Öğretmenler Günü!

25 Kasım 1999


       Öğretmenler Günü, her ne kadar karşı çıkanlar olsa da dün yine coşkuyla kutlandı. Eğitim - Sen, 24 Kasım'a, 12 Eylül sonrasında kutlanmaya başladığı için karşı çıkıyor. Askerlerin dayatması diyorlar. Oysa dayatmayla falan ilgisi yok. Böyle bir boşluk vardı ve Atatürk'ün Başöğretmenliğe kabul edildiği tarih olan 24 Kasım, Öğretmenler Günü olarak kutlanmaya başladı. Kabul de gördü. Eğitim - Sen ise bu anlamlı günü protesto etmekle toplumdan ne kadar kopuk olduğunu bir kez daha ortaya koymuş oldu.
       Onlara göre Öğretmenler Günü, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü'nde kutlanmalıymış. Öyle de yapıyorlar. Ama kendi üyeleri dahil kimsenin haberi olmuyor. Geçen ay bu amaçla Ankara'da bir panel düzenlediler. Ben de katıldım. Ancak salonun dörte üçü boştu!..
       Doğru olan bir şeyin yanlış zamanda yapılması, onun doğruluğuna gölge düşürmez. Aynı mantıkla yola çıkıldığında öğretmenevlerinin de kapatılması gerekir. Çünkü onlar da 12 Eylül sonrasında açıldı. Ama böyle bir saçmalığa kim evet der ki! Öğretim üyesi dernekleri gibi öğretmen dernek ve sendikaları da bugüne

Yazının Devamı

İyi ki varsınız

24 Kasım 1999


       Bugün Öğretmenler Günü. Bu vesile ile tüm öğretmenlerimizi bir kez daha canı gönülden kutluyor, bu zorlu görevlerinde başarılar diliyoruz...
       Hemen her mesleğin kendine göre zorluğu var. Ama işini ciddiye alanlar için öğretmenlikten daha meşakkatli bir meslek tanımıyorum. Hiçbir ürün ya da üzerinde çalışılan hiçbir konu insan kadar önemli değil. Hele bu insan, bir de çocuk ve genç ise görev ve sorumluluk daha da önem kazanıyor.
       Çocuklar ailenin, gençler de ülkenin gözbebeği. Onlar ne kadar başarılı ve mutluysa, bizler de o kadar başarlı ve mutlu sayılırız. Onların eğitimde aradığını bulamaması, dolayısıyla başarısızlığı en büyük üzüntü kaynağımızdır...
      Atatürk ülkenin geleceğini gençlere emanet ederken, onları yetiştirme görevini de öğretmenlere verdi. Çünkü, biliyordu ki, çağdaş Türkiye ancak onların maharetli ellerinde şekillenebilirdi. Nitekim Cumhuriyet'in ilk yıllarında genç Türkiye Cumhuriyeti onların gayretleriyle sağlam temellere oturtuldu...
       Öğretmenin dünkü

Yazının Devamı

Meclis araştırması

23 Kasım 1999


       YÖK hakkındaki Meclis araştırma önergesi, bilindiği gibi geçtiğimiz hafta TBMM'de kabul edildi. YÖK'ü araştıracak komisyonda DSP, MHP ve FP'den 3'er, ANAP ve DYP'den de 2'şer üye bulunacak. Kamisyon üyelerini ilk belirleyen parti ANAP oldu. Akademik kökenli eski bakanlardan Ekrem Pakdemirli ve Salih Yıldırım bu amaçla görevlendirildi. DYP'de ise öne çıkan ilk isim YÖK eski Başkanı Mehmet Sağlam. Diğer partilerin de komisyonda kendilerini temsil edecek isimleri bugün TBMM Başkanlığı'na bildirmeleri bekleniyor.
       YÖK Başkanı Gürüz ve yakın çevresi, komisyonun YÖK'e muhalif isimlerden oluşmaması için günlerdir Ankara'da kulis yapıyor. Bu yoğun kulisten bakalım hangi parti ne kadar etkilenecek? Bilindiği gibi YÖK Başkanı'nın görev süresi, gelecek ay sona eriyor. Yeniden atanması ise Cumhurbaşkanı Demirel'in tasarrufuna bağlı. Ama öyle gözüküyor ki, Demirel Gürüz'ü ikinci kez bu göreve atasa bile koltuğunda rahat oturması mümkün olmayacak. YÖK konusunda Meclis'te ilk kez sağlanan bu konsensüs, beraberinde yıllardır sözü edilen yasa değişikliğini de gündeme getirirse hiç şaşırmamak gerekir.
 

