Son zamanlarda izlediğim en ilginç film, ‘Tanrı Amerika’yı Korusun’ popüler kültürü acımasızca eleştiriyor. Eleştirilerin ucu hepimize dokunuyor
Yukarıdaki başlık bir filmin adı. İstanbul Film Festivali’nde çok gitmek isteyip de son anda gidemediğim bir film. Hafta sonu elimde kumanda kanal zaplarken karşıma çıktı, Digitürk’ün sinema kanallarından birinde yeni başlıyordu. Başka bir şey isteseymişim olacaktı deyip başına kuruldum.
Bobcat Goldthwait’in filmi ‘Tanrı Amerika’yı Korusun’ (‘God Bless America’) ABD’nin popüler kültürünü eleştiriyor. Toplumun gidişatını, bireylerin kendi zevkleri olmadan aynı şeylerin peşinde koşmalarını, giderek daha da sığlaşmayı sorguluyor. Tabii ucu sadece Amerikalılara değil, hepimize dokunuyor.
Bill Murray’in kardeşi Joel Murray’in canlandırdığı Frank karakteri iş yerinde çalışan bir kadına jest olsun diye çiçek gönderiyor, bunu taciz olarak algılayan şirket yönetimi Frank’i anında işten çıkarıyor, 12 yıllık çalışmasına hiç bakmadan. Frank bir yandan eski karısı ve iPhone uğruna kendini yerden yere atan küçük kızıyla uğraşıyor. Küçük kız son derece net, “Hediye yoksa hafta sonu sana gelmem” diyor babasına. Annesi ona iPhone değil de
İstanbul’da hiç durmadan yeni mekan açılıyor ama bir kısmı kısa sürede kapanıyor. Şimdi son dönemde açılır açılmaz çok ses getiren ya da getireceğine emin olduğumuz mekanları mercek altına alıyoruz
İtiraf etmeliyiz, son zamanlarda yeme-içme dünyasından haberler denince aklımıza ilk Ferit Şahenk ve yeme-içme-eğlence grubu D.ream’in bitmek bilmez atağı geliyor. Bugün D.ream’in yaptıklarından değil, şehre damgasını vuran önemli işletmecilerin yeni mekanlarından söz edeceğiz. Hadi başlayalım.
Özel bir davetle açıldı
Onu Beylerbeyi Rakı’nın sahibi olarak bildik, İstanbul gece hayatı ise onu Galatasaray’da açtığı Münferit’le tanıdı. Modern meyhane konseptini ve nefis mezelerini Münferit ile hayatımıza soktu. Önce şef olarak dikkat çekti, menüyü ve mutfağı oturttuktan sonra ise farklı bir kimlikle karşımıza çıktı. Gecenin ilerleyen saatlerinde DJ kabinine geçti, Münferit’i Münferit yapan en önemli faktörlerden biri olan müziğe el attı. Münferit hem restoranıyla hem de barıyla çok ses getirdi. Sezonluk bir başarı değildi bu. İlgi giderek büyüdü, sonunda Ferit Sarper ikinci mekanını açmaya karar verdi. Şimdi hayranı olduğu Arjantin asıllı yönetmen Gaspar Noe’nin adını verdiği
Alışveriş sitesi Altıncı Cadde’yi ve yeni projelerini kurucu ortağı Elif Dürüst’ten dinliyorum
Siz onu davetlerin güzel ve şık kadını olarak biliyorsunuz, ama o aynı zamanda bir iş kadını. Elif Dürüst’ten bahsediyorum. Kız kardeşi Şirin Yalçın’la birlikte kurduğu Aralık Derneği aynı hızla devam ediyor. Her yıl üçte biri burslu olmak üzere tam 150 kişiye farklı alanlarda eğitim veriyorlar. Ayrıca arkadaşlarıyla birlikte özel organizasyonlar düzenleyerek yardım projelerine destek oluyorlar. Şimdi hedef 20 Mayıs’ta düzenleyecekleri geceden elde edecekleri gelirle bir anaokulu yaptırmak.
