KKTC üniversiteleri

1 Aralık 2000

KKTC üniversiteleri
Abbas GÜÇLÜ
Önceki akşam televiyonlardan birinin ana haber bülteninde uzun uzadıya KKTC üniversiteleri konu edildi. Öğrenciler Kıbrıs'a sanki okumaya değil, kumar oynamaya gidiyorlar izlenimi verildi...
Benzeri haberler, daha önce de defalarca yapıldı. Temcit pilavı gibi ısıtılıp niye yeniden gündeme getirildi? İşte o çok önemli. Haber sıkıntısından mı? Yoksa başka hesaplar mı var?..
KKTC'deki üniversitelere defalarca ben de gittim. Hatta eleştiri dolu pek çok yazı yazdım. Olayın kumar, bar, diskotek boyutunu da inceledim. Ama söz konusu haberi izlerken bu kadarı da olmaz dedim.
KKTC'de kumar ve eğlence sektörü yok mu? Fazlasıyla var. Öğrencilerden bu çarkın dişleri arasına düşenler olmuyor mu? Ne kadar yasak ve engellemeler olsa da kesinlikle var. Ama bunun boyutları Ankara, İstanbul ya da İzmir'deki oranlardan daha fazla değil. O halde neden diğer kentler değil de KKTC gündeme geliyor?..
KKTC, Türkiye'nin en büyük baş ağrılarından birisi. Ve, KKTC ekonomisini şu anda ayakta tutan tek unsur buradaki onbinlerce öğrenci. Eğer amaç, onları da oradan kaçırıp, mevcut krizi daha da tırmandırmaksa o ayrı. Haberi yapan arkadaşların öyle

Yazının Devamı

Kaçan kaçana

30 Kasım 2000

Kaçan kaçana
Abbas GÜÇLÜ
Tıpkı batık bankalar gibi devlet üniversitelerinin de içi boşaltılmaya devam ediyor. Ama nedense bu hiç kimsenin umurunda değil. Ne MGK ve Bakanlar Kurulu'nda ele alınıyor, ne de medyanın dikkatini çekiyor...
Çinli filozofun söylediği gibi eğitimin etkileri öyle hemen belli olmaz. Bazen on yıllar, bazen de yüzyıllar geçmesi gerekir. Akademik erozyon da, gözden ırak yavaş yavaş gerçekleşiyor ve faturası çok ağır olacak. Üniversitesi hasta olan bir toplumun diğer kurumlarının sağlıklı olmasını beklemek de fazla iyimserlik olur.
Üniversitelerin boşalmasına neden olan pek çok neden var. Yolsuzluk, partizanlık, usülsüzlük, kadrolaşma, torpil... Ama benim asıl dikkat çekmek istediğim konu, hocaların kaçışı. Daha önce kolejler ve dersaneler, devletin yetiştirdiği iyi hocaları alıp gözde okulları çökertmişlerdi. Şimdi aynı senaryo yüksek öğrenimde gerçekleşiyor. Özel üniversiteler, hoca yetiştirme yerine hem akademik, hem de ekonomik kaos içindeki hocalara kancayı atıyorlar...
Vakıf üniversitelerinde halen 4 bin 248 öğretim üyesi var. Kaçını kendileri yetiştirdi? İşte o belli değil. Ama birkaç yüzü geçmez. Bunlar kadrolu olanlar. Bir de

