Bıkmadan, usanmadan yazıyorum ve yazmaya da devam edeceğim; Türkiye’de kadına şiddeti önlemek için cezaları ağırlaştırmak yetmez, zihniyet devrimi şart diye...
İşte size çarpıcı bir örnek: Star TV’de yayınlanan Big Brother Türkiye adlı bir yarışma var. İlk bölümünü izledim, beğenmedim. Bunu da bu sütunlarda dile getirdim. Yarışmayı takip etmediğim için gazeteci Serhat Ayan, Facebook’ta bahsetmese haberim olmayacaktı “Big Brother”da yaşanan gariplikten!
5 Ocak Salı akşamı ekrana gelen bölümde, yarışmacıların yumruklarını konuşturup eve alışveriş için para topladıkları sahneler yayınlandı. Kızlardan sonra boks makinesine üç kez yumruk vurma sırası Emrah adlı yarışmacıdaydı.
TV izleyicilerinin “Bu Tarz Benim”in 2’nci sezonundan tanıyacağı İdil Naz Kaluç adlı yarışmacı, arkadaşı Emrah’ı şu sözlerle motive etti:
“Emrah, düşün kız arkadaşın, arkadaşlarının yanına mini etekle gelmiş. Yapıştır bir tane... Hem de beş erkek arkadaşının yanına...”
Bu motivasyonla Emrah ilk yumruğunu çaktı ve eve 421 lira kazandırdı.
İdil, arkadaşına gaz vermeye devam etti: “Giymiş mini eteği, üstüne de mini tişört yani...”
Boşuna dememiş atalarımız, “Büyük lokma ye, ama büyük laf etme” diye...
Şayet söz konusu gönül dünyası ve aşksa, hiç ama hiç büyük laflar etmemek lazım bu konuda.
Sonra Gonca Vuslateri’nin yaşadıkları gelir başınıza.
İşte Vuslateri’nin Seninle dergisinin 2015 Mayıs sayısına ettiği büyük laflar:
“Hep aşk hayatımda bir şeyler yazılıyor ama benim son 5-6 sevgilim hep ABD’liydi. Sanki Amerikan kasabasında sıradan bir kız gibi yaşıyorum aşk hayatımı. Hiç ama hiçbir Türk’ten çocuk yapmayı düşünmüyorum. Bütün yakın arkadaşlarım Türk erkeği ama kalbimi kıran ırka bir daha dönesim yok. Alkol, kadın, zenginlik, ukalalık. Bana bunun olmadığı bir Türk erkeği gösterebilir misin? Bakma
Türk erkeği de beni istemez, aman bu deli der.”
Aynı Vuslateri, Edip Burak Ertoğan’la evlenince, insanlar da sekiz ay önce ettiği lafları arşivden çıkarıp sormaya başladı:
“Türk erkekleri çocuk yapılmayacak kadar kötüydü hani?”
Kamuoyu araştırma şirketi ANDY-AR’ın Habertürk için yaptığı “2015 yılının enleri” anket sonuçlarını merak ve keyifle okudum.
Bana göre o anketin en çarpıcı sonuçlarından biri 27 ilden 1417 “yurdum insanı”nın ANDY-AR elemanlarının telefonlarına verdikleri yanıttı.
Şirketin deneklere yönelttiği soru şu:
“2015’te en çok kime güldünüz?”
Bakın ankete katılanların yüzde kaçı, kime güldü?
Cem Yılmaz…………..........40.5
Tolga Çevik…………………..9.7
Ata Demirer………….……… 6.5
2 Ocak Cumartesi akşamı ekranda benzeri olmayan bir program başladı TV8’de. 4 Büyükler Salon Turnuvası’nda Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor’da bir zamanlar top koşturmuş, ama futbolculuğu çoktan bırakmış isimler forma terletecek.
Sakarya Kapalı Spor Salonu’nda 2 - 18 Ocak tarihleri arasındaki karşılaşmalarda şu takımlar ve futbolcular yarışacak:
Beşiktaş: Tümer Metin, İlhan Mansız, Ahmet Dursun, Tayfur Havutçu, Alpay Özalan.
Fenerbahçe: Elvir Baliç, Serhat Akın, Yusuf Şimşek, Ceyhun Eriş, Tarık Daşgün, Ali Güneş.
Galatasaray: Ümit Davala, Ergün Penbe, Hasan Şaş, Ümit Karan, Hakan Ünsal, Ayhan Akman, Evren Turhan.
Trabzonspor: Yattara, Fatih Tekke, Hami Mandıralı, Erman Özgür, Çağdaş Atan.
Dört büyük takım taraftarları ve futbol sevdalılarına nostalji yaşatacak bu turnuvanın bir başka özelliği de şu:
Turnuvayı hangi takım kazanırsa kazansın, büyük ödül olan 500 bin TL ihtiyaç sahibi eski futbolculara dağıtılacak.
"Kocan Kadar Konuş: Diriliş”in afişinde ve jeneriğinde şöyle yazıyor:
“Şebnem Burcuoğlu’nun aynı adlı eserinden uyarlanmıştır.”
