Acabalar

6 Nisan 2002


<#comment>Beyaz kafa Lorant’ın Fenerbahçe’de her haftaki değişik kadro kullanımı Sarı - Lacivertli ekibin şampiyonluk kovalamacası adına pek de hayra alamet değil bizce...
Bırakınız Fenerbahçe’yi, belki de Türkiye’deki bütün üst takım yöneticilerinin hayranlıkla seyrettiği Yusuf’un dün tribünde oturmasının sebebi neydi acaba ?.. Sakat olmadığını da iyi bildiğimiz bu delikanlıyı dün ısrarla oynatıp, gelecek haftaki Beşiktaş derbisine de hazırlamak Lorant efendinin asli görevi değil midir ?.. Bu yıl futbolu bırakacağını şık bir gerçekçilikle açıklayan Andersson ve Ogün’de bu kadar ısrar etmenin ne mantığı vardır Fenerbahçe’nin gelecek yılları adına... Andersson oynadığı bütün maçlarda büyük bir pozisyon yetersizliği içinde... Adamın rakiple mücadele gücü kalmamış... Top kendisinde kalsa bile, onu hızla taşıyıp, golü bulacak hali yok... Öyleyse bu isimde bu kadar ısrar niye ki ?.. Ogün de öyle... Seneye bu formanın içinde olmayacağına göre, Ogün kaptan eşofmanla otursa da, Ceyhun’un neleri yapıp, yapamayacağını hep birlikte izlesek daha doğru olmaz mı sevgili Lorant... Siz ne derseniz bu net gerçeklere Oğuz kardeş... Fenerbahçe’nin gelecek yıl yenilenmeye ihtiyacı olduğunu

Yazının Devamı

Vicdan azabı

5 Nisan 2002


<#comment>Futbolda finiş haftaları yaşanıyor ülkemizde... Tehir edilen Trabzonspor - Galatasaray maçı ve çarşamba gecesi gelen kolay galibiyetle birlikte çalınan ince ince hakem düdükleri ligin adalet terazisinde elle tutulur, gözle görülür haksızlıklar haline gelmedi mi sizce de ?
Kimse aylardır yazıp, çizilen malum hakem kabahatlerine takmasın kafasını... Yok Mustafa Doğan’a gösterilen sarı kart haksızlıkmış da... Hayır efendim, Antalya’nın enfes golü neden yan hakemin çirkin ofsayt bayrağına takılıp, kalmış da... Daha bir gece önce oynanan tehir maçındaki ilk golde önce Hasan Şaş’ın, hemen sonrasında Arif’in hareketleri net bir faulmuş da... Cim - Bom’un ilk golü Bülent Uzun’un düdüğünden düşmüş Avni Aker çimenine güya... Efendiler açık konuşalım, bu yıl oynanan Süper Lig maçlarının tepesinde de, dibinde de fevkalade şaibeli düdük sesleri hem spor kamuoyunun, hem de futbolun geçmiş yıllardaki yönetimine ömür vermiş spor adamlarının vicdanlarını yaralamış, ayrıca da ligin hukuksal varlığı ve sonuçları konusunda işler mahkeme kapılarına kadar gelip, dayanmıştır.
Bizce herkesin pek dikkat etmediği "şaibeli düdükler" maçların tesirsiz alanlarında sinsice

Yazının Devamı

Derin hizmet!

1 Nisan 2002


<#comment>Ankara’da hayati puanlar kovalayan Fenerbahçe, ezeli deplasman rakibi önüne doğru on biri kurarak mı başlamıştı acaba ? Gençlerbirliği savunması içinde tam bir "hayalet adam" tükenmişliğiyle dolaşan Andersson, hem pas yapılabilecek tehlikeli bölgeleri hoyratça eziyor, hem de Fenerbahçe’deki yan topları ve direkt pasları bir bir eriterek, bu takımda forma giymesinin artık büyük kabahat olduğunu söylemek istiyordu teknik kulübesine...
İşte böyle bir Lorant yanlışını "nasıl olur" diye yorumlamaya çalışırken, aynı kabahatini Alman hocanın kendi de kulübeden seyretmiş olacak ki, Andersson’u 31. dakikada oyundan alıyor, yerine Yusuf’u sahanın pasör alanına yerleştirerek, büyük hatasının yangına dönüşmesini önlüyordu adeta...
Bu arada Fenerbahçe’den beklediği tehlikeleri göremeyen Gençlerbirliği, sağda Okan, ortada ise Nihat ile rakip savunmayı sürekli harmanlıyor, başta Rüştü olmak üzere Ümit ve Mustafa Doğan özel gayretleriyle karşılıyordu Kırmızı - Siyahlılar’ın korku dolu pozisyonlarını... Anlayacağınız iyi oynamıyordu Sarı - Lacivertliler... Johnson, Abdullah, Hakan Bayraktar, Ogün bir türlü orta saha patronluğuna soyunamıyorlar, öne veya yana yaptıkları bütün

