Beşiktaş dünkü gol gösterisine daha sosyal, daha paylaşımcı, daha emekçi bir anlayışla başladı...
Tek yaratıcı oyuncu Fernandes değildi... Olcay ve Oğuzhan da vardı...
Tek golcü de Almeida değildi... Holosko, yedi dakikada dubleyi tamamladı. Ardından Almeida’nın orta alandan başlattığı pozisyonda Robert Hilbert topu sağdan götürüp orta yapmaya filan hiç gerek duymadan emektar Oğuz Dağlaroğlu’nun koruduğu kaleye bırakıverdi...
Sonrasında ve ikinci yarıda da Beşiktaşlı oyuncular, eğlencelik futbol gösterisine devam ettiler. Üst üste gol pozisyonlarına girdiler, rahattılar. Denediler, kaçırdılar, olmadı... Canımız sağolsun, dercesine oyunu sürdürdüler. Ne var ki Akhisarspor da boş durmuyordu...
Kenan, Çağdaş, Emin, Mustafa, Merter ve Bruno topu her kazandıklarında akıllı paslarla, yardımlaşma ile iyi niyetlerini ve gol arayışlarını ortaya koydular. Beşiktaş da en ciddi, en sağlam durması gereken kendi yarı alanında anlaşılmaz bir liberasyon politikası izleyerek “Bırakınız gelsinler, bırakınız geçsinler” dercesine disiplin ihlalleri sergiledi. Mustafa Aşan’ın attığı gol, böyle bir gaflet örneği işte... Ve de Beşiktaş’ın futbolseverlere verdiği bir güvence: “En az 3 atar, en
Eskişehirspor Fenerbahçe maçında olasılıkla 15-17. dakikalar arasında hakem Fırat Aydınus Fenerbahçe lehine bir taç kararı veriyor. Kulübeden hakeme yaklaşan Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman, “Hocam top bizden çıktı” diyerek uyarıyor.
Bildiğimiz Aykut Kocaman portresinden son görüntü bu...
Sonrasında her şey değişiyor. Değişim çağında, değişimin bu kadar hızlısı sizi bilmem ama, bende şok etkisi yaratıyor.
Hâlâ şoktayım.
Her şeyin nasıl değiştiğini biliyorsunuz.
Fırat Aydınus, garip ve hatalı bir kırmızı kart gösteriyor. Fenerbahçeli Caner Erkin’e... İçeriğinde “lan” sözcüğü olan sesi duyar duymaz, olay yerine dönüyor ve inanılmaz bir çabuklukla kırmızı’yı kılıç gibi çekip faturayı kesiyor.
Sonrasını da biliyorsunuz. Caner’in ağzını açmadığını, “lan” içerikli o sözleri Veysel Sarı’nın söylediği iddialarını... Maç bittikten saatler sonra Veysel’in bu iddiaları doğruladığını...
Seyredenler için de oynayanlar için de heyecan düzeyi yüksek, zevkli ve unutulmaz bir maç izledik... Tribünde Beşiktaş’ın efsane hocası Gordon Milne, onur konuğu olarak oturuyor. Kuşkusuz, gerçekten gurur duyarak izlemiştir maçı... İki takımın teknik direktörü de eski futbolcusu... Biri, ilk takım kaptanı Samet Aybaba, öteki ilk gözağrısı yıldızlarından Mehmet Özdilek... Kaldı ki Özdilek’in antrenörlük kariyerine de unutulmayacak katkılar sağlamış bir hoca Gordon... Onun Bobby Robson’un rahle-i tedrisinden geçmesinde önemli rol oynamış bir bilge adam...
Hoca’yı onurlandırdık... Devam edelim... Samet Aybaba da Mehmet Özdilek de haftanın en önemli maçında, oyunun içini doldurmak için olağanüstü çaba sarfettiler... Futbolcuları da öyle! Baştan sona izlediğimiz gol düellosu için her iki takıma da teşekkür borcumuz var!
Oyuna dönersek...
Beşiktaş da ev sahibi Antalyaspor da “gol” için her türlü organizasyonu denediler... Hücumda çoğalmak, orta alandan sürpriz adamlarla cezaalanına dalmak ve rakibe kendi yarı alanında önde basmak adına riskleri de göze aldılar.
