Atatürk yaşamının son yılbaşını nasıl geçirdi?
1937’yi 1938’e bağlayan gece Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras Çankaya Köşkü’ndeydi.
Bütün gece “Hatay” sorununu konuştular.
Atatürk’ün Türkiye’ye son hizmeti Hatay’ın ilhakıdır.
Atatürk rahatsızdı.
Halsizlik hissediyordu.
.......................
SIR değil... Kürt sorununun “demokratik çözümünü” istemeyen aktörler var.
Küresel büyük baş aktörler...
Yardımcı aktörler...
Bölgedeki ve içerideki elleri, ayakları...
Laf dinlemeyen son nesil...
Türkiye de bir karışsa... ki yeni bir silah pazarı açsak diyen karanlık baronları...
......................
Son Cizre çatışmalarından sonra...
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan “Çözüm süreci ne zaman olumlu aşamaya gelse, görünmez bir ev sabote ediyor” mesajını veren bir konuşma yaptı.
Bu söylem bana, 1970’li yılların sonlarına doğru 2’nci Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin Başbakanı Süleyman Demirel’i hatırlattı.
Türkiye’nin “röntgen filmi bile ithal edemediği, Tokyo gibi önemli başkentlerde görev yapan büyükelçilik memurları için Merkez Bankası maaş çeklerinin kabul edilmediği” bir zaman yaşanıyordu.
Hani o meşhur “70 semte bile muhtacız” lafının edildiği süreç.
Tercüman gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni’ydim.
Gazetenin sahibi merhum Kemal Ilıcak ve eşi Nazlı Ilıcak ile birlikte Süleyman Demirel’in /Tuzla’daki mütevazı yazlığındaydık.
Portaxe’ın muhteşem manzarasında Ayşegül Dinçkök, Müjde Uzman ve Gökhan Türkmen ile keyifli, müzikli sohbet...
Sergi, film ve müzik...
Şeffaf Oda’nın bu haftaki konukları Derin Tutku adlı sergisiyle Ayşegül Dinçkök, Hadi İnşallah filmiyle Müjde Uzman ve En Baştan albümüyle Gökhan Türkmen...
Bu hafta sanatın 3 dalına doyacaksınız...
........................
Ayşegül Dinçkök “Mercan Üçgeni” denilen Endonezya’nın
Eski yazıdan Latin alfabesine geçişi “hızlı, kesin” oldu.
Belki...
“Geçmişle bağları koparmayan bir formülle de yapılabilirdi.”
Böyle düşünenlere “saygı” duyuyorum.
Ancak...
Atatürk “devrimler” adamıydı.
Dönemin deyimiyle “inkılapların...”
Sürece “limon sıkmak” budur işte.
Kandil’in iki patronundan biri olan Cemil Bayık pişmekte olan “çözüm için müzakere sürecini” şimdiden ekşitti.
İngiliz Guardian gazetesinden Fazel Hawramy neler dememiş ki!
.....................
- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı “Suriye’deki Kürtlerin yeni oluşan yönetimlerini yıkmak için IŞİD’i desteklemekle” suçlamış.
- Türkiye’nin, “Kürtleri zayıflatmak için Kürt kantonlarını yıkmak veya sürekli çatışma içinde tutmaya çalıştığını” söylemiş.
- “Çünkü...
Müzakereleri bile “olumlu” rüzgârlar estiren, “umut” yeşerten “çözüm süreci” için notlar.
.....................
- Her şey bir yana, sadece tek tük olaylar dışında kan dökülmemesi bile önemlidir.
“Çok duyarlı” konudur.
Kuzey Akdeniz’de “iç savaşlar” deprem kuşağı gibi Edirne’ye kadar gelmiş, orada durmuştur.
İspanya, İtalya, Yugoslavya, Yunanistan milyonlarca insanının kardeş kanı dökülerek öldürüldüğü iç savaş dehşetini yaşadı.
Türkiye’yi atlayarak Irak’ta ve özellikle Suriye’de sürüyor.
TUNUS’ta “laikler” önce genel seçimleri, şimdi de “Cumhurbaşkanlığı” seçimini kazandılar.
Muhafazakâr iktidarı “demokratik” yöntemle sandıklarda yendiler.
Oysa...
Din eksenli politika yapan “İslamcı” parti Ennahda’nın iktidarı kaybedeceği, Cumhurbaşkanı seçiminde de adayının geride kalacağı sanılmıyordu.
Burada... 2 önemli durumun altını çizmeliyim.
1- Arap Baharı’nı başlatan Tunus bir dönem gecikmeli de olsa laik iktidarı sandıktan çıkardı.
2- İslamcı parti, iktidarı elinde tutmak için yan yollara başvurmadı, seçimle gelenin seçimle gideceğinin demokrasi kültürüne örnek oldu.