Fenerbahçe tökezler mi?

4 Aralık 2013

Herkesin kafasında ezber bir beklenti var: “- Fenerbahçe Ersun Yanal’la aldı başını gidiyor. Ama bu böyle devam etmez... Ersun Yanal takımları iyi başlar, sonunu getiremez. Ligin ikinci yarısında tökezlerler, düşerler ve bir daha da toparlayamazlar!”
Ezber soruyu geçen hafta derbi öncesi Ersun Hoca’ya sordum. Gülerek, zaman zaman hüzünlenerek anlattı ki o çöküşlerde kendisinin ve futbolcularının payı yok denecek kadar azdır.
Eski kulüplerinden birinde yaşadıklarını Hoca’nın ağzından aktarayım:
“- O yıl yepyeni, canavar gibi bir kadro kurduk. Hepsi de pırıl pırıl, yetenekli çocuklar. Çoğu bana güvenerek, benimle çalışmak için gelmişler. İlk aylarda ödemeler aksaksız yapıldı. Sonraki aylarda gecikmeler, tıkanmalar başladı. Futbolcuların başka işi yok, başka yerden gelirleri yok. Göz kamaştıran rakamlar da almıyorlar. Hepsinin aileleri, sorumlulukları var. Çocukların yüzleri düşmeye başladı. Maaşlar ödenmediği gibi, sözleşmelerde de gariplikler çıktı ortaya... Çocuklar imza atarken, ayrıntılara bakmamışlar. Sonradan öğrenmişler ki çoğunun sözleşmesi beşer yıllık. İdmana çıkarken sitem ediyorlardı: Hocam, senin için geldik ama, burada tutuklu kaldık!”
O tıkanma,

Yazının Devamı

Saygı ve teşekkür!

1 Aralık 2013

Atılan her gole selam olsun. Kazanmak için olağanüstü hırslı, istekli, enerjik ve çabuk oynadılar. Ama futbolda kazanmanın sadece gol atmayla değil, savunma ile de mümkün olabileceğini unuttular. İki takımın da hücumdaki istek ve yaratıcılığı, savunmadaki dağınıklık ve şaşkınlıkla çelişki yarattı.
Her ki takım da şansla, emek ya da çabayla, elbette beceriyle attıkları golleri savunma hatalarıyla harcadılar.
O hataların günahsız kurbanları da kalecilerdi.
Yine de kendi adıma mutluyum. Uzatmalarıyla birlikte doksan dakikayı sonsuz bir heyecan ve keyifle izledim.
Fenerbahçe’de Alper, Kuyt, Emenike, Mehmet Topal, Egemen çok iyi bir maç çıkardılar. Beşiktaş’ta da herkesin olağanüstü işler beklediği Fernandes değil, Almeida parladı. Attığı gollerin dışında açılış golünde Olcay’a yaptığı asist de alkışlanacak düzeydeydi. Gökhan, Oğuzhan, Olcay, Atiba maça ağırlıklarını koyan adamlar oldular.
Gergin, keyif kaçıran mızıkçı ve huysuz adamlar da vardı maçta. Bruno Alves’le Fernandes gibi... Sürekli tartışma, sürekli şikayet... Ama yine de maçın heyecanlı akışını bozamadılar. Meireles’in Veli’nin kasığına bilerek basması, günün tek çirkin hareketiydi. Cüneyt Çakır kartlarını

Yazının Devamı

Bizim “Kral”ımızdı

28 Kasım 2013

Necmi Tanyolaç’ın ölümü, Doğan (Koloğlu) Abi’nin acısının üstüne daha da ağır geldi.
Yetimlik, öksüzlük, çaresizlik, yalnızlık... Artık ne derseniz deyin! Perişan haldeyim.
O bizim “Kral”ımızdı. 1968’de İslam Çupi ile birlikte Tercüman Spor Servisi’ni yeniden kurmuş, Aydın Bakanoğlu, Orhan Ayhan, Ali Gümüş, Necati Bilgiç gibi ustalarla biz o günün gençlerini harmanlayarak bir devrim yapmıştı. Maç skoruna dayalı yendi - yenildi’lerin yerine esprili, derin mesajlı, kolay anlaşılır dinamit gibi başlıklar ve unutulmaz, renkli hareketli sayfalarla spor basınına kalite kazandırmıştı.
Onurlu bir ustaydı. Vizyonunu yakalayamazdınız. 100 binlik stat hayallerini manşetlere taşır, olimpiyat ve dünya kupalarında en erişilmez yıldızlarla şampiyon röportajlara imza atar, gereğinde iyi bir haber için manşetteki kendi yazısını çöpe atardı.
Kral’ın başındaki taç “haber”di.
İnternetsiz, Google’sız iletişim dünyasının aydınlık kapılarını açan bir öğretmendi.
Sporda kuralların, geleneklerin ve ilkelerin popülizm uğruna harcanmasına itiraz eden sağlam bir felsefesi vardı. Günün birinde sırf reklam olsun, rüzgar estirelim - fırtına biçelim diyenler, futbolu bırakmış Metin Oktay’a yeniden

