Irkçı aileyle 5 eziyet günü

22 Şubat 2004

Bir gün lokantasına gelen bir lezbiyen çift, ATV - Plus televizyon kanalında yayımlanan bir reality - showdan söz etmiş kendisine... Dursun Salman 29 yaşında bir Yozgatlı... Viyanada yaşayan 350 bin Türkten biri... Bu şehre 18 yaşındayken babasıyla gelmiş. Sonra babası dönmüş, kendisi kalmış orada... Akşam lisesini bitirmiş. Kendi deyimiyle "Müslümanlıktan çıkmış", Avusturya yurttaşlığına geçmiş. Askerlik yaptıktan sonra işler yaver gitmiş, Viyanada Türklerin yoğunlukla yaşadığı 15. bölgede, çalıştığı lokantanın sahibi olmuş. Programın esprisi şu:İki uç örnek aile seçiliyor; diyelim ki dindar ve dinsiz iki aile...Bu iki ailenin fertleri 5 gün süreyle eş değiştirip yaşıyorlar. Kameralar da çıkacak kavgaları "gözetlemek" üzere eve yerleşiyor. İki evden görüntüler, olduğu gibi televizyonda yayımlanıyor.Lezbiyen çift, programa davet edilip maço bir aileyle eş değiş tokuşu yapmış. Sonra da Dursuna aynı programa katılmasını tavsiye etmiş.Bu kez programın konusu "ırkçılık"mış ve ırkçı lider Heideri destekleyen orta sınıf bir aile ile, Avusturyada yaşayan bir Türk çifti buluşturmayı düşünüyorlarmış. Adam başı 500 pound vereceklermiş."Hem ırkçılara bir ders veririz, hem de lokantanın

Yazının Devamı

Bizde ne zaman?

21 Şubat 2004

Devir teslim töreninin görüntülerini televizyonda izledim.8 yıllık görev süresi ile Yunanistanın en uzun süre başbakanlık yapan siyasetçisi olarak tarihe geçen Simitis, 1 yıl öncesinden planlamıştı bu bayrak değişimini... Çünkü seçimler yaklaşıyordu ve partisi PASOK, rakibi Yeni Demokrasinin 10 puan gerisindeydi. Ocakta parti liderliğinden istifa etti. Ama bu istifa, partiyi de ülkeyi de karıştırmadı. Çünkü Simitis, veliathını seçmişti:Yorgos Papandreu...Parti liderliği için yapılan seçimde Papandreu, 1 milyonun üzerinde oy aldı. İki lider, partinin kongresinde partilileri el ele selamladılar. PASOK, eski liderini vefa duygularıyla uğurladı, yeni liderini heyecanla selamladı.Ertesi gün yayımlanan anketler, PASOKla rakibi arasındaki 10 puanlık farkın azalmaya başladığını gösteriyordu.* * *Doğrusu özendim:Hayatım boyunca Türkiyede hiç böyle bir devir teslim töreni izlemediğimi fark ettim."Biz ne zaman böyle gönüllü bir koltuktan çekilme ve veliahtına el verme sahnesine tanık olacağız" diye kederlendim.Siyasi tarihimizi bir düşünsenize...Hiç kendi isteğiyle tahtını bırakan bir lider gördünüz mü?Atatürk, ölümüyle çekildi liderlikten...İnönü, ölümüne 5 kala başkanlıktan devrilince

Yazının Devamı

Star operasyonu

17 Şubat 2004

Oradan öğreniyoruz ki, Türkçe yayımlanan 2. gazeteyi bir rezalete borçluyuz.İstanbulda yaşayan William Churchill adlı İngiliz tüccar, 1836 yılında bir gün Kadıköyde avlanırken yanlışlıkla bir çocuğu yaralamış. Tutuklanmış. İşe İngiliz elçiliği el koymuş hemen... Yabancılar için geçerli kapitülasyonları hatırlatmış. "Siz nasıl bir İngiliz yurttaşını tutuklarsınız" diye çıkışmış. Telaşlanmış Hükümet... İş büyümüş. Churchill salıverilmiş. Dışişleri Bakanı azledilmiş. Churchille de özür niyetine 3 hediye verilmiş:Pırlantalı nişan... zeytinyağı ihracı için ferman... ve gazete çıkarma izni...Ceride-i Havadis böyle doğmuş.***Acaba doğumunda böyle bir utanç olduğundan mıdır Türk basınının bir türlü düze çıkamaması...Starın başına gelenlere bakın:Neresinden tutacaksınız:Bir gazetenin parti yayın organı haline dönüştürülmesini ve harpte mancınık haline getirilmesini mi eleştireceksiniz......yoksa hükümetin, kendi atadığı bir kuruluş eliyle, kendisini taşlayan o mancınığa el koyup "Bundan böyle benim için çalışacaksın" demesini mi..?Hangisini savunacaksınız:Tarihin en büyük dolandırıcılıklarından birine imza atıp ortalığa 7.5 katrilyon borç takmış ve operasyona bilerek davetiye çıkarmış Cem