Beşiktaş, aradığı golleri her defasında kolaylıkla buldu... Antalyaspor da öyle...
Beşiktaş’ta Hugo Almeida hat
Abdullah Avcı’nın önceki teknik direktörlerden önemli bir farkı var: Resmi maçlarda istediği verimliliği sağlayamıyor, ama özel maçlarda hem gözleri hem de gönülleri okşayacak sonuçlar çıkartıyor
500. milli maçta Danimarka gibi kaliteli bir rakibe karşı Milli Takım Dünya Kupası eleme grubu maçlarının üzerine çıkan bir kalite sergiledi. Avcı, maça üç lejyonerle (Arda,Nuri, Mevlüt) başlarken, takımın geri kalanını Süper Lig’den oluşturmuştu. Formda ve uyumlu oyuncularla Danimarka’nın fizik gücüne ve taktik hamlelerine aynen karşılık verdi.
Savunmada Trabzonspor kalecisi Onur, Galatasaraylı Semih ve üç Fenerbahçe’liden oluşan geri dörtlü önceki karışık düzenlemelerin üstüne çıktı. Özellikle Gökhan, Bekir ve Hasan Ali’nin hücuma katkıları da övülecek düzeydeydi. Orta alanda Nuri Şahin, yıllardır farklı nedenlerle Türkiye’nin yeterince yararlanamadığı genç maestro... Dün ustalığını ve liderliğini sergiledi. Ama asıl maestro Arda Turan’dı. Her iki yarıda da farklı misyonlar üstlenip görev yaptı. Çift santrforla oynadığımız ilk yarıda sağ kanatta, Mevlüt’le tek santrfora döndüğümüz ikinci yarıda orta alanda forvet arkasında çok iyi işler yaptı.
Milli Takım’ın hazırlık maçı,
Televizyonu, Türk futbolunun en önemli gelir kaynağına dönüştürdü Aziz Yıldırım...Yayın haklarına ödenen yıllık yarım milyar dolarla endüstriyel futbola eşine rastlanmamış bir ivme kazandırdı. Sadece Fenerbahçe’nin değil, tüm kulüplerin dev bütçelerle transfer yapmasını, yatırıma yönelmesini sağladı. Aklını kullananlar, tedbiri elden bırakmayanlar o paraları eski usul “tasarruf” geleneklerine uyarak kullandılar. Büyük bir bölümü de o paraların verdiği cesaretle vizyonu değil, borçları büyüttüler. Ama olsun, Aziz Yıldırım, futbol ve televizyonun buluştuğu noktada büyük bir devrim yapmıştı.
Hafta sonunda izlediğim bir televizyon programı, tüylerimi ürpertti.
Aziz Yıldırım, futbolun en büyük enerji kaynağı televizyonda “seçilmiş kurban” olarak ekrana geliyordu.
Görüntüsüz futbol programlarından birinde dört yorumcu, Yıldırım’ın yılan hikayesine dönen “sahte çürük raporu” iddiaları ve “bedelli askerlik” açıklamaları üzerine tartışıyorlardı. Bilinen ve sıkça tekrarlanan görüşleri dinlerken, Fenerbahçe Başkanı’nın Aydın’da sporla pek de ilgisi olmayan bir toplantıya katıldığı haberi verildi. O toplantıdan Aziz Yıldırım görüntüleri ekrana yansıdı.
İşte orada yayın yoluyla
Skor tabelasının çok ötesinde, Fenerbahçe’nin üstünlüğüyle birlikte “cevher”ini gösterdiği bir maçtı. Disiplinle, enerjiyle, coşkuyla, sorumlulukla, tempoyla ve heyecanla oynadılar.
Hem savunmada, hem de orta alanda ve hücumda, Süper Lig’in saygı duyulup ciddiye alınması gereken ekibi Orduspor karşısında oyunun tamamına egemen oldular. Ligde ilk kez kadın, erkek, çoluk-çocuk buluşan Fenerbahçe taraftarına çiçek gibi bir maç sundular.
