<#comment>#comment>Bir doktor arkadaşım anlatmıştı.
Bir dönem çalıştığı hastane, geneleve çok yakınmış. O yüzden sık sık genelev kadınlarını muayene edermiş.
Bir gün kadınlardan biri öfkeyle odasına dalmış ve röntgen çektirirken, görevlinin kendisine sarkıntılık ettiğini söylemiş. Arkadaşım, hemen kadını alıp yüzleştirmek için röntgencinin yanına götürmüş. Kadının ve doktorun itirazına şaşıran röntgenci "Ama o bir fahişe değil mi" diye soran gözlerle bakmış.
"- Fahişe bile olsam" demiş kadın, "Ben istemediğim sürece kimse vücuduma dokunamaz".* * *Bu anıyı aktarmamın nedeni, son dönemde yoğunlaşan taciz tartışmaları...
Konu, geçen gece Fatih Altaylı'nın programında da masaya yatırıldı. Ancak tartışmacıların çoğu, taciz olayına az önce anlattığım "röntgenci"nin perspektifinden bakıyorlardı.
Bir İslam alimi, "Asıl kadınlar açık saçık kıyafetleriyle erkekleri taciz ediyorlar" görüşündeydi. "Zaten örtünme emrinin temel gerekçesi de bu"ydu.
<#comment>#comment>Geçenlerde bir yazıda "Hep kendine benzeyenlere tutulur insan" demiştim, "...çünkü her aşkta kendini arar..."İspat için de basit bir oyun önermiştim:
Türkiye'yi hiç bilmeyen birine iki sütunda 5'er isim verin:
Süleyman, Bülent, Özer, Mesut, Necmettin...Rahşan, Tansu, Nazmiye, Nermin, Berna...Ona bu isimlerin özelliklerini anlatın ve bunları eşleştirmesini isteyin. 5'te 5 tutturduğunu hayretle göreceksiniz.
Ya da daha basitini yapın:
Ona iki ayrı "Semra" anlatın; hangisini Turgut Özal'a, hangisini Ahmet Necdet Sezer'e yakıştırdığını sorun.
Yine doğrusunu bilecektir.
<#comment>#comment>Ekranlarda bir "Atatürk'ün gençliği" lafıdır gidiyor.
Söyleyenler "Atatürk'e yaraşır bir gençlik"i kast ediyorlar tabii, ancak bu laf bende hep "Genç Atatürk"ü çağrıştırıyor.
Bugün, Atatürk'ün gençliğine bir yolculuk yapacağız.
Şimdi gençlere "Atatürk gibi ol" diyorlar ya, göreceksiniz, genç Mustafa Kemal'in o gün yaptıklarından bir kısmını bugünkü gençler yapsa çoktan hapsi boylamışlardı.
* * *
Siyasetle nerede tanıştı?Askeri Lise'de... Selanik'ten Manastır'a geldiğinde 15 yaşındaydı. İlk kez, doğduğu şehirden kopuyordu. 19. yüzyıl kapanmak üzereydi ve Balkanlar, azınlıkların özgürlük çığlıklarıyla kıpır kıpırdı. Lise, cepheden dönüp gelmiş hocalarla ve öğrencilerin kurduğu çetelerle doluydu. Manastır'daki hareketlilikten o kadar etkilenmişti ki, bir gün gönüllü askere gitmek üzere okuldan kaçmış, ama yakalanmıştı. Tatilde Ali Fethi'den Fransızca dersler alırken Fransız filozoflarla tanıştı.
<#comment>#comment>Mustafa Kemal, Samsun yolculuğunun ayrıntılarını 1926 yılında Hakimiyet - i Milliye başyazarı Falih Rıfkı ile Milliyet başyazarı Mahmut Soydan'a anlatmıştır. Bu anılarda oldum olası ilgimi çeken bir ayrıntı vardır:
Kemal Paşa, Galata rıhtımında kendisini bekleyen Bandırma'ya gitmek için Şişli'deki evinden çıkmak üzereyken eskiden yanında çalışmış bir kurmay gelir ve felaket haberini verir:
"İngilizler ya yola çıkışınıza engel olacaklar ya da vapurunuz Karadeniz'de batırılacak."Atatürk anılarında, haberin kaynağının "kurmayın yanında çalıştığı bir damat" olduğunu söyler.
