Her iki parti de Abdullah Öcalan ve PKK/KONGRA-GELe yakın. Diğer bir deyişle Irak versiyonu...Bu partilerin Abdullah Öcalanın İmralıdan verdiği talimatlarla kurulduğu söylenebilir. Öcalan, savunmalarında Kürtlerin, Türkiye, Irak, İran ve Suriyede siyasi olarak örgütlenmeleri, seçimlere katılmaları ve bu partiler arasında KONGRA-GEL gibi bir üst örgütün koordinasyon görevi yapması gerektiğini ortaya atmıştı.Öcalanın, "İmralı tezleri" diye isimlendirdiği savunmalarında dile getirdiği bu görüşler, PKK/KONGRA-GEL tarafından uygulamaya geçiriliyor. Irakta sözünü ettiğimiz iki parti bu sürecin ürünüdür. Birincisi daha çok Kuzey Irakta oluşacak Kürt parlamentosuna girmek konusunda iddialıdır, diğeri Bağdat parlamentosuna...Öcalanın bu yaklaşımı, "Kürtlerin yaşadığı dört parça"da demokratik yoldan ağırlık kazanmaya yöneliktir. Dört ülkedeki dört parti, kendi sistemleri içinde Kürtlerin haklarını savunacak, taleplerini yasalaştırmaya gayret gösterecektir.Öcalan bu tezine, "devlet olmayan devlet" diyor. Dört ülkedeki dört partinin ortak hareket etmesi ve bu yolla siyasi sonuçlar almasını istiyor. Bu partilere önerdiği yaşam biçimi ise kırsal - komünal, ekolojik - sosyalist diye adlandırdığı
Genel başkan değişikliğine kilitlenmiş bir yarış söz konusu...Daha önce de birkaç kez değindiğimiz gibi Hurşit Güneş dışında, diğer aday adayları ortaya bir "görüş" koymuş değiller.Mustafa Sarıgül, Zülfü Livaneli ve dolaylı biçimde Kemal Derviş, Baykalı eleştiriyorlar. Ancak bu bir genel eleştiri. Baykalın şu kararı, bu yaklaşımı, şu politikası veya tutumu yanlıştır, şöyle yapmak gerekir, diyen henüz yok. Eleştiriler soyut. Partinin büyümediği ve Baykalla iktidar olamayacağı iddiasına dayanıyor.Oysa kurultay yaklaşırken, ortaya Baykaldan farklı olarak nasıl bir ideoloji koyulacağının belli olması gerekir. Lider değişikliği böyle bir çalışmaya ve yeni bir harekete dayalı olmalıdır. Tarihte böyle olmuştur.Bülent Ecevitle İsmet İnönü arasındaki mücadele bu niteliktedir ve CHP böyle lider değiştirmiştir.1980 sonrasında Ecevit, bu kez yine farklı bir ideoloji ile yeni bir parti kurmuş ve öyle iktidara gelmiştir.AKPnin kuruluşu da örnek gösterilebilir. Erbakanın desteklediği Recai Kutana karşı kurultayı çok az farkla kaybeden Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan yeni bir parti kurarak ve farklı bir söyleme geçerek büyümüşler, kısa sürede iktidar olmuşlardır. Bu ayrışma da sadece "kişisel"
Hurşit Güneş aday. Kemal Derviş değil. Derviş, aday olmuyor ama Zülfü Livaneliyi destekliyor.Livaneliyi destekliyor ama -burada da bir aması var- "çok saygı duyduğu arkadaşlarını da incitmek" istemiyor. Partizanlık bana göre değil diyor.Liderlik konu olunca ilk akla gelen isim Derviş olmuştu. Ancak Derviş, lider olmamakta kararlı. Buna karşın, gittiği partilerde de bir türlü "memnun" kalmıyor.Son tavrı, aslında tipik bir Kemal Derviş tavrı. Muhalif ama değil, aday ama değil. Desteklediği birileri var ama her an değişebilir. Şimdilik Zülfü Livaneli yanlısı...Hurşit Güneş, görüşlerini açıkladı. CHPyi sola çekecek. İşçi, çiftçi, memur, emekli kitlesiyle bağ kuracak. Onların maddi olanaklarını artıracak. Milli Eğitim bütçesini, genel bütçenin dışına çıkaracak. IMFyle yeniden masaya oturacak. Sosyal harcamalara gem vurmasına itiraz edecek ve başbakan olursa bu harcamaları yaparak, IMF kelepçesini çıkaracak...Peki Derviş veya desteklediği Livaneli ne yapacak? CHPnin hangi politikasını değiştirecek? Atatürkçülüğe, laiklik savunuculuğuna sıkışıp kalmaktan şikâyetçiler.Derviş - Livaneli bir çizgiyi temsil ediyorlarsa, bunun kamuoyuna açıklanması gerekir. Bugünkü hükümet, Dervişten