Yazının Devamı

Cep telefonu ilişkileri sarsıyor

15 Şubat 2004

Kaç milyon göz, "Mesaj alındı" yazısını görmek için dikildi bir cep telefonunun ekranına?..Kaçının cevabı geldi; kaçınınki başka bahara kaldı?Geçtiğimiz yüzyıl başında Göksuda usulca yere bırakılan ucu yanık mektupların yerini aldı cep telefon mesajı... İletişimde el yazısı kalktı ortadan; özenle kutularda saklanan mektupların devri geçti.Kısaldı yazıların ömrü de; ilişkilerinki gibi...Şimdi bir mani atışmasındaki gibi en kısasından meram anlatabilmek moda... O yüzden "Başparmak kuşağı" deniliyor onlara...***Lakin her teknolojik yenilik, kendi travmasını da birlikte getiriyor.Cep mesajı, çiftleri buluşturan bir köprü olduğu gibi, o köprüleri uçuran bir patlayıcı işlevi de görüyor. Lüzumsuz zamanda gelen ya da telefonun hafızasında saklanan "yabancı mesajlar", ilişkileri sarsıyor.Geçenlerde tanıdığım bir müzisyen, gece yarısı gelen saçma bir mesaj yüzünden, 3 yıllık sevgilisinden ayrıldığı için ağlamaklı haldeydi. Çaresizlikten celladına tutulan idam mahkûmları gibi, aşkını hançerleyen cep telefonundan mesajlar yollayarak affını istiyordu.Orta yaşlı bir kadın, ünlü bir şarkıcı olan eşinin ihanetini belgelemek için telefon şirketine başvurmuş ve mesaj kayıtlarını istemişti.İhanet

Yazının Devamı

Ah Firdevs bir bilsen!..

14 Şubat 2004

O takıldı aklıma...Belki o reality şovda sana düşen rol oydu; belki lüzumsuz teklifleri reddetme yöntemin buydu. Öyleyse eğer, okuma gerisini...Ama öyle değil de, gerçekten kariyer telaşında bastırdıysan yüreğinin sesini, - ki senin kuşağında sıkça rastlanan bir "fedakarlık" bu - o konuda seninle dertleşmek isterim.Dün de Milliyette Birsen Altuntaşa "Bana aşkını ilan etmekle hata yaptı. Bütün hayranları kadın... Bir şey söyleyip onun kariyerine zarar vermek istemedim" diyorsun.Bu nasıl bir kariyerdir ki Firdevs, aşktan örselenmektedir?Bu nasıl aşktır ki, önce kariyeri düşünmektedir?***Birincisi Firdevs, eğer "Final öncesi hissiyatım bozulur, performansım düşer, sesim kısılır" diye sustuysan serenat yapan prensine, şunu bil ki aşk, - çoğu zaman karın doyurmasa da - hissiyatların en eşsizi, performansın katıksız besleyicisi ve bilinen en iyi ses açıcıdır. Aşkla çınlayan yüreğin sesi, semaya vurur.Yok "İmajım zedelenir" sandı isen, emin ol ki, aşkla kızarmış bir çift yanaktan daha insancıl bir imaj yok ulaşabileceğin..."Şimdi aşka dalarsam, kariyerime vakit kalmaz" diye çekindi isen, birkaç biyografi okumanı tavsiye ederim sana... Yaşam öyküleri, kariyerini aşka feda etmiş, yüreğinin

