Hangi yabancı dil?

11 Ocak 2000


       Son günlerde sayfamızı ilginç bir tartışmaya açtık. Tartışma konusu yabancı dil. Taraflar ise İngilizce hegemonyasını savunanlar ile bu tekdüzeliğe karşı çıkanlar. Belli ki tartışma daha uzun süre devam edecek...
      YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere devlet, İngilizce dışındaki yabancı dillere soğuk bakıyor. Akademisyenler ve Alman - Fransız ekolünden yetişenler ise bu uygulamaya karşı çıkıyor.
       Her iki tarafın da kendilerine göre haklı nedenleri var. Her ne kadar karşı tarafın görüşlerinin de dikkate alınması gerektiği sürekli telaffuz edilse de, herkes bildiğini okuyor. Hangi görüş haklı diye taraf olmadan önce, isterseniz gerekçelerine bir göz atalım...
       İngilizceyi savunanların görüşleri net:
       - İngilizce artık sadece İngilizlerin, Amerikalıların konuştuğu bir dil değil, tüm dünyanın ortak dilidir.
       - Sadece insanların değil, teknolojinin ortak dili de İngilizcedir.

Yazının Devamı

Önemli hafta

10 Ocak 2000


       Türkiye, ardı arkası kesilmeyen önemli haftalardan birine daha giriyor. Üniversitelerde finaller, ilk ve orta dereceli okullarda ise karne notlarını belirleyecek yazılı ve sözlüler bu hafta başlıyor. Şu günlerde öğrenciler için daha önemli bir şey yok...
       Anne babalara gelince; onların bitmez tükenmez sohbetleri, hayat pahalılığı ile yüzde 20'lik hayali enflasyona göre belirlenen maaş artışlarıydı. Aklı evvel ekonomiciler, haziran sonuna kadar yüzde 100'e varan zamlarla belirlenen özel okul ücretleri ve üniversite harçlarının, yeni yılın ilk altı ayı için belirlenen yüzde 10 - 15'lik zamla nasıl karşılanacağına bu hafta açıklık getireceklermiş. Merakla bekliyoruz...
       2000'in dershane ücretleri geçen yıldan belirlenmiş ve ücret ya da senetleri yine geçen yıldan alınmıştı. Zam oranları yüzde 100'e yakındı. Kolejlerin 1999 - 2000 öğretim yılı ücretleri de Mayıs 1999'da belirlenmiş, artış oranları yüzde 150'ye çıkanlar olmuştu. Yine aynı şekilde Bakanlar Kurulu'nun belirlediği üniversite harçları da 2000'in ilk altı ayı için yüzde 100'e varan oranlarda

Yazının Devamı

Hocabey imparatorluğu

7 Ocak 2000


       Koç ve Sabacı'nın şansı varmış ki, Doğramacı iş dünyasına girmedi. Ecevit ve Demirel'in de şansı varmış ki Hocabey, politikanın hep uzağında kaldı. Yoksa, rekabet onlar için çok daha zor olurdu.
       85'lik Doğramacı hep hoca olarak kaldı. Belli ki bundan sonra da öyle devam edecek. Ama o her şeyin içindeydi. Politikaysa politikanın, ekonomi ise ekonominin, sanatsa sanatın, bürokrasiyse bürokrasinin hep en göbeğindeydi. Aşağıdakilere değil ama, yukarıdakilere hep çok yakın oldu. Her ne kadar İstanbul, Paris, New York gibi dünyanın pek çok yerinde evleri bulunsa da o hep Ankaralıydı. İlk ününü çocuk doktoru olarak yaptı. Ardından yoktan var ettiği Haccepe Üniversitesi, dikkatlerin üzerinde toplanmasını sağladı. 12 Eylül'ün gözdesi olarak YÖK'ü kurup başkanlık koltuğuna oturmasıyla da Türkiye'nin en tartışmalı isimlerinden biri haline geldi. Genel kanı üniversiteleri mahvettiği yönündeydi. Ama destekleyeni de az değildi. Etkili çevrelerle kurduğu sıcak ilişkiler sayesinde, tüm siyasi partilerin programında kaldırılmasına ilişkin vaatler bulunmasına karşın hiçbiri YÖK'e dokunamadı. Üstüne üstlük kim

Yazının Devamı

Sokak çeteleri

6 Ocak 2000


       İstanbul'da yaşamak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Deprem korkusu yetmiyor gibi şimdi de hırsızlık, gasp, soygun giderek can sıkıcı hale gelmeye başladı. 10 İstanbulluyla konuşsanız, 8'inin bu konuda size anlatacağı mutlaka bir hikayesi vardır...
       Kardeş yayın kuruluşlarından Radyo Foreks'te çalışan arkadaşımız Erol Candabak, önceki akşam İstanbul'un göbeği Mecidiyeköy'de saldıraya uğradı. Kanal D'nin merkez binasından çıktıktan 50 metre sonra yanına yaklaşan 18, 20 yaşlarındaki kılığı, kıyafeti, şivesi düzgün bir gencin "Arabam şurada yolda kaldı, lütfen biraz iteler misiniz" dedi. Rolünü öylesine iyi oynadı ki, Erol'un acıma duyguları bir anda kabardı. Karda kışta perişan olmasın diyerek birlikte yan sokağa girdiler. Ama ortalıkta araba falan yoktu. Hani araba nerede, demeye kalmadan da 7 - 8 kişi üzerine çullanıp, tekme, tokat ve ellerindeki beyzbol sopalarıyla Erol'u kıyasıya dövüp sokak ortasında bırakıp kaçtılar. Ha bu arada omuzundaki çantayı ve çeplerini boşalmayı da ihmal etmediler...
       Evet olay İstanbul'un göbeğinde, akşam 20.30'da Mecideyeköy

