Son zamanlarda o kadar çok uçak kazası oluyor ki... Artık kazaları kanıksadık, iyice duyarsızlaştık.
Dün Cengiz Semercioğlu ‘Kötü bir olasılık hesabı: Ailenizin hepsi mi ölsün, yarısı mı?’ başlıklı bir yazı yazmış. Baba-kız ile anne-oğlun ayrı uçaklarda uçmasını ve anne-oğlun bindiği uçağın düşmesini anlatıyor ve ailenin bu kararını sorguluyor.
Buraya kadar bir problem yok. Ama bu yazı içinde bir cümle var ki beni çok derinden etkiledi. “Atlantik’te düşen Air France uçağından şu ana kadar çıkan en dramatik hikâye bu.”
Tam 228 kişinin (216 yolcu ve 12 uçuş görevlisi) hayatını kaybettiği, yüzlerce ailenin perişan olduğu çok büyük bir kaza hakkında böyle bir cümle nasıl sarf edilebilir? “Şu ana kadar çıkan en dramatik hikâye”. Evet, her şeyin “en”i hakkında konuşuyoruz. En iyilerden, en havalılardan söz ediyoruz. Ama burada “en dramatik hikâye” denilen şey bir hikâye ya da senaryo değil. Yüzlerce kişinin hayatını alt
Pazar günkü Financial Times gazetesinde Genç Türkler başlıklı bir makale vardı. Konu: Genç Türk tasarımcılar.
‘Bu kadar zengin bir kültür mirası ve el sanatları ile çağdaş Türk tasarımı için daha sağlam bir platform olabilmeli’ diyor Nicole Swengley. Ardından da Mikla ve Ulus 29 gibi ‘hip’ restoranları, W ve Sofa gibi otelleri örnek vererek turistlerin İstanbul’a akın ettiğini anlatıyor. Tabii bu arada genç nüfusumuzdan da bahsediyor.
Bütün bunlara rağmen tasarımda daha yeni yeni bir yerlere geldiğimizi, gidecek daha çok yolumuzun olduğunu söylüyor. Derin, Step ve Autoban uluslararası tanınırlığa sahip istisnalar diyor. Tabii bu arada birçok önemli yerli markaya ve tasarımcıya da haksızlık ediyor. Ama Nicole Swengley’nin İstanbul’da geçirdiği sınırlı zamanda Türk tasarımıyla ilgili her şeyi sular seller gibi bilmesini beklemiyoruz tabii.
Nicole Swengley son dönemde tanınan, yurtdışında eğitim almış, dünyaya açılması daha kolay olan genç tasarımcılar kuşağını konu almış ve bununla
Starbucks ve Deniz Berdan işbirliğinden sonra ikinci bir sinerji tablosu daha var önümüzde. Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan ile eski top model Naomi Campbell yeni bir işbirliğine imza atmak üzere.
Naomi Campbell, Emine Erdoğan’ın Filistin’de yaşananlara dikkat çekmek için düzenlediği toplantıdan etkilenmiş. Evet, önemli bir toplantıydı. Ama Naomi Campbell’ın etkilenmesi ne kadar önemli? İşte bu tartışılır.
Naomi Campbell denince benim aklıma hep agresif, herkese saldıran, kaldığı otelle de yanında çalışan yardımcıyla da mahkemelik olan bir kadın geliyor. Böyle negatif imajı olan eski bir top modeli ülkenin başbakanının eşi niye kabul eder, niye yan yana fotoğraflar çektirir? Emine Hanım bu kadar yoğun bir programın içinde Naomi’ye neden zaman ayırır? Naomi iPod’unda fotoğrafını taşıdığı Emine Hanım’ı neden Ankara’da ziyaret etmek ister?
Evet birlikte iyi mesajlar verecekler, belki yardım için para toplayacaklar. Ama bu iş başka biriyle çok daha iyi yapılabilirdi.
Naomi Campbell neye göre seçildi? Ya da o mu bizimkileri
Bana bir şeyler oldu. İçime canavar kaçtı. Canım sürekli gezmek istiyor. Yorgunluktan dilim dışarda, ama yine de pes etmiyorum. Sürekli program üstüne program yapıyorum. Zaten bu ara her gece en az 4-5 önemli açılış/davet/konser/parti oluyor. Hepsine birden gidilir mi derken bir de bakıyorum bütün programı azimle tamamlamışım. Davet kuşlarına dönmeme ramak kaldı. Ama derdim açılışlar, davetler değil. Uzun zamandır görüşemediğim birileriyle buluşmak, sosyalleşmek, yeni insanlarla tanışmak, yeni bir şeyler izlemek bana iyi geliyor. Hiçbir şeyden eksik kalmamak istiyorum. Sürekli elimde kıyafet torbalarıyla koşturuyorum. Beni gören Deniz Berdan gibi bir gecede üç kıyafet değiştireceğim zannedebilir. Oysa ben sadece spor formam ve gece giyeceklerimi yanıma alıyorum. Neyse umarım bu koşturma hali geçer. Yoksa ben oradan oraya sürüklenerek bile gidemeyecek hale geleceğim.
Der Die Das da ne?