Elif Dürüst’le Aralık Derneği’nin destek verdiği ‘Aile İçi Şiddete Son’ konserinden önce bir araya geliyorum, kurucu ortağı olduğu Altıncı Cadde’yi (www.altincicadde.com) kendisinden dinliyorum.
7 gün 24 saat açık alışveriş merkezi
“Şanslıyım, durdum, durdum, en heyecanlı işi buldum” diye anlatıyor internet macerasını. Doğan Online ve Mahmure’yle başladığını biliyorum. Sonra Mahmure’de birlikte çalıştığı
Başak İlhan’la bir araya gelip arkalarına Doğan Online desteğini de alarak geçen yıl Altıncı
Türkiye’de ilk defa biri Twitter’da yazdıklarından dolayı 10 ay hapis cezası aldı. Twitter #benidefazılsay etiketiyle inledi. Yazdıklarıyla aynı fikirde olabilirsiniz ya da olmayabilirsiniz, hiç önemli değil. Onu sevebilirsiniz, ondan nefret edebilirsiniz ya da adını bile hiç duymamış olabilirsiniz, bu da hiç önemli değil. Sırf aynı düşüncede, inançta değilsiniz diye karşınızdakini ‘dini değerleri aşağılamaktan’ yargılayabilir misiniz? Önemli olan farklı düşüncelere, inançlara saygılı olabilmek değil mi? Bu da bütün dinlerin öğrettiği hoşgörünün
bir parçası değil mi zaten?
“Yurdum için üzgünüm”
Bırakın saygıyı ve hoşgörüyü, yazılan 140 harf yüzünden aylarca mahkemede yargılanılabiliyor. Hatta bir önceki davada “Otistik olduğundan şüpheleniyoruz, araştırılsın” demeye kadar gidilebiliyor. Otizmin nasıl bir hastalık olduğundan haberleri olmadığı gibi bunu bir hakaret sayabilecek kadar bilgisizler. Buna rağmen dava devam ediyor ve ‘halkın benimsediği değerleri alenen aşağıladığı’ gerekçesiyle 10 ay hapis hükmü veriliyor. Ayrıca bir de
5 yıl içinde suçun tekrarlanması halinde daha büyük bir hapis cezası gelebileceği uyarısıyla birlikte.
Fazıl Say, boşuna konser için
Leonard Lauder, geçen hafta New York’taki Metropolitan Müzesi’ne 1 milyar dolarlık resim koleksiyonunu bağışladı. Peki ama neden kendi müzesini kurmadı?
Contemporary İstanbul’un ve All Arts İstanbul’un kurucusu Ali Güreli’den dinlemiştim, Los Angeles’daki LACMA Müzesi’nden ne kadar etkilendiğini. Sadece mimari ve içerik değildi Güreli’yi etkileyen. Bir duvarı kaplayan bağışçı listesini heyecanla anlatmıştı. “Toplam 1 milyar dolarlık bağış yapılmış. 50 sene önce o bilince gelmiş, birleşip müze kurmuşlar, ortaya çıkan İstanbul Modern’in 30’la çarpılmışı. Benim müzem demek güzel ama asıl birleşip Ankara’nın da desteğiyle müze yapmak lazım. Bireysel müzeler o kişiden sonra nasıl yaşayacak, hiç düşünülmüyor” demişti.
Tek amaç: Paylaşmak
Tam da bu konuşmadan bir hafta sonra haber geldi, Leonard Lauder, New York’taki Metropolitan Sanat Müzesi’ne 1 milyar dolarlık bağış yapmış. Lauder, Estee Lauder Şirketler Grubu’nun veliahtı. 1 milyar dolar değerindeki 20’nci yüzyıl resim koleksiyonu, dünyanın en önemli kübist koleksiyonlarından kabul ediliyor. Picasso’nun 1911 ve 1913’te yaptığı iki portre de koleksiyonda yer alıyor.
