Transparan binadan...

26 Nisan 2001


<#comment>

STRASBOURG'daki Avrupa Caddesi'nin Ren Nehri'yle kesiştiği yerde şeffaf bir bina var. Binanın dışı cam... İçeride odalar, asansörler, kitaplık transparan... Dışarıdan bakan, içeride ne olup bitiyorsa görebiliyor.
Burası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi...Mahkeme, adeta tam teşekküllü bir hastane... Avrupa'ya girmek için "sağlam raporu" isteyenlerin röntgen filmini çekiyor.
Camdan içeri bakınca Türkiye görünüyor bütün çıplaklığıyla...
Röntgen filminde, yakılan köyler, göçen köylüler, işkence yapılan gençler, kapatılan gazeteler, partiler görünüyor. Bütün hastalıklar ortaya çıkıyor ve "hasta adam", Avrupa için vize almakta zorlanıyor.

Yazının Devamı

Avrupa "Ya sev, ya terk et" diyor

24 Nisan 2001


<#comment>

Liberation gazetesinden bir karikatür:
Zengin Avrupalılar AB bayraklı sofrada neşe içinde kadeh kaldırıyorlar. Hemen yanlarındaki yer sofrasında, büyük masaya atlayabilmek için sıra bekleyen umut yüklü adaylar var. Onun yanında ise özlemle büyük sofraya bakarak yerdeki sahandan yemek kaşıklayan yoksul aday adayları...
Ve pencerenin dışında, yağmur altında bıyıklı fesli bir Türk... Biraz merak, bolca öfkeyle camdan içeri bakıyor ve bir eliyle, diğer kolunu pazu hizasından tutarak içerdekilere küfrediyor.
Yaklaşık 20 senedir Türkiye'nin Avrupa macerasını izleyen Zeynel Lüle'nin bürosunun duvarında asılı bu karikatür bir "uzun yürüyüş"ün özeti aslında...

Yazının Devamı

Çikolata

22 Nisan 2001


<#comment>Eskiden şeytan denince, kızıl boynuzlu, çatal sakallı, zıpkın kuyruklu bir cehennem zebanisi gelirdi akla...
Dipsiz fırını andıran ağzından ecel zehirleri saçan bir iblisti o...
Bizi günaha çağıran bir provokatör... lanetli bir ecinni...
Modern zamanlar, kuşkuculukla birlikte geldi.
Endüstrileşmeyle küçük dünyasının sınırlarını aşan insanoğlu, göç yolunda önce inançlarını kaybetti. Dine ait ne varsa sorgular oldu.
Böylece romantizm çağında kiliseye karşı direnişin kahramanına dönüştü şeytan... ve asırlardır kilit altında tutulan hazların zincirini çözüverdi. Yasakların yerine tutkuları koydu; acıların yerine zevkleri...

Yazının Devamı

Gül gibi

21 Nisan 2001


<#comment>Yıllar önce Cumhuriyet'ten Oral Çalışlar, PKK'Abdullah Öcalan'a eşcinselliği sormuş ve şu yanıtı almıştı:
"O bir hastalıktır. Doğada, hayvanlar ve bitkiler aleminde böyle olaylar çok azdır. Ahlaki tedbirler alınıp bu tercih sınırlandırılmalıdır".Geçen hafta Hürriyet'ten Gülden Aydın MHP'li Mehmet Gül'e eşcinselliği sordu ve şu yanıtı aldı:
"Eşcinselliğin sapıklıkla ilgisi vardır. İnsan tabiatına aykırıdır. Türklükte de, Müslümanlıkta da eşcinsellik yoktur. Tedavisi gerekir".Acaba "heteroseksistler" için de şöyle bir genelleme yapılabilir mi?
"Otoriter eğimlilerde homofobi (eşcinsel alerjisi) yaygındır".* * *Tarkan'ın mevcut görüntüsüyle gençlere kötü örnek olduğunu söyleyen Gül, iyi ki milattan önce yaşamamış; yoksa Atinalı eşcinsel filozof Sokrates'i de öğrencisi Platon'a kötü örnek olduğu gerekçesiyle yola getirmeye kalkar ve kendi dayandığı sağcı düşünüşü, felsefi dayanaklarından yoksun bırakırdı.
Komutan olsa, sırf erkeklerden hoşlanıyor diye Büyük İskender üzerine seferler düzenler, fetihleri engelleyerek insanlığın rotasını değiştirirdi.
Allah muhafaza, Rönesans devrinde yaşasa Michelangelo, "Davud" heykeli

Yazının Devamı

Önce insan!