Yazının Devamı

Yanlış seçim

29 Kasım 2000


Yanlış seçim
Abbas GÜÇLÜ

Eskiden, girilen fakülteler insanın yaşamına yön verirdi. Oysa şimdi seçilen lise, hem girilecek üniversiteyi, hem de mesleği belirliyor...
Türkiye'de halen 74 değişik lise türü var. Üniversiteyi kazandırma şansı en yüksek olanlar; fen liseleri, Anadolu liseleri, süper liseler, kolejler ve öğretmen liseleri. Mesleki ve teknik liselerin ise teknisyen yetiştirmenin ötesinde fazlaca bir misyonu kalmadı.
Seçilecek lise, örneğin fen lisesi ise tıp, eczacılık, diş hekimliği ve mühendisliklerin dışında öğrenciye sunduğu başkaca bir olanak yok. Yine fen ve matematik ağırlıklı süper liselerde de durum farklı değil. Diğer okullarda ise lise 2'de seçilen alan belirleyici oluyor. Örneğin matematiğe yönelenin sosyal bilimlere, sosyal bilimlere yönelenin de mühendislik ve sağlık bilimlerine girme şansı yok. Çünkü YÖK Başkanı Gürüz'ün yeni sınav sistemi, Batı ülkelerininkinin aksine katı kurallara bağlı. Sanki hata yapan bir öğrencinin bütün hayatı altüst olsun isteniyor...

Yazının Devamı

Bilim politikası (2)

28 Kasım 2000


Bilim politikası (2)
Abbas GÜÇLÜ

Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Derneği BİTED'in Antalya'da düzenlediği Türkiye'de AR - GE konulu toplantı, Türkiye'nin geleceğine umutla bakma yönündeki umutlarımı daha da güçlendirdi. Katılımcıların birikimi, olaylara yaklaşımı, dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmelere olan yakınlıkları gerçekten gurur verciydi. Üniversitelerden, sanayiden, YÖK'ten, işçi sendikalarından, KOSGEP, DPT, YÖK, Hazine ve konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinden gelen temsilciler, bilim ve teknolojinin geliştirilmesinin bireylerin ve ülkenin geleceği açısından önemini öylesine çarpıcı bir şekilde ortaya koydular ki, etkilenmemek elde değildi.
Bilime, teknolojiye, araştırmaya verilen önem ve yatırımla, ülkelerin kalkınmışlığı ve kişi başına düşen milli gelir konusunda müthiş paralellik var. Araştırma sayısı artıkça, ülkenin gücü ve zenginliği artıyor, vatandaşın refah düzeyi ve yaşam konforu yükseliyor.
Prof. Dr. Mümtaz Soysal'ın başkanlığında tartışılan komisyon raporları yakında kitap haline getirilecek. İçinde başta devlet olmak üzere konuya ilgi duyanların fazlasıyla dikkatini çekecek ayrıntılar var. AR - GE çalışmalarının

Yazının Devamı

Bilim politikası

26 Kasım 2000


       İki gündür Antalya'dayız. Hava mükemmel. Denize giren turistler bile var. Kaldığımız Belconti Hotel, Belek'te ormanla denizin buluştuğu doğa harikası bir yerde. Önde göz alabildiğine bir kumsal ve pırıl pırıl bir deniz. Arkada karlı zirvesiyle Toroslar. Cennetin kucağındayız ama, her şeye sanki televizyon izler gibi sadece bakmakla yetiniyoruz. Çünkü içeride çok ama çok önemli konuları tartışıyoruz. Hem de dışarıdaki güzelliğin aksine, her biri yüzümüze bir şamar gibi inen gerçeklerle yüz yüze gelerek...
       Bilim ve Teknoloji Araştırmaları Derneği'nin düzenlediği, "Türkiye'de AR - GE: Strateji ve Politikaları" konulu toplantıda, sokaktaki insanın, medyanın, politikacıların pek ilgi alanına girmeyen ama yediden yetmişe hepimizi çok yakından ilgilendiren konular bir bir ele alınıyor.
       Toplantıda toplumun her kesiminden temsilciler var. Ortak özellikleri, bilim ve teknolojiye, araştırmaya gönül vermiş olmaları. Onlar ne kanarya sevenler derneklerinde olduğu gibi havanda su dövüyorlar. Ne de popülist derneklerde olduğu gibi rant peşindeler. Amaçları: Bilim ve

Yazının Devamı

Ben Olsaydım?

