TRT Spor’da yayınlanan Futbol Prensi programı, 14 yaşındaki Emin Altunay’ın hayatında yepyeni ufuklar açtı.
TVK Medya ile Liverpool International Football Academy tarafından düzenlenen yarışma aylardan beri Anadolu’da ve İstanbul’da büyük heyecan yarattı. 15 kentte yüzlerce çocuk, rüyalarını gerçekleştirmek için top peşinde koştu. Bir yandan yeni arkadaşlıklar edindi. Bir yandan da en yakın rakipleriyle aynı odayı paylaştılar. Kazanmanın büyük mutluluğu ve coşkusu yanında kaybetmenin de çok değerli bir ders olduğunu anladılar.
Sonunda Hataylı Emin Altunay, orta alandaki defansif özelliklerinin yanına oyun kurucu ofansif beceriler de katınca “Futbol Prensi” seçilerek Liverpool Football Akademisi’nin biletini kaptı.
Emin Altunay, 1 yıl süre ile Liverpool’da futbol eğitimi alacak. Yeteneklerini ve bilgisini geliştirmeye çalışacak. Sonrası, onun hayallerine, gayretlerine (ve şansına) kalmış.
LIFA (Liverpool International Football Academy)’nin Türkiye organizasyonunda görevli teknik direktörleri Ian Buterworth ve Paul Jones, bizim çocuklardaki yetenek ve enerjiye hayran kalmışlar. Hele Liverpool 16 yaş altı takımı ile bizimkilerin yaptığı maçlarda Şef Scout Frank Mc
12 Ekim 1994... Türkiye - İzlanda (5-0) maçında Engin İpekoğlu’ndan devraldığı Milli Takım kalesini 18 yılda bir kariyer örneği vererek korudu... Dünkü veda maçının 41. dakikasında eldivenlerini Cenk Gönen’e teslim edip takım arkadaşlarının sevgi gösterileriyle nöbetini bitirdi.
Teşekkürler Rüştü Reçber... Türkiye’nin ölümsüz kalecileri arasında ustalıkla, istikrarla, onurla ve gururla yer aldın. Bu ülkenin bayrağıyla özdeşleştin... İyi ki vardın, iyi ki varsın!
Maça dönersek... Avcı’nın takımı, ava giderken avlandı! Finlandiya gibi başımızı sıkça ağrıtan bir rakibe karşı yine canımız sıkıldı.
Ama dünkü skor tabelasına bakarak umudumuzu kaybetmemeli, moralimizi bozmamalıyız.
İki kaleci, 5 oyuncu ile kurduğumuz defans hattı, ilk defa bir arada oynuyordu. Birbirlerini tanıyıp uyum sağlamaları için futbolun temel oyun prensipleri elbette yetmezdi. Finlandiya’nın ilk iki golü, uzaktan atılan şutlarla, kaleciler dahil takım halinde oyun kurmaya çalışırken dönen ve kaptırdığımız toplarla atıldı. Kaza diyelim, böyle olasılıkları unutmayalım... Üçüncü golde de kalecimiz dahil, tüm savunmanın ortak olduğu bir kargaşa vardı. Finliler orada çok adamla bastırıp maçı kazandılar.
Ab
Fenerbahçe kongresinde sadece 2 geçersiz oyun kullanıldığı sandıklardan çıkan 5269 oyla rekor kırarak yeniden başkanlığa seçilen Aziz Yıldırım’ı içtenlikle kutlarız.
Yargı kararını saygıyla bekleyeduralım, gerek savunması, gerekse “içeriden” verdiği mesajlarla kulübündeki direniş ve dayanışmaya ışık tutmuş, taraftarları, sporcuları ve kulüp üyelerini tek başına motive etmiştir.
Yıldırım’ın başkanlığından çok ilgi çekici liderlik dersleri çıkarılabilir. Liderler ve temsil ettiği kitlelerle ilişkileri, yığınları etkileme, yönlendirme ve yönetme gücü konusunda bilimsel analizler yapılabilir.
Evet, Aziz Yıldırım spor dünyamızın en önemli liderlerinden biridir. Yaptıklarının doğru/yanlış tartısı, yargının hakkında vereceği karar, bu durumu değiştirmeyecektir.
Rekabet yeteneğini korudular
Aziz Yıldırım özelinden çıkarak Fenerbahçe’ye bakacak olursak.
Fenerbahçeli yöneticiler de dayanışma ve özveri adına önemli bir sınav verdi. Hem adalet önünde, hem de TFF bünyesi içinde sürekli yargılanan, soruşturulan, kovuşturulan ve tartışılan kulübün hak ve çıkarlarını korumak için mücadele ettiler. Zaman zaman falso vererek, duruş ve pozisyon değiştirerek, çelişkilere düşüp hırçın
Bir kez daha anlaşıldı. Futbol bizi mutlu etmiyor. Kazanan da kaybeden de çile çekiyor, yoruluyor, tükeniyor. Hayata daha farklı bir pencereden, iyimser ve çözümleyici bir anlayışla bakamıyor.
Sitemden şikayetten başlayan sözler, öfkeyle, tehditle aşağılamayla bitiyor.
Sürekli çatışma, sürekli anlaşmazlık, sürekli uyuşmazlık.
Toplu halde aymazlık!
Üstelik yılda 1 milyar dolarlık ekonomik değer yaratmışız bu oyunla...
