Bilim ve deprem

15 Kasım 1999


       17 Ağustos Marmara depreminden hemen sonra, çok önemli bir noktaya dikkat çekmiştim: Türk toplumu belki de ilk kez bilimi ve bilim adamını keşfediyor. Bu yüzden çok dikkatli olmaları gerekiyor. Oysa onlar birbirine girdi. Birinin ak dediğine diğeri kara diyor. YÖK'ün ya da hükümetin zaman geçirmeden deprem alanında uzmanlaşmış bilim adamlarına ve bu konudaki bilimsel verileri tek çatı altında bir araya getirmesi doğru olur" diye yazmıştım. Aklın yolu buydu. Birinin öne çıkması diğerlerini rahatsız edebilirdi. Nitekim korkulanların hepsi oldu...
       Deprem konusunda uzmanlaşmış bilim adamlarıyla, teknik altyapının yoğunlaştığı kurumları şöyle sıralayabiliriz: Kandilli nedeniyle Boğaziçi, İTÜ, ODTÜ, Hacettepe, TÜBİTAK, MTA. Bazılarında çok donanımlı teknolojik altyapı var, bazılarında ise çok iyi bilim adamları.
       Bilimin kökeninde şüphecilik yatar. Birinin ak dediğine elbette hepsinin birden ak demesi beklenilmez. Ama sergilenen tutum çok farklı. İş bilen bilmeyen, anlayan anlamayan kavgasına dönüştü. Şimdilik kapalı kapılar ardında süren bu kavganın 7.4

Yazının Devamı

Toptan mı, Çiller mi?

12 Kasım 1999


       Siyasal yapıda değişiklik istemiyor muyuz? İşte fırsat. DYP kongresi haftaya yapılıyor. Bakalım liderlik yarışını, her yönüyle iflas etmiş bir Çiller mi, yoksa dürüstlüğü, efendiliği, çalışkanlığı ve kırk yıldır siyasetin içinde olmasına karşın en ufak bir çamur izi taşımamasıyla tanıdığımız Toptan mı kazanacak? Merakla bekliyoruz.
       Bir yandan liderlerin dikdatörleşmelerinden şikayet ediyoruz. Öte yandan değişim için hiç bir adım atmıyoruz! Partisini, Türkiye'yi başarıdan başarıya götüren liderleri elbette başımızın üstünde taşıyalım. Ama başarısızlıkları defalarca kanıtlanmış isimleri, her açıdan yıpranmış liderleri, ne olur artık sırtımızda taşımayalım. Eğer onlar, batılı liderler gibi seçim yenilgisinden sonra istifa etmiyorlarsa, biz onları seçmeyelim. Dünyanın hangi medeni ülkesinde defalarca hezimete uğrayan liderler, bir sonraki seçimlere böylesine pişkinlik örneği vererek girebiliyor? Bulmak gerçekten zor...
       Kabahat galiba biz seçmenlerde. Hem yenilik istiyoruz, hem de koltuğuna sıkı sıkıya sarılanlara "Dur aman ne olur gitme" diye

Yazının Devamı

Doktorlara müjde

11 Kasım 1999


       Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) nedeniyle tıp fakültelerinin cazibelerini nasıl yitirdiklerini, genç hekimlerin defalarca girip kazanamadıkları bu sınav yüzünden hayattan nasıl bezdiklerini defalarca yazdık.
       Bu konudaki son yazımızda camianın içinden geldiği için sorunu çok iyi bilen Sağlık Bakanı Osman Durmuş'a önemli görevler düştüğünü yazmıştık. Bakan dün aradı ve uzun uzun bu konuda neler yapacaklarını anlattı. Özetin özeti: Sağlık alanında yapacakları bir yana, sağlık eğitiminde devrim yapmak istediğini söyledi. TUS konusunda yapmayı planladıkları ise gerçekten ilginç. YÖK ve üniversiteler bu işe ne der bilmiyorum ama, TUS için ömür tüketen tıp öğrencileri ve tıp mezunlarını fazlasıyla memnun edecektir.
       Bakanın hedefi hemen her alandaki sağlık elemanlarının kalitesinin yükseltilmesi. İşe önce doktorlardan başlamak istiyor. Bir yandan tıp fakültelerindeki eğitimin daha iyileştirilmesi için çaba harcarken, öte yandan uzmanlık eğitimi alan doktorların sayısını artırılması yönünde çalışma yapıyor. Bu çerçeveden bakıldığında tıpta uzmanlık kontenjanları

Yazının Devamı

Atatürk deyince...

