Hep aynı yerlere gitmekten sıkıldınız. İyi yemek, iyi müzik olsun, her yere giderim diyorsunuz. İşte size bir önerim var, Reşitpaşa’daki Mest’in salı akşamlarını kaçırmayın!
Son zamanlarda şehrin en havalı partilerine ev sahipliği yapan bir mekan var. Hiç tahmin etmeyeceğiniz bir yerde, Reşitpaşa’da. Restoran desem değil, kulüp desem hiç değil. Çiçekçi, gümüşçü, catering şirketi, yemek atölyeleri yapan bir yer desem yine olmuyor. Aslında hepsinden var. Ne istediğinize kendiniz karar veriyorsunuz, onlar gerçekleştiriyor. Önceliğiniz yemek mi, eğlence mi ona göre kişiye özel davet organize ediyorlar. Öğle servisi de var. Mest’in ördek konfiti, yeme-içme guruları tarafından çoktan İstanbul’un en iyisi seçilmiş bile. Zaten mutfakta da bir gurme var. Beyhan Gence gerçekten döktürüyor.
Her yerde Can Ünsal imzasıGeçenlerde Mest’e özel bir gece için gittim. Tapas yeyip, caipirinha içip, iyi müzik dinleyip, dans edebiliyorsunuz. İçeri girer girmez tasarım tasarım duran bir avize var karşınızda. Duş borularından yapılmış. Hatta mekanın sahibi Can Ünsal kendi yapmış. Duvarlarda ünlü sanatçıların eserleri de
Şimdiye kadar hep yabancı restoranlar İstanbul’a geldi diye sevindik. Şimdi durum değişti. İstanbul’da doğmuş ve çok kısa sürede zincir haline gelmiş Kitchenette, ilk yurt dışı şubesini Bakü’de açtı
İlk defa bir Türk restoran zinciri yurt dışında şube açıyor. Üstelik kebapçı ya da Türk lokantası değil bahsettiğim. Kitchenette tam iki hafta önce Bakü’de açılmış. Şimdi sırada Moskova ve Londra şubeleri var.
Kitchenette’i seversiniz, sevmezsiniz önemli değil. Bizde herhangi bir alanda biri hızlı büyüdü mü herkes onun hakkında söylenmeye başlar. Oysa kabul etmeliyiz, Türkiye’de doğmuş ve çok kısa sürede zincir haline gelmiş bir restoran markasının yurt dışına gitmesi çok önemli bir gelişme. Peki ama neden biz bunu daha önce duymadık?
Milliyet’in yemeğinde Levent Büyükuğur’la sohbet etme fırsatım olmasaydı Kitchenette’in dünyaya açıldığından haberim olmayacaktı. Levent Büyükuğur, İstanbul Doors Group’un ortaklarından. İstanbul Doors; Group Anjelique, Wan-na, Da Mario, Vogue, Kitchenette, Zuma, Mama, Gina, A’jia’nın sahibi. Yani İstanbul yeme-içme ve eğlence dünyasının en büyük şirketi.
Konu yeni projelerine geldiğinde Levent Büyükuğur çok sakin, zannedersiniz ortada
Grammy’lerden beri Hüseyin Çağlayan’ı konuşuyoruz. Lady Gaga’yı kuluçkaya yatıran Hüseyin Çağlayan son eserleriyle 24 Şubat’ta Galerist’teLady Gaga, Grammy’de onun yaptığı yumurtanın içinden çıktı, sonra da onun tasarımı siyah deri elbiseyi giydi.
Gerçi Hüseyin Çağlayan’ın işlerini takip edenler bilir. Bennu Gerede’yi ‘Place to Passage’ adlı videoda yumurta kapsülde yedi yıl önce görüntülemişti. Hüseyin Çağlayan’ın İstanbul Modern’deki sergisinde de bu videoyu bir kez daha izlemiştik.
Çok yakında Hüseyin Çağlayan’ın son sergisi Galerist’te. Tarihi not edin, 24 Şubat. Malum Galerist’in artık çok adresi var. Bu sergi Mısır Apartmanı’nda. Adı ‘Proximity Sensors’ (Yakınlık Sensörleri).
‘Üzgünüm Leyla’ geliyor
Geçen yaz Londra’da Lisson Galeri’de sergilenen ve Sertab Erener’in görüntüsü ve sesiyle canlandırdığı ‘Üzgünüm Leyla’ enstalasyonu da böylece ilk kez İstanbul’a geliyor.
