<#comment>#comment>On binlerce mühendislik öğrencisi ve yüz binlerce mühendis tedirgin. Çünkü artık mühendis olmak için mühendislik fakültesini bitirmiş olmak yetmiyor. Tıp mezunlarının olduğu gibi mühendislik fakültesi mezunlarının önünde de artık zorlu bir uzmanlık dönemi var.
Aslında Uzman Mühendislik Yasası aylar önce çıktı. Kanun hükmündeki kararname ile yürürlüğü girdiği için ne yeterince TBMM'de tartışıldı ne de kamuoyu bilgilendirildi. Öğrenci ve mesleğin uzağındaki mühendislerden pek çoğunun yeni gelişmeden haberi bile yok.
Hizmet kalitesini yükseltmek amacıyla getirilen yeni uygulamaya göre, mühendis olarak çalışabilmek için, uzman mühendis olmak gerekiyor. Uzman mühendis olabilmek için de mühendislik fakültesini bitirdikten sonra en az 5 yıl uzman mühendisler yanında mesleki deneyim kazanmak, mühendis odalarının açtığı meslek içi eğitim programlarına katılmak ve en önemlisi de uzmanlık sınavında başarılı olmak gerekiyor...
Yasa çıkmadan önce yani 28 Haziran 2000 tarihinden önce mezun olanlar için bazı kolaylıklar getirilmiş. Kanun hükmündeki kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihte en az 5 yıllık deneyimi bulunan mühendisler için yeni mezunlardan istenen en az 5
<#comment>#comment>Başbakan Ecevit, üniversitelere yönelik iyileştirme paketini dün açıkladı. Rektörler ne istediyse fazlasıyla vermiş. Meğerse üniversiteleri ne kadar da çok seviyor ve sorunlarına ne kadar da çok vakıfmış!..
Vaatlerin neredeyse tamamı cek, cak'la bitiyor. Verdikleri hep kağıt üzerinde. Yani somut olanı yok.
Belli ki açıklama üniversitelerde yükselen tansiyonu düşürmek için yapıldı. Öyle olmasa, içinde somut birkaç jest olurdu. Ama yok.
Ecevit'in açıkladığı iyileştirme paketindeki maddeleri tek tek ele alalım:
Diyor ki: Maaşların artırılmasına yönelik çalışmalar, memurların özlük haklarına ilişkin yetki yasası bağlamında sürdürülmektedir. İlgili kararname, yetki süresi içinde çıkarılacaktır...
Ama biliyoruz ki: Yetki yasasının yürürlükte olduğu birinci üç aylık dönemde de aynı sözü vermiş, ancak yerine getirmemişti. İkinci üç aylık sürenin de ilk bir ayı bitti. İsteseydi bugüne kadar maaş zammı çoktan gerçekleşebilirdi...
<#comment>#comment>Rektörler yüksekten uçtu, alçağa kondular. Anıtkabir, Çankaya, hükümet, ültimatom, deklarasyon derken, kuzu kuzu toplanıp dağıldılar. Anlaşılan siyasiler gibi onlar da politik davranmaya başladı.
Liderler ve bakanlar gibi birbirlerine olmadık lafları söyleyip sonra da bu söylentiler nereden çıkıyor diye şaşkını oynuyorlar. Bu kadarına da pes doğrusu...
Milli Eğitim Bakanı'ndan randevu isteyip sıkıntılarını bir mektupla dile getireceklermiş. Şuna açık açık Başbakan, Cumhurbaşkanı ve başbakan yardımcıları bizi kabul etmedi deme açık yürekliliğini gösterseler belki daha inandırıcı olacaklar. Ama hala kıvırıyorlar...
Rektörlerin kendileri değil miydi, Gürüz'le birlikte gittiğimiz takdirde Ankara'da bize kimse randevu vermez diyen. İşte o noktaya geldiler.
Kanarya Sevenler Derneği yöneticileriyle bile görüşenler, şimdi rektörlere sırt çeviriyor. Onlar da bugüne kadar muhatap almadıkları Milli Eğitim Bakanı'nın kapısını çalıyor. Sanki bizi MEB'e bağlayacaklar diye kıyamet koparanlar onlar değildi!..
Rektörlerin, dolayısıyla üniversitelerin, YÖK başkanının güdümünden kurtulmadığı sürece akademik bir saygınlığa kavuşmalarını beklemek herhalde artık
<#comment>#comment>Ülkenin en itibarlı kurumlarından birisi olması gereken YÖK, aldığı kararlar ve yarattığı tartışmalar nedeniyle hemen her kademede itibar erozyonuna uğruyor.
22 kişilik YÖK'te Başkan Gürüz ne derse o oluyor. Adata tek kişilik derebeylik. Hem de öyle bir derebeylik ki, ülkenin en büyük gücü kendisinde sanıyor.
Yaptığı yaptık, kestiği kestik. Çünkü öyle bir ortamda kurulmuş ve öyle alıştırılmış. Bugüne kadar ne aldığı kararlar sorgulandı, ne de yaptıkları.
Doğramacı, Mehmet Sağlam, Kemal Gürüz. Üçünün de birbirinden farkı yok. Hepsi de tek adam oldu. YÖK'ü ve üniversiteleri tek başına yönetti...
Onları böylesine derebeyliğe alıştıranlar ise Evren, Özal ve Demirel oldu. Ne zaman ki Çankaya'ya Sezer çıktı, YÖK'ün derebeyliği bitti. "Yukarısı böyle istiyor" safsatalarının inandırıcılığı kalmadı...