Yazının Devamı

Öksüz derbiler bitsin!

27 Kasım 2013

İl Güvenlik Kurulu, bugün - yarın toplanacak ve önceden belirlenmiş statükoya uyarak malumu ilan edecek:
“-Cumartesi günü Şükrü Saracoğlu Stadı’nda oynanacak Fenerbahçe - Beşiktaş maçında stada misafir seyirci alınmamasına..”
Devletin, kulüplerin ve medyanın temsilcilerinden oluşan kurul, bu kararına dayanak olarak önceden Üç Büyükler’in kendi aralarında aldıkları kararı gösterecek.
Düşünün, koskoca devlet önü - arkası üç - beş saatlik maçı, orada toplanacak seyircileri ve trafiği yönetecek, muhtemel olayları önleyecek gücü olduğu halde, “Aman bir tatsızlık çıkmasın, sıkıntı olmasın” diyerek derbinin tek taraflı tribünlerin önünde oynanmasına rıza gösterecek.
Özendiğimiz batı uygarlığında ya da gelişmiş toplumlarda böyle komediye kimse izin vermez. Daha da ötesi bu tür saçmalıklar kimsenin aklına gelmez. Şakası bile yapılmaz.
Ama dışarda şakası bile yapılamayan konular, bizde ciddi kabul görüyor ve hayata geçiyor.
Oysa çok güzel bir maç bekliyor bizi.

Yazının Devamı

Kostümlü prova

26 Kasım 2013

Goller yanıltmasın. Beşiktaş Torku Konyaspor önünde 45 dakikalık “kostümlü prova” yaptı.
Cumartesi günü Saracoğlu’ndaki “gala” için... Derbi öncesinde senaryonun hatasız uygulanması, her rolün hakkının verilmesi için.
İyi bir provaydı doğrusu. Onbeş dakikada üç gol peş peşe geldi. İkisi sağ kanattaki Gökhan’ın, üçüncüsü soldan Olcay’ın asistleriyle.
Bozuk zemine bir türlü ayak uyduramadılar. Konyasporlu futbolcular da aynı sahada oynuyordu ama, topa hamle ettikçe kayıp düşenler hep Beşiktaşlılar oldu. Tamam, aşırı yağmuru, zemindeki drenaj sorunlarını filan kabul edelim de, arada malzeme seçimini, krampon yoklamasını da unutmayalım.
Her neyse... Üç golün atılışında da uyum ve güzellik söz konusuydu. Gökhan Töre’nin haftalar süren “virütik” sıkıntısı bitmiş gibiydi. Oynadığı sürece iki gol attırdı. Kendisi sık sık inanılmaz slalom çalımlarla ceza alanına girip bir defasında kaleciye de çalım yapmaya kalkınca golcüler listesine adını yazdıramadı. Ama belli ki sevdiği oyunu gönlünce oynamayı özlemişti. Öyle yaptı. Hem iş, hem de gösteriyi bir arada sunup iyi bir “show business” örneği verdi. Olcay ve Oğuzhan da hem yeteneklerini, hem akıllarını, hem de enerjilerini

Yazının Devamı

Beşiktaş: Kendi evinde sürgün!

