<#comment>#comment>Lorantlı Fenerbahçe, "eski tas, eski hamam" sözcüğünü hatırlatmaktan öteye geçemiyordu bizlere Samsun’da.
Alman hoca da, Lazetic’i bir orta saha virtüözü olarak yutturmaya çalışıyordu sanki bizlere... Yahu, attığı pasların yüzde 70’ini rakibe gönderen bir "krampon yalancısı" ndan virtüöz yaratılabilir mi hiç ?.. Andersson’un artık futboldan koptuğunu sakatlığı sonrasından beri yazıp, duranlardanız... Paletleri kırılmış bir M - 47 tankının hurdalığından yepyeni bir silah yaratabilir misiniz canım ?.. Mustafa Denizli de, aynı yanlışın içinde yaşayıp, gitti... Şimdi Lorant da, Andersson’u ufak tefek eksikleri olan bir Alman leoparı sanarak, onarmaya çalışıyor... O da büyük bir yanılgının içinde tabii... Ali Güneş, sağ çizgide can alıcı kanat ortaları, gol adamlarını bire bir kaleci ile karşı karşıya kılacak ara pasları kurgusuna uygun bir teknik yetenek asla olamadı Sarı - Lacivertli on birde... Denizli’nin jokeri de oydu, şimdi Lorant’ın da umudu Ali Güneş... Ehh, bu böyleyse eğer, bizim de futbola verdiğimiz yarım asırlık emek boşunaymış anlaşılan.
"Yok Samsunspor’un içi karışmış da, kamp yapacak paraları kalmamış da"... Maç öncesi işte böylesine dedikodular
<#comment>#comment>Ligin ikinci yarısı bu akşamki Samsunspor - Fenerbahçe oyunuyla perdelerini açıyor futbolseverlerimize.
Bence bu seneki ikinci yarıda tam bir "kırmızı alarm" dikkat ve hassasiyetiyle geçirmelidir çok önemli ligin 17 haftasını... Öyle ya, bu sene tam yarım asırdır Dünya Kupası finallerine hasret yaşamış milli formamız, lig biter bitmez milli kampta toplanacak ve Türkiye’de futbol ilerleyip, önemli bir yol kat ettiği gerçeğine inandırma yolculuğuna çıkacaktır Dünya’ya karşı... Galatasarayımız’ın UEFA Kupası Şampiyonluğu’nun ve Avrupa başarılarının tartışılamaz olduğunu, Türk takımları için Avrupalı ve de Dünyalılar’ın artık çok dikkatli olmalarının gerektiğinin altını çizme adına da çok önemlidir bu yıl Uzak Doğu’daki milli imtihanlarımız.
Milli formaya çağrılacak isimler, birkaç tanesi dışında bellidir aslında Şenol Güneş hoca ve teknik heyetinin kafalarında... Bu isimler de kendilerini iyi bilmektedirler şüphesiz... Ancak bu futbolcularımızın tarih yazmak ve bu yılki "altın kadro" da yer almak için çok dikkatli ve özverili olmaları gerekmektedir... Yalnız futbol düşünen ve futbola düşman bütün düşkünlüklerden uzak yaşanması gereken bir 6 - 7 ay vardır
<#comment>#comment>Fenerbahçe'de Mustafa Denizli devri kapandıktan sonra lotarya torbasından çıkan isim Werner LORANT oldu nihayet. Alman ekolünde kendine özgü yeri olan Hern Lorant, öyle hiç de sıradan bir hoca değildir... Yıllarca 1860 Münih'te yaptığı mücadele ve verdiği prensip kavgaları zaten hocanın nasıl bir idealist kişiliğe sahip olduğunu da açıkça ortaya koyuyor. On yıl aynı takımı çalıştırıp, ekibi amatör kümeden alıp, Bundesliga'ya çıkarıp, dördüncülük klasmanına oturtması da mantıklı bir futbolseverin mantalitesinde mucize olarak yorumlanır doğrusu.
