<#comment>#comment> "...Türkiye’nin yapması gereken, Irak savaşı koalisyonuna girmektir... Dışarıda kalırsak ABD bize zarar verebilir, stratejik olarak kaybederiz..."
Bunları söyleyen, Körfez Savaşı sırasında Genelkurmay Başkanı olan, Doğan Güreş...
"...ABD tarafından Irak’a yapılacak bir askeri harekat, Türkiye’nin bugününü ve de özellikle geleceğini önemli ölçüde etkileyecektir. Sonuçlar üzerinde Türkiye’nin etki ve söz sahibi olması için, bölgede geçici süreli de olsa, silahlı gücünün varlığı bir zarurettir..."
Bunları söyleyen, Körfez Savaşı sırasında 2. Ordu Komutanı olan, Kemal Yavuz...
TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan da önceki gün, sonuç olarak benzer bir açıklama yaptı.
***
<#comment>#comment>VEFASIZLIK
Mehmet Akif 66. ölüm yıldönümünde Ankara’daki evinde anıldı.Ama oy için Hacı Bektaş Veli’nin türbesine koşanların hiçbiri o anmada yoktu.Güven sıralamasında, politikacılar neden en alt sıralarda yer alıyor, anlaşılıyor değil mi? "Ayıyla yatağa giren sonucuna katlanır" İnönü’nün sözü.
Büyük devletlerle samimiyeti artıranların başına gelebilecekler anlamına söylenmiş bir söz.
Bu söz Türkiye’nin uzun süredir izlediği dış politikayla çakışıyor mu?
Pek değil.
Çünkü büyük devletle flörtten Türkiye yarar sağladı.
<#comment>#comment>BUNU DA BECERDİK
Ahmet Necdet Sezer, AKP’nin Anayasa değişikliğini referanduma götürse ve referandum Tayyip Erdoğan’ın lehine sonuç verse, doğacak ilginç durumu düşünebiliyor musunuz?Meclis’in oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’na karşı, halkın oyuyla seçilmiş bir başbakan.Başkanlık sisteminin dejenere edilmişini yaratmayı becerdik diye övünebiliriz. Yıllarca tek parti iktidarlarının faziletinden söz ettik, o hasretle yaşadık.
İşte 3 Kasım’ın sonucu; AKP tek başına hükümet oldu, ama iktidar olabildi mi?
Hayır.
Çelişkiler içinde bocalayan, bugün dediğinin ertesi gün aksini yapan, iç politikada da, dış politikada da, ekonomide de çaresiz bir AKP.
***
<#comment>#comment>SİMİTİN FAZİLETİ
Tayyip Erdoğan simitçilik yapmış, Deniz Baykal da simitçi, Abdullah Gül de...Ve bazı milletvekilleri de.Levent meydanındaki "simitçi Osman"a artık daha nazik yanaşıp, simit rica ediyorum!.. Ne olur ne olmaz... Yüz metre gibi koşulan bir maratondan sonra Türkiye biraz sakinleşti sayılabilir. Olaylara daha serinkanlı bir gözle bakılabilir.
AB ile ilişkiler Ecevit hükümeti zamanında, özellikle o hükümetin son günlerinde belli bir hız kazanmıştı. Bu hareketlilikte, her şeyden önce Mesut Yılmaz’ın rolü vardı.
O olmasaydı koalisyon ortaklarının farklı görüşleri, bazı konulardaki gibi AB konusunu da rölantide tutabilirdi.
AB ile temasları nispeten canlandıran Mesut Yılmaz oldu.
***
<#comment>#comment>HABERE BAK
"Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra Bülent Ecevit, ilk bayramının ilk gününde ziyaretçisiz kaldı.Bunun neresi haber?Eğer tersi olsaydı haber değeri olurdu.Yani Ecevitler’in evi ziyaretçilerle dolup taşsaydı...Ne diyorlar; "Vefa İstanbul’da bir semtin adı" o kadar... Bugün 12 Aralık 2002.
Türkiye için dönüm noktası.
Kopenhag’da, Ankara’nın AB’ye girişi, ya kolaylaştırılacak ya zorlaştırılacak.
