60 yılda ne değişti?

1 Haziran 2010

Önümüzdeki ağustos ayında gazetedeki 20’nci yılına merhaba diyecek bir çalışan olarak, Milliyet’in dün okurlarına verdiği 60. Yıl koleksiyonunda, ilgimi en çok çeken gazetemizin ilk sayısı oldu.
Saatlerce inceledim sekiz sayfalık bu gazeteyi. Milliyet’in birinci sayısında haberlerin üslubundaki samimiyet ve ‘popüler kültür’e bakış tarzı dikkat çekiciydi.
3 Mayıs 1950 tarihli gazetenin birinci sayfasının sağ üst sütunundaki iki büyük haber, şov dünyasının ünlüleriyle ilgiliydi.
Haberlerden biri ‘sahne ve perde san’atkarlarından’ Nevin Seval hakkında, diğeri ise İstanbul’da başlayan bir aşk macerasının Mısır’daki hazin sonuna ilişkindi.
İlk sayıdaki, ‘Nevin Seval’ın geçirdiği esrarlı kazanın mahiyeti’ başlıklı haber şöyleydi:
Sanatkar bıçakla kedi kovalama hikayesini tekzip ediyor, fakat işin aslını da söylemiyor... Kıymetli sahne ve perde san’atkarlarımızdan Nevin Seval’ın bundan birkaç gün evvel gece yarısı bir kaza geçirerek Alman Hastanesi’ne kaldırıldığı ve orada ani müdahale sayesinde hayatının kurtulduğu gazetelerde yazılmıştı. İki arkadaşımızı, bu esrarlı kazanın mahiyeti hakkında efkarı umumiyede hasıl olan tereddüdü izale etmek ve sanatkara geçmiş olsun diyerek

Yazının Devamı

Bu öğretmenlere bir şeyhler oluyor

31 Mayıs 2010

Sahnedekilerin hepsi amatör oyunculardı, ama öyle sanıyorum ki hepsi de Yılmaz Erdoğan’dan ‘geçer not’ aldı


Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği ‘Bana Bir Şeyhler Oluyor’ oyununu yıllar sonra Beşiktaş Kültür Merkezi’nde bir kez daha izledim. Oyun tanıdık, ama oyuncular değildi. Sahnede ne Yılmaz Erdoğan vardı, ne Altan Erkekli, ne de Demet Akbağ. Onların yerini Giresun’un Bulancak ilçesinin öğretmenleri almıştı.
‘Bana Bir Şeyhler Oluyor’u 6 Mart’tan bu yana birçok kez sahneleyen Bulancak Eğitim Sen Tiyatro Topluluğu, bir anlamda ‘tereciye tere satmaya’ gelmişti BKM’ye.
Bulancak’ta görev yapan öğretmenlerin sahnelediği oyunu, doğduğu yerde ve yaratıcısı Yılmaz Erdoğan’ın karşısında sergilemelerinin haber değeri olmadığı için, o akşam BKM’de basından da kimse yoktu. Zaten ‘sevgili öğretmenlerimiz’ de ‘haber kontenjanları’nı 24 Kasım ‘Öğretmenler Günü’nde doldurmuştu! Gerçi meslektaşım Nazım Alpman arayıp, davet etmese benim de haberim olmayacaktı. Sevgili Nazım, kısa bir süre önce Bulancak’ta öğretmenlerin sahnelediği bu oyunu görünce çok etkilendi, Eğitim Sen’i gaza getirerek onları İstanbul’a getirdi. Bu sayede ben de öğretmenlerin gösterisini izlemiş oldum. Sınıf

Yazının Devamı

Ferhat’la Volkan’ın hakkını teslim edin

29 Mayıs 2010

Haziran ayında Ajda Pekkan, Ferhat Göçer, Volkan Konak ve Kenan Doğulu gibi müzik dünyasının dört yıldızını Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda sevenleriyle buluşturacak Carte d’Or yetkililerine bir teşekkürüm bir de sitemim olacak.
Müzik dünyasının yıldızlarını konserlerde sevenleriyle buluşturmak, maliyet açısından her geçen gün zorlaşan bir iş...
Bilet satışından elde edilecek gelirlerle bu konserleri düzenlemek olanaksız.
Her konsere ciddi maddi destek sağlayacak sponsor şart.
O nedenle Carte d’Or’un yaptığı güzel bir hizmet...
Carte d’Or yetkililerini kutlamamın sebebi bu.
Gelelim işin “sitem” bölümüne:

Yazının Devamı

Bu iş yılın filmi olur!

