<#comment>#comment>Üniversite senatoları peş peşe olağanüstü toplanıyor. Ortak gerekçeleri: Ermeniler konusunda Fransa'yı protesto etmek. Ortaya çıkan tablo: Fransa'nın siyasi amaçları doğrultusunda tarihi gerçekleri saptırması...
Sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısı ABD'de de gündeme gelmiş ve Başkan Clinton'ın ulusal çıkarlarımıza zarar verir gerekçesini dile getirdiği mektubuyla son anda Senato'dan geri çekilmişti. Anlaşılan o ki tarih boyunca başımızı fazlasıyla ağrıtan Fransa, bu kez de bu yanlış tavrını sürdürmeye devam ediyor. Belli ki ABD'nin önemsediği ortak ulusal çıkarlar Fransa'nın umurunda değil. Ama, üniversitelerde esen hava toplumun bütün kesimlerine yansır ve Fransa ile ilişkiler ciddi anlamda masaya yatırılırsa, bu işten zararlı çıkan ülke sanırım Türkiye olmaz...
Üniversite senatoları, Fransa'nın Ermeni soykırımı iddialarını bilimsel ortamlarda tartışmaktan kaçtığına da dikkat çekerek, aklı başında Fransızları tarihi geçekleri esen rüzgara göre çarpıtmaya çalışan politikacılarını protesto etmeye çağırdılar...
Fransızlar, tarih boyunca biz Türklerin fazlasıyla etkilendiği ulusların başında geliyor. Şu anda bile yabancı okullar içerisinde en fazla olanı
<#comment>#comment>On binlerce gencin gözü kulağı Milli Eğitim Bakanlığı'nda. Atama bekliyorlar. Kimi eğitim fakültesinden mezun, kimi de diğer fakülteleri bitirip sertifika alanlar. İçlerinde yıllardır öğretmen olmayı bekleyenler var. Sabır tükenmiş, sinirler gerilmiş durumda...
Milli Eğitim'in kafası önceden olduğu gibi yine karmakarışık. Daha önceki Devlet Memurluğu Sınavı DMS'lerden farklı olarak Öğretmen Yeterlilik Sınavı (ÖYS) düşünüyor. Ama bir türlü Başbakanlık'tan onay alamıyor. Sınav için izin alsa bu kez Maliye Bakanlığı ile başı dertte. Onlar da kadro vermiyor. Bir yanda boş geçen dersler, öte yanda yıllardır tayin bekleyen öğretmenler ve Ankara'nın işgüzarlığı. Bu nasıl devlet yönetmekse!..
On binlerce öğretmen adayı şu soruların cevabını merakla bekliyor:
* Devlet Memurluğu Sınavı DMS ya da Öğretmen Yeterlilik Sınavı ÖYS ne zaman yapılacak?
* Yeni öğretmen alımı ne zaman gerçekleşecek?
* Yeni öğretmenler önceki sınavlara girenler arasından mı, yoksa yeni yapılacak sınavı kazananlar arasından mı seçilecek?
<#comment>#comment>On rektör cuma akşamı Başbakan Ecevit'in konuğu oldu. Milli Eğitim Bakanı'nın bulunduğu, YÖK Başkanı'nın ise davet edilmediği toplantıda, rektörler uzun uzadıya yaşadıkları ekonomik sıkıntıları dile getirdiler. Ayrıca bir de rapor verdiler. Üzerinde dikkatle durulan bir diğer konu ise, rektörlerin devlet protokolünde arka sıralara atılması oldu...
Toplantı boyunca Ecevit hep dinledi. Bol bol da haklısınız, sizleri çok ihmal ettik, düzeltmemiz gerekir dedi. Yakında bir kez daha bir araya gelecekler. Anlaşılan o ki, Cumhurbaşkanı da, Başbakan da Gürüz yüzünden ihmal ettikleri üniversiteleri yeniden hatırladılar.
Başbakan'ın önceki gün rektörleri, Cumhurbaşkanı'nın da önümüzdeki salı günü Üniversitelerarası Kurulu'un eski ve yeni başkanlarını kabul ederken YÖK Başkanı'nı devre dışı bırakması, alışıla gelmiş bir durum değil. Rektörler, son zamanlara kadar ne Çankaya'ya ne de Başbakanlığa YÖK Başkanı olmadan çıkamazdı. Ama görünen o ki, ipler hepten kopmuş...