Tabii ilk defa sergilenecek eserleri de var. ‘Arzunun Yakınlığı’ adlı yeni eserinde İstanbul’un kültürel ve tarihsel yerini inceliyor. ‘Değişimin Yakınlığı’ adlı yeni enstalasyonda ise geçen yüzyılın ikonik saç ve makyaj stillerini araştırıyor. Video, heykel, robot teknolojisi kullanmış. Sergi 26
Korsan ya da özel kopya ne fark eder. Güzel olan, Cumhurbaşkanı’nın eşiyle evde film izleyip Twitter’da yazması...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Twitter’da “Geçen gün eşimle beraber evde ‘The King’s Speech’ filmini izledik. Gerçekten çok güzel bir film... Filmin çok konuşulacağını ve birçok ödül alacağını tahmin ediyorum” diye yazdı.
Hemen arkasından “Vizyona girmeyen filmi evde nasıl izlemiş?”, “Yoksa Cumhurbaşkanı da korsan mı izliyor?” diye tartışmalar başladı. Oysa Cumhurbaşkanı için Çankaya’da izlemek üzere filmin özel bir kopyası pekala temin edilebilir. Hadi onu da bırakın. Aramızda korsan film izlemeyen var mı? Herkes yapınca tamam, Cumhurbaşkanı neden yerden yere vuruluyor? Daha öyle olup olmadığını bile bilmeden. Sonradan beklenen açıklama Sinema ve Telif Hakları Genel Müdürü’nden geldi, “Cumhurbaşkanı filmin korsanını değil, TMC’den istettiği özel kopyasını izlemiştir.”
Korsan ya da özel kopya, hiç önemli değil.
Benim çok hoşuma gitti, Cumhurbaşkanı’nın “Eşimle beraber evde film izledik” tweet’i. Her şeyden önce samimi geldi. Gelecek hafta vizyona girecek, Oscar adayı filmi önceden izleyip bunu Twitter’da paylaşacak kadar ‘up to date’ olması da ayrıca güzel.
Çocukluğunuza dönmek, gerçeklerle yüzleşmek ve aşk hayalleri kurmak için olabilecek en samimi film ‘Aşk Tesadüfleri Sever’i izleyin...
Bir şey çok övüldüğü zaman beklenti artar, çoğu zaman da beğenilmez. Bende hep böyle olur. O yüzden de herkes ‘Aşk Tesadüfleri Sever’e bayıldığında korktum. Eyvah, ‘Issız Adam’ı sevmediğim gibi bu filmi de sevmeyeceğim herhalde dedim. Sonra da “Aşk filmi... Güzel kadın, güzel adam... Ne kadar kötü olabilir ki” dedim ve gittim. Bu arada filmde hüngür hüngür ağlayanlar olduğunu da biliyordum.
‘Aşk Tesadüfleri Sever’ bende ‘Eyyvah Eyvah 2’ etkisi yarattı. Aman yanlış anlaşılmasın, filmlerin arasında en ufak bir benzerlik yok. Sadece verdiği histen bahsediyorum. Sonunda, herkesin beğendiği, kimsenin acımasız laflar etmediği sıcak bir Türk filmi daha oldu. ‘Aşk Tesadüfleri Sever’, herkesi etkileyecek, çocukluğuna götürecek, gerçeklerle yüzleştirecek, aşk hayalleri kurduracak son derece samimi bir film. Çekimler de müzikler de harika.
Saba Tümer’de yönetmen Ömer Faruk Sorak ve Belçim Bilgin’i izlerken bir kez daha gördüm, onlar gerçekten samimi. O yüzden artık “Bu tesadüfler reklam mı?” diye boşuna nefes tüketmeye gerek yok.
Saba Tümer’e gelen
Hafta sonu IFW için İrina Shayk, Dita von Teese ve Alice Dellal İstanbul’dan geçti. Peki ama geriye neler kaldı?
* En çok ilgi gören defilelerden biri Damat-Tween’di. Defile öncesi Süleyman Orakçıoğlu’yla sohbet etme fırsatım oldu. Kendisinden haberler aldım.