28 Mayıs 2010

Coşkun Göğen 21 yıl sonra ‘Nero&Teco: Priapos’un Peşinde’ adlı filmde başrol oynayacak. Diğer başrol oyuncuları ise Nuri Alço ve Eray?Özbal olacak

Önceki gün Coşkun Göğen’e rastladım Beyoğlu’nda. Yıllardır Antalya’da yaşayan, iş olursa İstanbul’a gelen ‘Tecavüzcü Coşkun’a, turizm sezonu başladı, hayrola sen niye buradasın diye sordum, ‘Teco’ heyecanla anlatmaya başladı: “İster inan, ister inanma... Tam 21 yıl sonra bir sinema filminde oynayacağım. Üstelik gelen teklif de başrol. Onun anlaşmasını yapıp, iş avansını almaya geldim.” Göğen’den film hakkında detaylı bilgi istedim, beni yönetmen Orçun Benli’ye yönlendirdi. İlk sinema filmini yönetecek olan Benli’nin anlattığı proje bana ilginç geldi. Çünkü ‘Naro&Teco: Priapos’un Peşinde’ adlı filmin başrol oyuncuları, canlandırdıkları kült karakterlerle ünlü Yeşilçam’ın üç ‘kötü adamı’. Başrol oyuncularından biri gazozlarına attığı uyuşturucuyla genç kızları tuzağına düşüren rollerin adamı Nuri Alço; yani ‘Naro’... Diğeri Coşkun Göğen, yani ‘Tecavüzcü Coşkun’...
Üçüncü oyuncu ise oynadığı filmlerdeki güzel, ama fakir genç kızları, zengin hayat vaadiyle kandırdıktan sonra yaşamlarını karartan zengin çocuğu rollerinin aranan adamı

Yazının Devamı

Tarkan, ülkeyi niye terk etsin?

27 Mayıs 2010

Önder Bekensir’in basın açıklamasında gazetecilere hitap şekli de kendini savunmak için Tarkan’ın yıllar önce çektirdiği fotoğrafları hatırlatması da çok ayıp


Demet Akalın’ın eşi Önder Bekensir’in Bodrum’da bir zodyakta çekilen fotoğraflarını gördünüz mü? Söz konusu fotoğraflar önce Takvim’de çıktı. Sonra o fotoğrafları Kelebek manşet yaptı. Dün de Vatan’da Önder Bekensir’in bu fotoğraflara ilişkin dava açtığına dair haber vardı.
Yıllarca fotoğraf çektiğim için bilirim, bazen objektifiniz öyle enstantaneler yakalar ki, ortaya çıkan görüntü çekeni bile şaşırtır. Bekensir’in Vatan’a yaptığı açıklamadan anladığım o ki, böyle bir durum gelmiş başına:
“Bu fotoğraf mutlaka espri konusu yapılacaktır. Yapılan da pek hoş bir şey değil tabii... Resim zodyakta çekildi. Tabii bu resmi çekenler hayatında zodyağa bile binemedikleri için gaza bastığında zodyağın ne kadar külfetli bir iş olduğunu bilemezler. Bir saniyelik bir kare o ama çok güzel yakalamışlar, tebrik ederim. Önder Bekensir’e bir bu b.k atılmamıştı. Onu da attılar, sağ olsunlar. Olsun ben kendimi biliyorum. Zodyağı gaza taktığınız zaman ben otomatikman devrildim. Ondan sonra kalktım, zaten gülerken de resmim var.

