Oyuna devam

7 Nisan 2009

Bodrum’da yelken yarışlarının iyice canlandırdığı bir hafta sonu. Bahar fena halde gelmiş, benimki gibi güneş enerjisiyle çalışan bünyeler için birebir. Marina cıvıl cıvıl. Memleketin dört bir yanından yelkenciler Wings Kış Trofesi’nin beşinci ayağı için toplanmış, konuşulan tek konu yarış rotası, rüzgârın durumu, falanca teknenin özellikleri... Hayat farklı bir ritimle akıyor burada.
Bu insanların hepsinin hayatta daha ‘ciddi’ işleri var. Biri finans müdürü, öbürü borsacı, beriki filanca şirkette yönetici... Ama işte hafta sonu olunca ceketlerini kravatlarını fora etmişler, buraya bambaşka bir dünyanın parçası olmaya gelmişler. Kimse yönetici değil artık. Herkes bir takımın parçası. 

Centilmen ekip
Bizim teknemizin adı Whirling Dervish. Pek centilmen ve de misafirperver bir ekibimiz var, isimlerinin hakkını veriyor, yelkenin y’siyle alakası olmayan beni de memnuniyetle kabul ediyorlar aralarına. Hırstan gözü dönen, karşısındakini kıran döken yok burada. Her şeyden önce dostlar ve güle oynaya

Yazının Devamı

Normal giyinsinler efendim!

2 Nisan 2009

“Onlar da normal kıyafetleriyle dolaşsınlar, istedikleri yere girsinler...”
İstiklal Caddesi’nin arka sokaklarından geçiyoruz, taksici kenarda gördüğü transseksüel ve travestilere bakarak söyleniyor.
Arkadaşımla ben toplumun onlara bu sokaklardan başka seçenek pek tanımadığını söylemişiz ya, cevap bu: “Normal giyinsinler!”
“Normal derken?” “Normal erkek kıyafeti işte...”
“E iyi de o kendini öyle iyi hissetmiyor?”
Yok, tartışma kabul etmiyor. Karşısındakinin hangi kıyafeti giyerse, nasıl davranırsa insan içine karışabileceğine karar verme mercii olarak görüyor kendini. Susuyoruz. 
“Özgürlüğüm kısıtlanıyor”

Yazının Devamı

Devrimci stand up

31 Mart 2009

Sahnede tek başına izlemeye alışığız onu. “Bir Delinin Hatıra Defteri”nde, “Can”da, “Bir Takım Azizlikler”de, “İnsanlarım”da... Yazar, çizer, sahneler, oynar... Gerçek ‘tek kişilik dev kadro’dur aslında. Nazım Hikmet’tir, Can Yücel’dir, Aziz Nesin’dir zaman zaman.
Şimdi de Marx olmuş gelmiş Genco Erkal. Arasız 1 saat 20 dakika boyunca tebessüm ettiriyor, güldürüyor, kahkahalara boğuyor ve düşündürüyor, düşündürüyor, düşündürüyor...
Ağzını açan herkesin ilk cümlesi ‘ekonomik kriz’ iken 150 yıllık mesafeden gelen bu bilge ses insana pek iyi geliyor. 

İşte size diyalektik
Oyunun asıl adı “Marx Döndü” ve tarih profesörü Howard Zinn 15 yıl önce yazmış bunu. Adından anlaşılacağı gibi Marx’ın ‘öte dünyadan’ bir buçuk saatliğine gelip dünya meselelerine göz atışını anlatıyor.
“Öldüm ama aslında ölmedim de... İşte size diyalektik” diye söze giriyor ve başlıyor

Yazının Devamı

Aman nedir, amansız kime derler?

26 Mart 2009

Salı demek “Canım Ailem” demek, pijama terlik televizyon günü demek ya, geçtim ekranın karşısına. Meliha ile Samim’in, Seyhan ile Ali’nin aşkları doludizgin sürüyor, bahar gelmiş, çiçekler açmış, mahallede huzur ve güven ortamı hâkim...
Biz de ağzımız kulaklarımızda izlemekteyiz. Ve fakat aralara reklamlar giriyor haliyle ve habire bir “Amansız ol!” telkini. Birtakım ürkütücü görüntüler, akrepler, salyalar saçan köpekler...
“Canım Ailem”in yarattığı sevecen atmosfer uçup gidiyor. Görmemiş olmanız mümkün değil, Milli Takım’a İspanya maçı öncesi ‘ha gayret’ demek için forma sponsoru Nike tarafından çekilmiş sevimsiz bir reklam bu. 
İnatçı, sürekli, gururlu...
Önce ‘amansız’ nedir, onu anlatıyor bize. Tamamen uydurma tanımlarla... Ne demekmiş efendim ‘amansız’? ‘İnatçı’ ‘sürekli’ demekmiş... Bitmedi, ‘gururuna sarılmak’ demekmiş’...
“Yok artık”

Yazının Devamı

Avcılarla toplayıcılar

24 Mart 2009

Üç haftadır bir “Caveman”dir duyuyorum, kulak asmıyorum. Anladığım, bu tek kişilik bir oyun. Tanıtım metinlerinde “Cinsiyetler çatışması” gibi laflar geçiyor. Efendim “bir ilişkide bulunmuş - bulunan - bulunmak isteyen” herkes izlesinmiş...
Hah dedim, kadınlarla erkeklerin acıklı hallerinden rant sağlayan bir ‘eser’ daha. İlişkiler sarpa sardıkça mevzuyu çözmeye yönelik daha çok film, kitap, sav, iddia atılıyor ya ortaya hani... Benim de içimden “Bırakın, dağınık kalsın” demek geliyor artık.
Ve fakat, “Caveman”i, güzel Türkçemizle söylersek “Mağara Adamı”nı, BKM’nin güzide basın danışmanı Selma Semiz hararetle tavsiye ediyordu. Üstüne üstlük sahnedeki ‘tek kişi’ Alper Kul’du, hiçbir şey olmasa iyi bir oyuncu izleyeceğimiz kesindi, kalktık gittik...