Leonard Lauder istese tabii ki kendi müzesini
Milano turumuza ‘I am Love’ filminin çekildiği Villa Necchi Campiglio’yla başlayıp Tom Dixon’ın sergisi ve yeni koleksiyonuyla devam ediyoruz
Villa Necchi Campiglio
Güne Villa Necchi Campiglio’da başlıyoruz. Mimar Piero Portaluppi’nin 1930’larda yaptığı, Tilda Swinton’ın başrolünde olduğu ‘I am Love’ filminin çekildiği müthiş ev. Tilda Swinton çekim için neden bu evi seçtiklerini anlatırken ‘biraz saray, biraz müze, biraz hapishane’ olmasından etkilendiklerini söylemiş. Evet, evde saray ve müze havası var ama hapishane olamayacak kadar huzur verici.
Evin sahiplerinin çocuğu yok. Ailenin son ferdi de hayatını kaybedince ev devlete kalıyor. Müzeye dönüştürülüyor ve olduğu gibi korunuyor. Hatta o kadar iyi korunuyor ki gardıroplardaki kıyafet ve aksesuarlardan çalışanların üniformalarına kadar her şeyi evde görebiliyorsunuz. Biraz vintage düşkünüyseniz 1930’lardan kalan çanta, şapka ve kıyafetler karşısında uzun zaman geçirmek isteyeceğiniz kesin. Evde kullanılan malzemeler de dikkat çekici.
Parkeler ve mermerler bile etkileyici. Banyolardaki küvetler ve yuvarlak
camlardan görünen manzara da
Dice Kayek’ten Arik Levy’ye tasarımcıların Türk mermerinden hazırladığı enstalasyonlar “Işıkla Yıkanmak” başlığı altında Milano Tasarım Haftası’nda sergileniyor
Milano’da yılın en güzel zamanı moda haftası değil, hiç şüphesiz tasarım haftası. Herkes tasarımla yatıp kalkıyor. Her sokakta tasarım sergileri, partileri oluyor. Interni adlı bir kitapçıkla, bütün gün şehirde bir yerden bir yere koşturmakla geçiyor. Ne kadar koşturursanız koşturun, yine de her yere yetişmek mümkün değil.
Tasarım fuarı, Salone del Mobile, daha çok dekorasyon ve mobilya sektörüne hitap ediyor. O kadar büyük ki nereden başlayacağınızı şaşırıyorsunuz. En iyisi beğendiğiniz birkaç firmayı seçip sadece onların stantlarına gitmek. Bunu ben değil, Wallpaper editörlerinden Henrietta Thompson söylüyor.
Tasarım haftasının kalbi yıllardır Zona Tortona’da atıyor. Tortona ve paralelindeki caddelerde yer alan eski depolara kurulmuş sergiler gez gez bitmiyor. Ancak son yıllarda Tortona eski cazibesini kaybediyor diye konuşuluyor. Bunun nedeni de artık birçok markanın organizasyonları için şehrin dört bir yanındaki showroom’ları tercih etmesi ve tabii Zona Tortona organizasyonunda yaşanan zorluklar. Ayrıca
‘Wallpaper’ dergisinin editörleri Milano Tasarım Haftası için öneriler hazırladı. Önerdikleri sergileri derginin editörleri, galeri sahipleri ve sanatçılarla gezdim. Bakın neler gördüm?
Tasarım Haftası için Milano’dayım. Şanslıyım, ‘Wallpaper’ dergisi ve HTC’nin işbirliği sayesinde sergileri ev sahipleriyle geziyorum. Gittiği şehri keşfetmeye meraklılar derginin şehir rehberlerini hatmeder, şimdi ‘Wallpaper’ şehir rehberlerini bir aşama daha ileri götürmüş. HTC için android telefonlara özel küresel
tasarım turları aplikasyonu hazırlamışlar.
Milano Tasarım Haftası için hazırlanan uygulama, dergi editörlerinden Hendrietta Thompson’ın önerileriyle başlıyor, tasarımcı Cristian Zuzunaga’nın önerileriyle sona eriyor. Önerilerin yerlerin fotoğraflarını
dev ekranda görüyor, hakkında bilgi okuyor, aynı zamanda da ortama uygun müzikleri dinleyebiliyorsunuz akıllı telefonunuzdan.
Üç güzel İtalyan