Ayrıca Oğuz Çetin de bir büyük şans Lorant için... Hoca da büyük bir imkan eğer yararlanmasını bilirse Oğuz kardeşim için... Oğuz'un iyi tanıdığı Fenerbahçeli futbolcuları artı ve eksileriyle hocasına anlatması, kimlerin antrenman kaytarıcısı, kimlerin ise çalışmayı sevdiğini nakletmesi, Alman'ın takımını erken tanıması adına önemli artılar getirecektir Fenerbahçe'ye... Ayrıca hücum futboluna tutkusu iyi bilinen, her maçı büyük bir heyecanla takımıyla birlikte yaşayan Lorant'tan Oğuz da büyük dersler çıkarabilir bu yıl kendi adına... Yarışma ustalıklarını iyi tanıyıp, alkışladığımız Oğuz Çetin'in futbolu, yani yarışma
<#comment>#comment>Mustafa Denizli DRAMA 'sının sanırım artık yazılıp, çizilecek bir yönü pek kalmadı. Herkes eteklerindeki taşları sütunlara ve ekranlara döktükten sonra, bir kez daha anlaşıldı ki bu olay, Mustafa Denizli'nin senaryosunu kendisinin yazıp, oynadığı tek kişilik "harakiri" gösterisidir..
Öyle ya, Denizli'ye verilen tölerans ve zaman tahammülü hiçbir yabancı antrenöre gösterilmemiştir Fenerbahçe'de... Ama Mustafa, özellikle basının samimi ve içten yol göstericiliğini garip şekilde yanlış yorumlamış, genel havadan ders çıkarma doğrusuna direksiyon kırması kaçınılmazken, o sadece kendi dik kafalılığına teslim olmuş ve bilinen, "hazin sonu"u kendi yanlışlarıyla hazırlamıştır... Dileriz şu andaki durum Fenerbahçe için de, Mustafa Denizli için de önemli handikaplar yaratmaz gelecekte.
* * *
Şimdi teknik adam arayışındadır bilindiği gibi Fenerbahçe... Ersun Yanal'ın, Denizli ve Ankaragücü'nde perçinlediği bilgi birikimleri ve teknik adamlık tecrübeleri Fenerbahçe ağırlığını taşımaya yeterli midir, bilinmez... Ayrıca Ankaragücü'nün, hocayı Fener'e bırakmak adına önemli bir tazminat istemesi de sanırım bu işin olumlu gelişmesine set çekecek görüş yaratacaktır
<#comment>#comment>Fenerbahçe'nin puan savurganlığındaki baş sorumlusu Mustafa Denizli acilen aklını başına toplamalıdır. Bu kaostan çıkışın çaresi önce Denizli'nin yaptığı yanlışları kendine kabul ettirmesidir. Ancak yüzde yüz yapılması gereken operasyon ise bu takımın başına Alman veya İngiliz kökenli, çalışkan, adı Avrupa ismi olan bir kondisyoneri Denizli'ye yardımcı olarak takımın başına getirilmesidir. Yoksa Denizli'yi göndermek, yerine başka hoca getirmek doğru bir operasyon değildir. Çünkü yeni hocanın Fenerbahçe'yi tanıyıp, takımına adapte olabilmesi için hızlı bir film şeridi gibi devam eden lig yolculuğu içerisinde zamanı yoktur. Yabancı bir antrenör kararı Fener'in şampiyonluğuna büyük şüpheler getirir.
<#comment>#comment>Diyarbakır'ın girdiği gol pozisyonlarını ve topla oynama yüzdesinde Fenerbahçe'yi sollayıp, geçmesini izledikten sonra Sarı - Lacivertli ekip için olumlu tek şey söylenebilir mi ?..
