Darbeleri araştırmak: Bir zihniyet sorunu

4 Aralık 2012

“Darbeleri, müdahaleleri araştırmak, kamu vicdanında mahkûm etmek ileri bir adımdır, demokratik bilincin gelişmesine yardım eder. Ancak işin özüne varabilmek ve gerçek bir yüzleşme: darbeler, müdahaleler arasında ayrım gözetmemekle, benim darbem iyi, senin darben kötü çifte standardından kurtulmakla mümkün olabilir”

Dört satırlık uzun bir adı olan, kısaca Darbe ve Müdahaleleri Araştırma Komisyonu olarak anılan Meclis komisyonu, geçtiğimiz günlerde adı kadar uzun (Ekler hariç 1404 sayfa) raporunu yayınladı. Gerek medyaya açıklama yapan komisyon başkanı Nimet Baş, gerekse bir televizyon programına birlikte katıldığımız komisyon sözcüsü AKP milletvekili İdris Şahin heyecanlı ve samimiydiler; yarım yüzyıldır demokrasimizi ipotek altında tutan, acılı, kanlı bir kader gibi yaşadığımız askeri darbelere ışık tutmak gibi önemli bir iş başarmış olmanın mutluluğunu yaşıyorlardı. Ana raporu, CHP’nin ayrışık görüş raporunu, bilgisine başvurulanların dinleme tutanaklarını sonraki günlerde okuyabildim. Darbeleri araştırmanın, gerçeklerle yüzleşmenin tıpkı askeri-oligarşik vesayetle mücadele gibi, özünde bir zihniyet meselesi olduğunu bir kez daha kavradım.

Yaşam öğretiyor
27 Mayıs

Yazının Devamı

Selleri önlemek için ne yapılmalı?

2 Aralık 2012

Ülkemizde son zamanlarda sıklıkla görülen ve hayatı felce uğratan sel felaketleri, kamuoyunun ve hükümetimizin bu sorun üzerine önemle durmasına neden olmuştur. Ani sağanak yağışlar sonucu, akarsu havzalarından ya da yan derelerden gelen seller, bu akarsuların mansabında yerleşime müsaade edilen halkı, karşılanmak olanaksız bir sürü sosyo - ekonomik sorunlarla karşı karşıya getirmiş ve hatta can kaybına da neden olmuştur. Reuters Ajansı da, şiddetli yağışlar ve seller bakımından ülkemizin, selden etkilenen diğer ülkeler arasında birinci sırada yer aldığını bildirmektedir.
Ülkemiz, morfolojik yapı itibariyle, engebeli bir özellik gösterir. Dolayısıyla erozyon zararlarının etkilerini hemen her yerde görmek olasıdır. Denilebilir ki , Türkiye bir erozyon koleksiyonu görünümündedir. Bu dramatik durum, yabancı uzmanlar tarafından da doğrulanmaktadır. Nitekim 1950’de Irak hükümeti adına Fırat ve Dicle nehirlerinin yağış havzalarında erozyon etüdü yapmış ve bunu bir rapor halinde ilgililere sunmuş olan Mr. Chapman ve Mr. Waterer adındaki iki İngiliz ormancısı, bu havzaların erozyon durumunu belirtmek için “Erozyon mezarlığı” deyimini kullanmışlardır. Burada gerçekten arazi, erozyon

Yazının Devamı

İnsanlık, Dünya’yı son 200 yılda bitirdi

1 Aralık 2012

Yaklaşık 4.5 milyar yıllık yaşam tarihinde dünyamızın biyo-sistemi, şimdiye kadar hiç karşılaşmadığı işgalci bir canlı türünün faaliyetleri sonucu son 30 yılda hızla yok olma sürecine girdi. Bu hesap bilmez canlı türü insandır! Dünya nüfusu 1830’da 1 milyarken, 2102’de ise 7 milyarı geçti. İnsan popülasyonu 182 yılda 7 kat arttı.
Oysa bugünkü ekosistem değerlendirmelerinde gelinen son nokta gösteriyor ki; her geçen gün önlenemez bir hızla artan çeşitli kirlenme şekilleri ve yok edilmeleri yüzlerce yıl sürecek atıklar nedeniyle tüm canlı türleri ve doğal yaşam ortamları birbiri ardına hızla yok oluyor.

