<#comment>#comment>KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, dünkü basın toplantısında, Türk tarafının tutumunu ortaya koyduğu gibi bazı eleştirilere de yanıt verdi. Bilgileri kamuoyuyla paylaştı.
Denktaş’ın açıklamalarıyla anlaşıldı ki, Kopenhag’a yapılan davet, Rum yönetiminin lideri Klerides’e "Kıbrıs Cumhurbaşkanı" sıfatıyla yapılan bir davettir. Ortada, KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’a yapılan eş bir davet yoktur. Sadece, Kopenhag’a gelin ve Annan belgesini 13 Aralık saat 17.00’ye kadar imzalayın, dayatması yapılmıştır.
Denktaş, bu bilgileri önceki gün Çankaya’da yapılan zirvede de gündeme getirdi. KKTC Cumhurbaşkanı, Annan belgesinin bu haliyle imzalanması halinde 5 - 10 yıl içinde Kıbrıs’ta Türk kalmayacağını ve adanın tümüyle Rum kontrolüne geçeceğini de ifade etti. Denktaş, bu formüle imza atılması halinde, Girit’te olduğu gibi Kıbrıs’ta da sonucun adanın kaybedilmesi biçiminde olacağına dikkat çekti.
Çankaya zirvesinde, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’ı destekleyen ve tezlerinin doğru olduğunu vurgulayan bir konuşma yaptığını söyleyebiliriz.
Zirvede, Kıbrıs konusunun ulusal niteliğine dikkat çekildiği ve Ankara ile KKTC’nin uyumlu bir
<#comment>#comment>Kopenhag zirvesinden sonra Ankara, dün, AB’nin Kıbrıs’la ilgili kararını tanımadığını açıkladı.
Dışişleri Bakanlığı, Güney Kıbrıs’ın AB’ye alınmasının, 1959 - 60 anlaşmalarına aykırı olduğunu belirtti. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’ye garantörlük görevi veren bu anlaşmalara aykırı olan Kopenhag kararının Türkiye tarafından hukuki ve siyasi bakımdan kabul edilmediği duyuruldu.
Açıklamanın zamanlaması iki açıdan dikkat çekiyor. Öncelikle söylemek gerekir ki, bu açıklama gecikmiş bir açıklama gibi duruyor. Zirvenin üzerinden beş gün geçtikten sonra Ankara’nın bu itirazı kayda geçirmesi, neden gecikildiği sorusunu akla getiriyor. İkincisi, açıklamanın dün Çankaya Köşkü’nde Kıbrıs zirvesinin toplanmasından hemen önce yapılması dikkat çekici. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nın katıldığı zirveden sonra bu açıklamanın yapılması bir zorlamaya dayandığı izlenimi vereceği için, önce yapılmasının uygun görüldüğü anlaşılıyor.
Zirveden bu yana geçen beş gün içinde Türkiye ve KKTC’de kafaları karıştıracak bir hava yaratılmıştı. Özellikle KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a yönelik ağır eleştiri, baskı, hatta hakarete varan yayın ve yorumlar dikkat
<#comment>#comment>Başbakan Gül’ün Kıbrıs konusuna bakışını dün aktarmıştık. Bugün de AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın yaklaşımını aktaralım.
AKP lideri Erdoğan da Kopenhag zirvesi sırasında Kıbrıs’la ilgili olarak kamuoyunda yaratılan havanın gerçeği tam yansıtmadığı düşüncesinde. Başbakan Gül gibi AKP lideri Erdoğan da "ver - kurtul" anlayışına karşı bir duruş sergiliyor.
Erdoğan, dünkü görüşmemizde, Kıbrıs sorununa bakışını şöyle özetledi:
1- Çözümsüzlük çözüm değildir,
2- Ver - kurtul olmaz.
AKP lideri, Milliyet’in sorularını yanıtlarken bu bakışını şöyle açtı:
<#comment>#comment>Kopenhag zirvesi sonrasında önemli tartışma konularından biri de Kıbrıs oldu.
Kopenhag’dan yansıyan medya yorumları KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’ın Annan planını imzalamayarak büyük fırsat kaçırdığı yönündeydi. Bir çeşit, "Kıbrıs’ı verelim, AB’ye girelim" havası hakimdi.
Kopenhag’da Türkiye’nin imzadan yana eğilim gösterdiği ancak, Denktaş’ın bunu engellediği sonucuna varan yorumlar ağırlıktaydı.
Peki Başbakan Abdullah Gül’ün yaklaşımı neydi?
Başbakan Gül’ün yansıttığı havanın, Kopenhag’dan medyanın yansıttığı havaya uymadığını söyleyebiliriz. Başbakan Gül’e, dün Milliyet’i kabulü sırasında bu konuyu sorduk.
Gül, Kıbrıs konusunun Kopenhag’da Türkiye’nin önüne bir koşul olarak konulmadığını vurguladıktan sonra şu değerlendirmeyi yaptı:
<#comment>#comment>Kopenhag’da ne oldu?
Canlı yayınlara ve zirveyi Kopenhag’da izleyen basın mensuplarının çoğunluğuna bakarsanız, Türkiye, "zafer" kazandı, "AB üyeliğini garantiledi".