CHP lideri Deniz Baykalın kendisine yöneltilen eleştirilere verdiği yanıtları yansıtmıştık. Bunlardan biri de "Parti Baykalla büyümüyor" eleştirisine verdiği yanıttı.Baykal şöyle demişti:"Gelelim partinin büyümediği, muhalefet yapamadığı eleştirisine. Ben CHPye yeniden 2000 yılında genel başkan seçildim. O zaman oy desteğimiz yüzde 9dan yüzde 5lere inmişti. 2002 seçimlerinde ise oy oranımızı yüzde 20lere yükselttik. Rakamlar ortada. Yerel seçimlerde de bütün koşullar aleyhimize olmasına karşın bu desteğimizi koruduk."Baykalın bu görüşüne, CHP eski genel başkanlarından Altan Öymenden itiraz geldi. Öymen, Baykalın desteğin yüzde 5lere düştüğünü söylediği dönemde kendisinin CHP Genel Başkanı olduğunu anımsatarak, yanıt hakkını kullanmak istediğini belirtti ve bir açıklama gönderdi.Öymenin açıklaması özetle şöyle:"CHPnin, Sayın Deniz Baykalın genel başkanlığı dönemindeki 18 Nisan 1999 seçiminde aldığı oy oranı yüzde 8.7ydi. Bu, CHPnin tüm geçmişinde aldığı en düşük oy oranıdır.Sayın Baykalın genel başkanlıktan ayrılmasını izleyen yönetim değişikliğinden hemen sonra bu oran hızla yükselmiştir. Bu gerçek, o sıralarda yapılan anketlere de yansımıştır, gazetelere de... Sayın Baykalın
Türkiye-Irak-ABD arasında güvenlik zirvesi gerçekleştirildiği gibi ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General John Abizaid de Ankarada temaslarda bulundu.Zirvede alınan kararların detayları da, General Abizaidin temaslarına ilişkin bilgiler de yansımaya başladı.Önce zirveye bakalım...Türk heyetine Türkiyenin Irak Özel Temsilcisi Büyükelçi Osman Korutürkün başkanlık ettiği zirvenin kararlarından Ankara memnun. Dışişlerince, zirvenin en önemli özelliği, daha önce ABD ile ikili yapılan bu görüşmelere Irakın da katılmış olması. Türkiye ile Irak yönetimi arasında doğrudan işbirliğine olanak sağlayan ve uluslararası hukuk zemini yaratan bu gelişmenin Ankaranın beklentilerini karşılaması yönünde katkısı olacağı düşünülüyor. Nitekim, Irak heyetinin bu yönde bir hazırlıkla Ankaraya geldiğine vurgu yapılıyor.Bu çerçevede zirvede alınan kararlar şöyle özetleniyor:1- Türkiye ile Irak arasında suçluların iadesine olanak sağlayan hukuki zeminin bulunduğu karşılıklı olarak saptandı. 1989 yılında Türkiye ile Irak arasında imzalanan hukuki yardımlaşma anlaşmasının 1995 yılında yürürlüğe girdiği ve halen geçerli olduğu belirlendi. Bunu Irak heyetinde Adalet Bakanlığını temsil eden üye de teyit etti.2-
