Eski ortaklar

3 Kasım 2012

Galatasaray heyecanını, Büyükşehir havasını kaybetmiş... Hadi, lig liderinin enerjisini Cluj’a sakladığını düşünelim. Peki Büyükşehir’e ne oluyor? Eskiden işlerini yaparken eğlenirdi Boz Baykuşlar... Şimdi sadece “sıkıcı” bir iş yapıyorlar. Kim bilir, belki de Olimpiyat Stadı’nın boşluğu, bugüne kadar kendilerini hep yalnız ve kimsesiz hissetmelerine neden oldu, sıkıldılar. O yüzden İstanbul’da henüz galibiyetle tanışamadılar. Kendi evlerinde deplasman takımı gibiler. Hele Galatasaray’ın az seyirciyle de olsa tribün çoğunluğunu elde etmesinden sonra!
Yine de maçın başlarında Danny-Webo arasındaki itiş kakışlı gol pozisyonu Galatasaray adına iki kez uyarı sinyali oluşturdu. Hüseyin Göçek için ortada düdük çalmayı gerektirecek bir durum (!) yoktu. Kurala göre hem faul vardı, hem de Webo “mutlak” gol pozisyonundaydı, her neyse! Hakemin kararını anlayamadık ama, maç boyunca Cris-Dany ikilisinin sağlam bir savunma göbeği oluşturamadığını gördük. Ujfalusi’nin yokluğunda eldekilerden oluşturulabilecek en rizikolusu bu ikili!
Fatih Terim ve takımı zor bir dönemden geçiyor. Sakatlıklar, Engin’in uzun süreli cezası, Hamit, Melo ve Selçuk’un formsuzlukları sıkıntı yaratıyor. Dünkü

Yazının Devamı

Kocaman bırakamaz!

31 Ekim 2012

Fenerbahçe’nin sezon başından beri yaşadığı sorunlar, eninde sonunda kördüğüme dönüşüp Aykut Kocaman’a bağlanıyor.
Şampiyonlar Ligi ön elemesindeki hayalkırıklığı... Aykut Kocaman’ın hatası...
Alex... Aykut Kocaman’ın kurbanı...
Verimsiz transferler... Aykut Kocaman’ın tercihleri...
Puan kayıpları ve Saracoğlu’nda 47. maçta yaşanan ilk yenilgi... Aykut Kocaman’ın yaptığı yanlış değişiklikler. Kenardan yönetim... Aykut Hoca oyunu okuyamıyor!

Konu Fenerbahçe olunca, müşterisi bol, canlı bir pazara çıkıyorsunuz.

Yazının Devamı

Fazla adam: Fernandes

27 Ekim 2012

Dar zamanında, hem de “Feda” yılında birkaç “paralı” eski yöneticisinin bir tür finansal transferle güçlendirip yeniden yapılandırdığı Kasımpaşa, Beşiktaş’ın zor zamanında zorlu rakibi olmuştu. Beşiktaşlı dostlar, “O enerji en azından basketbola sponsor olabilirdi, ama verilen adrese gittiler” diye sitem ediyordu sık sık...
Fenerbahçe’yi yenip Alex’in gönderilmesinde süreci hızlandıran Kasımpaşa, Mersin’de 2-0’dan “muhteşem” bir dönüş yapmış ve son anda kurtardığı 1 puanla gücünü kanıtlamıştı... Süper Lig deneyimi olan yerlilerle, kaliteli, deneyimli dinamik yabancılar ve Şota gibi bir hoca! Geçen dört haftada üç yenilgi ve bir beraberlikle sıkıntıya giren Beşiktaş için başlangıç tablosu böyle bir rakibe karşı hiç de aydınlık değildi.
Djalma’nın sağdan dalıp yaptığı her ortada Beşiktaş savunmasının canı burnundan geldi... Kalu Uche, önceki maçlarındaki havasını koruyabilse o pozisyonları çok rahat gole çevirebilirdi.
Kasımpaşa tüm enerjisi ve isteğiyle yüklendi yine de. Ama onların bir eksiği, Beşiktaş’ın bir fazlası vardı...
Manuel Fernandes yine fark yaratıyordu.
İlk golü Holosko’nun ortasından Almeida’nın kafasıyla buldu Beşiktaş... O kafa vuruşunda Portekizli

Yazının Devamı

Bu statüko değişmeli!