25 Kasım 2000


       Bir televizyon programının ismi. Perşembe geceleri TRT 1'de yayınlanıyor. Aycan Giritlioğlu sunuyor. Toplumun her kesiminden insanlar katılıyor ve belirlenen bir konu üzerinde görüşlerini bildiriyor...
       Türk insanı için bundan daha güzel bir program ismi bulunamazdı. Hemen her konuda ahkam kesmeyi öylesine çok seviyoruz ki, o konuda bilgi birikimi, deneyim ya da gözlem varmış, yokmuş hiç önemli değil. Sokağa çıkın 100 kişiye kelalaka bir konuda soru sorun, bir teki çıkıp da bu benim ilgi alanıma girmez, cevaplamasam daha iyi olur demez. Batı'yla aramızdaki en büyük farklardan biri işte bu. Onlar bildikleri konularda konuşur, biz ise her konuda...
       TRT'nin Ankara Bahçelievler'deki Arı stüdyolarında gerçekleştirilen bu haftaki Ben Olsaydım'ın konusu 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle eğitim ve öğretmenlerdi. Çok geç saatlerde yayınlandığı için muhtemelen pek çoğunuz izleyemedi. Oysa renkli olduğu kadar çarpıcı anektodlar vardı. İşte bazıları:
       * Müthiş bir özel okul düşmanlığı söz konusu. Bir kez daha ortaya çıktı ki, özel

Yazının Devamı

Şükran gecesi

24 Kasım 2000


       Yılda bir kez de olsa hatırlanmak ne güzel. Öğretmenler onuruna bir biri ardına düzenlenen toplantılarda en sık duyduğumuz söz bu. Unutulmuşluğun, itilmişliğin, çaresizliğin, umutsuzluğun içinde yılda bir günlük şükran törenleri bile onlara yetiyor...
       İstanbul Valisi Erol Çakır ile Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey'in, çağdaş Türkiye'nin kurulması yolunda eğitime katkıda bulunanlar onuruna düzenledikleri şükran gecesi, bu manevi doping etkinliklerinden sadece birisi. Gecede sadece öğretmenlere değil, eğitime katkıda bulunanlara da, söylenebilecek en güzel sözler söylendi. Her ne kadar laf karın doyurmuyor dense de, öylesi bir ortamda, öylesine mutlu bir anı yaşamak, pek çoğumuz için parayla pulla ölçülemeyecek kadar onur verici...
       Bir başka mekanda ise Cumhuriyet'e ışık veren öğretmenler onuruna düzenlenen tören vardı. Kıyıda köşede unutulduğu sanılan, 70'li, 80'li hatta 90'lı yaştaki öğretmenler, baş tacı edildi. Kendilerine sadece sevgi ve şükran sunuldu. Öylesine mutlu oldular ki, öğretmenliği meslek olarak seçtikleri için kendileriyle bir kez daha gurur

Yazının Devamı

Kabahatli kim?

23 Kasım 2000


       Öğrenci sorunlarıyla ilgili her gün yüzlerce mesaj geliyor. Hemen hepsi kırgın. Faturanın hep kendilerine çıkartılmasından duydukları rahatsızlığı dile getiriyorlar. Pek çoğunda da haklılar...
       Gençlerin yüzüne bir bakın. 20'li yaşlarda 50'li, 60'lı yaşların bezginliği içerisindeler. Dokunsanız ağlayacaklar. Gençliğin heyecanı ve coşkusunu yaşayanlar o kadar az ki!..
       Peki neden bu haldeler?
       Sorunun cevabını bulmak için hiç uzağa gitmeye gerek yok. Eğitim sisteminin biraz içerisine girin, öğrenciler neden bütün gün turşu satıyorlar hemen anlarsınız.
       Türk eğitim sistemi, Batılı sistemlerin aksine öğrenci merkezli değil. Bürokrasi odaklı. Batılı eğitim sistemleri, öğrenciyi kazanmaya yönelik. Bizimkisi ise öğrenci bir hata yapsa da canına okusam yaklaşımı içinde. Bu yüzden de anaokulundan itibaren öğrencileri mutsuz etmenin peşindeyiz.
       İyi okul sayısı az olduğu için eğitimin her kademesinde sınav, mülakat, kura, torpil, rüşvet... Ne arasanız

Yazının Devamı