Müzakere için başlama tarihinin 2004 veya 2005 olarak kabulüne göre durum değişecek.
AB ülkelerinden bazıları özellikle son günlerde ikiyüzlü bir görüntü verdi.
Çünkü Mecliste "sol" yoktu.DSP, adındaki sola rağmen sol sayılmaz, kanaati vardı.Bugün yeni bir topallık nedeni daha doğdu.Bu kez de, Türk demokrasisinde Meclis içi muhalefet yok denecek kadar güçsüz.Bırakın kanunları istediği gibi çıkartabilmesini, AKP dört bağımsızı yanına aldı mı Anayasayı bile CHPyi teğet geçerek değiştirme gücüne sahip.Örneğin; "uyum paketi"nde değişiklikler yapıldı. Böyle önemli bir konuda bile AKP, CHP ile diyalog gereği duymadı.Ankarada dış politika kazanı fokur fokur kaynıyor, ne piştiğinden muhalefet lideri Baykalın haberi yok.Belki de bu gerçeği gördüğü için CHP ve Baykal 3 Kasımdan beri AKPye karşı teslimiyetçi bir tutum izliyor. CHP muhalefetinde "denetim" yerine "destek" ön plana çıkıyor...Görünen o ki, Mecliste AKPnin borusu ötecek.CHP dinleyecek.İşte topallık burada.Durum böyle olunca "Meclis dışı muhalefet" her zamankinden fazla önem kazanıyor.Çünkü içinde bulunduğumuz ortamda muhalefetin yalnızca CHP azınlığına bırakılmayacak kadar önemli olduğu görülüyor.Hem yüzde 46nın iradesi Meclis dışında kaldığı için. Hem CHPnin fonksiyon bakımından Meclis dışı muhalefetten pek de farkı kalmadığı için. Hem de tabanının ve bazı yöneticilerinin alerjik
NEREDE KALMIŞTIK... Medyadaki çürümüşlük ortamı düne oranla bugün ona duyulan ihtiyacı daha da artırmıştır.Bazı medya patronlarının yurtdışına çıkışlarının bile mahkeme kararlarıyla yasaklandığı bu etik çöküş ortamında "iyi ki Milliyet var" demek önemli güvencelerden biridir.AKP hükümeti bugün güvenoyu alıyor ve Türkiyede yeni bir dönem başlıyor. Bu dönem "yükselme dönemi" olabilir mi?Farklı sistemlere göre 3 Kasımın sonuçları da farklı olabilirdi.En azından başka partiler de Meclise girebilir, AKP 363 sandalyelik büyük bir zaferin sahibi olmayabilirdi.Belki demokrasinin zaafı da burada, seçilen sisteme, kabul edilen Seçim Kanununa göre milli iradenin sonucu farklı olabiliyor.Demokrasiye; "hatalarına rağmen" mevcudun en iyisi denilmesi de bu durumdan doğuyor.Öyleyse, seçim kanunları öyle olmalı ki, demokrasinin zaafları en aza insin, "temsilde adalet, yönetimde istikrar" da sağlanabilsin.3 Kasım seçimleri sonucunda temsilde adalet sağlanamadı. Ya istikrar da sağlanamazsa...***MHP iktidar ortağı olduğunda merak edilen, hırçın bir yapıya sahip tabanın bu hırçınlığı sürdürüp sürdürmeyeceği idi.MHP bu konuda olumlu sınav verdi.Bugün iktidardaki AKP için de benzer endişeler var.MNP,
<#comment>#comment>Yarım asırdır Milliyet etkin, saygın, dürüst ve güvenilir bir gazetedir.
Medyadaki çürümüşlük ortamı düne oranla bugün ona duyulan ihtiyacı daha da artırmıştır.
Bazı medya patronlarının yurtdışına çıkışlarının bile mahkeme kararlarıyla yasaklandığı bu etik çöküş ortamında "iyi ki Milliyet var" demek önemli güvencelerden biridir.
AKP hükümeti bugün güvenoyu alıyor ve Türkiye’de yeni bir dönem başlıyor. Bu dönem "yükselme dönemi" olabilir mi?
Farklı sistemlere göre 3 Kasım’ın sonuçları da farklı olabilirdi.