Geçen hafta ÇEV’in Aya İrini’deki davetinden çıkışta önce Akaretler’deki Der Die Das’ın açılışına gittim. Ender
Robert Kolej yıllarında müzik yeteneğine herkes hayran kalırdı. John Travolta’ya olan benzerliği herkesi şaşırtırdı. Kesin müzisyen olacak derken yıllar sonra bir bankada izini buldum Balamir Nazlıca’nın. “Bankacıyım, ama müziği bırakmadım” dediğinde tabii hiç şaşırmadım. İşte böyle haberim oldu Soaked’tan.
Underground bir müzik grubu Soaked. Pop-elektro bir tarzları var. Hikâyeleri 2003’te Balamir Nazlıca’nın piyanosunun başına geçmesiyle başlıyor. Sonra gruba 5 kişi daha katılıyor. Deniz Kunay keyboards’da, Berrak Papuçcuoğlu geri vokalde, Emrah Akar gitarda, Yiğit Özkul basta, Hakan Ertaşoğlu davulda. Vokalde de Balamir var.
Bu gece Dogzstar’dalar
Soaked rakiplerinin arasından hemen sıyrılıyor. Çünkü altı kişilik ekip farklı müzikal altyapılardan geliyor. Hepsi birbirinden yetenekli.
Dün gece Mimar Sinan Festivali’nde sahneye çıktılar. Bu gece de Dogzstar’da çalacaklar. 23.00’da sahnedeler.
Önce Myspace’deki şarkıları In Light ve New Try’ı dinleyin. Doyamazsanız devamı
Hafta sonu Dalaman uçağına atladık, Göcek’e gittik. THY yurtiçi uçak biletlerinin bu yaz neden bu kadar pahalı olduğunu konuşuyoruz. ABD’ye uçmak ile Bodrum’a, Dalaman’a uçmak arasında inanın fiyat olarak artık ciddi bir fark yok. Biri 10 saatlik, biri 1 saatlik uçuş...
Uçakta tahmin ettiğiniz gibi yerli ve yabancı, son derece krema bir tabaka var. İnişte havaalanında bir tuvalet sırası var, inanamıyorsunuz. Kadınlar tuvaletinde üç bölme yer alıyor. İkisinin kapıları açık ama kimse girmiyor. Neden mi? Neden olacak, alaturka tuvalet olduğu için. Üçüncünün de kapısı uzun süre kapalı kalıyor. Alaturka olup olmadığı konusunda o yüzden bir fikrim yok.
Etrafınızdaki insanlara bakınca ve tabii Dalaman ve civarının şahane doğasını düşününce üzülüyorsunuz. Dünyanın en güzel yerlerinden birindesiniz ama gelin görün ki elinizi musluğun altına sokunca otomatikman su akan lavaboların yanında hâlâ alaturka tuvalet var. Bir de çok komik son model bir sifon sistemi yapmışlar
Roze şarap Fransa’nın güney sahillerinden ABD’ye dünyanın birçok yerinde en favori yaz içkisi. Bizde de son iki yıldır özel bir merak başladı. Boğaz’daki restoranlarda da Bodrum ve Çeşme’de de artık pembe şarap içenlerin sayısı arttı.
Rozenin içimi kolay, her yemeğe yakışması da cabası. Şarap uzmanı Mehmet Yalçın’ın kursunda dirsek çürütmüş ve sonunda diplomayı almış bir öğrenci olarak buz gibi bir rozenin yerini yazın başka hiçbir içki tutamaz derim.
AB ile Fransa’nın arasına girdi
Mayısın ilk haftalarında roze şarapla ilgili okuduklarım beni çok şaşırttı. Bizde erkekler roze şarap içebilir mi, roze şarap çok feminen bir içki mi diye tartışılırken Avrupa’da neler oldu neler...
Roze şarap Avrupa Birliği ile Fransa’nın arasını açtı. Nasıl mı? Kırmızı şarap ve beyaz şarabın karıştırılıp roze şarap elde edilmesiyle ilgili yasağı Avrupa Birliği Komisyonu kaldırdı. Fransızlar bunun üzerine resmen ayaklandı. Milyonlarca imza topladılar. Bir kamuoyu araştırmasına göre halkın yüzde
Geçen hafta Kenan Doğulu’yla Akaretler’deki W otelde buluştuk. 31 Mayıs’ta çıkacak olan yeni albümü ‘Patron’un şarkılarını birlikte dinledik.
Kenan albümün 31 Mayıs’a yetişmesini çok istiyor çünkü 31 Mayıs doğum günü ve bu günün kendisine uğurlu geleceğine inanıyor. Gerçi bu üç yıllık aradan sonra ve tabii şarkıları dinledikten sonra uğura muğura ihtiyacı yok bence.
Şaziye yıllarına gittim
Kenan Doğulu’yla birlikte şarkıları dinlerken Şaziye yıllarına gittim. Maçka’da, Baltalimanı’nda, Bodrum’daki Şaziyelerde birçok anım var. Özellikle Şaziye’nin iyi müşterisi olan genç bir iş adamıyla ilgili bir söylenti vardır. Aile şirketinin muhasebecisi genç iş adamının babasına gider ve “Sizin oğlan galiba Bodrum’da Şaziye diye bir kız bulmuş, bütün paraları ona yediriyor” der. Şaziye esprisi de yıllardır böyle kalır.
Kenan Doğulu’nun şarkılarını beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Renkler ve zevkler tartışılmaz ama sahnesi hakkında