ODTÜ, Gazi, Ankara, Hacettepe, Anadolu, Atatürk, Yıldız, İTÜ, Çukurova ve Erciyes Üniversitesi rektörlerinin katıldığı Başbakanlık'taki toplantıda Ecevit'e sunulan raporda maaşlara ilişkin çok çarpıcı
<#comment>#comment>Esen rüzgara göre yön değiştiren şovmenler, yine ne yapıp edip göz boyamaya ve en önemli koltukları kapmaya devam ediyorlar. İnsan neyse o olmalıdır. Değişim, gelişim, hoşgörü başka, yanar dönerlik başka...
Düne kadar YÖK'e küfredenler, koltuğu kapınca bir bakıyorsunuz en sıkı YÖK'çülerden biri olup çıkıveriyor. Türban konusundaki en hoşgörülü isimleri de yine bir gün türbana karşı oluşturulan cephenin en önünde görebiliyorsunuz. Ya da tam aksi oluyor. Koltukta otururken YÖK'ü baş tacı edip, türbana geçit vermeyenler, altlarındaki koltuk gittiğinde YÖK'ü en sert şekilde eleştirip, türbanı baş tacı edebiliyorlar...
Samimiyet ortadan kalktıkça güven erozyonunun şiddeti de giderek artıyor. Bugün için gelinen en tehlike nokta bu. Ne kişiler birbirlerine güveniyor, ne de kurumlar...
Üniversitelerden uzaklaştırıldı diye bildiğimiz öğretim üyeleri, bir bakıyorsunuz adeta hepimizle dalga geçercesine tüm kamuoyunu kandırmış. Rektörünü, YÖK'ü protesto ederek istifa ettiğini sandığımız anlı şanlı hocalar, meğerse yaş sınırı nedeniyle emekliliklerine 15 gün kala istifa edip ucuz kahramanlık yolunu seçmişler. İşin garibi de bu kahramanlıklarının(!) en üst düzeyde
<#comment>#comment>Radyolar da olmasa İstanbul'un yol çilesi işkenceye dönüşür. Sabah işe gelirken, akşam eve dönerken bir başka oluyor radyo dinlemek. Artık neredeyse bütün büyük televizyon kanallarının da bir radyosu var. Ana haber bültenlerini kaçırdım, kaçıracağım endişesi de böylece yok oldu. Ekran başındaki kadar olmasa da Ali Kırca ile haber keyfini direksiyon başında da doyasıya yaşıyorsunuz...
Radyoların sabah haber kuşakları da birbirinden renkli. Gazete başlıklarından, dünya başkentlerine bağlıntılara kadar ne ararsanız var. Gazete haberlerini yorumlu isteyenler için başta Fatih Altaylı olmak üzere pek çok seçenek var. Sadece başlıklar bana yeter, yorumunu kendim yaparım diyorsanız İstanbul FM sizi fazlasıyla menun edecektir. Haberin perde arkası ve sonrasını merak ediyorsanız o zaman Best FM'de Altan Aşar, Radyo Foreks'te Özay Şendir ve diğer kanalların arayışı içine girebilirsiniz...
Radyolarda her saat, her dakika birbirinden güzel programlar var. Yaratıcılık ve üretkenlik konusunda televizyonlardan fersah fersah ilerideler.İlk yılların acemiliklerini de çoktan üzerlerinden attılar. Abuk subuk olanlar yok mu? Sayıları giderek azalsa da sörf yaparken hala
<#comment>#comment>Ankara toz duman. Hemen herkes, hemen her kurum birbiriyle kavgalı. Her gün yeni dosyalar patlıyor. Kim kimden yana, kim kalır, kim gider? Her şey karmakarışık. Ama kesin olan bir şey var ki Ankara en önemli dönemlerinden birini daha yaşıyor. Ankara'nın yeni dengeleri kimleri yiyip yutacak, kimleri öne çıkaracak hep birlikte göreceğiz.