24 Ekim 2012

Güreş Federasyonu Başkanı Bekir Çeker, genel kurula iki üç gün kala bir açıklama yaparak adaylıktan çekildi. Londra Olimpiyat Oyunları’nda tek bronzla yaşanan başarısızlıktan sonra Hamza Yerlikaya’ya karşı eli zaten zayıflamıştı. Yine de son haftaya kadar seçim çalışmalarına devam etti. Sürpriz kararını açıklarken, “yukarıdan” gelen telkinlere karşı direnemediğini, dayanamadığını da ifade etti.
Yeni Başkan Hamza Yerlikaya’ya başarılar diliyoruz. Faal sporculuk döneminde göğsümüzü kabartan başarılarını umarız yöneticilik döneminde de sürdürür.
Olimpiyat sonrası her sonbahar, bizde federasyon başkanlarının yaprak dökümü mevsimidir. Kimi başarısızlığından, kimi de başarıya rağmen uyumsuzluğundan devreder koltuğu. Uyumsuzluk, federasyonun ya da başkanın, yüksek iradeyle, hadi açık söyleyelim, siyasi iradeyle ters düşmesi demektir. Siz özerklik diye itiraz ededurun, bizim federasyonlarımızın özerkliği, olsa olsa biçimsel olarak kitabına uydurulmuş bir masaldır. Sporun devletle iç- içe geçmiş sağlıksız yapısı, spor - siyaset ilişkisini de ister istemez sürdürür. Öte yandan hemen her federasyonun tüm etkinliklerinde devletin eline muhtaç olması da siyasal iradeyi en belirleyici

Yazının Devamı

Emanuelle öldü, yaşasın Manuel!

22 Ekim 2012

Fulya’daki hastanede durum 1-1... Beşiktaş Onursal Başkanı Süleyman Seba ile onu ziyarete giderken bacağından ameliyat olan Trabzonspor Başkanı Sadri Şener’e geçmiş olsun dileklerimizi sunalım. O ameliyatı Fenerbahçeli hocamız Ömer Taşer yaptı... Ellerine sağlık, insan olduğumuzu da unutmayalım!
Sahadaki oyuna bakarsak... Samet Aybaba, üç haftalık yenilgiler serisinden yüz akıyla çıkmak adına bir “niyet gösterisi” ile başladı maça... Batuhan ve Almeida’yı birlikte hücum hattına sürdü. Bu niyet, ya da plan hocanın istediği gibi hayata geçmedi. Batuhan- Almeida birbirlerine çok uzak kalıyordu bir, hücum stratejisinin mühendisi Fernandes de baskı altında istediği gibi top kullanamıyordu, iki!
Yine de Beşiktaş’ın kendi sahasındaki maçta baskılı oynayan, golü arayan taraf olduğunu söylemeliyiz. Özellikle Toraman’ın da oyun merkezini ilerdi taşıma düşüncesiyle Beşiktaş gole yakın ve sıcak duran taraftı. Ne var ki sağ kanatta Holosko’nun, sol kenarda Almeida’nın durgun, verimsiz ve savruk oyunu sadece top kayıplarına, konuk takımın geriden oyun kurmasına neden oluyordu.
Maç, iki takımın da ağır ve yavaş oyunu yüzünden temposuz, heyecansız, durağan bir can sıkıntısına

Yazının Devamı

Bu gemi böyle gitmez!