Acaba kimdir Atatürk'e suikast haberi taşıyan bu "damat"?Kimin damadıdır?
* * *
<#comment>#comment>
HARLEM'de bir cuma namazına gittik; cami çıkışında şeriata çağıran kitaplarla dolu tezgahlar gördük.
Ardından caz tapınağı Blue Note'ta Okay Temiz'in dünya cazcılarıyla birlikte verdiği konseri dinledik.
Çin mahallesinde Pekin ördeği yedik, expressomuzu hemen yanındaki İtalyan mahallesinde içtik.
Birleşmiş Milletler önünde öfkeli Arnavutların protesto gösterisini seyrettik.
<#comment>#comment>
Adalet Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'da değişiklik yapan tasarı, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi. Yasa, Adalet Bakanlığı bünyesinde "Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü", "Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü" ve "Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı" kurulmasını öngörüyor. Yasayla Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü yeni görevlerle donatılıyor.
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, görev alanına giren konularda uluslararası alanda araştırma ve incelemeler yapmak, bilgi alışverişi ve işbirliğini düzenlemekle görevli olacak. Genel Müdürlük, hükümlü ve tutukluların giyim, beslenme, eğitim, çalıştırılma ve muhtaç durumda bulunanların tedavi giderlerinin karşılanması işlerini yürütecek. Yurtdışında işlenen ve Türk yargı yetkisine giren suçlar konusunda adli makamlara bilgi ve belge sağlayacak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne Türkiye aleyhine yapılan başvurulara karşı yapılacak savunmalar için bilgi ve belge sağlayarak gerektiğinde oturumlara temsilci gönderecek.
Yasa uyarınca bakanlık yüksek müşavirliklerine müşterek kararla atama yapılacak. Uhdesinde bir kamu görevi bulunanlara ödenecek huzur hakkı fiilen görev yapılan
<#comment>#comment>
"Göçmenler ülkesi" Amerika'da, Türk gençleriyle konuşuyoruz. Son dönemde YÖK bursuyla ABD'ye gelenlerin yüzde 70'i geri dönmemiş. İyi iş bulan gençler Türkiye'ye dönüp eğitim süresinin iki katı mecburi hizmet yapmak yerine, yeni kıtada kalıp tazminat ödüyorlarmış.
Bir dönem toplanan bavullar, krizden sonra hepten rafa kaldırılmış. Dönüş planları belirsiz bir geleceğe ertelenmiş.
Gençler kendilerine Türkiye'de bir gelecek göremiyorlar. ABD'ye tamamen yerleşmelerine rağmen çoğu anavatandan bir ışık bekliyorlar.
Kemal Derviş'te biraz da kendilerini görüyorlar.
<#comment>#comment>
Victor Hugo, 1882'de bir idamlığın affı için Avusturya İmparatoru'na yazdığı mektupta şöyle diyordu:
"İdam cezası 20. yüzyılın yasalarından silinecektir. Geleceğin hukukunu bugünden uygulamak ne güzel olur".Hugo'nun tahmin ettiği gibi idam cezası 20. yüzyılda Avrupa kıtasından silindi. Bugün idamı kaldırmayan ülkeler Avrupa Konseyi'ne üye olamıyorlar. Eski üyeler içinde ise yasalarında idama yer veren bir tek ülke kaldı:
Türkiye!..* * *Aziz Nesin, 1975'te yazdığı ve idam cezasını sorguladığı "Surname"de halk huzurunda yapılan son idam merasimini anlatır.
(Nesin'le ilgili kısa bir not: Yücel Erten'in sahneye koyduğu "Azizname" yakında İstanbul'da olacak. Öteki Tiyatro'nun bu nefis oyununu sakın kaçırmayın).