Yazının Devamı

Koç Üniversitesi

22 Kasım 1999


       Türkiye'de sayıları her geçen gün artan "mükemmeliyet merkezleri"ne bir yenisi daha eklendi. Hafta sonu, Cumhurbaşkanı Demirel tarafından açılan Koç Üniversitesi'nin yeni kampusu, Koç Ailesi'nin bugüne kadar Türkiye'ye armağan ettiği eserlerin en anlamlısıydı. Eğer Baba Koç sağ olsaydı, eminim bir kez daha "Yaptıklarım içinde hiçbiri beni bu kadar gururlandırmadı" derdi...
       Türkiye'de eğitimle, kalkınmışlık arasındaki ilişkiyi ilk keşfedenlerden biri de oydu. Türk Eğitim Vakfı'nı bu amaçla kurdu. Gerekçelerini anlatırken "Gezdiğim bütün medeni ülkelerin nasıl kalkındıklarını araştırdığımda karşıma hep çok iyi eğitilmiş gençler çıktı. Biz de ne yapıp edip gençlerimizi en iyi şekilde yetiştirmeliyiz" diyordu. Öyle yaptı. Önce binlerce genci TEV bursuyla yurtdışında okuttu. Ardından da Koç Lisesi ve Koç Üniversitesi'ni kurarak, lafın değil, icraatın önemli olduğunu gösterdi. "Ülkem varsa ben de varım. Ülkem güçlüyse ben de güçlüyüm" diyordu. Önce Türkiye derken samimiydi. Ama bazıları bunu geç anladı. Öyle olmasaydı kampusun açılışı onsuz olur muydu?..
      

Yazının Devamı

Bir acayip ülkeyiz

19 Kasım 1999


       Deprem tartışmalarını elimize yüzümüze bulaştırdık. Bilim adamlarının saygınlığı, politikacıların da altına indi. Bir araya gelip "ne yapıyoruz?" diye kendilerini sorgulamaları gerekirken, birbirlerini kara cahillikle suçluyorlar. İşin garibi suçlayan da, suçlanan da profesör. Gerisini artık siz düşünün!..
       Milli futbol takımımız, ikinci kez Avrupa Şampiyonası finallerinde mücadele etmeye hak kazandı. Kendilerini canı gönülden kutlarız. Ancak olay öylesine abartıldı ki sanki Avrupa şampiyonu olduk. Mustafa Denizli ve futbolcuları işi son dakikaya bırakmayıp daha önce gerekeni yapsalardı sevincimiz bu kadar abartılı olmazdı. Dahası İrlanda ile oynadığımız iki maçta da gördük ki, skor her an değişebilir ve sonuç olarak da elenebilirdik. Bütün bunlar bir yana maç sonrasında Denizli ve futbolcularının ortaya koydukları tavır çok çirkindi. Kimedir, niyedir belli değil, sürekli birilerine mesaj gönderdiler. Sanki o anda çok önemliymiş gibi. Toplumu sakinleştirme yerine gerginliği tercih ettiler ki, bu çok yanlış. Bu noktada asıl üzerinde durulması gereken, bu kadroyla finallerde ne yapılacağı?