Bildiri, Türkiye ile Irakın, Türkiyeye Kuzey Iraktan gelebilecek tehditler ve PKK/KONGRA-GELle mücadele konusunda ileride yeniden bir araya gelme ve önlemleri geliştirmeye karar verildiğini belirtiyor. Ayrıca, ABDnin de Türkiye ile Irak arasındaki bu işbirliğini destekleyeceği kaydediliyor. Özet bu...Bildirinin dikkat çeken yönü, işbirliğinin Türkiye-Irak eksenine kaymış olmasıdır. İşbirliği hattı daha önce Türkiye ile ABD arasındaydı. Geçtiğimiz dönemde aynı amaçla yine Ankarada zirve yapılmıştı. Ancak bu zirve ikiliydi. Türkiye ile ABD arasında gerçekleşti. O zirvede Türk tarafına başkanlık eden Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Nabi Şensoydu. Türkiye ile ABD arasında, PKK/KONGRA-GELe karşı mücadelede ortak önlemler alınması konusunda mutabakata varıldığı açıklanmıştı. Ancak, bir gelişme sağlanamadı.ABD, hemen her düzeyde ve fırsatta PKK/KONGRA-GELe karşı bir askeri operasyon düşünmediğini açıkladı. En son ABDnin Ankara Büyükelçisi Edelman da aynı yönde açıklamalar yapmıştı. Bu kez yine Edelman, 30 Ocaka kadar bir operasyon beklemediğini belirtti.Dün yapılan zirve ABDnin konumu ve tutumu açısından önem taşıyor. ABD, bu zirveyle kendini doğrudan taraf olmaktan çıkarıp Türkiye-Irak
Baykal, Türkiyede yolsuzluğun her alanı sardığını, tarladaki kımıl zararlısına benzediğini vurgulayarak şu yorumu yapıyor:"Tarımda kımıl zararlısıyla tarla ölçüsünde mücadele edilmez. Havadan ve topyekûn mücadele edilir. Başka türlü bu zararlının kökü kazınmaz. Türkiyede de yolsuzlukla mücadele böyle yürütülmelidir. Kımıl zararlısına karşı yürütüldüğü gibi topyekûn bir mücadele olmalıdır. Eğer Türkiyede yolsuzluk CHPnin kurullarına kadar girmeye cesaret edebiliyorsa, hiç olmaz dediğimiz kurumlarda yolsuzluklar ortaya çıkıyorsa, artık mücadelenin bu şekilde yapılmasından başka çare kalmamıştır."Baykal, dünkü görüşmemizde, Türkiyede yolsuzluklara karşı bir kanıksama, bir geçiştirme havasının hâkim olduğunu belirtti. Tepkilerde yetersizlik, adamsendecilik söz konusu olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:"Yolsuzluğa karşı tavır çok önemlidir. Türkiyede şöyle bir tavır gelişiyor: Yolsuzluk söz konusu olduğu zaman önce örtbas ediliyor. Kapatılmaya çalışılıyor. Eğer kuruma bulaşıyorsa, üstü kapatılıyor. Böyle mücadele olmaz. Sadece Türkiyede değil, gelişmiş ülkelerde de hukukun üstünlüğünü yerleştirememiş ülkelerde de yolsuzluk hızla yayılıyor. Ama tepkiler farklı oluyor. ABDde Enron
CHPyle bu nedenle uğraşıldığını belirten Baykal, il başkanlarına şöyle seslendi:"Daha önce de genel başkanlık yarışları yaşandı ancak bu kez farklı bir tabloyla karşı karşıyayız. Şahıslar önemli değil, CHP önemli. Karşılaştığımız sorun kişisel değil. Yozlaşmaya, çürümeye karşı CHP, Atatürkçü laik çizgisini koruyabilecek mi? Ortadoğu ve dünyada oynadığı rolü ortadan kaldırmaya dönük girişimlerle karşı karşıyayız. Genel başkan olarak değil, sade bir vatandaş olarak arkadaşlarımdan bu gelişmeleri önlemelerini bekliyorum. Bütün yaşananlar sadece CHPyi misyonundan saptırma girişimleridir."Baykalın analizi böyle...CHPnin özellikle son dönem politikalar karşısında takındığı tutum açısından baktığınızda Baykalın saptamalarında isabet payı yüksektir. Yaşadığımız süreçte CHPnin Irak, AB ve Kıbrıs konularında aldığı tutum, misyonuna uygundur.CHP, ABDnin Irakı işgali öncesinde de, sonrasında da tuturlı bir politika izlemiştir. Bugün AKP, Türkiyeyi Irak savaşına bulaştırmamış olmakla övünüyor. Ancak, 1 Mart tezkeresi anımsanırsa, AKP bu sonucu kendisinden çok CHPye borçludur.Keza, AB sürecinde CHP bir yandan reformların Meclisten geçmesine yardımcı olmuş, diğer yandan Türkiyenin ulusal