Isparta Valiliği’nin ‘Ulusal Medya Tanıtım Programı’na katılıncaya kadar bu ilimizin sadece gülü ve halısının meşhur olduğunu biliyordum. Isparta’da halıcılık tarihe karıştı. Makine halıları ve Çin pazarına yenik düşen ‘Isparta Halısı’nın yerini Isparta elması ve kirazı aldı. Vali Ali Haydar Öner’in verdiği bilgiye göre Isparta, Türkiye’nin elma üretiminin yüzde 20’sini tek başına üreten bir il haline geldi. Ispartalılar elmayı yetiştirip satmakla yetinmedi, elmanın cipsini bile yaptı.
Isparta’nın yeni gözdelerinden biri de kiraz. Üstelik bu kiraz iç pazara verilmiyor, direkt ihraç ediliyor. Isparta’ya kiraz ihracatından yılda ortalama giren para 10 milyon dolar.
Daha cazip gelir kalemleri, Isparta’nın markalaşmış bir ürününü bitme noktasına getirdi. Vali Öner, ‘Isparta Halısı’ nda gelinen son noktayı şöyle özetledi: “Isparta Halısı artık sadece cezaevlerinde dokunur hale geldi. Ispartalı kadınlara, ha bire, ‘İplik ve boyanız bizden. Alın, dokuyun, satın, parasını da siz alın’ diye çağrı yapıyoruz. Ancak kadınlar, halı dokumak yerine dizi seyretmeyi tercih ediyor.”
Sadece bir köyü olan ilçe!
Isparta gezimiz sırasında birçok ilçenin kaymakamı ve belediye başkanıyla da tanıştık.
Perşembe, cuma, cumartesi ve pazar... Bu dört gün boyunca Vali Ali Haydar Öner’in davetlisi olarak gittiğimiz Isparta’yı köşe bucak dolaştık. “Yediğin, içtiğin senin olsun, bize gördüklerini anlat” dediğinizi duyar gibiyim. Okur benim velinimetim, isteğini yapmaz mıyım?
Isparta Valiliği’nin davetini aldığımda aklımdan ilk geçenlerin şunlar olduğunu itiraf etmeliyim: Nesini tanıtacaklar ki Isparta’nın? Gülü, halısı ve ‘Çoban Sülü’sünden (Süleyman Demirel) başka nesi ünlü ki? Isparta’yı tanıyınca yanıldığımı anladım, Vali Öner’in ev sahipliğinde dört bir yanını dolaşınca şimdiye kadar bu ili yönetenlerin, gizli kalmış güzelliklerini ön plana çıkarmayarak Isparta’ya ne denli haksızlık ettiklerini gördüm. Isparta’daki üç gecemizi 2 bin metre rakımlı Davraz’ın eteğindeki Sirene Davraz Oteli’nde geçirdik ve burada eski bir tanıdıkla karşılaştık. Deniz Akkaya’nın eski menajeri Gözde (Aksoy) Çağlar, 2009’da Türk futbol takımlarının yanı sıra Ukrayna, Rusya, İsrail, Azerbaycan, İran’dan 28 takımın kamp için konakladığı, bu yıl 50 takımın rezervasyon yaptırdığı otelin Satış ve Operasyon Müdürü olarak çıktı karşıma.
Huzur Vadisi sanki cennetten bir köşe
Kahvaltıdan sonra bir kısmı
Fenerbahçe ile Trabzonspor arasındaki son lig maçının son dakikaları ve sonrasında birçok bomba olay olunca, iş kaynayıp gitti.
Ancak bir Trabzonspor taraftarı olarak Lig TV’den maçı anlatan spikerlerden birinin canlı yayında sarf ettiği bir söz kanıma dokunduğu için bu konuya dikkat çekmek istedim.
Gerçi Lig TV’de maç anlatanlar sadece Trabzonspor’a karşı yapmıyorlar bunu...
Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’la Anadolu kulüplerinin maçı olduğu zaman bunu anlatırken pozitif ayrımcılık yapıyorlar.
Varsayalım Fenerbahçe, Trabzonspor ya da Antalya ile oynuyor.
Fenerbahçe gol attığı zaman, “Goooolll... Alex attı... Alex attı” diye bas bas bağırıyorlar. Fenerbahçe gol yediği zaman sadece “Gol oldu” demekle yetiniyorlar.
Gülben Ergen, ‘Çocuklar Gülsün Diye’ projesinin ikinci anaokulunu Trabzon’un Deregözü Köyü’nde yaptıracak. Çocukken ilkokulunu sıkça ziyaret ettiğim bu köy adına çok mutluyum
40 yıl düşünsem böyle bir şeyin olacağı aklıma gelmezdi. Gülben Ergen, ‘Çocuklar Gülsün Diye’ adını verdiği kampanyasının hazırlık döneminde benden bir şey rica etti. Çünkü Ergen’in kampanya çerçevesinde sınıf yaptıracağı illerden biri doğup büyüdüğüm şehirdi.
Ergen, Trabzon’un en fakir köyünü araştırmamı istedi. Trabzon’dan kime sorduysam herkes kendi köyünü söyledi. Kampanyadan gerçekten Trabzon’un en fakir köyünün çocuklarının yararlanmasını istediğimiz için araştırmam epey sürdü. Sonunda resmi makamlardan aldığım iki köyün ismini Gülben’e bildirdim.
Ancak ilk günden itibaren aklımda sadece bir köyün adı vardı.
Çünkü tanıdığım onca köy arasından fakiri en çok olan orasıydı.
Şu günlerde Sezen Aksu hayranlarını bir karamsarlık sardı. Çünkü İstanbul’da bu yaz gerçekleşecek konserler belli olmaya başladı, ama şimdiye kadar Sezen Aksu’nun adı bu kadrolarda yer almadı.