Yazının Devamı

JAPON iCADI KOKU HAPI

26 Mayıs 2010

“Yine mi Isparta? Yaza yaza bitiremedin Isparta’yı” dediğinizi duyar gibiyim, ama acele etmeyin.
Isparta bahane, ama ‘Gülün başkenti’ üzerinden vereceğim bilgi şahane.
Isparta gezimizin son günüydü. Yalvaç’tan Isparta’da son gecemizi geçireceğimiz otele dönerken Isparta Valisi Ali Haydar Öner’e bir telefon geldi. Öner, telefon konuşmasını tamamladıktan sonra aldığı ilginç bilgiyi bizlerle paylaştı:
“Japonlar bir koku hapı yapmış. O hapı içen terlediği zaman, vücut o kokuyu salgılıyor. Gül hapını yapabilmek için Isparta’dan gül yağı almak istiyorlar. Yarın bir heyet Gülbirlik’le görüşme yapmak için Isparta’ya gelecek.”
Benim de aralarında bulunduğum birçok insanın düşüdür.
Bilim adamları bir hap icat etse de, şu yemek yapma derdinden kurtulsak deriz hep.
Japonlar bir hapla koku işini çözdüğüne göre sıra yemek haplarına da gelmiştir herhalde.

İştah kesen koku geliyor

Yazının Devamı

Isparta Halısı tarihe karıştı

25 Mayıs 2010

Isparta Valiliği’nin ‘Ulusal Medya Tanıtım Programı’na katılıncaya kadar bu ilimizin sadece gülü ve halısının meşhur olduğunu biliyordum. Isparta’da halıcılık tarihe karıştı. Makine halıları ve Çin pazarına yenik düşen ‘Isparta Halısı’nın yerini Isparta elması ve kirazı aldı. Vali Ali Haydar Öner’in verdiği bilgiye göre Isparta, Türkiye’nin elma üretiminin yüzde 20’sini tek başına üreten bir il haline geldi. Ispartalılar elmayı yetiştirip satmakla yetinmedi, elmanın cipsini bile yaptı.
Isparta’nın yeni gözdelerinden biri de kiraz. Üstelik bu kiraz iç pazara verilmiyor, direkt ihraç ediliyor. Isparta’ya kiraz ihracatından yılda ortalama giren para 10 milyon dolar.
Daha cazip gelir kalemleri, Isparta’nın markalaşmış bir ürününü bitme noktasına getirdi. Vali Öner, ‘Isparta Halısı’ nda gelinen son noktayı şöyle özetledi: “Isparta Halısı artık sadece cezaevlerinde dokunur hale geldi. Ispartalı kadınlara, ha bire, ‘İplik ve boyanız bizden. Alın, dokuyun, satın, parasını da siz alın’ diye çağrı yapıyoruz. Ancak kadınlar, halı dokumak yerine dizi seyretmeyi tercih ediyor.”

Sadece bir köyü olan ilçe!
Isparta gezimiz sırasında birçok ilçenin kaymakamı ve belediye başkanıyla da tanıştık.

Yazının Devamı

Isparta’da 4 gün 5 gece

24 Mayıs 2010




Perşembe, cuma, cumartesi ve pazar... Bu dört gün boyunca Vali Ali Haydar Öner’in davetlisi olarak gittiğimiz Isparta’yı köşe bucak dolaştık. “Yediğin, içtiğin senin olsun, bize gördüklerini anlat” dediğinizi duyar gibiyim. Okur benim velinimetim, isteğini yapmaz mıyım?
Isparta Valiliği’nin davetini aldığımda aklımdan ilk geçenlerin şunlar olduğunu itiraf etmeliyim: Nesini tanıtacaklar ki Isparta’nın? Gülü, halısı ve ‘Çoban Sülü’sünden (Süleyman Demirel) başka nesi ünlü ki? Isparta’yı tanıyınca yanıldığımı anladım, Vali Öner’in ev sahipliğinde dört bir yanını dolaşınca şimdiye kadar bu ili yönetenlerin, gizli kalmış güzelliklerini ön plana çıkarmayarak Isparta’ya ne denli haksızlık ettiklerini gördüm. Isparta’daki üç gecemizi 2 bin metre rakımlı Davraz’ın eteğindeki Sirene Davraz Oteli’nde geçirdik ve burada eski bir tanıdıkla karşılaştık. Deniz Akkaya’nın eski menajeri Gözde (Aksoy) Çağlar, 2009’da Türk futbol takımlarının yanı sıra Ukrayna, Rusya, İsrail, Azerbaycan, İran’dan 28 takımın kamp için konakladığı, bu yıl 50 takımın rezervasyon yaptırdığı otelin Satış ve Operasyon Müdürü olarak çıktı karşıma.

Huzur Vadisi sanki cennetten bir köşe
Kahvaltıdan sonra bir kısmı

Yazının Devamı