KAYNAKLAR TÜKENİYOR
Ne yazık ki gezegenimiz “6. Kitlesel Yok Oluş Süreci’ne” girmiş oldu. Bu konudaki önemli bir uyarı 2005 yılında yayımlanan 95 ülkeden 1360 bilim adamı tarafından hazırlanan Dünya Bankası’nın “Milenyum Ekosistem Değerlendirmesi” raporuyla ortaya çıktı. Yeryüzünde yaşamın devam edebilmesi için gereken doğal kaynakların üçte ikisinin insanlar tarafından hızla tüketilmekte olduğu acı gerçeği idi.
Nitekim, Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) yayımladığı geniş kapsamlı “Yaşayan Gezegen 2012 Raporu” da, kaynakların sömürülmesi ve aşırı tüketim nedeniyle

Yazının Devamı

Taksim’e kışla yapmalı mıyız?

30 Kasım 2012

Günümüzde Taksim Meydanı’nda tam bir kargaşa ve kaos yaşanmaktadır. Motorlu araçlar; otobüsler, minibüsler, otomobiller ve insanlar karmakarışık bir şekilde bu alanda yer alırlar. İnsanlar motorlu araçların her türlü tehlikesi altında kaza, gürültü, zehirli gaz, vb. korkulu ve endişeli bir şekilde yaşamaya çalışırlar. Meydanın özellikle Batı kenarı tanımsız ve tarifsiz bir durumdadır. İstiklal Caddesi ise doğru bir uygulama olarak yayalara ayrılmıştır.
Meydanın tekrar tasarlanması 1987 yılında gündeme gelmiş ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından yarışmaya açılmıştı. Yarışmaya katılmış olan projelerden hiçbirisi uygulanmamış ve mevcut durum giderek artan olumsuz gelişmelerle günümüze kadar gelmiştir. Bu arada 1997 yılında az sayıda “davetli mimarlar” arasında bir proje ihalesi açılmış ve o girişim de sonuçsuz kalmıştır.
1997 yılında söz konusu meydan için bir ön proje tasarladım. Taksim meydanı tümüyle yayalara ayrılmalı ve yaya sisteminin jeneratörü olmalıdır. Böylece, gündüz ve gece insanların güven ve huzur içinde sosyo-kültürel eylemlerini sürdürebilmeleri için motorlu taşıtlar yer altına alınmışlardır. Projemdeki ilk ve önemli öneri budur.

REVAKLARI

Yazının Devamı

Çin’in hızlanan değişim temposu

29 Kasım 2012

Çin Komünist Partisi (ÇKP) kuruluşundan (1 Ağustos 1920) itibaren geçen 29 yıl içinde o güne kadar tanık olunmadık yöntemler, taktikler ve ittifak politikaları izleyerek dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’de büyük bir ihtilal yapmayı başarmıştı. Zaman zaman parti içindeki liderlerin ve grupların şiddetli çatışmalarına tanık olunan bu süreçte Mao Zedung kendi çizgisini kabul ettirerek elde ettiği zaferle 1 Ekim 1949’da Çin Halk Cumhuriyetini ilan ederek liderliğini perçinledi.
Ama bu ÇKP içindeki çatışmaların sonu anlamına gelmiyordu. Hedeflenen refah ve gelişmişlik seviyesine varana kadar izlenecek yol konusunda parti içindeki çekişmeler şiddetle sürdü, 1960’ların sonundaki Büyük Proleter Kültür Devrimi ile bütün ülke savruldu. İhtilalin önemli liderlerinin bir kısmı revizyonist, gerici ilan edilerek görevden alınıp sürgüne gönderildi.

Başarısızlığa uğradı
Ülke gençliği güçlü parti mekanizmasına karşı harekete geçirildi, sonunda Lin Biao komutasındaki silahlı kuvvetlerin bir kısmının da Mao’nun yanında yer almasıyla belli bir sükûnet sağlandı. Ama bu sonuç Lin’i tatmin etmediğinden bir hamle daha yapıp Mao’nun yerine geçmek isterken başarısızlığa uğradı, ülkeden kaçmaya

Yazının Devamı

Bir hayat biçimi!