* Süleyman Orakçıoğlu, İstanbul defilesinde podyuma çıkan İrina Shayk ile sevgilisi Ronaldo’yu Tween’in yüzü yapmak istiyormuş. Bu teklifini İrina’yla konuşmuş. O sıcak bakıyormuş, şimdi Ronaldo’yla konuşacaklarmış. İrina, Ronaldo’ya hediye etmek için bir takım almış. Ama kendisine “Neden Ronaldo gelmedi?” diye sorulduğunda biraz bozuk, “Bunu ona soracaksınız” diyormuş.
* İrina gerçekten çok iyi bir model ama canlısı fotoğraflardaki kadar güzel değil. Bizim Tuğçe Kazaz’ın tırnağı olamaz.
* İrina vesilesiyle artık Tween’in sadece bir erkek markası olmadığını da gördük. Kadın koleksiyonunun devamını bekliyoruz.
* Defilenin yıldızı İrina değil, Dita von Teese oluyor. Ufak tefek bir kadın ama bir duruşu, bir bakışı var ki, herkese istediği her şeyi yaptırabilir. Podyuma smokin ve elinde sigarasıyla çıkıyor. Bu arada kendisi hiç sigara içmemiş, şovlarında kullandığı sigaralar da gerçek değil.
İstanbul Fashion Week hızlı başladı. Kuruçeşme’deki showroom’dan santralistanbul’daki defilelere ve partilere koşturuyoruz
Arzu Kaprol’den bir telefon geliyor. “Benimki defile değil, sunum” diye başlıyor anlatmaya. Sonra da ağzındaki baklayı çıkarıyor, “Paris Moda Haftası’na hazırlanıyorum. 9 Mart’a bana gün verdiler” diyor. Her zamanki sakin ve alçakgönüllü haliyle. Türkiye’de yaşayan bir Türk moda tasarımcısının Paris Moda Haftası’nda resmi takvime girmesi olağanüstü bir şey. Önceki gün Arzu Kaprol’un Kuruçeşme’deki şahane showroom’undayım. Bu yıl en akıllıca işi Arzu Kaprol yapmış. Showroom’da sadece sektöre özel bir sunum hazırlamış. Tamamen hedefe yönelik. İçeride o kadar çok yabancı basın mensubu var ki Arzu Kaprol’un röportaj vermediği bir anı yakalayamıyorum. Belli ki amaca ulaşılmış. Siyah futürist elbiseler ve deri taasarımlar arasında dolaşıyorum.
Jean Paul Gaultier’yi Gaultier yapan Donald Potard şimdi de Arzu Kaprol’e Paris yolunu açıyor. Bu arada Donal Potard da IFW için İstanbul’da.
Gelelim IFW’nin ilk gününde konuşulanlara... Bu yıl resmi açılış töreni olmadı. Bu durumdan herkes memnun. Tek şikayet santralistanbul’un çok uzak olması. Ayrıca defilelerin
Geçen haftaki İstanbul Fashion Week yazımdan sonra IFW komitesinden bir buluşma teklifi aldım. Onları dinlemeyi hiç düşünmeden kabul ettim
Damat&Tween’in yani Orka Group’un kurucusu Süleyman Orakçıoğlu ve Elaidi’nin yaratıcısı Mehtap Elaidi ile Delicatessen’de buluştum.
Tween’in yurt dışındaki başarılarını takip ediyorum. Londra Moda Haftası’na bu yıl ilk defa katılıyor. Biliyorsunuz, Londra Moda Haftası’na katılmak öyle her babayiğidin harcı değil. Kolay olmuyor bu işler. Ama Tween yurt dışında giderek büyüyor. Barcelona’daki mağazasından Londra’da Selfridges vitrinlerini süslemesine, hatta önemli moda tasarımcılarını yetiştiren Central St. Martins’deki öğrencilerin tez konusu olmasına, konu konuyu açıyor.
Nasıl başladılar?
“Nasıl başladınız?” diye soruyorum, üniversitedeyken Osmanbey’de 20 metrekare bir dükkanda fason yaptırdığı pantolonları satarak başlamış işe. “Bir fark yaratmak gerekiyordu, işte o yüzden Kapalıçarşı’daki artık derileri topladım ve onlardan pantolonlara detaylar yaptırdım. Sipariş alana kadar da üretime geçmedim” diyor.
Mehtap Elaidi itiraf ediyor, “Ben sizi ikinci kuşak sanıyordum.” Doğrusu ben de öyle sanıyordum.
Süleyman Orakçıoğlu girişimci