Yazının Devamı

Yeter de artar

29 Mart 2002


<#comment>Fenerbahçe’de Bay Lorant’ın hafta içi demeçleri çok çarpıcı gerçeklerle örtülü gibi geliyor bize... "Son takımı da ben yaptım, oyunun taktiğini de ben verdim" diyerek, Gaziantepspor maçındaki başarılı neticeyi sahiplenmeniz gayet normal ve gayet doğaldır. Ama ilk yarıdaki enfes kafa vuruşunu sayı yapan Johnson, senede kaç kez böyle güzel yan toplara kalkar ve golü yaratabilir ki ?.. Ayrıca Revivo’nun ölü top vuruşunun baraja çarpıp, Gaziantep kalecisini yanıltması da yılda bir gelen lotarya sayılardan biridir... Yani Fenerbahçe, Antep önündeki ilk 45 dakikada çok yavaş oynamış, topsuz oyunlara çıkışlar ve paslaşma yüzdelerindeki oranlar da hiç göz doldurucu olamamıştır işin aslında...
Ama ikinci yarı için durum çok farklıdır tabii... İki golün getirdiği rahatlıkla da sahaya inen takım, işte bu yarıda Fenerbahçe seyircisinin aylardır beklediği yüksek tempoyu yakalamış ve gerçekten sezonun en kaliteli 45 dakikalık futbol gösterisine imza atmıştır... Bu durum orta sahada Hakan Bayraktar ve Ceyhun gerçeğini aylardır yazıp, duran bizlerin bu görüşümüzde pek haksız olmadığımızı ortaya koymuyor mu sevgili hocam ?.. Futbol düşünceleri yüksek, teknik kapasiteleri

Yazının Devamı

Golcü adam sorunu

24 Mart 2002


<#comment>Galatasaray, büyük bir telaşın ve gol kaçırma yarışının içinde oynuyordu nedense Bursaspor önünde.
Defans ve orta alan çıkışlarında plana, programa bağlı bir organizasyon hiç göze çarpmıyordu nedense Cim - Bom’da... Hasan Şaş’a bir değil, birkaç top gerekli sanki oynarken... Bursaspor savunması arasında topla adam geçme merakı ve ısrarı az kaldı pahalıya patlıyordu Galatasaray’a... Arif, ayrı bir alem gol bölgelerinde... Galibiyet sayısını atmış olmasına rağmen, onun gibi bir golcüye hiç yakışmayacak bir pozisyon savurganlığıyla nasıl kolay goller yakalanılabilir ki ?.. Batista, Gaziantep’te müthiş tempolu ve güce dayalı bir futbol zenginliğiyle oynamaktaydı... İyi de, Galatasaray’da daha büyük işler yapmaya gelmedi mi oyuncu ?.. Dünkü tembelliğini ve pozisyonlardaki düşünce yetmezliğini gördükçe, "yahu Antep’teki Batista bu mu diye sık sık sormaktan alamadım kendime"... Serkan da bir türlü Galatasaray’a yakışır bir çizgiye getiremedi Samsunspor’daki gol atma sanatçılığını... Berkant, fazla özellikler taşıyan bir kanat oyuncusu olma yolunda değil henüz... Sağ kulvarda fırtınalar yaratan bir futbolcu olabilme çağını yaşayan bir nüfus kağıdına sahip Berkant’ın bu genç