Güven erozyonu içindeki eski Ankara, uzun zamandan beri yeni bir kimlik arayışı içindeydi. Gidişattan herkes rahatsızdı. Yeni bir Ankara özleminin ilk adımı, Sezer'in Çankaya'ya çıkmasıyla atıldı. Aranan taze kan bulunmuş, vücut yani Türkiye de onu kabul etmişti. Ankara'nın çehresi Sezer'le birlikte değişmeye başladı...
Değişimden rahatsız olanlar, değişime direnenler, hala eski Ankara hayali kuranlar yok mu? Elbette var. Hem de fazlasıyla. Ama yeni Ankara peş peşe yapılan operasyonlarla gümbür gümbür geliyor.
Yeni Ankara'nın öncekinden farkı ne olur? Halkın gönlündeki Ankara mı, yoksa eskiden olduğu gibi birilerinin tekelindeki bir Ankara mı öne çıkan taraf olacak? Onu da hep birlikte göreceğiz...
Bu hızlı değişim sürecinde, Ankara'da taşlar yerli yerine otururken en fazla etkilenen kurumlardan biri de YÖK ve
<#comment>#comment>Geleceği görmek, geleceği yakalamak, geleceği yönetmek. Her biri çok iddialı kavramlar. Böylesi büyük laflar söylemek her babayiğidin karı değil. Yüzlerce, hatta binlerce yıl sonrasını gören filozoflar zaten mazide kaldı. Bırakın 50 yıl sonrasını, bir bulabilsek on yıl ötesini gören bilimadamı, politikacı ve ekonomistleri başımızın üzerinde taşıyacağız...
İşte böyle bir ortamda ANAP lideri Mesut Yılmaz, "geleceği yönetmek" gibi çok önemli bir kavramı gündeme getirdi. Yardımcısı Ahat Andican da, önceki gün CNN Türk'te Mehmet Ali Birand'ın programında Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Y. Yılmaz ve Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'le tartışırken, lafı döndürüp dolaştırıp bu noktaya çekti. Siz diğer konuları bırakın da, genel başkanımın bu sözüne dikkat edin. Benim liderim öyle bir lider ki, bakın işte böyle büyük laflar ediyor demeye getirdi...
Andican haklı. Hem de çok haklı. Büyük laflar etmede lideri Yılmaz'ın üzerine yok. Bunu en iyi kendisi biliyor. Ama ettiği bu büyük laflar ne kadar gerçekleşiyor? İşte galiba onu bilmiyor. Ya da biliyor da bilmemezlikten geliyor. Oysa Prof Dr. Ahat Andican üniversitedeyken daha gerçekçiydi. Demek ki
<#comment>#comment>Çankaya ile Gürüz arasındaki kırgınlık YÖK'ü çalışamaz hale getirdi. 9 kişilik YÖK Yürütme Kurulu'nda 5 üyenin görev süresi doldu. Yerlerine yenileri atanmadığı için çok acil durumlar da olsa YÖK toplanamayacak.
YÖK Başkanı Gürüz'ün Üniversitelerarası Kurul'da oldubittiye getirerek yaptığı seçimin veto edilmesinin şaşkınlığı devam ediyor. Gürüz'ün dün akşam saatlerine kadar YÖK'e gelmemesi ve ortalıkta görünmemesi çeşitli yorumlara neden oldu. Bu arada iki başkan vekilinin de görev süresi bittiği için YÖK tam anlamıyla başsız kaldı. Bazı YÖK üyeleri ise, Cumhurbaşkanı vetoyu henüz bize yazılı olarak bildirmedi diyerek olayı kabullenmek istemiyor...
Cumhurbaşkanı Sezer'in 16 Ocak akşamı Çankaya'da vereceği resepsiyona rektörlerin çoğu davetli. Yeni yıl nedeniyle verilen bu davete Gürüz katılacak mı, katılmayacak mı? Bu çok önemli. Ankara kulislerinde iplerin tamamen koptuğu yorumları yapılıyor. Ama gelişmelerin nasıl seyredeceği de herkesin merak konusu. Üniversitelerarası Kurul'un yeni yapılacak seçimde Gürüz'den yana mı, yoksa Çankaya'dan yana mı tavır alacağı da bir başka merak konusu...
Sıtkı Alp 40 yılını eğitime adamış bir eğitim gönüllüsü.