Kuruçeşme’deki son konserinde, “Sahnelere birkaç yıl ara vereceğim” diyen Sezen, bu yaz İstanbul’da gerçekten de konser vermeyecek mi?
Bu sorunun yanıtından önce benden bu konuda yardım isteyen Sezen Aksu fanatiklerinden biri olan Buğra Keskiner’in duygularına yer vermek istedim. Çünkü yazdıkları bana çok içten geldi. İşte Keskiner’in yazdıkları:
“Merhaba Ali Bey, sizden belki de en az sizin kadar Sezen Aksu hayranı olan biri olarak bir şey rica edeceğim. Bu yaz kulağımıza gelen dedikodulara göre Sezen konser vermeyecekmiş. Zira BKM’nin açıkladığı Turkcell Kuruçeşme Arena Konser takvimini görünce durumun ciddiyetini daha iyi anladım. Çünkü kadroda ilk kez Sezen yok. Harbiye Açıkhava Konserleri henüz açıklanmadı, ama onda da aynı şeyin olmasından korkuyorum.
Kendimi bildiğimden beri her yaz en büyük keyfim Sezen’i dinlemektir. Çünkü o konserler bir konser olmanın ötesine geçeli çok oldu. Sahiden tuhaf bir büyü var Sezen’le dinleyicisi arasında. Onun sayesinde kendi ifadesi ile ‘Hayattan
Ödül sahipleri aranarak Kral TV gecesine davet edildi. Ödül alamayacağını öğrenenler törende yoktu. Sanatçılarımızın, rakiplerini alkışlamak gibi kötü bir alışkanlığı olmadığını bir kez daha gördük
Önceki akşam Haliç Kongre Merkezi’nde yapılan ‘16. Kral Müzik Ödülleri’, bazı kusurlarına rağmen son yıllarda izlediğim en güzel Kral TV gecesiydi. Bir kere törenin yapıldığı yer, en doğru adresti.
Doğuş Holding, Tarkan’ın şirketi Hitt Prodüksiyon’a işi 1.5 milyon liraya ‘anahtar teslimi’ verdi.
Özellikle sahne dekoru gece için iyi para harcandığının göstergesiydi. Ödüller az olduğu için tören, izleyenlere fenalık geçirtmeden bitti. Kral TV, 16’ncı ödül töreninde çıtayı biraz yükseltti, ama organizasyonda sahnenin iki yanındaki dev dikey ekranlara, yatay hazırlanan görüntülerin yansıtılıp, yazıların bir kısmının dışarıda kalması, balkondan sunuculuk yapan Geveze’nin o ekranda hiç gösterilmemesi gibi kusurlar da yok değildi.
Tarkan’ın gazino uvertürü gibi bir şarkıyla gecenin açılışını yapıp, bir daha sahneye çıkmaması da öyle. ‘Megastar’ finalde bir şarkı daha söyleyebilir ya da ‘Süperstar’la düet yapabilirdi.
Gerçi, Kral TV yöneticileri ikisine de bu
Şu sıralar “Türkiye’nin Başbakanları” adlı bir kitap okuyorum... Süleyman Yeşilyurt’un yazdığı kitap, Rauf Orbay’dan Recep Tayyip Erdoğan’a Türkiye’nin 26 Başbakanına dair ilginç bilgiler var...
Ankara Estetisyenler Derneği, Akdeniz Güzellik Uzmanları Derneği, İzmir Güzellik Uzmanları Derneği’nin yanı sıra Özel Kurslar Derneği’nin sözcülüğünü yapan Rıfat Kıyıcı’nın sektörlerine dair anlattığı sorunlar, o kitapta yer alan eski Başbakanlardan Hasan Saka’nın bir sözünü hatırlattı.
İlk kabinesini 1947’de kuran Hasan Saka’nın meşhur sözü şu:
“Elini nereye atsan, baştan aşağı bozuk.”
Aradan 63 yıl geçti, ama Türkiye, sistemindeki bazı bozuklukları bir türlü düzelmedi.
Türkiye’yi yönetenler, eğitim sistemi gibi birçok şeyi, daha iyisini yapayım derken adeta yaz-boz tahtasına dönüştürdü çünkü...
1979’dan bu yana kozmetik cihaz, güzellik ve bakım sektörüyle uğraşan Kıyıcı’nın anlattıkları aslında bu alandaki binlerce insanın da ortak sorunu:
BDP Milletvekili Bengi Yıldız, Deniz Baykal’ın istifasını yorumlamış. “Bu iş düzeysizleşmeye başladı, olay magazinleştiriliyor” demiş. Sayın Yıldız, ‘magazin’ sizce ‘düzeysizlik’ midir?
Deniz Baykal’ın CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmesine neden olan olaydan sonra hangi siyasetçinin konuyu getirip ‘magazin’e bağlayacağını merak ediyordum.
Çünkü olayda özel hayat ve mahremiyeti ihlal de söz konusuydu. Siyasetçilerimizin bir kısmının da, işlerine gelmeyen konuları şu klasik ve beylik cümlelerle savuşturma huyu vardır: “Bu işi magazinleştirmeyin”, “Bana magazin sormayın.”
Baykal’ın başına geleni ‘magazin’e bağlayan ilk siyasetçi BDP milletvekili Bengi Yıldız oldu. Yıldız’ın söylediği de şu:
“Biz, kumaya, çift evliliğe ve başka ilişkilere karşıyız. Artık bu iş düzeysizleşmeye başladı. Olay magazinleştiriliyor. İstifa, etik bir davranıştı. Artık belden aşağı vuruşlar son bulmalı.”
Bengi Yıldız, sıradan biri değil. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ‘milletin temsilcisi’ olarak görev yapan sayılı insandan biri.