10 Kasım 1999


      Celal Bayar 100 yaşını devirdi. Cemal Kutay da dalya demeye hazırlanıyor. Her ikisinin doktoru da Prof. Dr. Koptagel İlgün. Dr. İlgün, Bayar ve Kutay'dan Atatürk'e, ilişkin öylesine ilginç anılar dinlemiş ki, başka bir kaynakta bulmak mümkün değil. Belki ileride kitap haline getiririm diyor ama bugünkü yoğun temposunda zaman bulacağını hiç sanmıyorum...
       Araştırmacı bir doktor titizliği ile Türkiye'ye yön verenlerin sağlık durumlarını yakından izlemiş. Uzunca süren bir yolculuk ve ardından gelen yemekte bu konuda uzun uzun sohbet ettik. En merak ettiğim konu, Atatürk, İnönü ve Bayar'ın hemen hemen aynı dönemde, aynı koşullarda ve aynı stres altında yaşam sürdürmelerine karşın Atatürk'ün erken ölümüydü. Aynı soruyu Dr. İlgün de merak etmiş. Bayar ve Kutay'dan bu sorunun cevabı olacak yüzlerce anektod dinlemiş. Sonuç olarak geldiği nokta şu:
      Atatürk'ün sabahlara kadar süren sofralarından ilk ayrılanlar hep İnönü ve Bayar olurmuş. Her ikisinin düzenli aile hayatlarına karşın Ataürk'ün Latife Hanım'la gerçekleştirdiği başarısız evlilik dikkat çeken önemli

Yazının Devamı

Baba yüreği

9 Kasım 1999


       Üniversiteye giriş çilesi bitmedi. Bitmeyecek de. Önümüzdeki günlerde bütçe görüşmeleri nedeniyle, konu TBMM'de geniş olarak ele alınacak. YÖK Başkanı Gürüz, başına gelecekleri bildiği için hemen karşı taarruza geçti ve kendini haklı çıkartacak tek yanlı verilerle dolu bir kitapçık hazırladı. Artık milletvekilleri buna ne kadar inanırsa?..
       YÖK Başkanı, yaptığı işin doğru olduğunu cümle aleme anlatadursun, biz gördüğümüze inanırız. Ve işin garibi gördüklerimiz, duyduklarımız, belgeleriyle incelediklerimiz, hiç de Gürüz'ün söyledikleri gibi değil.
       Herhangi bir konuda radikal kararlar alınırken, olayın sosyal boyutu hep göz önünde bulundurulur. Politikacılarla, teknokratlar arasındaki fark işte bu noktada ortaya çıkıyor. Teknokrat sonucu ne olursa olsun bildiğini okurken, politikacı atılan her adımın sosyal boyutunu da düşünür. Ona göre karar verir. Bazen yüzde yüz yapılması gerekenlerin ertelenmesi ya da yumuşatılması bu yüzdendir.
       Politikacıların eğitime müdahalesini en başta ben istemem. Ama getirilen sistem