Yazının Devamı

Şanssız gece

20 Mart 2002


<#comment>Galatasaray, Barcelona ile grupta son kozlarını paylaşırken, talihsiz biten gecede kazanmak için futbolun bütün profesyonel şablonlarını kullanıyordu Ali Sami Yen’de...
Savunma ve orta alanda bir bütün olarak gözlere temaşa, oyuna da tek pas güzellikleri dağıtıyordu Cim - Bomlu ayaklar... Görev yapan bütün kramponlar ve beyinler topla buluşmadan önce kime tek hareketle pas yapacağını çok iyi bilmekteydiler... Bu bilince bir de pas hatasını sokmayıp, hareketler de çabuk olunca, ortaya işte o hep alkışlayarak beğendiğimiz futbol güzellikleri gelip, yerleşiyor... Evet Barcelona da bir Dünya markası... Galatasaray’da Hasan Şaş’ı, Ümit Karan’ı, Arif’i veya bir başka çabuk adamı ceza sahası yakınlarına dahi sokmuyorlar üstün fizik güçleri ve çabuk düşünceleriyle... Aslında Hasan Şaş ve Ergün sol kanatta mükemmel kulvar çıkışlarını da birçok kez yutturdular İspanyollar’a... Ancak göbekteki Barcelona kalabalığını yarmak veya bireysel hatalarını yakalayıp, cezalandırmak öylesine zordu ki...
Ayhan orta alanda Galatasaray’ın ince futbolunu pek anlatamıyordu oyundaki stili ve tempo gereğindeki ağır kalışlarıyla bana... Halbuki Ayhan’ın bu kadar zaman sonra oynadığı

Yazının Devamı

Lorant draması

18 Mart 2002


<#comment>Lorant, dört - beş forvetle hücum etme rüyaları üstüne kurduğu beyanatları yağdırıp, duruyor spor bültenlerine... Türkiye'deki bütün takımların da Fenerbahçe'den puan kapmak üstüne ne denli büyük histeriler üstüne yatıp, kalktığından ise sanırım habersiz sayın dostumuz.
Dün Malatya savunması üstüne kaç çift ayak hücum için koşturuyorsa, onun birkaç çift fazlasıyla da Malatya defansı daha kalabalık karşılıyordu Fenerbahçe'nin gelişlerini... Yani oyuna ne gibi bir futbol anlayışını taktik olarak ekersen, sonunda onun karşılığını alırsın skor levhasındaki sonuç rakamlarından... Ayrıca Hern Lorant, mazoşist bir ruh yapısına sahip belki de... Öyle ya, geçen hafta Antalya'da tribündeki seyirci bir gol bulmak için dokuz doğurup, hop oturup, hop kalkarken, hazret yine Andersson'un artık kokuşmaya yüz tutmuş ağırlığına tahammül gösterip, Fenerbahçe taraftarının sabrını ölçüyordu sanki...
İkinci yarıda Yusuf ile oyuna girip, önemli bir orta alan kilitlenmesini kolayca açmak varken, nedense Lazetiç ile son 45 dakikaya uzanıyordu hocamız... Bu arada Malatya, 55 bin seyirci önünde Fenerbahçe gibi bir rakiple boğuşmanın bütün inceliklerini oyuna sergiliyor, toplu defans -

Yazının Devamı

Siyah gece

15 Mart 2002


<#comment>Roma’daki "siyah gece" de seyrettiklerimiz futbol anılarımızın en çirkinlikler serisi olarak kalacaktır hafızalarımızda.
Oynadığı son maçta beş gol atmış Roma’nın, Galatasaray’ı da aynı terazilerde bir takım olarak değerlemesi bizce olayları düşünce başlangıcı olarak şekillenmişti maç öncesi... Galatasaray’ın son yıllardaki büyük çıkışını görmezlikten gelen İtalyan züppeliği ve Capello’nun hafifliği, Cim - Bom’un futbol kalitelerini nasıl böylesine yanlış değerlendirebilir ve Galatasaray’ı Lazio gibi sıradan bir takımla karıştırabilir ki ?.. Zaten iki takımın da sahada kontrollü bir futbolu tercih etmelerine karşın Roma’nın daha kasti tekmeler ve de hakemi aldatmaya dönük "sahte düşmelerle" oyunu gürültüye götürmeye çalışması, Roma’nın soyunma odasında Capello’dan ne tarzda bir "hergelelik taktiği" aldıklarını açıkça ortaya koyuyordu.
Batistuta oyuna girdiği andan itibaren asla futbol düşünen bir kafa değildi oynarken... Bir gözü rakipte, diğer gözü hakemde hep avanta bir penaltının ve uygun yerlerden doğabilecek ölü topların peşini kovalıyordu gizlice... Koskoca gövdesinin kaba saba bölgeleriyle başta Emre olmak üzere, bütün Galatasaray defansına sürekli

Yazının Devamı