28 Kasım 2012

O yıl neredeyse her sabah onun sesiyle uyandık. Her sabah, Müslüm Gürses’in kırık nağmeleriyle başladık yeni bir güne. Kurulmuş saat eşliğinde, aynı ses geldi kulağımıza ve aynı saatte onun sesiyle açtık gözlerimizi yeni bir güne...
Kocamustafapaşa’da, bakkal dükkanından bozma bir evde yaşıyorduk. Yılmaz (Erdoğan), şimdi avukatlık yapan arkadaşımız Mahmut ve yine bir başka avukat arkadaşımız Fahri’yle birlikte evin “asli unsurlarıyız”, bir de biz dördümüzün dışında “etnik unsurlar” var; bugün var, yarın yoklar cinsinden misafirler yani.
Fahri Adanalı bir gardaş... Hayatında iki şeye tutkun, iki şeyin müptelası; bir Müslüm Gürses’in sesi, bir de Maltepe sigarası... Bir aleti var, bir tarafı küçük bir televizyon; evimizin televizyonu, bir tarafı kasetçalar... Fahri’nin teybi sadece Müslüm çalmayı biliyor. Galiba o zaman kadar kaset hanesine Müslüm Gürses’in kasetlerinden başka hiçbir kaset girmemiş. Yani sadece “Müslümce” biliyor.

26 tane “Esrarlı Gözler”
Aletin konulduğu rafın üstü Müslüm’ün korsan kasetleriyle dolu... Ben diyeyim on, siz deyin onlarca... Hepsinin üzerinde elle yazılmış kasetin adı: “Esrarlı Gözler”... Siz bu “Esrarlı Gözler”i tek kaset sanıyorsunuz

Yazının Devamı

Yeni anayasadan ne bekliyoruz?

27 Kasım 2012

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV), Konda ile birlikte yaptığı “Yeni Anayasaya Dair Tanım ve Beklentiler Saha Araştırması” raporunu geçtiğimiz hafta kamuoyuyla paylaştı. Bu çalışmada yeni anayasa sürecinde tartışma yaratan kimlik, laiklik, hükümet sistemleri, anadilde yaşama hakkı, Diyanet kurumu ve din dersleri, devletin nitelikleri gibi konular 18 yaş üstü 2700 kişiye yüz yüze soruldu.
Sonuçlar, Türkiye toplumunun değişim ve dönüşüm süreciyle ilgili olumlu kanaatleri destekleyen, ancak bir yandan da toplumun gelgitlerini, güvensizliklerini ve ezberlerini ortaya çıkardı. Anketin bulgularına baktığımızda Türkiye toplumunun daha fazla özgürlük istediği, ancak bunun yumuşak geçişlerle, yara bere almadan olmasını beklediği dikkatimizi çekiyor. Bu bağlamda, Türkiye toplumunu taşıyacak yeni anayasanın toplumu temsil eden ve bunun bilincinde olan aktör ve kurumların güvencesiyle yapılması gerekliliğinin yeniden altını çizmek gerekiyor. Anket sonuçlarından anlıyoruz ki, Türkiye’de siyaset normalleşiyor, toplumun içindeki bireyler alışılmışın dışında ittifaklar halinde yeni tanımlar, seçenekler ve çözümler üretiyor.

DEĞİŞİMİN GÖSTERGESİ
Türkiye’de geçtiğimiz son

Yazının Devamı

Kadına şiddetin kaynağı erkeğin yetiştirilme biçimi

25 Kasım 2012

Türkiye’nin utanç tablosu: Bu yılın ilk altı ayında 92 kadın öldürüldü(*). Yüzlercesi aile içi şiddete maruz kaldı. Sığınma evlerine yerleştiren kadınların %37’si öldürüldü.
Bu ne öldürme inadıdır? Dört çocuğuna çalışarak bakan bir anneyi, sırf kendisine artık tahammül edemiyor diye katleden bir kocanın vahşeti, insanın kanını dondurmuştu. Bu adamların öldürme hırsı, kendi çocuklarına acıma duygusunu da tamamen yok etmekte ya da bazı erkeklerde çocuklarına karşı sevgi ve acıma duyguları hiç oluşmadığı için bu cinayetleri kolaylıkla işlemektedirler. Boşanmak üzere olduğu kocası tarafından öldürülen kadınların oranı, %47, boşanmış kadınlarda %78 gibi çok yüksek oranlara ulaşmıştır. Türkiye genelinde, öldürülme oranı % 35 iken, Doğu, Güneydoğu’da %68’i bulmuştur. Şiddetin en düşük görüldüğü bölge %9’la Marmara bölgesiyken, yine Doğu, Güneydoğu’da en yüksektir.(**) Ne yazık ki bu cinayetler tüm dünyada Türk milletinin alnında kara bir leke olarak algılanmaktadır.

Yetiştirilme marazlı
Toplumumuzda, kadınlara uygulanan saldırganlık

Yazının Devamı