İnsana saygı

21 Ocak 2000


       Eğitimin temel amaçlarından biri de saygı duyan, saygı duyulan nesiller yetiştirmektir. Ebeveynlerin, devletlerin, öğretmenlerin, müdürlerin aradığı özelliklerin en başında da saygı gelir. Bir kişinin çok başarılı olması saygısızlığını örtbas etmez. Yine aynı şekilde devletin, anne babanın, öğretmenin, müdürün saygısızlığı da savunulacak bir durum değildir. Kişi ya da kurumlar, eğer karşısındakinden saygı bekliyorsa, önce bu saygıyı kendileri göstermelidir. Hele hele devletin, saygı konusunda örnek kurumların en başında gelmesi gerekir. Ama ne zaman ki bir devlet kapısına işimiz düşse en büyük saygısızlığı onlardan görürüz. Ne zamana saygıları vardır, ne de kişilik haklarına. İtiraz edip insan haklarından, vatandaş hukukundan, hele hele saygıdan söz edecek olsanız ya bir araba dolusu laf yersiniz ya da birkaç dakikada çözülecek işiniz kördüğüm haline gelir...
       İşte size devletinden ve artık ondan bıktığı bürokrasiden bir örnek:
      Türkiye Kayak Federasyonu kayak sporunu sevdirmek ve yaygınlaştırmak için gençler arasında bölgelerarası seçme yarışmaları düzenler.

Yazının Devamı

Nasıl okuruz?..

20 Ocak 2000


       Önceki gün niye okumuyoruz diye bir yazı yazmış ve nasıl okur hale geliriz diye öneri beklediğimizi yazmıştım. Pek çok öneri geldi. Hepsi de birbirinden ilginç. Bu arada sizlerden de bu konuda görüş beklediğimizi bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum...
       Konuya kafa yoran hemen hemen herkesin ortak tespiti; okumayı, yazmayı öteden beri pek sevmediğimiz şeklinde. Ortak kanılardan bir diğeri de toplumun bu noktaya sanki bilinçli olarak itiliyor olması...
       Bizi asıl ilgilendiren elbette soruna neden olan gerekçeler kadar, sorunun nasıl çözüleceğine ilişkin uygulanabilir ilginç önerilerdi. Nitekim onlar da gelmeye başladı.
      Berna Sevgi isimli okurumuz, öğrencilerin hayata atılmadan önce mutlaka gazete okuru haline getirilmeleri gerektiğini vurgulayarak bakın neler diyor:
      "Üniversite mezunu iş güç sahibi birinin gazete okumuyor olmasını kabul edemiyorum. Ama bu konuda okullarda hiçbir şey yapılmıyor. Örneğin gazete okuma saatleri konulabilir. Değişik makale ve haberler

Yazının Devamı

Eğitim mi, eziyet mi?

19 Ocak 2000


       Daha gün ağırmadan, kahvaltı bile etmeden okul yoluna koyulmak nasıl bir duygu? Yaşayanlar tam bir eziyet diyor. Hele hele mini minnacık öğrencilerin, uyur gezer gibi el yordamıyla bindikleri servislerde, uykularının geri kalan kısmını tamamlarken en derin anında ikinci kez uyandırılmaları, eski Çin işkencelerini anımsatıyor.
       Öğrenci sayısı çok, okul sayısı az olduğu için okulların çoğunda ikili öğretim yapılıyor. Sabahtan öğleye kadar bir grup, öğlenden sonra ikinci grup eğitim yaptığı için, dersler sabah çok erken saatlerde başlıyor. Akşamları hava karardıktan sonra bitiyor. Bu yüzden okula geliş gidişler hep eziyetli oluyor...
       Öğrencinin çektiği eziyet bu kadarla kalsa iyi. Hemen her gün verilen sayfalar dolusu ödev, öğrencilerin gözüyle işkencenin bir başka adı. Zaten okulda posası çıkan öğrenci, bir de evde aynı "işkence"ye maruz kalınca, zıvanadan çıkıyor. Ödevler anne, baba desteğiyle yapılmasına yapılıyor ama, ertesi gün aynı süreç yeniden yaşanıyor. Getirisi ne? Bir bilene aşkolsun!
       Öğrenciye

Yazının Devamı

Niye okumuyoruz?

18 Ocak 2000


       Nüfusumuz sürekli artıyor. Buna karşın kitap ve gazete okuyanların sayısı giderek azalıyor. Gerekçe olarak televizyon gösteriliyor. Oysa Batılı ülkeler için de aynı durum söz konusu. Üstelik onlarda nüfus artmıyor, yerinde sayıyor. Ama okur sayısı bizdeki gibi azalmıyor aksine çoğalıyor...
       İzlemesini, konuşmasını, dinlemesini seven bir toplumuz. Bu doğru. Ama bunlardan hiçbirisi daha çok okumamıza engel değil. O halde neden kitap ve gazeteden böylesine kaçıyoruz?..
       Hayat pahalılığı, zaman yokluğu, bana hitap eden kitap gazete bulamıyorum, devamlı olmasa da sık sık okuyorum gibi kendi kendimizi kandırmaktan öteye gitmeyen gerekçeler bir yana, gerçekten neden okumuyoruz? Hiç düşündünüz mü?..
       İsterseniz olaya eğitim açısından bakıp bir durum tespiti yapalım ve ardından da böyle bir ortamın meyveleri olan insanlarımızı, bundan sonra nasıl okur haline getirebiliriz, onu tartışmaya açalım...
       Yapılan anketler öğretmenlerin üçte ikisinin iyi bir okur olmadığını ortaya

Yazının Devamı

Hocalara not!