Çatışma, tartışma, şaibe, iddia ve soruşturmalarla zamanı boşa harcayıp sırf endüstriyel reflekslerle kurtarmaya çalışıyoruz futbolun marka değerini.
“- Aman, 6 hafta daha uzatalım da, ortaklarımızın zararını aradan çıkaralım!”
En uzun sezonun en uzun günü, Galatasaray’ın şampiyonluğu ile bitti. Ünal Aysal’a, Fatih Terim’e Galatasaray’ın tüm futbolcularına kutlu olsun.
Helal süt ve alın teri ile yoğurdukları sabırlarını, becerilerini ve rüyalarını zaferle taçlandırdılar.
Fenerbahçe’ye de helal olsun!
Aziz Yıldırım’a, Aykut Kocaman’a ve tüm futbolcularına...
İnanılmaz bir dayanışma ile onur mücadelesi verdiler. Koştular, didindiler, direndiler, çalıştılar ve Galatasaray’la birlikte bize muhteşem bir onur maratonu bağışladılar.
Bu yarışı zevkle, keyifle, ibretle izlediğimiz için memnunuz. Tarihe tanıklık ettik, tarihi yaşadık ve yazdık.
İki takımımızı da içtenlikle, ödenmesi gereken bir gönül borcuyla alkışlıyoruz.
Kimse bronz madalyayı hayal etmez... Üçüncülük, kaybedenlerin avunabileceği bir armağandır sadece...
Süper Final’in “artçısı” sayılabilecek iki takım, Beşiktaş’la Trabzonspor, bu yılın yorgun kahramanlarıydı. Hem Avrupa’da, hem de Süper Lig’in 34 haftalık sıkıştırılmış maratonunda koştular. Avrupa macerası, her ikisi için de gurur ve heyecan veren bir yolculuktu. Ama çabuk yoruldular... Dikkatleri dağıldı, güç kaybına uğradılar... Kaldı ki iki kulüp de 3 Temmuz sürecinin tartışmaları içinde az sıkıntı yaşamadılar... O nedenle yola çıkarken hedefledikleri şampiyonluğa en erken havlu atanlar da onlar oldu. Süper Final başlarken ikisinin de şampiyonluk diye bir hayali yoktu.
İnönü’de dün buluştuklarında hayal kırıklıklarını, travmalarını, yorgunluklarını da yanlarında getirmişlerdi.
Oyun da düşük tempolu, sıkıntılı bir mücadeleye dönüştü. İki taraf da kontrol oyununa öncelik veriyor, kazaya uğramak istemiyordu.
Ama yine de arıza çıktı. İlk yarının son dakikasında (45+2) Beşiktaş ceza alanı içinde Burak Yılmaz’la Ernst, ikili mücadele sonunda düştüler. Ebette hakemden beklentileri farklıydı. Aydınus , istekleri dikkate almadı... Sonra ligimizin Kral’ı, kendine hiç de
Hukukçu spor adamı dostumla konuşuyorum. PFDK’nın aldığı kararları “doğal” karşılıyor, doğru buluyor.
Öncelikle ülkede hiçbir kulübün ya da takımın ceza almaması konusunda bir mutabakat oluştuğunu söylüyor.
Tam da Başbakan Sayın Erdoğan’ın UEFA kongresinde dile getirdiği gibi, kişilerle kulüpleri ayıran bir anlayış, sportif disiplin kararlarında hayata geçiyor.
PFDK, çoğu yönetici, ikisi futbolcu, biri de profesyonel spor yöneticisi, toplam 10 kişiyi “teşebbüs”ten suçlu buluyor. Değişen 58. maddenin eski ve yeni şeklini dikkate alarak, suçlunun lehine olan cezaları uyguluyor.
Bu cezaların doğru, yerinde ve adil olup olmadığına Tahkim Kurulu karar verecek.
Hukukçu spor adamı dostum “Elbette hiç kimse bu kararlardan mutlu olmayacak. Herkesin beklentisi kendisinin ve kulübün çıkarlarına bağlı. Bir de rakip kulüp yöneticilerinin aldığı/almadığı cezalar söz konusu olduğunda herkesin şikayetçi olmasını doğal karşılamak gerekiyor”diyor.
Her şey son haftaya, belki de son haftanın son uzatma dakikasının son saniyesine kaldı. Şampiyonla lig ikincisi / üçüncü ile dördüncü takımların kendi aralarında oynayacakları maçlarda belli olacak.
Herkes kendi ipiyle asılacak, anlayacağınız.
40 haftalık macera, hepimizi buralara kadar getirdi. Memnun muyuz?
Bu organizasyonu beğenenler de var, beğenmeyenler de... Kendi adıma, play - off ya da süper final’i adaletsiz bulduğumu, işin keyif noktasına hiç uğramadan söylemeliyim.
Dünkü maça bakarsak...
Galatasaray Süper Final serisinde kendi evinde, Arena’da yani, tek galibiyet alamadığı için elindeki büyük avantajı eritti...
Fatih Terim’in PFDK tarafından kulübeden locaya tayin (!) edilmesi de puan kaybının nedenlerinden biri olabilir... Ümit Davala ile Hasan Şaş, elbette hocalarıyla iletişim halindeydiler. Ne dediyse onu yapmışlardır. Değişiklikler de onun tercihleriyle yapılmıştır... Tamam da... Fatih Hoca’nın bir bakışının, bir jestinin, bir mimiğinin bile çok şey anlatmaya, çok şeyi değiştirmeye yettiği bir takımda, locanın mutlaka olumsuz etkisi olmuştur.