortadan kaldıracaktı. Tam tersi oldu.
Fen lisesinde not ortalaması 5 üzerinden 4.85 olan bir öğrenci bir başka okuldaki 2.5'luk bir öğrenciden daha az OÖBP alınca o okulda kalması tam anlamıyla enayilik oluyor. Bu yüzden ikinci sınıfın ikinci yarısından itibaren fen liselerinden kaçıyorlar. MEB, YÖK, ÖSYM de dahil hiçbir kurum çıkıp bu kaçışın gerekçelerini araştırmıyor, sorgulamıyor. Yazık hem de çok yazık!..
Dil bölümünden bir öğrenci, 5 üzerinden 5 ortalama ile okul birincisi olsam ve sınavdaki tüm soruları cevaplasam acaba istediğim yere girebilir miyim diye soruyor. Normal koşullarda elbette girebilmeli ama bu sisteme göre mümkün değil.
Örneğin öğrenci Boğaziçi Üniversitesi

Yazının Devamı

Burslardan kimler yararlanıyor?

12 Mart 2002


<#comment>Ekonomi ve eğitim birbiriyle çok ilişkili. Özellikle bizim gibi ülkelerde. Biri kötüyken diğerinin iyi olması mümkün değil. Tavuk yumurta misali ekonomi mi yoksa eğitim mi daha önemli tartışmalarından sonuç almak mümkün değil. Ayaklardan birinde sorun olması halinde diğerinin uzun süreli ayakta kalması mümkün değil...
Anne babalar, ekonomik sıkıntılar nedeniyle ilköğretim çağındaki çocuklarını bile okul yerine işe göndermeye başladılar. Üniversite öğrencilerinden pek çoğu yine ekonomik sıkıntılar nedeniyle öğrenimlerine devam edemiyor. Kazandığı fakülteyi bitiremiyor...
Öğretmenler ve öğretim üyeleri ise okumayı, araştırmayı, kendini yenilemeyi çoktan bırakmış durumda...
Devlet, işte böyle zamanda devletliğini göstermeli. Ekonomi ne kadar önemliyse çocuklar, gençler, öğretmenler ve eğitim de o kadar önemli diyebilmeli.
Anayasa'da batak bankalar kurtarılır diye bir hüküm yok. Ama zorunlu eğitim çağındaki çocukların hepsine eğitim verilmesi ve yükseköğrenim hakkı kazanan başarılı öğrencilerin desteklenmesi konusunda pek çok madde var. Ama tam aksi yönde uygulama söz konusu.
Bir yandan ekonomi canlansın diye batık şirketler sınırsız bir şekilde

Yazının Devamı