Yazının Devamı

Memurluk sınavı

18 Kasım 1999


       Yüz binlerce gencin hayali bir kez daha suya düştü. Bugüne kadar bin türlü sınavla eleye eleye canlarına okuduğumuz gençleri, son olarak Devlet Memurluğu Sınavı'nda hayal kırıklığına uğrattık. 17 Ekim'de yapılan ve sonuçları dün açıklanan sınava bir milyon 329 bin aday katıldı. Memur olmaya hak kazananların sayısı ise sadece 391 bin. Yani bir milyona yakını elendi. Yeni sisteme göre, Devlet Memurluğu Sınavı'nı kazanamayanlar devlet kurumlarında kesinlikle memur olamayacaklar. Özel sektörün de aynı sınavı baz alması halinde, bu sınavı aşamayanların işe girmeleri hayal olacak. Durum böylesine ciddi. Gençler, artık en iyi okullarda öğrenim görüp en iyi üniversitelerden diploma alsalar da bir kıymeti yok. İlle de DMS'yi kazanmaları gerekiyor...
       Peki gençlerin geleceği konusunda böylesine etkili olan bu sınav, gençlerin bilgilerini, birikimlerini, yeteneklerini, mesleki yeterliliklerini gerçekten ölçebiliyor mu? İşte buna evet demek çok zor. ÖSYM'nin bildiği klasik bir sınav yöntemi var. Önüne gelene onu uyguluyor. Astığı astık, kestiği kestik. Ne "Bu işi doğru yapıyor mu?" diye sorgulayan var.

Yazının Devamı

Nankörler

17 Kasım 1999


       Kara kafalı yobazlar 17 Ağustos depreminden sonra, aklın, bilimin simgesi olan üniversitenin önünde "7.4 yetmedi mi?" diye pankart açmışlardı. Zaten onlardan daha farklı davranmaları beklenmezdi. Türkiye'ye, Türk insanına aynı pencereden bakan diğer kara kafalıların benzer tepkisi de gecikmedi. Onlar henüz depremin Atatürk'ten, Atatürçülük'ten kaynaklandığını söylemediler ama az kaldı. Sözde entel, ikinci cumhuriyetçi Etyen Mahçupyan'ın Radikal'de yazdıklarına bakın:
      "...Atatürkçülük ve hele hele bugünün Atatürkçülüğü, Türkiye'nin gelişmesine ve mutluluğuna ayak bağı olan bir ideolojidir..."
       Söyler misiniz, 7.4'çülerle, bunlar arasında ne fark var? Meğer Türkiye Atatürk yüzünden geri kalmış. Onun yüzünden mutsuzmuş. Bu şaşkınlar, Türk insanını kendileri gibi kör, cahil ve nankör mü sanıyorlar? Türk halkı, Atatürk öncesini ve sonrasını çok iyi biliyor. Ayrıca kalkınmasını ve mutluluğunu kimlerin bozduğunu da artık çok iyi görüyor!..
       Kabesi Amerika olanlar, Clinton'ın açıklamalarından sonra yeni Kabe arayışına

Yazının Devamı

Deprem ve bilim (2)

16 Kasım 1999


       Acilen bir Deprem Bilim Konseyi kurulması gerektiğini dün bir kez daha dile getirmiş ve İTÜ Rektörü Gülsüm Sağlamer'in bu konudaki yakınmalarını sizlere aktarmıştık. Mikrofonu bugün de ODTÜ Rektörü Süha Sevük ve Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Üstün Ergüder'e uzattık. İşte görüşleri:
       Prof. Sevük: Her kafadan bir ses çıkıyor. Halkın kafası karmakarışık. İş çığırından çıktı. Kamuoyu bilinçlendirileceğine, paniğe sevk ediliyor. İşin bu boyutlara geleceğini biliyorduk. Bu yüzden geri çekildik. Olup biteni izliyoruz. Deprem bölgelerinde en yoğun çalışan bizim arkadaşlarımız. En ciddi verileri onlar topluyor. Ama bazıları gibi şovmenlik yapmıyorlar. Yapmayacaklar da. Depremi önceden bilmek mümkün değil. Sadece tahmin yürütülebilir. Ama onlar da verisiz olmaz. Aylardır topladığımız verileri ocak sonunda düzenleyeceğimiz Bilim Kongresi'nde tartışmaya açacağız. Doğru dürüst bir çalışma için, yırtılan ya da kırılan bir faydan sonra en az üç ay gerekir. Ama şovmenler günü birlik açıklama yapıyor. Bu iş rezillik halini aldı. Kesinlikle disipline edilmesi gerekir. Kurulacak bir Bilim Konseyi'nde herkesle

Yazının Devamı