Orduspor’un attığı tek golden başlayalım. 90+2’ye kadar ne Hasan Kabze, ne Stancu, tek Ordusporlu Fenerbahçe ceza alanına giremedi. İşte Şamil’in attığı o tek gol de ilk kez girişin ödülü oldu, ama yetmedi.
Fenerbahçe savunması sağlam ve üretkendi. Sağdan Gökhan’ın, soldan Hasan Ali’nin ataklarını zaten biliyoruz, dün de gördük. Ama Bekir’in de en az üç kez geriden tek başına slalomlar yaparak Orduspor cezaalanına kadar top taşımasını, gol pozisyonu yaratmasını dün takdirle izledik.
Bu oyunun temelinde Fenerbahçe orta alanının kişilikli ve dinamik kurgusu yatıyordu. Mehmet Topal savunmanın, Cristian hücumun destekçisiydi, evet... Ama asıl yıldızı parlayan Meireles’ti. Dünkü iki yönlü oyunu, sakin ve akıllı pas dağıtımı, devamlılığı, zaman
Fenerbahçe zor eşiği kolay aştı. Evet zordu, Alex’in ayrılışı ile başlayan yeni süreçte taraftar adeta ikiye bölünmüş, Aykut Hoca’ya yan gözle bakanların sayısı artmıştı... Ceza maçlarının sonunda Orduspor maçının öncesinde Limassol’u karşılarken küçük bir kaza golü bile tribünün ayarını bozabilir, keyifleri kaçırabilirdi. Hayır, bunlar olmadı. Fenerbahçe hem maçı, hem de taraftarının gönülden coşkulu desteğini kazandı:
Peki dünkü oyunu çok mu beğendik? Hayır, tatmin edici değildi. Her şeyden önce yavaş oynadılar. AEL Limassol gibi kalitesi sınırlı yabancılarla kendine göre bir ölçüde güçlenmiş de olsa Fenerbahçe’ye rakip olamayacak bir takıma topla oynama, hücum etme fırsatı verdiler. Fizik gücüne dayalı, taktik ve teknik beceriden uzak o hücumlar bile zaman zaman Volkan’ın klası sayesinde savuşturuldu. Bunun önemli nedenlerinden biri, sakatlıktan henüz dönen Topal ve Meireles’in fizik mücadeleden uzak durmalarıydı. Cristian da ofansif rolleri tercih edince Rum takımı orta alanı kullanma fırsatı buldu.
Fenerbahçe’de günün adamı Musa Sow oldu. Kuyt’la birlikte ileri uçta görev paylaşırken zaman zaman yalnız kalmasına, rakip savunmacıların baskısına rağmen adeta bir traktör
Hollanda’da doğmuş Trabzonlu bir ailenin çocuğu... Genetik olarak parmak uçlarına basarak yürüyen, hareketli ve dinamik Karadeniz insanının özelliklerini taşıyor.
Oğuzhan Özyakup, futbola 10 yaşında AZ Alkmaar takımının alt yapısında başlamış. Van Gaal’in temeline harç koyduğu alt yapıda futbolun temel ilkelerini öğrenmiş, Hollanda U 18 ve U 19 milli takımlarında kaptanlığa kadar yükselmiş. Bu durum Arsenal’in kurt hocası Arsen Wenger ve ekibinin dikkatini çekmez mi? Çeker elbette... 2009’da Londra’nın yolunu tutmuş. Arsenal’in rezerv takımında yer bulmuş. Takımını finale kadar taşımış, sonra A takımında 53 numaralı forma verilmiş. Lig Kupası’nda sadece 1 maç oynayabilmiş...
Oğuzhan Özyakup, Trabzonlu genleri taşıyor ama, sabretmeyi öğretmişler ona... Kariyer planlaması yapmayı da. En yakın arkadaşı, bir ağabey sıcaklığında sevdiği Robin Van Persie... İkisi de aynı menacerle çalışıyor.
Sezon başında Beşiktaş yönetimi “Feda” felefesiyle yola çıkarken, futbolda ücretsiz danışman statüsüyle görev alan İbrahim Altınsay, Avrupa’daki genç Türk yeteneklerin listesini alıyor eline... İlk aday Oğuzhan Özyakup... Onu ikna etmekte hiç de zorlanmıyor, çünkü Beşiktaş’ta iyi bir