Tek eksiği bir yıl gecikmeli bir tarih alması oldu! O kadar kusur kadı kızında da olurdu! Kıbrıs konusuna gelince de, yine aynı yayıncı ve yorumculara göre, KKTC büyük fırsat kaçırdı, Kıbrıslı Türk gençleri, Rumların sunduğu refah içindeki medeni dünyaya geçemediler!
Birincisinden başlayalım...
Kopenhag’da Türkiye için verilen karar, 2004 Aralık ayına randevu verilmesidir. Bu kararı "adaylığın kesinleşmesi" veya "giriş garantisi" olarak yorumlamak doğru değildir. Türkiye, AB üyeliğine zaten adaydır. Bu 1999 Helsinki zirvesinde kesinleşmiştir. 2003 içinde tarih almayı hedeflemiş olan Türkiye, iki yıl bekleyeceğini gösteren bir kararla karşılaşmıştır. Kopenhag kriterlerini yerine getirdiği halde, Türkiye’ye sonucu belirsiz bir randevu verilmesini garantili üyelik gibi görmek gerçekçi değildir. Kriterleri, beklenmedik bir hızla yerine getiren Türkiye’nin AB perspektifini korumuş olması kadar doğal bir sonuç yoktur.
Kıbrıs’la ilgili karara bakıldığında, ortadaki sonuç, Güney
<#comment>#comment>Türkiye’de birçok gelişme gibi DYP kongresi de Kopenhag zirvesinin gölgesinde kaldı.
Bütün Türkiye ve medya da Kopenhag’a kilitlendiği için DYP’deki gelişmeler, kongre hazırlıkları gündemin üst sıralarına çıkamadı.
Kopenhag gölgesi olmasaydı, kuşku yok ki, Türk siyasi yaşamının temel akımlarından birini temsil eden ve Meclis dışında kalan DYP kongresi üzerine projektörler çevrilmiş olurdu.
Tansu Çiller açısından bakıldığında, dünkü kongrenin iyi bir uğurlama töreni olduğu söylenebilir. DYP delegeleri ve salonu dolduran sempatizanlar, duygusal yönü ağır basan bir ortam içinde Çiller’i ayakta ve alkışlayarak uğurladılar.
Kongredeki bu atmosferde, Çiller’in, 3 Kasım seçim yenilgisinin sorumluluğunu üstlenmesi ve genel başkanlığı bırakmaya karar vermesinin etkisi kuşkusuz büyük.
Çiller, duygusal yönü ağır basan bir konuşma yaptı. Delegelere veda ederken gözyaşlarını tutamadı. Çiller’in gözyaşları, salonu da hüzünlendirdi, duygulandırdı. Özellikle bayan DYP’liler Çiller’le birlikte ağladılar.
<#comment>#comment>Avrupa Birliği bildiğini okudu.
Türkiye’ye tarih değil, tarih için randevu verdi: Aralık 2004.
AB, bu tarihte Türkiye’nin 2004 ilerleme raporuna bakacak, Kopenhag kriterlerini yerine getirdiğine karar verirse, müzakere tarihi verecek.
Kopenhag’da pembe gözlükle gezen bazı meslektaşlarımız kararı başarı, zafer gibi yorumladılar ama bu duygu ve düşüncelerine Başbakan Gül’ü ortak edemediler. Gül, daha gerçekçi bir yaklaşımla, Türkiye’nin istediğini alamadığını ifade etti.
Kıbrıs konusunda da Avrupa Birliği yine bildiğini okudu. Güney Kıbrıs’ı, Ada’nın tamamını temsilen AB’ye aldığını kayda geçirdi.
Kıbrıs’la ilgili gariplik, dün, saat 17.30’a kadar Annan planı için imza beklendiği haberiydi. De Soto, bir odada, planı masaya koymuş, tarafların gelip imzalamasını bekliyordu. Aynı saatlerde KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, "müzakere edilmeyen belge imzalanmaz" diye açıklama yapmasına karşın, gün boyu, "acaba 17.30’a kadar imza atılır mı?" haberleri devam etti.
<#comment>#comment>Danimarka’nın Başkenti Kopenhag’da, Kıbrıs’ın kaderini etkileyecek temaslar başladığında, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Ankara İbn - i Sina Hastanesi’ndeki odasına yerleşiyordu.
Denktaş, Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras ve Ankara Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tümer Çorapçıoğlu’na, "Türk doktorlarına güveniyorum. Artık size teslim oldum, ne yapacaksanız yapın" dedi.
Yatağına yerleşen Denktaş’ın gözü - kulağı doktorlardan çok Kopenhag’daydı.
Muayene - tetkik sürecince, televizyondan Kopenhag haberlerini izlemeye çalıştı.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ziyareti sırasında da iki cumhurbaşkanına, Denktaş’ın göğsünde, deri altında su toplandığı, bunun bir şırıngayla çekilmesinin düşünüldüğü bildirildi. Tetkiklerin sonuçları hakkında bilgi verildi. Denktaş’ın sağlık durumunda endişe verecek bir durum olmadığı belirtildi.
Doktorlar göğüs bölgesinde, deri altında biriken suyun çekilmesi operasyonunun 15.30’da yapılmasına karar verdiler. Bu saatlerde Türk ve Yunan heyetleri görüşmelerini bitirmişlerdi. Başbakan Gül ve Yunanistan Başbakanı Simitis, basına açıklama yapmışlardı. Türk heyeti, İtalya Başbakanı Berlusconi ile