20 Kasım 2013

Futbol Direktörü Önder Özen ile Teknik Direktör Slaven Bilic’in en önemli sorunları bu. Haksız da sayılmazlar. Beşiktaş, deplasmanda oynadığı 6 maçtan 13 puan çıkarmış. Dış saha klasmanında zirveyi tutuyor. Ama iç saha maçlarına bakarsanız, ilk sıralarda Beşiktaş’ı göremiyorsunuz.
5 maçta 8 puan ve sekizinci sıradalar.
Özen ve Bilic, bu süreci bütünüyle kontrol altına alacak durumda değiller. Kulübün içinde bulunduğu süreç, ancak stad inşaatı bitince sonlanabilecek. Yine de iddialılar. Milli maç arasını bir fırsat olarak değerlendireceklerini ve tabloyu olumlu yönde değiştireceklerini söylüyorlar. Arada uzun süren sakatlıklar (Pektemek ve Köybaşı) da var. Gökhan Töre’nin Milli Takım’la gittiği Estonya’da kaptığı bir virüs, o günden beri futbolcunun gücünü tükenme noktasına getirmiş. Bilic, o kadar kaygılanmış ki bir gece oyuncusunu evinde ziyaret etmek gereğini duymuş. İlk yarının son haftalarında Beşiktaş’ta alternatif oyuncuların daha fazla şans bulacağını öğreniyoruz. Holosko o alternatiflerin en şanslısı olarak görünüyor.
Beşiktaş’ın dramatik (ve trajik) Galatasaray maçı, ligin akışını değiştirmiş adeta... İki futbol adamı da ilk dört haftada fırtına gibi esen takımın

Yazının Devamı

G.Saray -9’u kapatabilir mi?

13 Kasım 2013

Pazar günü Saracoğlu’nda oynanan derbi, Fenerbahçe ile Galatasaray arasında 9 puanlık bir fark oluşturdu.
Dokuz puanlık fark, beni 1996-97 sezonuna götürdü. Fatih Terim’in Euro 96 sonrasında Milli Takım’dan ayrılıp Galatasaray teknik direktörlüğüne başlamasıyla futbol tarihimizde yepyeni bir dönem başlamıştı. O sezon ligin ilk yarısını Fenerbahçe lider bitirmiş, Galatasaray ezeli rakibinin 9 puan gerisinde kalmıştı. Dahası, ezeli rakipler arasında oynanan 2 derbiyi de Fenerbahçe kazanmıştı. Ali Sami Yen’de 4-0, Saracoğlu’nda 3-2! Sezon sonunda Galatasaray 82 puanla şampiyon oldu, Beşiktaş 74 puanla ikinci sırayı alırken, Fenerbahçe 73 puanla ligi üçüncü sırada bitirdi. Aradaki fark, Galatasaray lehine -9’dan +9’a çıkmıştı. Dahası, Galatasaray oradan başlayarak dört kez üst üste şampiyonluk kazanan ilk takım oldu.
Bugün soracağımız soru şu: Son iki yılın şampiyonu Galatasaray, 96-97’de olduğu gibi 9 puan geriden gelip şampiyon olabilir mi?
Bu soruya “evet” yanıtı vermek çok zor.
Terim’in önünde sadece ikinci yarı (17 maç) fırsatı vardı. Mancini’nin süre olarak açığı kapatmak için daha fazla zamanı ve fırsatı var (23 maç).
Terim’in kadrosunda 5 yabancı futbolcu vardı:

Yazının Devamı

Öfke ve telaşla

10 Kasım 2013

Skoru bir yana bırakıp başka şeylere bakalım... Her iki takımın oyuncuları da telaş ve heyecanla abuk - subuk bir oyun sergiliyorlar. Yaptıkları işin (oyunun yani) kalitesini arttırmak yerine öfkelerinin, tepkilerinin düzeyini yükseltiyorlar. İkili mücadelelerde çaktırmadan, sinsice yapılan gaddarlık örneği itip kakmalar, ense köküne dirsekle vurmalar, sonrasında utanmaz pişkinliklerle tartışmalar.
Dahası da var... Bu futbolcu kardeşler, hemen her karardan sonra hakeme itiraz ediyorlar, azarlama görüntüsünde bağırıp çağırıp saydırıyorlar. Tamam kendi egolarını tatmin ediyorlar anladık da hakeme, kurallara rakiplerine saygı gösteremezler mi mesela? Bunu anlayamadık, çözemedik.
Futbolsever kimliğimizle biz bu maçtan seyir zevki alamadık. Bize güzellikleri değil, beceriksizlikleri sergilediler. Elbette bu eleştiriden soyutlamamız gereken, işine ve oyuna saygılı iki - üç futbolcu var. Ama onların iyi niyeti ve gayreti maçı güzelleştirmeye yetmiyor, yazık oluyor!
Konuk Beşiktaş, hem de bir bunalım sürecindeyken yıllardır kazanamadığı, kaybettiği Kayseri’de kazanıyorsa, bu işi de zengin bir skorla yapıyorsa elbette takdir edilmeli. Hele ki Almeida’nın kaçırdıklarından bıkkınlık

Yazının Devamı