Hafta içi kar yığınları içinde plastik topla el topu oynayarak Diyarbakır maçına hazırlanan bir ekipten sahada futbol adına iyi şeyler bekleyebilir misiniz ?.. Orta alanda Ali Güneş, Yusuf gibi isimler, forvette çoğalabilmek ve rakibi presleyebilmek adına ne kadar da nazlılar; halbuki gerçek olan naz niyaz değil de, bal gibi fizik güç acizliğidir Fenerbahçe'de... Sol kanatta Abdullah'ın artık klasikleşmiş özel gayretleri, Serhat'ın son hareketlerdeki acemilikleri dışında iyi niyetli çalışkanlığı da olmasa, Fenerbahçe'nin haftanın bilmem kaç günü antrenman yaptığına futbolu bilenleri de, bilmeyenleri de nasıl inandırabilirsiniz... Hakan Bayraktar, tekniği yüksek ve gerektiğinde de mükemmel sprinterlik yapabilen bir yetenek... Acaba niçin Serhat ve Andersson'la veya pozisyona uygun başka arkadaşlarıyla duvar paslarına girmiyor, anlayamıyorum... Acaba onun da mı gücü yok ?.. Veya Denizli'nin taktiği gereği mi böyle oynuyor, kimse çözemedi...
Rüştü'nün bir kaleci dehası olduğunu
<#comment>#comment>Fatih Terim'in etrafında yaratılan Galatasaray fırtınaları hiç de öyle hazırlıksız yakalandığımız karlı haftalar gibi "saf ve beyaz" değil... Lucescu'yu yok farzederek, Terim'in kapısını çalmak, kendisinden hemen iş başı yapmasını istemek ne büyük bir işletmecilik GAFI'dır farkında mısınız?
O Terim ki, Galatasaray'da harikalar yaratırken, hakkında yapılan akıl almaz dedikoduları, etrafında çevrilen türlü çeşitli entrikaları duymazlıktan, bilmezlikten gelmiş ve Cim - Bom'un menfaatlerini her türlü gelişmenin üzerinde tutmuştur... Şimdi Milan gibi bir Avrupa devinden kopup, evine dönmüş Terim'e daha derin bir nefes alıp, "oh, nihayet kendi yatağıma kavuştum" diyememişken, koşup hemen başlama koşullu görev teklifinde bulunmak Galatasaray ciddiyetiyle bağdaşacak bir olay mıdır ?.. Sayın Mehmet Cansun, Terim'le iyi dost olabilir... Fatih Altaylı da kendi popülaritesiyle düşünüp, Galatasaray'a zarar verir davranışlarda bulunabilir. Ancak benim anlayamadığım Fatih Terim'in mesleğine olan saygısının, meslektaşı kim olursa olsun, işinin etiğine olan titizliğinin Galatasaray'da bazı kişilerce hala anlaşılmaz olduğudur... Yahu Terim, mesleğinde bu kadar tutarlı ve şahsi
<#comment>#comment>Son üç maçta oynadığı bütün rakiplere yenilen Fenerbahçe, dün gece Bursaspor önünde de üç puanı kazanmasına rağmen öyle pek parlak bir lig oyununun gösterileri içinde değildi.
Bursaspor; oyuna mükemmel bir saha yaygınlığı kurarak başlamış, dar alanlarda yarattığı kısa, fakat keskin paslarla oyunu çok çabuk kanatlara yığıyor ve tribünlerde Fenerbahçe’nin ayaklanmasını bekleyen bizler, Yeşil - Beyazlılar’ın oyun düzenindeki toplu savunma - toplu çıkış gösterilerini seyrediyorduk... Fenerbahçe’den çok şeyler beklerken, Moshoeu’nun golüne kadar gelip, dayanan Bursaspor’un ağırlığını izliyorduk Kadıköy’de.
Golden sonra Denizli, dörtlü defanstan vazgeçip, Mirkoviç ve Mustafa Doğan’ı Rüştü’nün önünde nöbetçi olarak kullanıyor; Johnson, Ali Güneş gibi isimleri de hem Bursaspor’un orta alan harekatlarını preslemek, hem de kanatlardan ani kontrataklara "dur" demek için bu bölgedeki adam sayısını çoğaltıyordu. Bu düzeltmeden sonra top hakimiyeti de Fenerbahçe’ye geçiyordu bir zaman için olsa da... Hakan Bayraktar, Abdullah, Yusuf, Ali Akdeniz, Serhat büyük gayretlerle oyuna asılıyorlar, Ali Güneş’in sağ kanattaki çabaları ise Fenerbahçe’nin oyun temposu ve teknik