Yazının Devamı

Üniversite reformu

5 Ocak 2000


       Cumhurbaşkanı Demirel'in yükseköğretim için önerdiği 2000 hedefleri arasında, öğrenci sayısı 15 bini aşan üniversitelerin bölünmesi de vardı. Tıpkı Paris ve Roma üniversiteleri gibi.
       Söz konusu öneri yıllardır gündemde. Ama ne zaman dile getirilse en sert tepki ilgili üniversitelerden geliyor. Şimdi de öyle oldu. Büyük üniversite rektörleri, her ne kadar öneri bu kez Çankaya'dan gelse de işi pişkinliğe vurup, "Hayır Sayın Cumhurbaşkanı böyle bir öneri yapmaz" deyip bölünmeye yine karşı çıktılar. Halbuki öneriyi ciddiye alıp, enine boyuna düşünseler, üniversitelerine en büyük iyliği yapmış olurlar. Ama hayır! 30, 40, 50, 60, 80 bin öğrencinin rektörü olmak varken, yüzlerce trilyona hükmederken ne diye ellerindeki gücü başkalarıyla paylaşsınlar! Üniversite kan kaybediyormuş kimin umrunda...
       Dünya ölçeğinde üniversitelerde maksimum öğrenci sayısı 10 bin. İdeali ise 2, 3 bin. Koç ve Sabancı gibi öğrenci sayısını çok sınırlı tutanlar yok değil. Ancak asıl önemli olan vakıf üniversitelerinin değil, devlet üniversitelerinin ne olacağı?..
    &nb

Yazının Devamı

Milenyum eğitimi

4 Ocak 2000


       Öğrencilerin milenyumu çok seveceklerinden eminim. Neden sevmesinler ki? Milenyumun ilk ayına tatille girdiler, tatille devam ettirip, tatille bitirecekler. Yılbaşı tatilinin rehavetini üzerlerinden atmadan, önümüzdeki hafta sonu bayram tatiline giriyorlar. Ardından da yarı yıl tatili geliyor. Bu arada kar kış tatilleri de başlarsa hiç şaşırmayın. Çünkü öyle alıştılar. Bu yüzdendir ki, lapa lapa yağan kara bizim ufaklıkların ilk tepkisi "Baba okullar tatil mi?" oldu...
       Milli Eğitim Bakanlığı 2000 Yılında Milli Eğitim diye bir kitap hazırlamış. Elime ilk aldığımda bravo Milli Eğitim'e, nihayet çağı yakaladılar dedim. Ama 170 sayfalık kitabı evirip çevirdikçe, her yıl bütçe görüşmeleri için hazırlanan klasik kitaplardan hiçbir farkının olmadığını gördüm. Hayal kırıklığına uğradım. 170 sayfalık kitapta 2000 yılı hedefleri olarak sadece 6 sayfa yer alıyor. Onlar da 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Hükümet Programı ve Şura kararlarından oluşuyor. Geriye kalan 164 sayfada ise mevcut durumu anlatılıyor. Peki "Bilgi Çağı" olarak isimlendirilen milenyum için neler düşünülmüş, işte onlar yok. Artık yapmayı

Yazının Devamı

Pozitif enerji

3 Ocak 2000


       Olaylara genelde eleştirel yönde bakanlardan biraz da pozitif olmaları istenir. Negatif enerji negatif; pozitif enerji de pozitif sonuçlar doğururmuş. Pozitifçiler böyle diyor.
       Her ne kadar bu söylem elinde güç bulunduranların iktidarlarını korumak için yarattıkları bir akım gibi gözükse de, mutlu olmak için denemeye değermiş...
       Yeni yılın ilk yazısında şimdi kalkıp negatif enerji saçmanın ne alemi var? Dün dünse, bugün de bugündür. Dün öyle oldu diye bugün de öyle olacak diye bir kural mı var?..
       Biraz da pozitif düşünün! Bakın o zaman her şey nasıl da çok daha güzel olacak.
       Örnek mi istiyorsunuz? Ondan çok ne var ki?
       - Enflasyon yüzde 20'nin altına inecek, yüzde 10'luk maaş zammına zil takıp sevineceğiz

Yazının Devamı

Baba'nın önerileri

30 Aralık 1999


       Cumhurbaşkanı Demirel, 2000'li yıllar için önerilerde bulunurken, üniversiteleri de unutmadı. Ama ne gariptir ki, önerilerin gerçek sahibi, bu görüşleri yıllardır dile getiren YÖK Başkanı Gürüz. Baba da altına imza atmış...
      Demirel'in, daha doğrusu Gürüz'ün reform önerileri 6 noktada toplanıyor. İlki idari ve mali özerkliğe ilişkin. Üniversiteler, devlet parayı versin ama nasıl harcanacağına karışmasın, dilerse yıl sonunda denetlesin istiyor. Maliye, DPT ve Hazine ise torba bütçe olarak sık sık gündeme getirilen bu uygulamaya pek sıcak bakmıyor. Üniversitelerin Batılı ülkelerde olduğu gibi bütçenin en azından yarısını, kendi yarattıkları kaynak ve öğrencilerinden karşılamaları koşuluyla sıcak bakılabilir. Çünkü tıkanma noktasına geldiler...
      İkinci öneri: Milli Eğitim Fonu'ndan yükseköğretime de pay ayrılması. Madem ki eğitimi bir bütün olarak ele alıyoruz. Elbette düşünülebilir. Ama bu fon aktarımı AR - GE çalışmalarına yönelik olmalı ve proje bazında gerçekleşmelidir. Kaliteyi artırıcı doping olarak kullanılmalıdır.
      Üç

Yazının Devamı