17 Ocak 2000


       Batılı üniversitelerde çok yaygın olan, Türkiye'de de birkaç üniversitede uygulanan "öğrencilerin öğretim üyelerine not verme" yöntemi, artık bizde de yaygınlaşacakmış. YÖK öyle diyor!..
       Bazı sektörlerde olduğu gibi öğrenci merkezli eğitim sisteminde de müşteri memnuniyeti, yani öğrenci memnuniyeti çok önemli. Gerekçesi ne olursa olsun öğrenciyi mutsuz eden eğitim anlayışının bu sistemde yeri yok. Sistem dayatmaya, ezbere, katı kurallara değil; sevgiye, saygıya, hoşgörüye dayalı. Nota endeksli olmaktan çok, öğrenmeye yönelik olduğu için de başarı ve kaliteyi beraberinde getiriyor...
       Uygulamayla birlikte öğrenciler, öğretim üyelerinin öğretme becerilerini, konuyla ilgili bilgi düzeylerini, öğrencilere karşı davranışlarını ve daha pek çok yeteneklerini değerlendirip not verecek. Üniversite yöneticileri ise öğretim üyelerinin akademik alandaki başarılarının yanı sıra, öğrencilerin verdikleri bu notları da dikkate alarak, ilgili hocanın sözleşmesini uzatacak ya da feshedecek...
       Söz konusu uygulama Batılı ülkelerde ve

Yazının Devamı

Internet gençliği

14 Ocak 2000


       Önümde iki farklı araştırma var. Biri Amerikan, diğeri de Türk gençlerinin ilgi ve eğilimlerini ortaya koyuyor. Aradaki fark gece ile gündüz kadar birbirene zıt. Ama aynı kefeye koyanlar var. Herhalde bir bildikleri, daha doğrusu bir çıkarları vardır...
       ABD'deki 9 ile 17 yaş arası kuşağın yüzde 79'u, günde en az bir saat internete giriyor, yüzde 63'ü de televizyon seyretmek yerine interneti tercih ediyormuş. Gençlerin yüzde 55'i artık telefonla değil, internetten birbirine ulaşıyormuş. Dahası internet, öğrencilerin yüzde 33'ünün yazı yazmalarını geliştirmiş, yüzde 39'unun da karşı cinsle diyalog kurma sorununu ortadan kaldırmış...
       Araştırmayı belli ki internetçiler yapmış. Zaten onlara göre yakında nefes alış verişlerimizi bile internet üzerinden yapacağız. Bazı konularda abartı ve yönlendirme olsa da, ABD gençliğinin bu yönde bir eğiliminin olduğunu görmemek için ya kör ya da art niyetli olmak gerekiyor. Araştırmaya bir de internetten artık rahatsızlık duyanların bulunduğu da eklenseydi daha inandırıcı olurdu. Örneğin, başta ABD olmak üzere pek çok ülkede

Yazının Devamı

Mikser Gürüz

13 Ocak 2000


       Ortalığı karıştırmada YÖK Başkanı Kemal Gürüz'den daha başarılı birini bulmak çok zor. Attığı her adım dengeleri altüst ediyor. Bir kişiyi memnun edeceğim diye 100 kişinin huzurunu bozuyor. Yarardan çok zarar getiriyor...
       Son marifeti: depremzede adaylara üniversiteye girişte kolaylık sağlamak. Bu konuda çalışma başlatmış. Ek puan vererek, deprezede öğrencilerin kazanma şansını yükseltecekmiş. İlk anda sevindirici bir karar gibi gözüküyor. Ama bir şartı varmış. Bu haktan sadece deprem bölgesinde kalanlar yararlanacak, başka illere gidenler avucunu yalayacakmış. Çocuklarını zorunlu nedenlerle başka bölgelere gönderenler veryansın ediyor. İşte ardı arkası kesilmeyen fakslardan biri:
       "Bizler depremi Bolu'da yaşayan insanlarız. Benim oğlum Anadolu Teknik Lisesi son sınıfta okuyor. Sınav şartları değişti. Kaderimize küstük. Bu bölgede okullar geç açıldı. 4 hafta okula gittiler, sonra deprem oldu. Tüm veliler panik içinde çocuklarını başka illere yolladı. Bu çocuklar psikolojik sorunlu oldu. Gittikleri yere çoğu alışamadı. Çocuklardan bazıları tek başına devlet

Yazının Devamı

Gençlerin ayak sesi

12 Ocak 2000


       Üniversite gençliği deyince akla hemen televizyondaki kavga görüntüleri gelirdi. Şimdi onlara bir de okumaktan çok sanki kavga arayan türbanlı genç kızlarımız eklendi. Oysa hepsini toplasanız, öğrencilerin yüzde 1'ini temsil etmezler. Ama ne zaman televizyonlarda üniversitelerle ilgili bir haber söz konusu olsa bu hırçın gençlik görüntüleri gelir ekrana. Diğer öğrenciler, uluslararası düzeyde pek çok başarı elde etmiş, kimsenin umurunda değil. Özellikle de televizyonların. Onların kafasındaki genç imajını değiştirmek anlaşılan pek kolay olmayacak. Ama bu yönde biraz gayret etseler gençlerimizin ulusça gurur duyabileceğimiz pek çok etkinliğin altına imza attıklarını hep birlikte göreceğiz...
       Örneğin yıllardır hayalini kurduğumuz Avrupa Birliği'ne yıllar öncesi giren ve öğrenci değişim programlarının gerçekleşmesine önayak olan AEGEE'li, AISEC'li gençlerimiz...
       Örneğin 1 / 6 Mart tarihleri arasında Adana'da Çukurova Üniversitesi'nde 1. Uluslararası Üniversite Öğrenci Temsilcileri Konferansı'nı düzenleyecek olan öğrenci konseyleri platformu...
   

Yazının Devamı