Yazının Devamı

Şaşırtan üslup

8 Kasım 1999


       Cumhurbaşkanı Demirel, haftasonu istanbul'da özel bir üniversitenin açılışında, "Üniversite vardı da okumadık mı" diyenlere seslenerek "Alsınlar işte Bahçeşehir Üniversitesi" yanıtını verdi. Bu sözle bana, yiyecek ekmek bulamadıkları için halkın açlıktan öldüğü kendisine iletildiğinde "Ekmek yoksa pasta yesinler" diyen kraliçeyi hatırlattı.
       Ekmek yoksa pasta yesinler. Devlet üniversitelerinde yer yoksa özel üniversiteye gitsinler. İki mantık arasında ne fark var? Biri toplumdan uzak öteki sorunlardan. Halkın içinde olmakla halkçı, açılan üniversiteleri bir daha, bir daha açarak "baba" olunmuyor. Demirel'in gençlere yaklaşımı bugüne kadar maalesef önceki gün bir kez daha sergilediği gibi "Ekmek yoksa pasta yesinler" mantığının ötesine geçemedi." Baba, Alsınlar işte üniversite" dediği Bahçeşehir'de yıllık masrafın en az 15 bin dolar yani 7 buçuk milyar TL olduğunu bizden çok daha iyi biliyor.
       Acaba Cumhurbaşkanı maaşı ile orada bir çocuk okutabilir miydi çok merak ediyorum. Bekara karı boşamak kolay derler...
      

Yazının Devamı

Deprem yarası

5 Kasım 1999


       Devleti yönetenlere bakılırsa depremin açtığı tüm yaralar bir bir sarılıyor. İşte okullar da açıldı. Öğrenci, öğretmen ders başı yaptı. Üstelik her türlü ihtiyaçları da devlet tarafından sağlandı! Ama gerçekler hiç onların söylediği gibi değil. On binlerce öğrenci; açlığı, susuzluğu, soğuğu belki kabulleniyor, ama eğitimsizliği asla. "Okumak, daha çok okumak istiyoruz" diye haykırıyorlar. Anne babalar da öyle. Verilen sözlerin hiçbiri tutulmasa bile, çocuklarının geleceği kararmasın istiyorlar. Çadır okullar, her şeye rağmen çadırkentlere coşku, sevinç, yaşama umudu veren en büyük güç. Ne olur desteğinizi onlardan eksik etmeyin. Başta ilgi olmak üzere her şeye, ama her şeye o kadar çok ihtiyaçları var ki!..

18 yıldır tartışılan kurum: YÖK
       Türkiye'de hiçbir kurum yok ki, YÖK kadar şimşekleri üzerine çeksin. 6 Kasım 1981'de kuruldu ve günümüze kadar hep eleştirildi. Görünen o ki aynı düzen devam ettikçe eleştirilmeye devam edilecek.
       Mevcut 57'nci hükümet kurulurken kamuoyu bu konuda biraz umutlanmıştı. Çünkü konuya el atmışlardı. Hükümet

Yazının Devamı

Alan krizi

4 Kasım 1999


       Milli Eğitim Bakanlığı üniversiteye girişteki adaletsizliği biraz olsun hafifletebilmek için bir dizi iyileştirici kararlar aldı. Bunlardan biri de "alan değiştirme" idi. Ama uygulaması tam bir kaosa dönüştü. Önce tüm liseleri kapsıyor dendi. Ardından meslek liselerinin kapsam dışı olduğu açıklandı. Başvurular bittiğinde ise yeterince iyi duyurulmadığı anlaşılınca, ek başvuru süresi tanındı. Tam her şey yoluna girdi denilirken, ÖSS başvuru kılavuzu kafaları yeniden karıştırdı.
       Ortaya öylesine ilginç durumlar çıktı ki, sorulara ne ÖSYM, ne de alan değiştirme programını uygulayacak olan Açıköğretim Lisesi net bir cevap verebiliyor. Öğrenciler ise her zamanki çaresizlik içinde sorunlarına sahip çıkacak bir yetkili arıyor.
      Yeşim Kaynak, kalsik lisenin Sosyal kolundan mezun. Yabancı dil okumak istiyor. Ama dil bölümünden mezun olmadığı için kazanma şansı hemen hemen yok gibi. Alan değiştirmek için Açık Lise'ye başvurdu. Fark dersleri verip Dil bölümünden mezun olacak. Şimdi şu sorularına cevap arıyor:
       1. ÖSS

Yazının Devamı