ROMANTİK İskandinav ülkelerinde bile uluslararası hukukun “sivilleri hedef alan örgüt teröristtir” tanımı kural olarak kabul edilir.
“Biz ulusumuzun hakları ve özgürlüğü için savaşıyoruz” gibi iddialar da geçerliğini yitirir. “Çizik yemeğe” mahkûmdur.
Masum sivillere saldırmanın, çağdaş demokrasilerde gerekçesi olamaz.
Ayrıca turistlerin de hedef alınması “terör örgütü” yargısını derinleştirir.
Antalya/Kemer’deki halk plajında ailesiyle birlikte tatil için güneşe, kuma, denize gelmiş -olayların tamamen dışındaki- turistin bomba olayı sonrası fotoğrafı çok şey ifade ediyor.
Yaşadığı dehşet nedeniyle irileşen gözleri...
Yüzünde, vücudunda kanlar...
GALATASARAY’ı şampiyon yapan Denizli-Fenerbahçe maçının akşamıydı.
Bir mekânda, Ali Koç ve arkadaşları ilerideki masalardan birindeydi.
Bizim gruptan FB tutkunu bir ortak arkadaşımızla birlikte gittik o günlerde baba olan Ali Koç’u kucaklayıp tebrik ettik.
Ayaküstü muhabbet elbette geldi şampiyonluğa ve Denizli maçına dayandı.
Ali Koç çok üzgündü.
Konuşurken gözleri doluyordu.
SON hava harekâtı, “Türkiye’nin 1990’lara dönüş yaptığını gösteriyor” iddialarına katılmıyorum.
Tam tersine...
1990’lar “PKK’yı topyekün imha ve Kürt varlığını inkâr” siyasetiydi.
2012 Türkiye’sinde “paradigma” değişti.
Son hava harekâtı “canlı” değil “statik” hedefiydi, “ROJ TV’nin devrilmiş bir araç görüntüsü yayınlayarak 7 sivilin öldürüldüğü iddiasının cevabı bugün 1’inci sayfamızda, tekrarlamıyorum.”
Silah, malzeme depoları, akaryakıt stokları, hava savunma bataryaları, enerji üretim ve nakil tesisleri, ilkel yapılı küçük çapta barajlar vuruldu jetlerle.
PKK’nın Kandil ve diğer kamplardaki yaşam damarlarının kesilmesi harekâtıydı bu.
DİLLERDE ve satırlarda “FENERBAHÇE CUMHURİYETİ...”
Bu iki kelime “Yalçın Doğan’a” aittir.
Fenerbahçe’yi anlattığı kitabının kapağında görmüştüm ilk kez “FENERBAHÇE CUMHURİYETİ”ni...
Yalçın o yıllarda CUMHURİYET’in Ankara temsilcisi ve köşe yazarıydı.
Siyasetin nabzını iyi tutardı.
Her gün telefonda birkaç kez konuşurduk.
Haber kokusunun bağımlısıydı.
BİR önceki Genelkurmay Başkanı em. Org Işık Koşaner’e ait olduğu iddiasıyla internete düşen ses kaydı için defterime düştüğüm notlar şöyle:
- Koşaner Paşa’nın -ses ona aitse- yaptığı konuşmalar Genelkurmay Başkanı olduğu süreçte mi, yoksa daha önceki Kara Kuvvetleri Komutanlığı sırasında mı kayda alınmış, bilemiyoruz.
Ancak...
Bu TSK’nın doruklarında olan bir komutanın -çok gizli olması gereken- konuşması nasıl kayda alınabiliyor, soğuk yenen yemek gibi servise konuyor, anlaşılır şey değil.
Bu durumda “Türkiye güvenliği”, zihnimde vahim soru işaretlerinin çengellerine takılıyor.
Bir savaş halinde yüksek karargâh sırları da sızabilir mi?
PKK’yla mücadelenin “düşük yoğunluklu savaş olduğu” söylemi, 1990’lı yılların Genelkurmay Başkanı em. Org Doğan Güreş’e aittir. Çok tartışmalara neden olmuştu.
MEHMET Barlas, Kaddafi ile ilk konuşan gazetecilerden biridir.
Belki de ilki...
Pazartesi gecesi Bodrum’da “kadim dostlar” buluşmuştuk.
O keyifli anlatımından alıntılar yansıtayım:
1970’lerin başıydı.
O zaman çalışmakta olduğum Cumhuriyet’in sahibi Nadir Nadi (merhum) beni çağırdı.
“Libya’ya gideceksin, Kaddafi’yle röportaj yapacaksın” dedi.
DÜNKÜ gazetelerin birinci sayfalarında aynı fotoğraf büyük ebatlarda basılmıştı.
Çocuklarını çatışmada kaybeden ya da çocukları hâlâ dağda olan Kürt anneler, Çukurca’da 13 Mehmetçiğin şehit düştüğü yere gitmişlerdi, kanın durması ve barış olmasını dilemişlerdi.
“Türk-Kürt hepsi evlatlarımız.
Türk anneleri de bizimle omuz omuza bir araya gelmeli” demişlerdi.
İçimi ısıttılar; güzel ve gerçekçi sözlerimizi hatırlattılar:
“Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar...”
“Ana gibi yar olmaz...”
BİR dost teknesiyle Bodrum’dan açıldık, Yunan adalarına yelken bastık; Kos, Leros, Patmos, Pserimos...
İlk izlenim...
Sanki “12 ada”nın Yunanistan’a geçtiği bir tarih aldatmacası.
Yunan adalarının koyları, limanları Türk bayraklarıyla donanmış.
Çoğu ABD bandıralı tekneleri ile tepelerinde Türk bayrakları dalgalanıyor.
İçlerinde Türklerin olduğunun işareti bu.
Barlar, restoranlar, plajlarında Türkçe konuşmalar baskın.