Yazının Devamı

Son konser

10 Şubat 2004

Kalbinin sıkıştığı geceden tam 3 hafta önce, 17 Ocak Cumartesi, Ankaradaydı Moğollarla birlikte... Bozkır soğuğu bıçak gibi kesiyordu insanın yüzünü...Saklıkente girdiğimde mahcup oldum. Yeni starlar için kapılara yığılanlar, Cem Karacaya gelmemişlerdi. Bir avuç Cemseverdik içeride...***Onu ilk izleyişime gitti aklım... Yıl 1979 olsa gerek... Esatta şimdi yıkılmış bir sinema salonunda ateşli kalabalığa haykıra haykıra, "re"lere basa basa öyle bir 1 Mayıs söylemişti ki, yıkılmıştı ortalık slogandan...Sonra "Parka", ardından "Tamirci Çırağı..."..."İşçisin sen işçi kal... oğlum al takımları..."Dile kolay; 25 yıl geçmiş aradan...O çeyrek asırda, işçi kalmanın pek de matah bir şey olmadığını fark ettiysek de, şarkı, bir klasik olarak belleğimize kazınmıştı.İşte o ses, 25 yıl sonra yeniden, gece yarısı çıktı sahneye... Arkasında yeni grubu vardı. Üzerinde açık renk takım elbisesi, başında şapkası...Yine bütün nezaketiyle "Değerli hanımefendiler ve beyefendiler" diye selamladı salondakileri; belki çoğu, sahneden ilk kez böyle bir hitaba maruz kalıyordu.Meşhur "Merhaba gençler ve her zaman genç kalanlar" geldi peşinden...Sonradan Cahit Berkayın da dikkat çektiği gibi, "her zamankinden de

Yazının Devamı

Gelin nazı bıktırdı

9 Şubat 2004

Pilede bir tezgâhtar kız var.1 aydır sevgilisinden mektup bekliyor; gelmiyor.Yazmış oysa; biliyor. Ama Pileli Türk kız "duvarın ardında", Rum kesiminde yaşıyor. Sevdiği oğlan ise Türkiyede...Türkiyeden Pileye mektup girmesi yasak. Mektup İngiltereye gidecek. Oradan Pileye gönderilecek.Pile, Larnakanın kuzeyinde Türklerle Rumların -BM denetim ve gözetiminde- bir arada yaşadığı tek yerleşim... Tampon bölgede özel bir statüyle kurulmuş. Dünyada bir örneğini bulmak zor:Köyde 450 Türk, 1000 de Rum var. Pilede belki de gelecekte kurulacak Kıbrısın küçük bir modeli var. Adadaki tek örnek olan bu köyde Türkler ve Rumlar, ayrı muhtara ve ayrı hukuki kurallara bağlı olarak birlikte yaşıyorlar Köy meydanındaki Türk kahvesine oturduğunuzda doğuda İngiliz üssüne bağlı İngiliz askerlerini görüyorsunuz.Güneyde Rum askerleri var, kuzeyde Türk askerleri...İç güvenliği ise Slovak askeri ile İrlanda ve Avustralyalı polisler sağlıyor.Belki de çözüm sonrası Kıbrısta kurulacak yeni hayatın modeli bu köy...Pileli Rumlar Rum muhtara, Türkler Türk muhtara bağlı. İki toplum için farklı hukuk kuralları geçerli. Her ikisinin de kendi okulları, ibadethaneleri, lokantaları var. Köyün girişinde "Okul" tabelası

Yazının Devamı

ABye Türklerle birlikte gireceğiz

8 Şubat 2004

O sırada "karşı"da neler yaşanıyordu acaba...?Bunu yeni öğrendim.Güney Kıbrısta geçirdiğimiz bayram tatili boyunca bize eşlik eden Rum şoförümüz 1959 doğumlu Kyriacos, başta Türkiyeli konuklarını kuşkulu bir suskunlukla izledikten sonra Limasol yolundaki Zigide, Akdenize bakan "Captains Table"daki yemek sırasında açılıyor birden...Kuzeydeki Rum köyü Tatlısuda yaşıyorlarmış 1974de kadar... Çevre köylerdeki Türklerle iyi ilişkileri varmış.Benim Ayvalıktan kaçtığım o sıcak Temmuz günü saat 2de Rum polisi gelmiş Tatlısuya... "Türk askeri geliyor, hemen köyü terk edin" demiş.Annesi, babası ve 3 kardeşiyle, üzerlerinde günlük giysilerle kaçmışlar köyden... Evlerini, bütün eşyalarıyla geride bırakıp Larnakaya gelmişler. Tam 2.5 ay bir ağaç altında yaşamışlar.Çabuk biter sandıkları bu sürgün 30 yıl sürmüş. Larnakaya yerleşmişler. Kardeşler yetişip çoluk çocuğa karışmış. Babaları evini bir daha göremeden ölmüş.Geçen Nisanda, Kuzeye geçişler serbest bırakılınca gitmişler evlerini görmeye...Evde Kıbrısa yeni gelmiş bir Trabzonlu oturuyormuş. Yanında Moldavyalı sevgilisiyle... Tanıtmışlar kendilerini... Bir zamanlar o evde oturduklarını söylemişler. Kahve içmişler karşılıklı..."Ne

Yazının Devamı