Köstebek kim?
Nasıl anlatmalı ne kadar çok güldüğümüzü, bir o kadar aydınlandığımızı, dört kadın birbirimizi dürte dürte “Ama ya, sahiden böyle

Yazının Devamı

“Görsem de geçecek idi...”

19 Mart 2009

“Buna dünya derler hepsi geçer / Hangi günü gördün akşam olmadık...” Kul Hüseyin’den bu alıntıyla giriyor söze ve devam ediyor: “Görsem de geçecek idi, görmesem de geçecek idi. Ben halimden memnunum. Ben kendime kendime göre bir yuva kurmuşum. Gözlerim açılsa tekrar yeni bir yuva kuramazdım...”
Aşık Veysel, 7 yaşında çiçek hastalığının kapattığı gözlerini açtırmayı öneren gazetecilere söylüyor bu sözleri...
“Bir küçük dünyam var içimde benim / Mihnetim ziynetim bana kafidir / Görenler dar görür geniştir bana / Sohbetim ülfetim bana kafidir” diye anlattığı dünyası değişsin istemiyor. Yedi yaşına kadar gördüğüyle bir yeni hayat, bir ‘yuva’ kurmuş, gerisinde gözü, gönlü kalmamış...
“Dostlar beni hatırlasın”
21 Mart, Aşık Veysel’in ölüm yıldönümü. Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde koyun sağmaktan gelen annesinin kendisini doğuruverdiği yol kenarından omuzlar üzerinde geçirilip ‘sadık yari’nin kucağına bırakılışının üzerinden tam 36 yıl geçmiş. “Ben giderim adım kalır / Dostlar beni hatırlasın” diyerek göçen ozan, bir belgeselle hatırlanıyor şimdi. TRT - Kalan Müzik işbirliğinin ilk ‘meyvesi’ “Küçük Dünyam” adlı belgesel ve ne kadar doğru topraklardan

Yazının Devamı

İzafiyet teorisi...

17 Mart 2009

“Sahneye çıktıktan sonra başka bir boyut. Nasıl oluyor ben de bilmiyorum, kendimi mi kurguluyorum acaba?”
Geçen hafta Aynur Doğan’la “Keçe Kurdan”ı söyleyerek adeta yeri yerinden oynatan Ajda Pekkan, kendisini anlatırken gene fantastik bir öyküden söz eder gibiydi, “Haydi Gel Bizimle Ol” programında.
Motivasyonunu ‘izafiyet teorisi’nden alan, her gün kendini yeniden yaratan bir kelebek... Aşağı yukarı buydu tarif ettiği ‘Ajda Pekkan’. Biyoritimden girdi, spiritüalizmden çıktı, bolca senteze ulaştı...
Pekkan yıllardır bir kendisinin bildiği başka bir lisanla konuşur, bunda bir sürpriz yok. Artık kimse şaşırmıyor bile, bu da onun alamet-i farikalarından biri olarak kabul edildi.

Özgürleşme noktası
Zaten söze “Gelirken hep bunu düşündüm, bunu nasıl ifade edeceğim, hangi kelimeleri kullanmam lazım... Bulamıyorum, bir açılım yapamıyorum.” diye girdi. Yapamıyor işte, zorlamanın alemi yok.

Yazının Devamı

Kendi tarihiyle yüzleşmek

12 Mart 2009

Perdede bir genç kız ile bir delikanlı, kaykaylar üzerinde pür neşe dolanıyorlar. Ortalık çayır çimen, millet yayılmış keyif yapmakta, günlük güneşlik, tam bir bahar havası...
Derken delikanlı bir kapının tokmağını tutuyor usulca ve kapı aralanırken renkler soluyor. Müzik susuyor. Bir uğultu alıyor yerini. Konuşma yapan bir ses... Sanki binlerce yıl öteden gelir gibi, halbuki topu topu 70 yıl geçmiş geçmemiş üzerinden.
Zamanda yolculuk
Dünyanın başına gelen en büyük felaketlerin başını çeken Hitler’in sesi bu. Ve ona meftun kalabalığın... Bugün insanın kanını donduruyor duymak bile.
O genç kız ve delikanlıyla birlikte karış karış gezip görüyoruz artık yerinde çiçekler açan topraklarda bir zamanlar olan biteni... Nazi Almanyası’nın gözde kenti Nürnberg, her gün ‘Dokumentationszentrum’da kendi tarihiyle yüzleşerek yaşıyor. Merkez, Nasyonal Sosyalistler’in 50.000 kişi alacak şekilde tasarlayıp yapımını başlattığı ama asla tamamlanamayan kongre binasında kurulmuş vaziyette.
Gezi, başta sözünü ettiğim ‘Zamanda Yolculuk’ filmiyle başlıyor ve adım adım 1933’den, Hitler’in Almanya başbakanı olduğu günden 1946’ya, meşhur Nürnberg mahkemelerine götürüyor insanı. Fotoğraflar,

Yazının Devamı