Kitaptan uyarlama dizilerde de aynı durum söz konusu. Yapımcı, hangi yazarın, hangi eserinden yola çıkarak dizi çekmişse bunu jeneriğinde yazar.
Film ve dizi yapımcıları “eser sahibi”ne duydukları saygıdan öte, Telif Yasası gereğince bunu yapmak zorunda.
Sinemalarda oynayan “Delibal” adlı bir film var. Bu filmin afişinde ve jeneriğinde “Uyarlama Senaryo” Yıldırım Türker yazıyor.
Film vizyona girer girmez okurlarımızdan gerek mail yoluyla gerekse sosyal medya hesaplarımdan birçok insan “Delibal, Hint filmi ‘Moonu 3’ün aynısı, ama filmin hiçbir yerinde yazmıyor bu” diye yazınca Ay Yapım’ın PR şirketi Persona’yı aradım.
Yanıtını istediğim soru şuydu:
“Delibal” hangi filmden uyarlama?
Hayli zamandır hiçbir haber için bu kadar uğraşmamıştım. 12 Aralık 2015 tarihinde Tarkan’ın kız istemeye gittiğini yazdığımda, Megastar’ın gönlünü fetheden kızın Almanya’da yaşadığını, gurbetçi bir ailenin kızı olduğunu biliyordum ama ötesine dair teyit edilmiş bilgi yoktu elimde.
Tarkan’ın evlilik yolunda ilk ciddi adımı attığını yazdıktan sonra o kadar çok istihbarat geldi ki bana...
Çünkü yazımın kahramanı Türkiye’nin tek Megastar’ı Tarkan’dı.
12 Aralık’tan bu yana gelen istihbari bilgilerden sadece birini teyit için Tarkan cephesine başvurdum.
Tarkan’ın basın danışmanı Sevtap Küçükkaralar’a elime ulaşan fotoğraflarını atıp, “Yengemiz bu mu?” diye sordum.
Tarkan’ın yılbaşında vereceği konser nedeniyle sanatçıdan önce Kıbrıs’a giden Sevtap Küçükkaralar, konuyu İstanbul’da olan “patronu”na ilettikten sonra dönüş yapacağını söyledi.
Çok geçmeden Kıbrıs’tan beklediğim haber geldi:
“Evet, o... İsim de doğru, fotoğraflar da...”
“Kocan Kadar Konuş: Diriliş” filminde baba “Oktay” rolündeki İsmail İncekara şöyle diyor evlilik hazırlıkları yapan kızı “Efsun”u oynayan Ezgi Mola’ya:
“Aşk, ‘iki’yken ‘bir’ olmaktır.”
Aşkın ikiyken bir yaptıkları, evlenip yuva kurmaya kalktıklarında bu sayının kaç olduğunu müthiş eğlenceli bir dille anlatıyor “Kocan Kadar Konuş: Diriliş”...
Âşıkların hangi tarihte evlenmeleri gerektiğinden evlerindeki masanın örtüsünün rengine, balayına gidecekleri yerden düğün davetiyesine kadar her şeye kim karar veriyor?
Aslında âşıkların özgürce vermeleri gereken bu kararların altında imzası olanlar, maalesef hep aileler.
Üstelik kız tarafının “siyah” dediğine erkek tarafı “beyaz” der ve âşıkları evleneceklerine pişman ederler.
O nedenle de filmde “Efsun”un babasına yaptığı şu sitem hiç de yabancı gelmedi bana:
“Bana, ‘Aşk ikiyken bir olmaktır’ demiştin ama evlilik yoluna girince de bir iken bin olacağını söylemedin.
Tarih: 4 Şubat 2015...
Milliyet’in sürmanşetinden de anons edilen yazımızın başlığı şuydu:
Seki, artık hapiste beste yapabilecek.
Benden sonra Deniz Seki’yi cezaevinde ziyarete giden Beyaz TV’nin programcılarından Tahir Sarıkaya’nın anlattıklarını aktarmıştım o yazıda:
“Deniz Seki’nin morali çok iyiydi. Çünkü senin Deniz Seki’yle cezaevinde yaptığın görüşmenin (16 Ocak 2015) ardından gündeme taşıdığın cezaevinde beste yapamama sorunu kökünden çözüldü. Senin yazından (18 Ocak 2015) sonra Adalet Bakanlığı, Cezaevleri Genel Müdürlüğü’ne talimat vererek Seki’nin beste yapabilmesi için ortam hazırlanmasını istedi. Cezaevi yönetimi de kütüphanenin içinde boş bir odayı Deniz Seki’ye tahsis etti.
İçinde bir masa, bir masa üstü bilgisayar, yanında bir mikrofon ve kayıt cihazı olan odayı Deniz Seki de ilk defa bizimle birlikte gördü. Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi İnfaz Kurumu Müdürü Hulusi Sağır bizi odaya götürdüğünde Deniz Seki sevinçten havaya zıpladı. Çok mutlu oldu. ‘Devletimize çok teşekkür ediyorum. Artık bestelerimi burada
yapacağım’ dedi.”
11 aylık bir haber!