1 yıl önceki Başbakan Tayyip Erdoğan nasıldı, şimdi yani bir yıl sonra nasıl?
Arada dağlar kadar fark yok mu? Var. Yani ilmi tabirle 180 derece fark...
Kısa bir süre önce ne diyordu Tayyip Erdoğan?
“Komşularımızla sıfır problem peşindeydik ve bunu gerçekleştirdik.” Tayyip Erdoğan bu ilke kararına içinde bulunduğumuz bölgeyi de soktu.
Yani Türkiye artık bölgesinde de “sıfır problem” peşindeydi.
Bunları yaparken Türkiye bölgesinde lider olmak isteyen ve bu yönde çalışmalarda bulunan ülke görüntüsü de veriyordu.
Bu her Türk’ü memnun etmez mi? Eder. Ama gerçekleşirse.
Başbakan seçimden önce İstanbul için akıl almaz projelerden söz etmişti.
Bunlardan en akıl almazı ikinci bir Boğaz’dı.
Fakat çabuk unutuldu. Daha doğrusu seçim bitti, proje gitti.
Nereye gitti? Çöpe. Ne konuşan var, ne görüşen.
Peki bu ikinci İstanbul Boğazı projesi seçim malzemesi miydi?
* * *
Şimdi Taksim Meydanı’nın genişletilmesi ve araç trafiğinin yer altına alınması gündemde.
ABD tarihinin en dehşetli gününü yaşadı. 2966 kişi öldürüldü.
10 yıl oldu.
Felaket 11 Eylül’de geldi.
ABD’nin ikiz kuleleri, El Kaide tarafından vuruldu.
Önce Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey kulesine ilk uçak çakıldı.
İlk çarpmanın şoku yaşanırken ikinci uçak güney kulesine girdi.
Üçüncü uçak ABD’nin Savunma Bakanlığı’na çarptırıldı.
Türkiye’nin “1 No’lu” sorunu deyince “şu” veya “bu” sayılıyor.
Ama bana sorarsanız “ana muhalefet olmaması” bugün Türkiye’nin “1 No’lu” sorunudur, derim.
Bugünkü iktidar yani AKP iktidarı son seçimde yüzde 50 oy da alsa geriye yüzde 50 kalıyor.
Ana muhalefetin her şeyden önce bu yüzde 50’ye tercüman olması gerekir.
Sonra AKP’ye oy vermiş vatandaşları da dışlamaması, onları da kavraması, isteklerine kulak vermesi beklenir.
İktidarın icraatını adım adım izler, yapıcı eleştirilerde bulunur, denetim görevini yerine getirir.
Ama nerede?
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in Abdullah Gül karşısında duruş fotoğrafından söz etmiyorum. Işık Koşanerin ses kayıtlarından söz ediyorum.
Işık Koşaner’in ses kayıtları iki zafiyeti ortaya koyuyor. İşte onlar.
Yabancı bir istihbarat örgütü Türk Genelkurmay’ını dinleyebiliyor.
Genelkurmay Başkanı’na göre ordumuzun çürük yanı pek çok. Bu iki zafiyet çok önemli, ve üzerinde acilen durulmalı.
Ve bu zayıf noktalar acele giderilmeli. Yoksa, ordusuyla iftihar eden Türk halkı yanılmış olduğunu önümüzdeki birçok olayda görecektir. Ve iş işten geçmiş olacaktır.
* * *
Koşaner’in sözleri bana Bülent Arınç’ın ve Süheyl Batum’un sözlerini hatırlatıyor.
Döndük dolaştık aynı yere geldik. “Laftan anlamayanın hakkı kötektir” sözümüz var ya onun gibi bir şey.
AKP hükümeti “Açılım” dedikçe bölücüler azdı. Ve onlar barışa şans tanımadı.
Öyleyse “anlayana sivrisinek saz” deyip açılımdan anlamayan, bilakis şımaranları artık susturmak lazım.
Yani onlar için “davul zurna az”sa yalnız silah sesinden anlıyorlarsa, silah patlatmak gerek. Hem de her zamankinden çok ve farklı.
İşte hükümetin de şimdi yaptığı o.
Madem siz silahtan anlıyorsunuz, işte size silah...
* * *
Kaçtır bunu yazıyorum. Ben yazmaktan bıkmadım, siz okuyanlar herhalde bıktınız.
Terör. Bir arada yaşamak mı yoksa ayrı ayrı yaşamak mı? Vesaire... Ben birçok vatandaşıma da tercüman olarak diyorum ki; bugün Türkiye’nin birinci sorunu terördür.
Şemdinli’deki dağa da, Hakkari’deki ücra bir köye de İstanbul’dan çıkıp gidebilir misiniz? Oralar insanımız için emniyetli olmalı. Adam öldürme, adam kaçırma, mayın patlatma olmamalı, akla gelmemeli bile.
Bugün böyle mi. Bugün değil 30 yıldır böyle değil. Mehmetçik şehit ediliyor. Adamlar öldürülüyor, adamlar kaçırılıyor, mayınlar patlatılıyor, makineler yakılıyor, petrol, doğalgaz hatlarına sabotajlar düzenleniyor.
Ve burası Türkiye. Ve burada ordu var ve burada polis var ve burada yetkisini kullanamayan hükümet var. Yapmayın Allah aşkına, alay eder gibi bir şey...
* * *
Ben vatandaşım, sonuca bakarım 30-40 yıldır bu terör niye ortadan kaldırılmıyor?
Artık yeter. Artık sonuna gelmeliyiz. 40 bin insanımız öldü.
Daha ne olsun.
30 yılımız “iç savaş”la geçti.
9 yıldır AKP iktidarda.
Bu süre boyunca tek bir Başbakan var ve bu başbakan her dediğini yaptırıyor. Bu yüzden de “başkan” olmak istiyor.
Onun başkanlığına “evet” diyeceğim. Ama bir şartla, bu savaşı bitirirse.
* * *