17 Ekim 2012

Bu sonucun en masum sorumluları sahadakiler... Ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştılar, beceremediler... O kadar çok mazeretleri vardı ki suçlanamazlardı.
Her eleme grubuna umut ve iddia ile giren, son maçlarda can havliyle play off’a kalıp final vizesi alan Milli Takım, bu defa Brezilya rotasını erken kaybetti. Budapeşte’de havlu atıp sıradanlaştı. Yolun yarısına gelmeden yoldan çıktı.
Hiç şaşırmayın, onlara bir özür borcumuz var.
Futbolu yöneten, yayınlayan, yorumlayan, futbola para harcayan, teknik ve idari sorumluluk üstlenen kim varsa, öne çıksın bu çocuklardan özür dilesin!
Abdullah Avcı da hayatının en büyük hayal kırıklığını yaşadı ve yaşattı. Milli Takım başarısının içerideki ligin yayın ücretiyle değil, kalitesiyle doğru orantılı olarak yükselip ineceğini unuttuk biz. Avrupa Kupaları’nda ne kadar başarımız (!) varsa, milli maçlarda da o kadar yukarı sıçrayabilirdik. Ne kadar temizsek, o kadar parlayabilirdik. Bunları tümüyle unuttuk.
Bırakın temel sorunları çözümlemeyi, eldeki oyuncularımızın form grafiğini bile bir türlü yükseltemedik.
O yüzden Hamit’in akıllı mesajlarını takdirle karşılarken, dün iki gole malolan gaflarını da hesaplayamadık...

Yazının Devamı

Milli makyaj yetmiyor!

17 Ekim 2012

Türkiye Futbol Federasyonu, 80’lerin sonunda “özerk” statü kazandı. Yap boz tahtasına dönen yasa değişiklikleriyle,UEFA’nın da baskısıyla nihayet siyasetle fiziksel ilişkisi kesildi. Peki bu bu özerklik yeterli mi ? Hayır... Yüzde 85’i kulüp temsilcilerinden oluşan, kaderini mesleği futbol olmayan yöneticilerin iki dudak arasına ya da kalkıp inen ellerine bağlayan yönetim anlayışı doğuştan sakattı. Sakatlık asla tedavi edilmedi. Antrenöre, futbolcuya, hakeme sembolik temsil hakkı tanındı. Alınan kararların en az yüzde doksanı kulüplerin gündelik kaygılarıyla hayata geçirildi. Futbolun geleceğine dönük bilimsel kararlar alınmadı. Futbolun içindeki insanlar genel kurulda konuşamadıklarını medyada, medyanın reyting ve tiraj arayan polemik ve spekülasyon ağırlıklı yayınlarında ifade etmeye kalktılar. Gündelik tartışmalardan ve kavgalardan futbol hiçbir şey kazanamadı.
Örgütsüz futbolcular
Futbolun esas elemanları olan futbolcular, kişisel sözleşmeler ve kişisel hesaplarıyla hep yalnız kaldılar. Uğradıkları haksızlıkları, yanlış uygulamaları dile getirmekten kaçındılar. Meslek ve meslektaşları adına konuşmak, tavır koymak, uygulamalara öneri ya da itirazlarla katkıda bulunmayı

Yazının Devamı

Hayallerimizi de kaybettik!

13 Ekim 2012

Göz önünde oynanan maçı yorumlayabiliriz... Ama bu maçı etkileyen göz önünde olmayan gerçekler de var... Selçuk İnan ve Burak Yılmaz, maç günü, maça birkaç saat kala “sakatlıkları nedeniyle” kamp kadrosundan çıkarılıyorlar. Bu durum size doğal ve normal geliyor mu ? Ben bu garipliği yorumlayamıyorum. İkisi birden aynı saatlerde sakatlanıyorlar. Hayret yani!
Saha içine dönersek... Romanya karşısında hep arkada kalarak, hep pasif ve ikincil pozisyonda durarak kendi sahamızda rolümüzü kaptırdık. Romanya baştan sona istediği oyunu oynadı. Golünü attı, gol pozisyonlarına girdi, oyuna istediği gibi hükmetti. Arda’nın pozisyonu dışında pozisyon vermedi, üç puanı hak ederek aldı ve gitti.
Şimdi anladık ki biz bu grupta grup birinciliğini filan kovalayamayız... Bırakın grup birinciliğini, asıl alt etmemiz gereken yakın rakip Romanya’ya da evde teslim olduğumuza göre, grup ikinciliği dahi bize uzak hedefe dönüştü.
Elbette bir çırpıda teslim bayrağını çekmek doğru değil ama, düne bakarsak yarın için hiç de umudumuz yok.
Abdullah Hoca’nın Saracoğlu’nda saha sürdüğü on bir, sokaktaki adamın da kolay ezberindeki bir kadroydu. Bu anlamda yeni bir arayış, yeni bir vizyon göremedik...

Yazının Devamı