Güven vermek

22 Ocak 2023

Gazetecilerin sık sık karşılaştığı bir soru vardır:

“Neler oluyor, siz bilirsiniz?” Bu soru genelde yakın çevremizde yer alanlardan özel sohbetler sırasında dile getirilir. Konu borsa da olabilir, altılı masanın adayının aslında kim olduğu da… Tamamen o anki konjonktüre bağlıdır sorulan şeylerin içeriği. Sorunun kendisi çok sıradan gibi görünse de aslında arkasında bir macera-polisiye romanı barındıracak kadar çok ve derin anlamlar gizlenmiştir. Gazetecilerin -teşrikimesai içinde oldukları çevrelerden hareketle- gündemdeki olay ne ise onun her türlü gizli yönünü de bildiği ama işte bir takım “âli sebeplerin” mâni olmasından ötürü bunları herkese açık etmediği varsayılır aslında bu soruyla.

Ama durum gerçekte böyle değildir elbette. Gazeteci bir şey biliyorsa bunu kamuoyuyla paylaşmak için elinden gelen her şeyi yapar. Muhakkak ki olayların gizli taraflarına vâkıf ve bunu çeşitli sebeplerle kamuoyuyla paylaşmayan gazeteciler de vardır ama bunlar çok büyük olasılıkla o bilgilerin

Yazının Devamı

Bir teşekkür, bir öğüt

15 Ocak 2023

12 Ocak Perşembe akşamı haberleri sunduktan sonra Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Davutpaşa yerleşkesine doğru yola koyuldum. Çünkü bir ödül töreni vardı ve ben de o törende ödül alacaktım.  YTÜ İşletme Kulübü tarafından bu yıl 21.si düzenlenen Yılın Yıldızları ödül töreninde ben de öğrenciler arasında yapılan anket sonucu “Yılın en beğenilen haber sunucusu” ödülüne layık görülmüştüm.

Ödülün en iyi değil de en beğenilen olması da benim açımdan pek hoş oldu açıkçası. En iyi biraz taşınması sıkıntılı bir iddia gibi geliyor bana. Ama en beğenilen olmak, hele de beğenenlerin üniversite gençliği olmasının ayrı bir anlamı var. Biz öğrenciyken mesela kolay kolay kimseyi beğenmezdik. Zor iş yani kendini gençliğe beğendirebilmek.

İşletme Kulübü gayet profesyonel bir organizasyon hazırlamış, ellerine sağlık. Başta Rektör Tamer Yılmaz olmak üzere, törene katılan tüm hocaların ve yöneticilerin de öğrencilere verdiği önem ve destek çok net

Yazının Devamı

İstanbul’un balinası

1 Ocak 2023

Evvela bütün okurların yeni yılını kutluyorum.

Dünyanın daha “normal” bir yer olmasına dair bir beklentim var yeni yıldan, gerçekleşmeyeceğini bilsem de. Çünkü buna inanmanın bile iyi, doğru ve güzel olanı tüm insanlık olarak yaşayabilme yolunda değerli bir çaba olduğuna inanıyorum.

O yüzden gelecek güzel günlere dair umudumuzu kaybetmeyeceğimiz bir yıl olsun yeni yıl ülkemiz için.

Yılbaşının bu ilk günü zaten, büyük oranda kendi eksikliğimizden ötürü, bihakkın anlatamadığımız “ciddi” meseleleri bir kenara bırakıp biraz tarihe dönelim. İstanbul tarihinin çok ilginç bir olayından bahsedelim.

İstanbul’un balinasını hiç duydunuz mu? Milattan sonra 6. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinapol’ü 50 yıl boyunca korkutan, gemileri batıran, hikâyelere, masallara konu olan ve kent halkının Porphyrios adını taktığı korkunç ispermeçet balinasını…

Ünlü Bizans tarihçisi Procopius hem “Savaşlar Tarihi” hem de “Gizli Tarih”

Yazının Devamı

Asgari enflasyon

25 Aralık 2022

En bilindik liberal ekonomi teorilerinden biridir arz-talep-fiyat ilişkisi. Bir malın fiyatının belirlenmesindeki temel unsurları ve bunlar arasındaki ilişkiyi tanımlar. Talep fazlaysa fiyat artar, talep düşükse fiyat düşer. Aynı ilişki arz ile talep arasında da vardır. Talep yüksekse arz artar, düşükse düşer. Tabii bu denge kendi kendine ya da sorunsuz işleyen bir denge değildir liberal ekonomide. Örneğin talep çok yüksekse üretici malının fiyatını artırmak için kendisi arzı azaltabilir. Ya da alım gücünün artacağı beklentisi ile önceden fiyat artışına gidebilir. Tüm bunları kendi arasında anlaşarak yapabilir. Buna karşın ortaya çıkabilecek sorunları ortadan kaldırmak ve sağlıklı yani gerçek arz-talep ilişkisi çerçevesinde sağlıklı bir fiyat oluşumunu sağlamak için de kamu otoritesi devreye girer. Bizdeki Rekabet Kurumu benzeri yapılarla bu tür piyasa bozucu eylemleri engellemeye çalışır.