19 Nisan 2001


<#comment>Telefonda İçişleri Bakanı...
Konumuz "ölüm oruçları"...Sorum basit:
"- F tipinde tecridi kaldıracak değişikliğe siz mi karşı çıkıyorsunuz?""- Hayır. Ben karşı değilim" diyor Sadettin Tantan, ama yöntemine ilişkin bir hassasiyeti var:
"- AB normlarına uyum çerçevesinde ceza infazına ilişkin kapsamlı bir reform hazırlığımız var. Bitmek üzere... O paket çıkmadan bir maddeyi değiştirmek sorunu çözmez, daha da ağırlaştırır."Yani Terörle Mücadele Yasası'nın tecridi yasallaştıran ve bugünkü ölüm oruçlarının yolunu açan 16. maddesinin değiştirilmesine ilke olarak karşı çıkmıyor, ancak bunun hazırlanan reform paketinden ayrı ele alınmasının taviz sayılacağından endişeleniyor.
"- Paketin çıkması aylar alır; oysa kitlesel ölümler geliyor" diyorum, pratik önerisini söylüyor:
"- Cezaevinde idareciler günlük uygulamada iyileştirmeler yapabilir. Mesela koridor kapıları açılabilir, tutuklular havalandırmaya çıkarılabilir".Ancak bu da yapılmıyor, Adalet Bakanı verdiği sözleri tutmuyor. Hükümet vaat ettiklerini yapmakta geciktiği için 150 kişi ölüme saat sayıyor. Tantan ise örgütü suçluyor:

Yazının Devamı

Futbol ve politika

17 Nisan 2001


<#comment>İsmimi Can Bartu'dan almış olsam da futbol beni çekmedi hiç...
Her Türk gibi gençliğimde mahalle takımında, çamurlu arsada çok top koşturdum gerçi, ama "takım muhabbeti"ne giremedim.
Tıpkı 8 yıl siyaset bilimi tahsil ettiğim halde gündelik "parti politikası"ndan bir türlü haz edemediğim gibi...
O yüzden de, değişmez gündem maddesi futbol ve politika olan erkek erkeğe sohbetlerde çoğu zaman yalnızlık çektim.
Öte yandan tribünde aidiyet duygusunun, mitingde sokak coşkusunun öyle vaatkar bir rüzgarı vardı ki, bazen imrenmedim desem yalan olur. O rüzgara kapılamasam da merak duygusuyla "topa girmeye" ve futbolu da, gündelik politikayı da elden geldiğince izlemeye çalıştım.
Bu, toplumu anlamanın - yeterli olmasa da - gerekli koşuluydu.

Yazının Devamı

İki yabancı

15 Nisan 2001


<#comment>Öksüzdük.
"Baba" bildiklerimiz, "ana" sandıklarımız terk etmişti bizi...
Bir ülke intihar eder mi; ediyorduk işte...
Çaresizliğin son durağında celladımıza aşık olmuştuk; örselendikçe örseleyenleri yeniden seçiyor, sonra pişman olup inim inim inliyorduk.
Giderek bu karşılıksız aşk dahi bitmişti. Naçar bir sarkaç gibi inançla yılgınlık arasında gidip geliyorduk.
Güvenimizi yitirmiştik; hem ülkemize, hem kendimize...

Yazının Devamı

Bakan körler

14 Nisan 2001


<#comment>Acıktığımda yemek için buzdolabına sırnaşırken derin bir utanç duygusu kaplıyor içimi son 4 aydır...
Yüzlerce tutuklu ve hükümlünün aileleriyle birlikte ölmeye yattığı bir ülkede onlar açlıktan dirhem dirhem can verirken tıkınmak ağırıma gidiyor.
Hiç gençlik yaşayamamış delikanlılar, cilalı bir hücrede tek başına çıldırmamak için son cephane olarak kendi zayıf bedenlerini sürüyorlar kavgaya... ve ölüyorlar birer ikişer...
örgütleri, intikam için polise pusu kuruyor geceleri... Günahsız polisler katlediliyor kuytularda...
Her şeyden habersiz öğretmenler öldürülüyor kazara...
Aileleriyle, öğrencileriyle birlikte ağlıyorum.

Yazının Devamı