Cumhurbaşkanı Sezer, YÖK Başkanı'nı istemediğini her vesile ile dile getiriyor. Başbakan Ecevit ve ortakları da Gürüz'e sıcak bakmadıklarını aylardır randevu vermeyerek gösteriyorlar. Öğrencilerin, öğretim üyelerinin ve kamuoyunun desteği de yok gibi. Başkan'ın arkasında bir tek rektörler var gibi gözükse de dışarıya yansıyan görüntü yanıltıcı. Bire bir
<#comment>#comment>53 devlet üniversitesi rektörü cuma günü Ankara'da toplanıyor. İstifa mektupları da ceplerinde olacak. Hükümetle aralarındaki sorunun çözülmemesi halinde Cumhurbaşkanı Sezer'e topluca istifalarını sunacaklar.
Araştırma fonlarını kaldırılması, araştırma görevlilerinin sayısını yarı yarıya azaltılması, maaşlarına yapılacak zammı sürekli ertelenmesi, protokol sıralamasında en son sıraya atılmaları nedeniyle sıkıntılı günler yaşayan üniversiteler, bundan böyle sessiz kalmayacağız mesajı verdiler.
Cuma günü yapılacak toplantıda, hükümetin tavrında 10 gün içerisinde bir değişiklik olmaması halinde rektörlerin topluca istifa kararı almaları bekleniyor!..
Okullar cıvıl cıvıl
İlk ve orta dereceli okullarda yıl sonu coşkusu var. Her ne kadar yaz tatili 15 Haziran'da başlasa da pek çok okul şimdiden tatil havasına girdi.
<#comment>#comment>Dünya nereye gidiyor? 10, 20, 50 yıl sonra bilimde ve teknolojide gelinen son nokta ne olacak?
Kansere çare bulunabilecek mi? Uçan arabaları görebilecek miyiz?..
Bilim ve teknolojide son beş, on yıllık periyotlarda elde edilen gelişme, geçmişin yüzlerce, hatta bilerce yıllık gelişiminden çok daha hızlı. Hayalin de ötesinde gelişmeler yaşanıyor.
Yaşam kalitemizden, ülkelerarası güç gösterisine kadar artık her şeyi; eğer kişiyseniz aldığınız eğitim ve üretkenliğiniz, devletseniz dünya bilim sıralamasındaki yeriniz belirliyor.
İşte böyle bir çağda Türkiye bilime ve araştırmaya yönelik kaynaklarını kat be kat artıracağına yok etmeye çalışıyor. Çünkü ileriyi göremiyor. Türkiye'yi bugün yönetenler ve Derviş gibi gelecekte yönetmeye talip olanlar, tıpkı aşağıda örneklerini verdiğimiz olaylarda olduğu gibi tarihsel yanılgı içerisindeler...
<#comment>#comment>YÖK'te iki kurul var. Biri genel, diğeri yürütme. Genel Kurul ayda bir kez toplanıyor. Yürütme Kurulu ise tam gün çalışıyor.
YÖK'te asıl yetki 9 kişilik Yürütme Kurulu'nda. Ama üç üyelik aylardır boş. Çünkü talip olanı yok. Cumhurbaşkanı Sezer'in atadığı adaylar bile dışarıdan gazel okumayı tercih ettikleri için gidip YÖK'te tam gün çalışmıyor.
Önümüzdeki günlerde olası adaylıklar söz konusu. Çankaya kontenjanından seçilen üyelerden en az ikisi YÖK Yürütme Kurulu için aday olacak. Boş olan YÖK başkan vekilliklerinden birini isteyecek...
Başkan Gürüz güdümündeki YÖK Genel Kurulu, Çankaya'dan yönlendirilen böyle bir talebe sıcak bakar mı? Evet demek zor. Ama bir taktik savaşının yaşanacağı kesin. Anlayacağınız YÖK ve Çankaya, üniversitelerin, öğretim üyelerinin, öğrencilerin sorunlarıyla ilgileneceğine hala güç gösterisi peşinde...
YÖK'ün Fatih Üniversitesi'yle ilgili kararına Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verdi. YÖK de bir üst mahkemeye itiraz etti. Bakalım ne olacak?..
Bu arada, YÖK'le Çankaya arasında krize neden olan Dicle Üniversitesi konusunda da ilginç gelişmeler yaşanıyor. YÖK rektörle ilgili elimde belge var diyor, Çankaya yok
<#comment>#comment>Türkiye Üniversite Öğrencileri Üçüncü Öğrenci Kurultayı, Ankara’da gerçekleştiriliyor. Ev sahipliğini Gazi Üniversitesi’nin yaptığı kurultaya 65 üniversitenin öğrenci konseyi başkanı katılıyor....
Öğrenci konseyi başkanlarının öğrencilerin en az yarısının oyuyla seçildikleri dikkate alındığında, Ankara’daki öğrenci buluşmasının önemi çok daha net görülebilir.
Öğrenci Kurultayı geçen yıl Adana’da gerçekleştirilmiş ve yine öğrencilerle birlikte olmuştuk. Ama bu yıl katılım neredeyse ikiye katlanmış. Dahası; geçen yıl YÖK’ten kimse yokken, bu yıl Başkan Kemal Gürüz ve pek çok YÖK’çü kurultayda konferansçı ya da panelistti... Anlaşılan kamuoyu desteğini hepten yitiren YÖK, öğrencileri kazanmaya çalışıyor. Gürüz, hem açılışta hem de bugünkü kapanışta öğrencilerle birlikte. Oysa bugüne kadar öğrenci içine çıktığı pek vaki değildi!..
Kurultayda tartışılan konular bir hayli ilginç. Öğrencilerin suskunluğu konusunda ise değişen fazla bir şey yok. Ya susmayı tercih ediyorlar ya da yakınmayı. Bu durumdan kendileri de fazlasıyla şikâyetçi. Söyleyecek çok sözümüz var ama bir türlü bunu dışarıya yansıtamıyoruz diyorlar.
Tartışılan konular