Bu temel ilişkiyi hatırlatmamın nedeni bu hafta asgari ücret artışı etrafında dönen popüler tartışmaya değinebilmek…

Bu hafta sosyal ağlarda

Yazının Devamı

Dost-düşman

18 Aralık 2022

Geride bıraktığımız yüzyılın siyaset bilimi açısından okumasını en iyi yapan düşünürü kimdir diye sorguladığımda aklıma onlarca aday geliyor açıkçası. Fakat ne oluyorsa oluyor -belki içinde bulunduğumuz koşullar, belki benim kendi adıma fazlaca önemsiyor olmam nedeniyle- gelip en sonunda Karl Schmitt’e takılıp kalıyorum.

Siyaset ve devlet ilişkisinde “siyaset” kavramının -bir felsefi kuruluş ilkesi olarak- devletten önce geldiğini ifade eden kuramının bugün hem dünyada hem Türkiye’de siyaset arenasında yaşananları anlamak için en uygun teorik çerçeveyi çizdiğini düşünüyorum.

Gerek ”egemen” ve “egemenlik” kavramlarının, gerekse istisna kavramının siyaset bilimi ve hukuk açısından kavramsallaştırılması da kelimenin tam anlamıyla eşsiz ve kendi bütünlüğü içinde tutarlı ve eksiksizdir. Fakat bence Schmitt’i bugünü anlamak açısından çok daha önemli kılan kuramı “siyaset kavramı”nın bir alt başlığı olarak “dost” ve

Yazının Devamı

Altı (6)

11 Aralık 2022

Özetle:

6 yaşında kız çocuğunu 29 yaşında bir adamla nikâhlayan ve onun 6 yaşından itibaren her gün istismarına izin veren hatta o istismara kendi eliyle teslim eden bir baba var.

6 yaşında bir çocuğu, o çocuk büyüyüp bir gün artık “hayır” diyene kadar 20 yıl boyunca istismar eden bir adam var.

İfadelerden anlaşıldığı kadarıyla, buna gönülsüz de olsa izin veren (vermek zorunda kalan?) bir anne var.

Mağdur 29 yaşındaki istismarcısıyla aynı evdeyken, gelen giden, ziyaret eden, vs. yani durumu bilen, buna ses çıkarmayan, hatta rıza gösteren eş-dost-akraba-cemaat mensubu bir sürü insan var.

Olay savcılığa, ardından da kamuoyuna intikal ettiğinde durumu örtbas etmek için yalan açıklamalar yapan (yapmak zorunda kalan?) kardeşler var.

Çocuk 14 yaşında hamile kaldığında bunu hemen polise bildiren doktor da var neyse ki.

Ama konu savcılığa intikal ettiğinde doğum belgesi yerine niyeyse(!) kemik yaşı tespiti isteyen savcı da var.

Yazının Devamı

Değişim ne zaman gerçekleşir?

4 Aralık 2022

“Hiçbir ordu, zamanı gelmiş bir fikir kadar güçlü değildir.” Bu söz büyük Fransız edebiyatçı Victor Hugo’ya ait.

Devrimler çağının başlamasıyla birlikte yukarıdaki söz birçok siyasi hareket için hem varlık sebebi hem de varlığını sürekli kılmanın en temel dayanaklarından biri haline geldi. Bu söz özellikle de 20. yüzyıl içinde kurulan ve kendisini devrimci olarak tanımlayan siyasi hareketlerin neredeyse tamamı için aynı işlevi gördü dersek pek de yanılmış olmayız.

Bu durum, işin derin teorik kısmını bir tarafa bırakırsak, en basit biçimiyle şöyle anlatılabilir:

İnsanların içinde yaşadığı ama sadece çok küçük bir gruba refah ve gelişim izni tanıyan bir sistem vardır. Adaletsizlik üreten bir sistemdir bu ve zamanla üretmiş olduğu bu acı ve adaletsizlik öyle bir boyuta gelir ki insanlar sonunda -öyle ya da böyle- bu sistemi değiştirir. Zaten çelişkiler üzerine kurulu bu yapının ürettiği “çelişkilerin” giderek “keskinleşmesi” ile

Yazının Devamı

Neden ve nasıl oy veriyoruz?

20 Kasım 2022

Oy verme davranışları 100 yılı aşkın süredir başlı başına bir inceleme konusu haline geldi. Aslında temelde “karar verme” ya da “karar alma” diye tanımladığımız tüm durumlar özel bir inceleme alanı haline geldi desek yeridir. Bir “bilim” olmasa da günümüzde “karar bilimi” diye bir terimden bahsetmek mümkün. O yüzden oy verme davranışlarını da bu çerçevede değerlendirebiliriz. Bu davranış biçimi, tek bir bilim dalının değil farklı farklı bilim dallarının bir araya geldiği bir süreçle ancak anlaşılabilir. Örneğin psikoloji elbette bu sürecin en önemli ayağını oluşturur. Ardından sosyal psikoloji, sosyoloji, siyaset bilimi, hatta antropolojinin devreye girmesi gerekir. Bu kadarla kalsa yine iyi. Yukarıda saydıklarımız seçmen davranışı ya da karar sürecinin ana bileşenlerini oluştururken, yerel ölçekte yani kendi toplumumuzda bu davranışı tanımlayabilmek için sosyoekonomik, demografik, sosyokusosyopsikolojik ve siyasal birçok faktörün de devreye girmesi gerekir.

Seçmen davranışına ilişkin

Yazının Devamı